Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar...
O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.
Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
"Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki; a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Şiir Metni
|
Güncel Türkçesi
|
İngilizce Tercüme
|
Osmanlıca
|
- Çanakkale Şehitlerine
- Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
- En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
- -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
- Ne hayâsızca (utanmazca) tehaşşüd (tahşidat ,yığınak)ki ufuklar kapalı!
- Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
- Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
- Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
- Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
- Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
- Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
- Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
- Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
- Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
- Kimi Hindû(, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
- Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
- Ah, o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
- Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
- Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
- Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
- Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
- Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
- Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
- Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
- Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
- Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
- Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
- Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
- Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
- Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
- Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
- O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
- Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
- Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
- Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
- Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
- Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
- Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
- Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
- Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
- Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
- Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
- Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
- Çünkü te'sis-i İlâhî o metin istihkâm.
- Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
- Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
- Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
- "O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
- Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
- İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
- Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
- O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
- Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
- Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
- Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
- Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
- Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
- Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
- Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
- "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
- Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
- Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
- "Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
- Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
- Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
- Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
- Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
- Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
- Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
- Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
- Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
- Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
- Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
- Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
- Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
- Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
- Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
- Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
- O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
- Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
- Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
- Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
- Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
- Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
|
|
Güncel Türkçesi Buraya
|
İngilizce Tercüme Buraya
|
örnek osmanlıca مقدمة
|}