Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

İstiklal Marşı Bestecileri[]

Besteciler Besteci Bilgi Aranjmanı Yapan Besteci

Abdülkadir Töre (1864-1951)[]

=[]

On iki yaşındayken müzik eğitimine başlamış, Kanunî Halid Bey'den kanun, Kirkor Efendi'den ney, Tatyos Efendi'den keman ve Albert Braun'dan Batı usulü keman dersleri almıştı. Üniversite öğrenimi için iki yıl devam ettiği Mekteb-i Mülkiye'den ayrıldıktan sonra ise çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştu. Müzik bilgisini paylaşmayı esas alan Abdülkadir Bey, Türk musikisinin gelişmesi için bir konservatuvarın varlığının şart olduğunu düşünüyordu. Nitekim bu konuda dönemin hükümetine sunduğu raporun dikkate alınmasıyla kuruluşunda görevlendirildiği Darülelhan'da müzik eğitimi verdi, Tanburi Cemil Bey'in ölümünün ardından Darülbedayi'de baş sazende olarak çalıştı. Müzik eğitimine en önemli katkılarından biri de Cerrahpaşa'daki evinde açtığı "Gülşen-i Musiki Mektebi"nde yüzlerce öğrenci yetiştirmesiydi. Öğrencileriyle buluştuğu son kurum ise Darüşşafaka oldu. Ardında bıraktığı Usul-i Talim-i Keman adlı eser dışında, oluşturduğu zengin nota koleksiyonunu ve müzik kuramı hakkın daki notlarını yaşamı süresince değerlendirme fırsatı bulamayan bestecinin bu evrakı, ölümünden uzun süre sonra Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları adıyla yayımlandı. Ayşe Önder===

Ali Rıfat Çağatay (1869-1935)[]

=[]

Şark Musiki Cemiyeti başkanlığı yaptı; Türk Musiki Ocağı'nı kurdu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul'da kurulan ve İstanbul müzik tarihinde önemli yeri olan Şark Musiki Cemiyeti'nin başkanlığını yaptı. Aynı zamanda Türk Musikisi Ocağı'nın kurucusu olan Çağatay, 1914 yılında Darülelhan adıyla açılan devlet konservatuvarının öğretim kadrosunda yer aldı. Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde öğrenci yetiştirdi. Türk müziğini polifoniye kavuşturmak ve alaturka musikiye Garp tekniğini armonize etmek için uğraştı, bu konuda önemli adımlar attı. Sanatçının İstiklal Marşı bestesi, prozodi açısından oldukça başarılı kabul edilmişse de eser "çok melankolik ve Garplı manada marş niteliğinden uzak" olarak nitelendirilmiştir. Murat Kodallı===

Ahmet Yekta Madran (1885-1950)[]

=[]

Müzik öğretmeni; Muzika-i Hümayun'da klarnet sanatçısı. Riyaset-i Cumhur Orkestrası'nda şef olarak çalıştı; çok sayıda okul şarkısı ve marş besteledi. 1908 II. Meşrutiyet'in ilanıyla İstanbul'a döndü ve Muzika-ı Hümayun bandosuna girdi. 300 kişiden oluşan bir Alman orkestra heyetine solist olarak katılarak üç yıl boyunca bu grupla dolaştı. 1923 sonrasında, Ankara'da kurulan Riyaset-i Cumhur Orkestrası'nda şef olarak görev aldı, buradan ayrılmasının ardından pek çok okulda musiki öğretmenliği yaptı. Nevit Kodallı, Özkan Manav===

Halit Lemi Atlı (1869-1945)[]

=[]

Çerkes beylerinden İbrahim Bey ile Dilber Hanım'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Ancak doğumundan bir hafta sonra annesini, iki sene sonra babasını kaybetti. Kendisinden 17 yaş büyük ablasının himayesinde büyüdü. Küçüklüğünde Türkçe, Arapça ve Fransızca dersleri aldı. 12 yaşında Hafız Yusuf Efendi'den musiki derslerine başladı. 1887'de mülkiyeye girdi. Nota bilmezdi; eserleri Leon Hancıyan, Fulya Akaydın, Selahattin Pınar ve Suat Gün tarafından notaya çevrildi. Çok beğenilen, gür bir sese sahipti. En fazla Tanburi Cemil Bey eşliğinde okumaktan hoşlanırdı. 25 Kasım 1945'te öldü. Turgay Erdener===

İsmail Hakkı Aksoy (1865-1927)[]

  • ===Yapı Kredi Resim Koleksiyonu===

=[]

İstanbul-Balat'ta doğdu. İlköğretimden sonra okul hayatını bıraktı ve 13 yaşında Mercan'da örücü İbrahim Ağa'nın yanına çırak olarak girdi. Çarşı içinde ezan okuduğu bir gün, devlet büyüklerinden birinin dikkatini çekerek Mızıka-yı Hümayun'a girdi. Latif Ağa ile meşke başladı ve bir süre sonra orkestra şefi Zati Bey'den Batı notası öğrendi, Guatelli Paşa'dan dersler aldı. Mızıka-yı Hümayun'da yarbay rütbesine yükseldi. 1883'te Mabeyn'e kabul edildi ve hünkâr müezzini olarak görev yapmaya başladı. Sarayda musikişinasların başında serhanende unvanıyla ve fasıl şefi olarak da dönemin fasıl heyetlerinin başında bulundu. Darülelhan'da solfej ve fasıl hocalığı yaptı, Türk musikisi kısmında müdürlük görevini sürdürdü. Bestelediği iki binden fazla eser çeşitli formlardadır. Ertuğ Korkmaz===

İsmail Zühtü Ateş (1877-1924)[]

===Besteci ve müzik öğretmeni. Öğretmenlik dışında, Garp Cephesi Bandosu ve TBMM Bandosu'nda yöneticilik yaptı. 1876'da Aydos'ta dünyaya gelen İsmail Zühtü Bey'in müzikle ilk ilişkisi İzmir Sanat Okulu'ndaki öğrenciliği sırasında başlamış, o yıllarda piyanoyla yakından ilgilenme fırsatı bulan sanatçı Macar Tevfik'ten piyano ve armoni, Santuşkâri adlı bir hocadan ise alaturka musiki ve nazariyat dersleri alarak yetişti. Milli Mücadele sırasında İzmir'in işgal edilmesi üzerine Ankara'ya geldi, burada bir dönem Riyaset-i Cumhur bandosunu yönetti, aynı zamanda Garp Cephesi bando şefliğinde de görev aldı. Savaşın sona ermesi üzerine İzmir, Eskişehir ve Ankara'da ilk ve orta dereceli okullarda müzik öğretmenliği yaptı, okullar için de birtakım marşlar ve şarkılar besteledi. Hüseyin Sermet===

Kâzım Karabekir (1882-1948)[]

===Siyaset adamı; TBMM İstanbul milletvekili. İstanbul Fatih Askeri Rüştiyesi, Kuleli Askeri İdadisi ve Pangaltı Harbiye Mektebi'nde öğrenim gördü. Ardından Erkan-ı Harbiye Mektebi'ne devam etti. Bundan sonra çeşitli rütbelerle orduda görev aldı. Milli mücadelede önemli faaliyetlerde bulundu. Türkiye'nin doğusunda Misak-ı Milli sınırlarının korunmasında etkin rol oynadı. 1920 yılında Meclis tarafından "ferik" rütbesiyle onurlandırıldı. Yeni hükümetin siyasi etkinliklerinde de bizzat yer aldı. 15 Ekim 1922'de Ankara'ya gelerek Edirne mebusluğu yaptı. İzmir İktisat Kongresi'nin başkanlığını üstlendi, aynı yıl İstanbul mebusu seçildi. 1924'ten sonra çalışmalarını tamamen siyasi alanda yoğunlaştırdı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın kuruluşunda rol oynadı. 1939 yılında İstanbul mebusu, 1946'da Meclis başkanı seçildi. Hasan Uçarsu===

Kâzım Uz (1873-1943)[]

=[]

Telgraf ve Posta Nezareti anbar memuru Mustafa Ağa'nın oğlu olarak İstanbul'da doğdu. Darüşşafaka'da sınıfının 14. Olarak 3 Mayıs 308'de mezun oldu. Fransızca bilirdi. "Lugatçe-i Istılahat-ı Musikiyye", Musiki Istılahatı, Edvar ve Musiki, Sualli Cevaplı Kavaid-i Farisi adlı kitapları yazdı. 1310'da 400 kuruş maaşla Telgraf ve Posta Nezareti muhasebe kalemine memur oldu. 19 Temmuz 309'da Muzıka-i Humayun'a kaydoldu. Darülmusiki Cemiyeti'ni kurdu ve Musiki Istılahatı adlı bir müzik sözlüğü yayımladı. Ayin, durak, ilahi, peşrev, operet, saz semaisi formlarında beste yaptı. Emre Aracı===

Mehmet Zati Arca (1864-1951)[]

=[]

Mehmet Zati Bey 9 yaşında Sultan Abdülaziz zamanında Muzıka-yı Hümayun'a girerek flüt, klarnet ve piyano öğrendi. C. Guatelli'den batı musikisi, Hacı Arif Bey'den Türk musikisi dersleri aldı. 1880'de İstanbul'a gelen İspanyol müzisyen Aranda Paşa'nın yardımcısı oldu. 1900'de binbaşı, 1907'de miralay olmasına rağmen, 1908'de rütbesi indirildi ve binbaşı olarak 1923'e kadar liselerde musiki öğretmenliği yaptı. Batı ve Türk musikisi makamlarında marş ve farklı eserler besteledi. H. Robert'in İbrahim Edhem tarafından tercüme edilip Kütübhane-i Musiki'den yayımlanan Fenn-i Aheng adı verilen eseri kopya etti. Nazariyat eseri basıldığı sırada Mızıka-i Hümayun muallim-i sanisi ve umum asakir-i şahane muzıkalar müfettişi binbaşı görevindeydi. Çetin Işıközlü===

Mustafa Sunar (1881-1959)[]

=[]

Eyyubi-Kemani-Rebabi Mustafa Bey olarak anılır. Maliye Nezareti Aşar Müdürü Ketanizade Hacı Hüseyin Bey'in oğlu olarak İstanbul'da doğan Mustafa Bey, sadece ilkokul öğrenimi görebildi. Tanburi İzak, Kemani Memduh, Kemani Tatyos, Kemani Bülbüli Salih Efendilerden dersler aldı. Darülelhan'da keman öğretmenliği, Devlet Konservatuvarı'nda İcra Heyeti üyeliği yaptı; Alaturka Keman Muallimi adlı bir kitap yayımladı. 1938'de Çorlu Halkevi'nde müzik dersleri verdi. Eyüp Musiki Cemiyeti'nde birçok müzisyen yetiştirdi. Betin Güneş===

Osman Zeki Üngör (1880-1958)[]

=[]

1891'de Mızıkai Hümayün'a girdi ve burada yeteneğiyle II. Abdülhamid'in dikkatini çekti. Batı müziği öğrenimi görerek konser kemancısı oldu. Büyükbabası Santuri Hilmi Bey'in kurduğu Mızıka-i Hümayun Fasl-ı Cedidi'nde ve Saffet Atabinen'in ilk defa düzenlediği senfoni orkestrasında başkemancı olarak çalıştı. Binbaşı rütbesiyle de Saray Orkestrası Şefi oldu. Mızıka-i Hümayun'da öğretim görevinde bulundu. İstanbul Erkek Muallim Mektebi'nde öğretmenlik yaptı. Bağımsız kadrosu olan ilk Türk senfoni orkestrasıyla Union Française'de haftalık halk konserleri verdi. Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara Riyaset-i Cumhur Musıki Heyeti şefi olarak görev yaptı ve kuruluşunda önemli rol oynadığı Musıki Muallim Mektebi'nde 1924 -1934 seneleri arasında müdürlük yaptı.===

=[]

Rauf Yekta Bey (1871-1935)===

=[]

Lîsân-ı Mekteb-i Âlî'nin Fransızca bölümünden mezun oldu. Özel hocalardan Arapça ve Farsça öğrendi. 13,5 yaşındayken Divan-ı Hümayun'da memuriyet hayatına başladı. İlk ney derslerini Kulekapısı Mevlevihanesi dervişleri Sabri Dede ve Hacı Ali Dede'den aldı, daha sonra Yenikapı Mevlevihanesi neyzenbaşısı Cemal Dede ile Aziz Dede'den bu sazı öğrenmeye devam etti. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Celaleddin Dede'den tambur öğrendi. Musikinin ses fiziğiyle ilgili kısmını, matematik ilminin önde gelen simalarından Salih Zeki Bey'den öğrendi.===

Darülelhan'ın kurulduğu yıldan itibaren bu kurumda musiki nazariyatı ve musiki tarihi dersleri verdi. Çok çeşitli inceleme ve araştırma yazısı kaleme aldı. 1922'de Paris'te yayımlanan Encylopedie de la Musique adlı dünyaca ünlü ansiklopedinin Türk musikisi için ayrılan 120 sayfalık kısmını hazırladı. Çalışmalarıyla "çağdaş Türk müzikolojisinin temellerini atan musiki adamı" olarak Türk musikisi tarihine geçti.[]

=[]

Ahmet Cemalettin Cinkılıç (1889- Besteci, müzik öğretmeni. Mısır'da Hıdiv Abbas Hilmi Paşa'nın saray bandosunda trompet sanatçısı olarak bulundu. Sakarya Marşı da içlerinde olmak üzere çeşitli marşlar besteledi.===

Ahmet Muhtar Ataman (1896-1962) Besteci, müzik öğretmeni. Devlet Konservatuvarı'nda nazariyat dersleri verdi; çevirilerinin yanında nazariye kitapları yayımlandı.[]

Bimen Şen (1873-1943) Besteci. Özellikle fasıl musikisinin gelişmesine önemli katkılarda bulundu.[]

Giriftzen Asım Bey (1851-1929) Besteci; giriftin son ustalarından. Müzik çalışmalarının önemli bölümünü, yirmi beş yıl sürgünde yaşadığı Amasya'da sürdürdü.[]

Hasan Basri Çantay (1887-1964) Besteci, gazeteci; TBMM 1. Dönem milletvekili; Mehmet Akif Ersoy'un yakın dostu. Nasihat, Karesi, Yıldırım, Ses gibi gazeteler çıkardı.[]

Hüseyin Sadettin Arel (1880-1955) Besteci, müzikolog. Şehbal, Türklük ve Musıki Mecmuası adlı dergileri çıkardı. Büyük bir müzik kütüphanesi kurdu.[]

İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946) Besteci. Genellikle güftelerini de kendisi yazmak suretiyle iki yüzden fazla eser besteledi.[]

İzzettin Hümayi Elçioğlu (1876-1950) Besteci, müzik öğretmeni. Musiki-i Osmani Mektebi'nde öğretmenlik yaptı. Çok sayıda marş besteledi.[]

Leyla Saz (1850-1936) Besteci, müzik öğretmeni. Birçoğunun güftelerini de kendisi yazmak suretiyle bestelediği iki yüz kadar eserinden elli tanesi günümüze gelebildi.[]

Mehmet Baha Pars (1877-1953)[]

Besteci, müzik öğretmeni. 1919'da Türkiye'nin ilk müzik dergisi Âlem-i Musıki'yi çıkardı.[]

=[]

Muhlis Sabahattin (1889-1947) Besteci, müzik öğretmeni. "Muhlis'in Çocukları" adıyla bir operet topluluğu kurdu; çeşitli müzikaller için Muhsin Ertuğrul ile birlikte çalıştı.===

Musa Süreyya Bey (1884-1932) Besteci, müzik öğretmeni; Giriftzen Asım Bey'in oğlu. Darülelhan yöneticiliği yaptı; çeşitli marşlar, çocuk şarkıları besteledi.[]

Mustafa Nezihi Albayrak (1871-1964) Besteci, müzik öğretmeni. Hamparsum notası ve kendi geliştirdiği nota usulüyle çok sayıda eser besteledi.[]

Sadettin Kaynak (1895-1961) Besteci. Şarkı-türkü arası eserleriyle ve özellikle film müzikleriyle ün kazandı.[]

Santuri Edhem Bey (1855-1926) Besteci, müzik öğretmeni. Tophane'de bir meşkhanede öğrenci yetiştirdi; Darülmusiki-i Osmani'de dersler verdi. Dört yüze yakın eser besteledi.[]

Sedat Öztoprak (1890-1947)[]

Besteci, müzik öğretmeni. Darülelhan'da dersler verdi. Yörelere özgü oyun havalarıyla müzik dünyasına katkıda bulundu.[]

=[]

Suphi Ezgi (1869-1962) Besteci, müzikolog. Sadettin Arel ve Salih Murat Uzdilek ile beraber "Arel-Ezgi-Uzdilek" sistemini geliştirdi.===

Şevki Uludağ (1889-1964) Besteci, TBMM Konya milletvekili. Türk müziği alanında yüz yirmi kadar eser verdi.[]

TEKFEN'DEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KURUCULARINA ANLAMLI BİR ARMAĞAN 1 Güfte, 12 Beste[]

Tekfen Holding, cumhuriyetin 85. yılında çok konuşulacak ve iz bırakacak bir projeye imza atıyor. 24 Ekim 2008 akşamı Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda Tekfen Filarmoni Orkestrası'nın vereceği konserde, 12 farklı İstiklal Marşı bestesi geniş bir izleyici kitlesi karşısında ilk kez seslendirilecek. Konserle eşzamanlı olarak yayımlanacak kitap, İstiklal Marşı'nın ilginç öyküsünü gözler önüne serecek.

Cumhuriyetin 85. yılında İstiklal Marşı[]

Yıllardır hep bir ağızdan söylediğimiz İstiklal Marşı, aslında 1921 yılında düzenlenen bir yarışmaya katılan çok sayıda besteden sadece biri. Ankara'da temelleri atılan yeni Türkiye'nin milli marşını belirlemek için açılan yarışmaya toplam kaç bestenin katıldığı halen tam olarak bilinmiyor. Tekfen Vakfı'nın desteğiyle Mehmet Altun ve ekibi tarafından sürdürülen araştırmalar sonucunda bu bestelerden 11'inin notaları gün ışığına çıkarıldı. Bu eserler, aynı tarihlerde Kâzım Karabekir Paşa tarafından alternatif olarak yazılmış bir besteyle birlikte, Cumhuriyetin 85. yılını kutlamak üzere 24 Ekim 2008 akşamı Tekfen Filarmoni Orkestrası tarafından ilk kez izleyiciler önünde seslendirilecek. Ayrıca Milli Marş'ın öyküsünü anlatan bir kitap ve stüdyoda gerçekleştirilecek CD kaydı yoluyla proje ölümsüzleştirilecek.

İstiklal Marşının Hikayesi[]

Yıl 1920... Osmanlı İmparatorluğu'nun yabancı güçler karşısında dizleri üzerine çöktüğü günlerde Türk halkı mağlubiyeti kabullenmemiş, "kendi göbeğini kendi kesmeye" karar vermiş, özgürlük tutkusu Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Anadolu'nun her köşesini sarmıştı. Osmanlı Devleti'nin başkenti İstanbul'da süren umutsuz bekleyişin tersine Anadolu, heyecan ve umut dolu, küllerinden doğan yeni bir ülkenin doğuşuna tanıklık ediyordu. Ankara'da oluşturulan hükümet, ömrünü doldurmuş Osmanlı Devleti'nin karşısında Türk milletinin yepyeni bir heyecanla, kendi geleceğini belirlemek üzere ipleri eline aldığını gösteriyordu.

Ankara'da milli heyecanın doruğa ulaştığı yer, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Millet Meclisi'ydi. Mustafa Kemal Paşa'nın yayınladığı bir bildiriyle, 23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis binası çevresinde toplanmıştı. Hacı Bayram Camii'nde kılınan namazın ardından Meclis'te bir tören düzenlenmiş, ardından saat 13:45'te, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplanmıştı. En yaşlı üye sıfatıyla toplantıya başkanlık yapan Sinop Milletvekili Şerif Bey, Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşunu tüm dünyaya şu sözlerle duyuruyordu:

"İstanbul'un yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclis'imizi meydana getirmiştir. Milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum."

İşte bu sözler, gelecekteki Türkiye Cumhuriyeti'nin de habercisiydi. Halk, bundan böyle İstanbul'daki padişah tarafından değil, kendi iradesini temsil eden Ankara hükümeti tarafından yönetilmek istediğini açıkça ortaya koymuştu. Milleti temsil etme yetkisi Meclis'e verilmişti. Bu yeni düzende yapılması gereken çok şey, atılması gereken çok adım vardı. Bunlardan biri de, artık milletin hep bir ağızdan söyleyip bütünleşeceği bir milli marşın tespit edilmesiydi. Milletin sesi dünyaya yayılıyor

Millet Meclisi'nin kurucuları, Milli Marş'ın ve marşla birlikte okunacak sözlerin bulunması için en uygun yolun herkese açık bir yarışma açmak olduğuna karar verdiler. Bu amaçla görevlendirilen Maarif Vekâleti (Eğitim Bakanlığı) önce güfte için bir yarışma açtı.

Beste[]

1921 yılında Mehmet Akif'in şiirinin Millet Meclisi tarafından kabul edilmesinden sonra sıra müziğe geldi. Bu yönde yapılan duyurunun ardından Türkiye'nin dört bir yanından notalar gelmeye başladı. Yarışmaya gönderilen bestelerin sayısı konusunda çeşitli kaynaklarda çelişkili bilgiler bulunmasına rağmen, kayıtlara göre 55 beste değerlendirmeye tabi tutuldu. Bu bestelerin sahipleri arasında dönemin ünlü müzik adamlarının yanı sıra bestecilik vasfı öne çıkmayan, ancak kalbi milli heyecanla atan müzik öğretmenleri, hatta yurtdışında öğrenim gören kişiler dahi vardı.

Yarışmaya katılım yeterliydi. Ancak bu sırada Anadolu'daki savaş iyice kızışmış ve konu önceliğini yitirmişti. Yönetici kadroların yoğun olarak Anadolu'da devam etmekte olan savaşla ilgilenmeleri nedeniyle yarışmanın birincisini tespit etmek mümkün olmamıştı. Bu belirsizlik durumu, ilginç bir gelişmeyi de beraberinde getirmişti. Yarışmaya beste gönderen bazı müzik öğretmenlerinin, görev yaptıkları bölgelerde kendi bestelerini okutmaları nedeniyle, yurdun değişik yerlerinde, farklı farklı Milli Marş'lar çalınıp söylenmeye başlamıştı. Nitekim Edirne ve çevresinde Ahmet Yekta Bey'in, İstanbul'da Mehmed Zati ve Ali Rifat Beylerin, İzmir ve Eskişehir civarında İsmail Zühdü Bey'in, Ankara ve çevresinde ise Osman Zeki Bey'in besteleri çalınıyordu.

İstiklal Marşı için açılan yarışmada başlangıçta bestelerin değerlendirilmek üzere Paris Konservatuvarı'na gönderilmesi düşünüldü. Bu fikre en fazla tepki veren isimlerden biri, Kâzım Karabekir Paşa'ydı. Karabekir, tepkisini sözleri ve bestesi kendisine ait "Türk Yılmaz" adlı alternatif bir marş yaratarak gösterdi.


Bu belirsizlik, ülkenin tam olarak düşman işgalinden kurtarılışına kadar sürdü. Cumhuriyetin kurulmasından sonra milli marş konusu bir kez daha gündeme geldi. Artık, yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil edecek milli marşın tespit edilmesi ve ülkenin her yanında aynı marşın okunması arzu ediliyordu.

Nihayet 1924'te Encümen-i Musiki bünyesindeki bir komisyon tarafından yapılan değerlendirme sonucunda Ali Rifat Çağatay'ın bestesi milli marş olarak kabul edildi.

1921'de açılan yarışma böylece geç de olsa tamamlanmış, üç yılı aşkın bir sürenin sonunda, arzu edilen Milli Marş tespit edilebilmişti. Ne var ki seçilen müziğin Milli Marş'a uygunluğu bir tartışma konusu olarak kalmıştı. Pek çok kişi Ali Rifat Bey'in bestesinin Batı müziği kalıplarına uymadığını düşünüyor, bir milli marş için fazla ağır olduğunu öne sürerek bestesinin değiştirilmesi gerektiğini savunuyordu. Eleştirilerin dozunun giderek artması üzerine, sonunda 1930 yılında Milli Marş'ın bestesinin değiştirilmesi gündeme geldi ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Zeki Üngör'ün bestesinin yeniden düzenlenmesiyle, halen kullanılmakta olan Milli Marş ortaya çıktı.

Proje nasıl hayat buldu?[]

Milli Marş için yarışmaya gönderilen bestelerin notalarının bulunarak yeniden seslendirilmesi projesi, araştırmacı-yazar Mehmet Altun'un İstiklal Marşı hakkında yaptığı bireysel araştırmalar sırasında ortaya çıktı. Daha önce yapılan birçok değerli araştırmaya rağmen Milli Marş'ın ilginç öyküsünün kamuoyunda fazla bilinmediğini ve daha önce hiç müzik yönüyle değerlendirilmediğini gören Altun, konunun daha geniş kitlelerle paylaşılması için hazırladığı projeyi Tekfen Vakfı'na götürdü. Böyle bir projeyi hayata geçirmenin cumhuriyete ve onu kuranlara bir gönül borcu olduğunu düşünen Tekfen Vakfı ise destek ve işbirliği kararı alarak, bu alanda yapılacak daha kapsamlı bir araştırmaya öncülük etti.


Tekfen'in, projenin yaratıcısı Mehmet Altun ile ilişkisi 2006 yılına dayanıyor. Tekfen Holding'in 50. yılı için hazırlanan "Yaşlanmadan Büyümek" adlı kitabı hazırlayan Mehmet Altun, İstiklal Marşı projesinin de araştırma ve metin çalışmalarını Nihal Boztekin koordinasyonundaki ekibiyle birlikte sürdürüyor.

Projenin ilk günlerinde en çok merak edilen konu, yarışma kapsamında değerlendirmeye tabi tutulan 55 bestenin kaç tanesinin notalarına ulaşılabileceğiydi. Gerek bu notaların bulunabilmesi, gerekse öykünün ayrıntılı bir şekilde ortaya çıkarılabilmesi için hızla araştırma faaliyetine girişildi. İstanbul ve Ankara'da çok sayıda kütüphane, arşiv, kişisel koleksiyon tarandı; orijinal belgelere ulaşabilmek için Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerine başvuruldu; TBMM kütüphanesi ve Milli Eğitim Bakanlığı arşivi gibi birincil kaynaklarla ilişkiye geçildi. Böylece hem güfte ve beste yarışmalarına, hem bu yarışmalara gönderilen eserlere dair çok sayıda belge toparlandı. Bu belgeler kapsamlı bir çalışmaya kaynaklık edecek nitelikteydi.

Diğer taraftan araştırmalar, yarışmaya katılan bestelerden ne yazık ki pek azının notalarının günümüze ulaşabildiğini ortaya koydu. Çeşitli nedenlerle yok olan ve korunamayan orijinal notalardan 11 tanesi gün ışığına çıkarılabildi. Bu notalar Rauf Yekta, Ali Rifat (Çağatay), İsmail Hakkı (Aksoy), Halit Lemi (Atlı), İsmail Zühtü (Ateş), Zati (Arca), Ahmet Yekta (Madran), Mustafa (Sunar), Abdülkadir (Töre), Kâzım (Uz) ve Osman Zeki (Üngör) gibi bestecilere aitti. Ayrıca Kâzım Karabekir Paşa'nın yine aynı dönemde yarışma dışı olarak bestelediği, güftesini de kendisi yazdığı "Türk Yılmaz" adlı eser de diğerlerinin yanındaki yerini aldı.

Bugüne kadar kamuoyu önünde hiç seslendirilmemiş olan Milli Marş bestelerinin özel bir konserde, Tekfen Filarmoni Orkestrası tarafından seslendirilmesini sağlamak için, öncelikle notaların orkestra düzenlemelerinin yapılması gerekiyordu. Bu konuda, projenin sanat danışmanı ve aynı zamanda bestecilerinden biri olan Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvarı Kompozisyon ve Orkestra Şefliği Anasanat Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan Uçarsu'nun öncülüğünde, birçok değerli Türk bestecisiyle ortak bir çalışmaya girişildi. Bu görevi büyük bir heyecanla kabul eden Nevit Kodallı, Hüseyin Sermet, Emre Aracı, Turgay Erdener, Ertuğ Korkmaz, Özkan Manav, Çetin Işıközlü, Betin Güneş, Ayşe Önder ve Murat Kodallı, notaların özüne sadık kalarak, eserleri yeniden düzenledi.

Büyük bir ekip çalışmanın sonucunda gerçekleşen projenin son aşaması, 24 Ekim 2008 akşamı İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda Tekfen Filarmoni Orkestrası tarafından verilecek konser olacak. İstiklal Marşı'nın bir kez daha zihinlerimizdeki yerinin tazelenmesini hedefleyen konserde, bugüne kadar hiç seslendirilmemiş marş bestelerinin dinleyicilerle paylaşılmasıyla bir ilke imza atılacak. Şef Saim Akçıl yönetimindeki Tekfen Filarmoni Orkestrası ile birlikte, TRT İstanbul Gençlik Korosu, Şenol Talınlı (tenor), Sumru Ağıryürüyen (vokal), Hüseyin Sermet (piyano), Ercan Irmak (ney), Göksel Baktagir (kanun) ve Yurdal Tokçan (ut) gibi usta isimler konserde sahne alacak. Ayrıca o dönemin atmosferini seyirciye daha iyi hissettirmek amacıyla eserler arası geçişlerde, tiyatro yönetmeni Yücel Erten'in sahneye koyduğu anlatı ve anekdotlara da yer verilecek. Bu sayede Milli Mücadele Dönemi'nin duyguları Çetin Tekindor'un anlatımıyla yeniden yaşatılmış olacak.

Konsere ek olarak, seslendirilen eserlerin kalıcılığını sağlamak üzere konserin ertesi günü stüdyoda bir CD kaydı gerçekleştirilecek. Tekfen Vakfı adına Tekfen Holding Kurumsal İletişim Koordinatörlük bölümü tarafından yürütülen bu çalışmaları, konserle eşzamanlı olarak yayımlanacak bir kitap tamamlayacak. Uzun bir araştırma sürecinin sonunda hazırlanan belgesel niteliğindeki bu kitap, İstiklal Marşı'nın bilinmeyen öyküsünü nesilden nesile aktarmak üzere kütüphanelerdeki yerini alacak. Türkiye'nin marşları

İstiklal Marşı Meclis'te: "Her işimiz bitti de marşlara mı kaldık!" tartışmaları[]

1921 yılında İstiklal Marşı yarışmasına besteler geledursun, Meclis'te başka birçok konuda olduğu gibi bu konuda da hararetli tartışmalar yaşanıyor, hatta kimi mebuslar bunun son derece zamansız ve gereksiz bir girişim olduğunu iddia ediyordu. Nitekim tutanaklara göre 1 Kasım 1921 tarihli oturumda, Meclis'te şöyle tartışmalar cereyan ediyordu:

Durak Bey (Erzurum) - Reis Bey rica ederim, her işimiz bitti de şimdi marşlara mı kaldık? Bunarı bırakalım, beyhude vakit geçiriyoruz. Bırakınız rica ederim, bırakalım bu münakaşaları, başka şeylere geçelim. Memleket kan ağlıyor. (Gürültüler)

Tunalı Hilmi Bey (Bolu) - Onun kudsiyetini takdir etmiyen ağzını açmasın. (Gürültüler) Zira burada milli marş üzerine bahsolunuyor. Milletin marşı mukaddesdir. O mukaddesata karşı marşı takdir etmek lazım. (Şiddetli gürültüler) Ona hürmet lazım. Ankara bütün işini yapacakdır. Bu yetim kendi göbeğini kendi eliyle kesdi. Ve bugün sinni rüşde vasıl olmuşdur [rüşdünü ispat etmiştir]. Bu marş İstanbul'a gidemez. Ankara her şeyi kendisi yapar. (Alkışlar)

Osmanlı Milli marşları[]

Her medeni ülkede, o ülkenin bağımsızlık serüvenini temsil eden bir milli marş çalınıp söylenirken, Osmanlı İmparatorluğu'nda marşlar padişahlar adına özel olarak besteleniyordu. Tahta çıkan her yeni padişah, genellikle yabancı bir besteciye, kendisi için bir marş hazırlatıyor, bu marşlar da o padişahın adıyla anılıyordu. II. Mahmud için bestelenen "Mahmudiye marşı", Abdülmecid için bestelenen "Mecidiye marşı" ve Abdülhamid için bestelenen "Hamidiye marşı" , bunlardan bazılarıydı.

Bir milli marşın bulunmayışı, özellikle Türk delegasyonunun yurtdışındaki temsil görevlerinde büyük sıkıntılara, hatta bazı gülünç olaylara neden oluyordu. Örneğin bir sporcu grubu yurtdışındaki bir etkinlik sırasında milli marş yerine "Hamsi Koydum Tavaya" türküsünü uydurmak zorunda kalmış, Reşadiye harp gemisinin İngiltere'deki teslim töreni sırasında da denizcilerimiz Türk milli marşını okumaya davet edilince "Entarisi Ala Benziyor" türküsüyle durumu geçiştirmeye çalışmıştı.

İletişim[]

İletişim

Tekfen Holding A.Ş. Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü T: 0212 359 33 00 F: 0212 359 33 05

Advertisement