←Naziat Suresi | 80.Sure Abese Suresi عبس | Tekvir Suresi→ |
Abese Suresi/Elmalı Orijinal
Mekke döneminde inmiştir. 42 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki عبس abese kelimesinden almaktadır. |
Ayet No
|
Ayet Metni
|
Elmalı Meali (Orijinali)
|
Elmalı (Sadeleştirilme)
|
İngilizce Meali (Yusuf Ali)
|
عَبَسَ وَتَوَلَّى
|
Ekşidi ve döndü
|
(Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
أَن جَاءهُ الْأَعْمَى
|
Çünkü ona a'mâ geldi
|
Kendisine âmâ geldi, diye.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى
|
Ne bilirsin o belki temizlenecek
|
Ne bilirsin, belki o temizlenecek?
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ الذِّكْرَى
|
Veya öğüt belliyecek de o öğüt kendine fâide verecek
|
Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى
|
Amma istiğnâ edene gelince
|
Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince,
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
فَأَنتَ لَهُ تَصَدَّى
|
Sen onun sadâsına özeniyorsun
|
Sen ona yöneliyorsun.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى
|
Onun temizlenmemesinden sana ne?
|
Onun temizlenmemesinden sana ne?
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
وَأَمَّا مَن جَاءكَ يَسْعَى
|
Ve amma sana can atarak gelen
|
Ama sana can atarak gelen,
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
وَهُوَ يَخْشَى
|
Haşyet duyarak gelmişken
|
Allah'tan korkarak gelmişken,
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّى
|
Sen ondan tegafül ediyorsun
|
Sen onunla ilgilenmiyorsun.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ
|
Hayır hayır zinhar, çünkü o bir tezkiredir
|
Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'ân bir öğüttür.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
|
İmdi onu dileyen tezekkür etsin
|
Artık dileyen onu düşünür.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
|
Tekrim edilir
|
O, değerli sahifelerdedir.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
مَّرْفُوعَةٍ مُّطَهَّرَةٍ
|
Yüksek tutulur mutahher sahîfelerde
|
Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ
|
Kiramı berabere
|
Yazıcıların ellerindedir,
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
كِرَامٍ بَرَرَةٍ
|
Sefere ellerinde
|
Değerli, iyi yazıcıların.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
قُتِلَ الْإِنسَانُ مَا أَكْفَرَهُ
|
O kahrolası insan ne nankör şey
|
O kahrolası insan, ne nankör şey.
|
İNGİLİZCE MEAL
| |
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ
|
O yaratan onu hangi şeyden yarattı?
|
O yaratan onu hangi şeyden yarattı?
|
||
مِن نُّطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ
|
Bir nutfeden, yarattı da onu biçimine koydu
|
Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu.
|
||
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ
|
Sonra ona yolunu kolaylattı
|
Sonra ona yolunu kolaylaştırdı.
|
||
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ
|
Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü
|
Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu.
|
||
ثُمَّ إِذَا شَاء أَنشَرَهُ
|
Sonra dilediği vakıt ona nüşur verecek
|
Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir.
|
||
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ
|
Hayır hayır, doğrusu o hiç onun emrini tam eda etmedi
|
Hayır hayır, doğrusu o, hiç Allah'ın emrini tam yerine getirmedi,
|
||
فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ
|
Bir de insan taamına baksın
|
Bir de o insan yiyeceğine baksın.
|
||
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاء صَبّاً
|
Biz o suyu bir döküş dökmekteyiz
|
Biz o suyu bol bol döktük.
|
||
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقّاً
|
Sonra o Arzı bir yarış yarmaktayız
|
Sonra toprağı nasıl da yardık.
|
||
فَأَنبَتْنَا فِيهَا حَبّاً
|
Bu suretle onda daneler
|
Bu suretle orada ekinler bitirdik.
|
||
وَعِنَباً وَقَضْباً
|
Üzümler, yoncalar
|
Üzümler, yoncalar,
|
||
وَزَيْتُوناً وَنَخْلاً
|
Zeytinlikler hurmalıklar
|
Zeytinlikler, hurmalıklar,
|
||
وَحَدَائِقَ غُلْباً
|
Âfâka ser çekmiş dilber bağçeler
|
İri ve sık ağaçlı bahçeler,
|
||
وَفَاكِهَةً وَأَبّاً
|
Meyveler, çayırlar neler yetiştirmekteyiz
|
Meyveler, çayırlar bitirdik.
|
||
مَّتَاعاً لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ
|
Sizin ve davarlarınızın intifaı için
|
Siz ve hayvanlarınız faydalansın diye.
|
||
فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ
|
Amma geldiği vakıt o Sahha (o sayhasını dinletecek belâ)
|
Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde,
|
||
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ
|
O kaçacağı gün kişinin kardeşinden
|
O gün kişi kaçar, kardeşinden...
|
||
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ
|
Ve anasından babasından
|
Anasından , babasından..
|
||
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ
|
Ve refîkasından ve oğullarından
|
Eşinden ve oğullarından.
|
||
لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
|
Onlardan her kişinin bir şe'ni vardır o gün başından aşar
|
Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır.
|
||
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُّسْفِرَةٌ
|
Yüzler vardır o gün ışılar
|
Yüzler var ki, o gün parıl parıl,
|
||
ضَاحِكَةٌ مُّسْتَبْشِرَةٌ
|
Güler sevinir
|
Güler, sevinir.
|
||
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ
|
Yüzler de vardır o gün üzerinde tortoz
|
Yüzler de var ki, o gün tozlanmış,
|
||
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ
|
Sarar onu bir kara
|
Onları karanlık bürümüş,
|
||
أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
|
İşte onlar o keferei fecere
|
Onları karanlık bürümüş,
|
Şablon:Kk