Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
  • Arapça karakterlerin görüldüğü pdf formatı için : tıklayınız
Dosya:29-Ankebut.pdf
The_Miraculous_Fact_About_the_Spider_in_the_Holy_Qur'an

The Miraculous Fact About the Spider in the Holy Qur'an

The Miraculous Fact About the Spider in the Holy Qur'an


Bakınız

Şablon:Ankebutbakınız - d


29 . Ankebut Suresi
Ankebut - Spider - Örümcek
Al-Ankabut - The Spider
Spider web - Örümcek ağı - www
İhsan Eliaçık/Cemaatleşme yahut Ankebutlaşma
Ankebut Suresi/Elmalı Orijinal
Ankebut Suresi/Elmalı
29/129/229/329/429/529/629/729/829/929/1029/1129/1229/1329/1429/1529/1629/1729/1829/1929/2029/2129/2229/2329/2429/2529/2629/2729/2829/2929/3029/3129/3229/3329/3429/3529/3629/3729/3829/3929/4029/4129/4229/4329/4429/4529/4629/4729/4829/4929/5029/5129/5229/5329/5429/5529/5629/5729/5829/5929/6029/6129/6229/6329/6429/6529/6629/6729/6829/69
Ankebut Suresi/1-13 Ankebut Suresi/14-30 - Ankebut Suresi/31-44 - Ankebut Suresi/45-51 -Ankebut Suresi/52-63 - Ankebut Suresi/64-69
Ankebut Suresi/Azerice
Ankebut Suresi/Bulgarian

Ayet Ayet KK -Ayet Ayet Kur'an-ı Kerim Sureleri -

29_ANKEBUT_SURESİ_VE_MEALİ_KABE_İMAMI_MAHİR.wmv

29 ANKEBUT SURESİ VE MEALİ KABE İMAMI MAHİR.wmv

29 ANKEBUT SURESİ VE MEALİ Qari MAHİR

Ankebut_Suresi_Meali

Ankebut Suresi Meali

Ankebut Suresi/Meali

Ebubekir_Şatıri_-_Ankebut_Suresi

Ebubekir Şatıri - Ankebut Suresi

Ebubekir Şatıri - Ankebut Suresi okuma arabi , meali yazılı

Ankebut_Suresi_-_Konuşan_Kuran-ı_Kerim-029_(Arapça_-_Türkçe)_www.konusankuran.com_-_1

Ankebut Suresi - Konuşan Kuran-ı Kerim-029 (Arapça - Türkçe) www.konusankuran.com - 1

Ankebut Suresi - Konuşan Kuran-ı Kerim-029 (Arapça kıraat - Türkçe meali birlikte okunuyor)

Ankebut_suresi

Ankebut suresi

ankebut suresi

Holy_Qur'an_The_Spider_(25-36)_ضياء_السويدان

Holy Qur'an The Spider (25-36) ضياء السويدان

Holy Qur'an: The Spider (25-36) ضياء السويدان

ة==Sh:»3761==

ANKEBÛT

Suret-ül ankebût - سسورة Ankebût Sûresi mekkîdir.

Ankebût örümcek demektir, Allahdan başka evliya ittihaz edenlerin hâlâtını ve Dünyayı avlamak için kurdukları teşkilâtı bir örümcek ağına benzeden örümcek meseli zikr olunduğundan dolayı bu Sûreye bu isim verilmiştir. Ancak alem olmuş hass isimlerin tercemesi doğru olmıyacağı cihetle Örümcek Sûresi demeğe kalkışmamalıdır. Örümcek zikrolunan Sûre denilebilir.

Nüzulü Mekkededir. Ba'zıları Mekkede en son nâzil olan Sûre olduğunu söylemişlerdir. Şu halde hicret sıralarında nâzil olmuş demektir. Hattâ baş tarafının Medînede nâzil olduğu da rivayet olunmuştur. Netekim evvelkinin hatimesinde Peygamberin hicretine işaret olunduğu gibi bunda da mü'minlerin hicretine işaret olunmuştur. Evvelkinde «Ve ileyhi Turceûn . Vel -akibetu lil muttakiin .......... » buyurulmuştu, bunda da gaye, Allaha irmek olduğu anlatılarak o ittikanın levazımından olan sabr-ü sadakatle Allah yolunda mücahedenin lüzum ve ehemmiyyeti anlatılacaktır.

  • Âyetleri - Altmış dokuz.
  • Kelimeleri - Yedi yüz seksen beş.
  • Harfleri - Dört bin iki yüz on bir.
  • Fasılası - mim nun ra harfleridir, ra üç âyettedir.

Bismillahirrahmanirrahim...........................

The_Miraculous_Fact_About_the_Spider_in_the_Holy_Qur'an

The Miraculous Fact About the Spider in the Holy Qur'an

The Miraculous Fact About the Spider in the Holy Qur'an


Bakınız

Şablon:Ankebutbakınız - d


29 . Ankebut Suresi
Ankebut - Spider - Örümcek
Al-Ankabut - The Spider
Spider web - Örümcek ağı - www
İhsan Eliaçık/Cemaatleşme yahut Ankebutlaşma
Ankebut Suresi/Elmalı Orijinal
Ankebut Suresi/Elmalı
29/129/229/329/429/529/629/729/829/929/1029/1129/1229/1329/1429/1529/1629/1729/1829/1929/2029/2129/2229/2329/2429/2529/2629/2729/2829/2929/3029/3129/3229/3329/3429/3529/3629/3729/3829/3929/4029/4129/4229/4329/4429/4529/4629/4729/4829/4929/5029/5129/5229/5329/5429/5529/5629/5729/5829/5929/6029/6129/6229/6329/6429/6529/6629/6729/6829/69
Ankebut Suresi/1-13 Ankebut Suresi/14-30 - Ankebut Suresi/31-44 - Ankebut Suresi/45-51 -Ankebut Suresi/52-63 - Ankebut Suresi/64-69
Ankebut Suresi/Azerice
Ankebut Suresi/Bulgarian

Ayet Ayet KK -Ayet Ayet Kur'an-ı Kerim Sureleri -

29_ANKEBUT_SURESİ_VE_MEALİ_KABE_İMAMI_MAHİR.wmv

29 ANKEBUT SURESİ VE MEALİ KABE İMAMI MAHİR.wmv

29 ANKEBUT SURESİ VE MEALİ Qari MAHİR

Ankebut_Suresi_Meali

Ankebut Suresi Meali

Ankebut Suresi/Meali

Ebubekir_Şatıri_-_Ankebut_Suresi

Ebubekir Şatıri - Ankebut Suresi

Ebubekir Şatıri - Ankebut Suresi okuma arabi , meali yazılı

Ankebut_Suresi_-_Konuşan_Kuran-ı_Kerim-029_(Arapça_-_Türkçe)_www.konusankuran.com_-_1

Ankebut Suresi - Konuşan Kuran-ı Kerim-029 (Arapça - Türkçe) www.konusankuran.com - 1

Ankebut Suresi - Konuşan Kuran-ı Kerim-029 (Arapça kıraat - Türkçe meali birlikte okunuyor)

Ankebut_suresi

Ankebut suresi

ankebut suresi

Holy_Qur'an_The_Spider_(25-36)_ضياء_السويدان

Holy Qur'an The Spider (25-36) ضياء السويدان

Holy Qur'an: The Spider (25-36) ضياء السويدان

Sh:»3762[]

Ve lekad fetennellezîne min kablihim fe le ya’lemennellâhullezîne sadakû ve le ya’lemennel kâzibîn(kâzibîne).Em hasibellezîne ya’melûnes seyyiâti en yesbikûnâ, sâe mâ yahkumûn(yahkumûne). Men kâne yercû likâellâhi fe inne ecelellâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu). Ve men câhede fe innemâ yucâhidu li nefsih(nefsihî), innellâhe le ganiyyun anil âlemîn(âlemîne).Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nukeffiranne anhum seyyiâtihim ve le necziyennehum ahsenellezî kânû ya’melûn(ya’melûne).Ve vessaynel insâne bi vâlideyhi husnâ(husnen), ve in câhedâke li tuşrike bî mâ leyse leke bihî ilmun fe lâ tutı’humâ, ileyye merciukum fe unebbiukum bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nudhılennehum fîs sâlihîn(sâlihîne).

Sh:»3763[]

Ve mine'n-nâsi men yekûlü âmennâ billâhi fe izâ ûziye fillâhi ce'ale fitnete'n-nâsi ke'azâbillâh (ke'azâbillâhi). ve lein câe nasrun min rabbike leykûlünne innâ künnâ me'aküm. e ve leysellâhü bie'leme bimâ fî sudûri'l-'âlemîn ('âlemîne).Ve le ya’lemennallâhullezîne âmenû ve le ya’lemennel munâfikîn(munâfikîne).Ve kâlellezîne keferû lillezîne âmenûttebiû sebîlenâ velnahmil hatâyâkum, ve mâ hum bi hâmilîne min hatâyâhum min şey’(şey’in), innehum le kâzibûn(kâzibûne).Ve le yahmilunne eskâlehum ve eskâlen mea eskâlihim ve le yus’elunne yevmel kıyâmeti ammâ kânû yefterûn(yefterûne).

Meali Şerifi[]

Elif lam mim. Sandı mı o insanlar «amene » demeleriyle bırakılacaklar da imtihan edilmiyecekler? 2 Şanım hakkı için biz onlardan evvelkileri ne fıtnelerle imtihan ettik, yine Allah, elbette sadakat edenleri bilecek, ve elbette yalancıları bilecek 3 Yoksa sandı mı o kötülükleri yapanlar bizden savuşacaklar? Ne fena hukmediyorlar 4 Her kim Allaha irmek arzu ederse elbette Allahın ta'yin ettiği ecel, muhakkak gelecektir ve o, işitir bilir 5 Mücâhede eden sırf kendi hısabına mücahede eder, çünkü Allah ganiy, âlemînden müstağnidir 6 Bununla beraber iyman edip de salih salih ameller yapanların her halde taraflarından kötülüklerini keffaretleriz ve elbette kendilerine yaptıkları amellerin daha güzelini veririz 7 Hem insana valideyni hakkında güzellik tavsıye ettik, maamafih sana, hakkında

Sh:»3764[]

sence hiç bir ılim bulunmıyan bir şeyi bana şirk koşasın diye uğraşırlarsa o vakıt onları dinleme, dönümünüz banadır, ben o vakıt size yaptıklarınızı haber veririm 8 İyman edib salih salih ameller yapanlar ise elbette onları salihîn zümresi içine katacağız 9 İnsanlar içinde kimi de vardır Allaha iyman ettik der, sonra da Allah uğrunda bir eziyyet edildi mi? İnsanların mihnetini Allahın azâbı gibi tutar, celâlim hakkı için rabbından bir nusrat gelirse cidden biz sizinle beraber idik diyeceklerinde şübhe yoktur, ya Allah bütün alemînin sînelerindekine a'lem değil mi? 10 Ve elbette Allah iyman etmiş olanları her halde bilecek ve elbet münafıkları da behemehal bicek 11 Bir de küfredenler o iyman etmiş olanlara: "bizim yolumuza uyun, günahlarınızı da yüklenelim" dediler, halbuki onlar onların günahlarından hiç bir şey yüklenecek değiller ve elbette onlar kat'ıyyen yalancılar 12 Maamafih kendi ağırlıklarını ve o ağırlıklarla beraber daha bir çok ağırlıkları yüklenecekler bu şübhesiz ve her halde o ettikleri iftiralardan suâl olunacaklar bu da şübhesiz 13

1-e hasibennasü lam ha Allahü alem- <<eleme>>bu âyetlerin sebebi nüzulünde üç kavil vardır:

1 - Ammar ibni Yasir ve Ayyaş ibni Ebi rebîa ve Velîd ibni Velîd ve Seleme ibni Hişam Mekkede ta'zib olunuyorlardı o sebeble nâzil oldu. Ammar ibni Yâsirin validesi Ebu cehil tarafından feci' bir surette parçalattırılmış, kendisine sıcak günde demirden zırhlı gömlek giydirilerek Güneşin karşısında eziyyet edilmiş, Velîd ibni Velîd ve Hişam dahi ta'zib olunmuşlardır.

2 - Mekkede bir takım insanlar islâma ıkrar vermişlerdi, hicret âyeti nâzil olunca eshabı kiram Medîneden bunlara yazmışlar «ıkrarınız, islâmınız kabul olunmıyacak tâ ki hicret edesiniz» demişlerdi, derhal Medîneye müteveccihen çıktılar, müşrikler de ta'kıyb edip geri çevirdiler, işte o vakıt haklarında bu âyet nâzil oldu, bu def'a da

Sh:»3765[]

hakkınızda şöyle şöyle âyet nâzil oldu diye yazdılar, bunun üzerine çıkarız, yine ta'kıyb eden olursa çarpışırız dediler ve çıktılar, müşrikler de ta'kıyb ettiler, binaenaleyh çarpıştılar, kimi şehîd oldu, kimi de kurtuldu, Allah tealâ da haklarında «sümme inne rabbeke lillezine heceru min bağdi me fütinü sümme cehedü vesaberuve inne rabbeke min bağdihe legafürürrahim  » âyetini indirdi diye Saîdden rivayet olunmuştur.

3 - «Bedr» günü ilk şehîd olan Mihca' ibni Abdullah hakkında nâzil olduğu söylenmiştir ki ebeveyni ve zevcesi çok müteessir olmuşlardı ve hakkında «seyyidüşşüheda» buyurulmuştu. Bu iki kavle göre bu âyetler Medînede nâzil olmuş oluyor. İki evvelkisinde ise hicretle alâkadar bulunuyor.

3.feleyağlemenne ellahü- Fahrüddîni Razî der ki: müfessirîn zannettiler ki bu âyetin zâhiri üzere hamli Allahın ılminin teceddüdünü iycab eder. Halbuki Allah, sadıka ve kâzibe imtihandan evvel âlim iken imtihan sırasında bilecek demek nasıl mümkin olur? diye bunu gösterecek, ızhar edecek, ayırd edecek ma'nâlarına hamleylediler. Biz de deriz ki: âyet olduğu gibi zâhirine mahmuldür, çünkü Allahın ılmi bir sıfattır ki onda her vaki', vaki' olduğu gibi zuhur eder. Meselâ tekliften evvel Allah bilir ki Zeyd itaat edecek, Amir de ısyan edecek, sonra teklif vatından da bilir ki o mutı', beriki âsı, yapıldıktan sonra da bilir ki o itaat etti, o ısyan eyledi, ahvalden hiç birinde onun ılmi tegayyür etmez, tegayyür eden ancak ma'lûmdur elif he.

İbni Münîrin ifadesi daha güzeldir: Elhak Allah tealânın ılmi birdir. Mevcuda vücudu zamanında ve evvel ve sonra olduğu gibi teallûk eder demiştir. Fakat şunu da unutmamak lâzım gelir ki burada «bilecek» demekten murad, sebebi zikr ile müsebbebe tenbihtir, imtihan eder

Sh:»3766[]

gibi tahkık, tebyin ettirecek de mükâfat ve mücazat edecek demektir. NetekimKazıy Beyzavî şöyle demiştir: «feleyetealleku ılmuhü bilimtihâni teallukan haliyyen yetemeyyezü bihillezine sadekû filîmeni vellezîne kezebû fihî veyenûda bihim sevêbühüm ve ikâbühüm ve kezêlike kîlel ma'nê veleyümeyyizenne ev liyücêziyenne»

4.'em hasibellezine ya'melunesseyyiet' Yoksa sandı mı o kötülükleri yapanlar - amel kalb ve cevarıh fiıllerinden eamm olduğu için, seyyiat küfr-ü meası ile tefsir edilmiştir. Maamafih bu « em hasibe » baştaki «.............» mukabili olmak hasabiyle burada bilhassa mü'minlere karşı edilen kötülükler mevzuı bahistir. Ya'ni küfür, dinsizlik teassubu veya bir Dünya menfeati, şehvet ve ihtiras saikasiyle mü'minlere husumet zulüm, eziyyet eden kimseler ki her türlü fenalığı irtikâb ederler, bunlar sandılar mı ki ' en yesbikune' bizi savuşup geçecekler - âciz bırakıp kurtulacaklar ' sêe mê yahkumûne' ne fena hukmediyorlar! - Ne kadar yanlış huküm, ne kadar çirkin hukûmet? İmkânı yok onlar Allahdan kurtulamazlar.

5.' men kêne yercû likâellâhi' Her kim lilaullahı arzu ederse - Allahın cemaline irmeği veya va'd ettiği sevaba irişmeği isterse 'feinne ecelillâhi leêtin' elbette Allahın ta'yin ettiği ecel, va'de gelecek, gelince o va'd, tehakkuk edecektir. Binaenaleyh o gelinciye kadar sabredip o likaye lâyık imtihanları geçirmek, güzellikleri kesb etmek için çalışsın mücahede etsin 've hüvessemîul alimu' hem odur o semi', o alîm - bütün o söylenenleri, bütün o sızıltıları, iniltileri işidir, hem yegâne işiden odur. Ve bütün akıdeleri, bütün niyyetleri, bütün yapılan fiılleri, iyisini kötüsünü, hepsini bilir, hem yegâne bilen odur. Edilen duâları işidecek yapılan ıbadetleri bilecek olan odur, başkaları değil.

Sh:»3767[]

6.'ve men cêhede'Her mücahede eden de - bu cümle ' men kêne yercû' şartıyyesinin mahfuz cezasına veya mezkûr cezasının neticesine ma'tuftur ki ............ demektir. Bu iki âyet, islâmın bütün künhünü en yüksek gâyesiyle en yüksek vazifesini hulâsa etmektedir. Allaha irmek için ecel gelinciye kadar mücahede etmek. Bu uğurda mücahede eden, fitnelere, imtihanlara göğüs geren her kimse de ' feinne mê yücehidü linefsihÎ ' sırf kendisi için - kendi hisabına kendi menfeatine - mücahede eder: çünkü o mücahedenin faidesi, menfeati Allaha değil, kendisine aid olur ' innallâhe leğaniyyun anilâlemin'Çünkü Allah ganiydir, bütün alemînden müstagnidir ilh.

10................. Bu âyetlerin Medînede nâzil olmuş bulunması çok melhuzdur. Çünkü Munafıklar Medînede idiler, eğer bunlar da Mekkede nâzil olmuş idilerse gayb haberi verilmiş demek olur. Zamanımızda ise bu âyetin mazmunu çoğalmıştır. Allah muhafaza buyursun. ' lâ ilâhe illallâhul halimul kerÎmu, lâ ilâhe illallâhul aliyyul azÎmu, tebêrakallâhü rabbus semêvêtisseb'i ve rabbul arşil azÎmu ve rabbul êrazîne ve mê beynehümê velhamdü lillâhi rabbul âlemine azze cêruke ve celle sültânuke ve lâ ilâhe ğayruk'

13. 'eskâlehum' kendi işledikleri günahların ağırlıklarını ' ve eskâlen mea eskâlihim' ve o ağırlıklariyle beraber daha bir çok ağırlıkları - başkalarını ıdlâl etmeye, günaha sokmaya çalışmalarının günahlarını - yüklenecekler.

Sh:»3768[]

' feenceynêhü ve ashabus sefîneti ve cealnêhê ayeten lilâlemîn'

Meali Şerifi

Ve celâlim hakkı için Nuhu kavmine gönderdik de içlerinde elli yılı müstesna bin sene durdu derken onları tufan yakalayıverdi hep zulmediyorlardı 14 Binnetice onu ve gemi arkadaşlarını netâca çıkardık ve o gemiyi âlemlere bir âyet kıldık 15

14.' velekad erselnê nûhan ilê kavmihi' Yukarıda 'velekad fetennellezîne min kablihim' buyurulduğu için burada onun bir kaç misali gösterilecektir. Onun için bu «vav» kasem değil, oraya atıftır. ' fe lebise fîhim elfe senetin illâ hamsîne âmen'  derken içlerinde bin seneden elli yıl eksik durdu - elli yılı yok bin sene, dokuz yüz elli sene eder. Kazıy Beyzavî derki galiba bu ta'birin ıhtiyar edilmesi tamamiyle adede delâlet içindir. Çünkü dokuz yüz elli takribî olarak da söylenebilir, bir de bin ismini zikretmekte muhataba müddetin uzunluğunu tehayyül ettirmek vardır. Çünkü kıssadan maksud Resulullaha tesliye ve kâfirlerden gördüğü meşakkatlere karşı mücahedesinde tesbittir. Rivayet olunduğuna göre Nuh, kırk yaşında ba's olunmuş dokuz yüz elli sene kavmini da'vet etmiş, tufandan sonra da altmış sene yaşamıştır.

15.' ve cealnêhe âyeten lilâlemîn'   ve onu, ya'ni gemiyi veya hâdiseyi bütün zevil'ukul âlemlerine bir âyet kıldık - onunla ıbret alır; istidlâl ederler, demek ki Allahın azâbından esbabı madiyye ile tehaffuza çalışmak da Allahın emrindendir.

Sh:»3769[]

16. ' Ve ibrâhîme iz kâle li kavmihî’budûllâhe vettekûhu, zâlikum hayrun lekum in kuntum ta’lemûn' 17.İnnemâ ta’budûne min dûnillâhi evsânen ve tahlukûne ifken, innellezîne ta’budûne min dûnillâhi lâ yemlikûne lekum rızkân, febtegû indallâhir rızka va’budûhu veşkurû lehu, ileyhi turceûn. 18.Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ aler resûli illel belâgul mubîn. 19. E ve lem yerev keyfe yubdiullâhul halka, summe yuîduhu, inne zâlike alallâhi yesîr. 20.Kul sîrû fîl ardı fânzurû keyfe bedeel halka, summallâhu yunşîun neş’etel âhırete, innallâhe alâ kulli şey’in kadîr. 21.Yuazzibu men yeşâu ve yerhamu men yeşâu, ve ileyhi tuklebûn. 22. Ve mâ entum bi mu’cizîne fîl ardı ve lâ fîs semâi ve mâ lekum min dûnillâhi min veliyyin ve lâ nasîr.

Sh:»3770[]

23. Vellezıne keferu bi ayatillahi ve likaihi ülaike yeisu mir rahmetı ve ülaike lehüm azabün elım 24. Fema kane cevabe kavmihı illa en kaluktüluhü ev harrikuhü fe necahüllahü minen nar inne fı zalike le ayatil li kavmiy yü'minun 25. Ve kale innemet tehaztüm min dunillahi evsanem meveddete beyniküm fil hayatid dünyasümme yevmel kıyameti yekfüru ba'duküm bi ba'dıv ve yel'anü ba'duküm ba'dav ve me'vakümün naru ve ma leküm min nasırın 26. Fe amene lehu lut ve kale innı mühacirun ila rabbı innehu hüvel azızül hakım 27. Ve vehebna lehu ishaka ve ya'kube ve cealna fı zürriyyetihin nübüvvete vel kitabe ve ateynahü ecrahu fid dünya ve innehu fil ahırati le mines salihıyn.

Meali Şerifi

İbrahimi de, kavmine dediği vakıt: hep Allaha ıbadet edin ve ona korunun, bu sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz 16

Sh:»3771[]

Siz, Allahı bırakıp da sâde bir takım evsâna tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz haberiniz olsun ki o sizin Allahdan beride ma'bud diye taptıklarınız sizin için bir rızka malik olamazlar, onun için rızkı Allah yanında arayın ve ona kulluk edip ona şükreyleyin, hep döndürülüb ona götürüleceksiniz 17 Ve eğer tekziyb ederseniz sizden evvel bir takım ümmetler de tekziyb etmişlerdi, Resulün vazifesi ise açık bir tebliğden ibarettir 18 Ya görmediler mi de: Allah halkı ibtida nasıl yapıyor? Sonra onu iade de eder, şübhesiz bu Allaha göre kolaydır 19 De ki: Arzda bir gezinin de bakın, halkı iptida nasıl yapmış, sonra da Allah "neş'eti uhra" inşa edecek şübhesiz Allah her şey'e kadir 20 Dilediğine azâb eder, dilediğine de rahmet ve hep ona çevirileceksiniz 21 Siz de âciz bırakacak değilsiniz size de ne Yerde ne Gökte, Allahdan başka ne bir veliy ne de bir nâsir yoktur 22 Allahın âyâtına ve likasına inanmıyanlar ise hep onlar onun rahmetinden ümidi kesmiş olanlardır ve onlar için elîm bir azâb vardır 23 Onun için ona kavminin cevabı sâde şu oldu: öldürün onu veya yakın dediler, Allah da onu o ateşten kurtardı, elbette bunda iyman edecek bir kavm için şübhesiz âyetler var 24 Ve dedi ki: siz sâde Dünya hayatta aranızda sevişmek için Allahı bırakıp bir takım evsâna tutulmuşsunuz amma sonra Kıyamet günü ba'zınız ba'zınıza küfredecek ve ba'zınız ba'zınızı lâ'netliyecek varacağınız yer ateştir, sizin için yardımcılardan eser de yoktur 25 Bunun üzerine ona bir Lût iyman etti hem ben, dedi: rabbıma bir muhacirim (hicr edeceğim), hakıkat bu: azîz o, hakîm o 26 Ve biz ona İshak ile Ya'kubu da ihsan ettik, ve nübüvveti, kitabı zürriyyetinde kıldık, ve kendisine hem Dünyada ecrini verdik hem Âhırette o şübhesiz salihînden 27

17.'evsênen' Evsan - müfredi vesen, taş ve saireden tapılan her hangi bir şey = fetiş asnamdam eammdır. Meselâ ensab,

Sh:»3772[]

salîb hep evsandır. 've tahlukûne ifken' ve hep ifk, yalan uyduruyorsunuz - yalan yere onlara ma'bud veya şefî' diyorsunuz, onlar ise birer hayaldır. Meselâ Zeydin resminde bile Zeydden bir hakıkat yoktur. O resim, bir kıymeti olan canlı Zeydin değil, nihayet toprağa gömülecek ölü bedeninin bir hayalidir, o bedeni kokar diye gömmekte istical etmek mecburiyyetinde bulunanların tutup da onun câmid bir hayalini Zeyddir diye saklamalarında şübhesizki muhakkak bir yalancılık vardır. O halde böyle hayal olan fânîlere ma'bud payesi vermek ne büyük bühtandır. ' le yemlikûne leküm rızkan' size bir rızık veremezler - Allahın ınayeti olmayınca meselâ bir lokmacık hazmettiremezler.

19. - 23. ' evelem yerav azabun elim' e kadar, Allah tealâ tarafından istînafen sevk buyurulmuş kelâmı ilâhîdir. İbrahime hıtab olarak mahkî olmak muhtemil ise de onun kelâmını hikâye sırasında Resulullaha hıtab olması daha zâhirdir onun için fâsıla değişmiştir.

25. 'meveddete beyniküm filhayatiddunyâ' ya'ni sırf Dünya hayatta birbirinizin hissiyyatını okşıyarak toplanıp sevişmek için ve yâhud Dünya hayatta sevdiklerinizin hayalini ta'kıyb ederek ülfet etmek için - çünkü bütün evsân ba'zı sevilenlerin bir hatırası olmak üzere etraflarında toplanılmak için ittihaz edilmiştir.

Fakat birer yalan olan o hayaller üzerine iptina eden sevginin, haksız hissiyyat üzerine toplanan cem'ıyyetin sonu ne olur bilir misiniz? ' summe yevmel kıyâmeti ......'

26.'ve kâle innî muhâcirun'  - «âmene » ye ma'tuf olarak Lûta âid olması yakın görünürse de, İbrahime âid olmak üzere yukarıki « ve kâle » ye atfı ma'nâca daha âhenkli hem de « ve kâle innî zêhibun ilê rabbî seyehdîni » kavline mutabıktır.

Sh:»3773[]

28. Ve lutan iz kale li kavmihı inneküm le te'tunel fahışete ma sebekaküm biha min ehadim minel alemın 29. E inneküm le ta'tuner ricale ve taktaunes sebıle ve te'tune fı nadıkümül münker fema kane cevabe kavmihı illa en kalu'tina bi azabillahi in künte mines sadikıyn 30. Kale rabbinsurnı alel kavmil müfsidın 31. Ve lemma caet rusülüna ibrahıme bil büşra kalu inna mühliku elhi hazihil karyeh inne ehleha kanu zalimın 32. Kale inne fıha luta kalu nahnü a'lemü bi men fıha le nünecciyennehu ve ehlehu illemraetehu kanet minel ğabirın 33. Ve lemma en caet rusülüna lutan sıe bihim ve daka bihim zer'av ve kalu la tehaf ve la tahzen inna müneccuke ve ehleke illemraeteke kanet minel ğabirın.

Sh:»3774[]

34. İnna münzilune ala ehli hazihil karyeti riczem mines semai bima kanu yefsükun 35. Ve le kad terakna minha ayetem beyyinetel li kavmiy ya'kılun

Meali Şerifi

Lût Peygamberi de, hani kavmine dediği vakıt: "siz cidden o şeni' fi'li yapıyorsunuz ha! sizden evvel âlemînden hiç biri bu haltı etmedi 28 Cidden siz hâlâ erkeklere gidecek ve yolu kesecek ve meclisinizde edebsizlik yapıp duracak mısınız? Buna kavminin cevabı ancak şöyle demeleri oldu: "haydi getir bize Allahın azâbını sadıklardan isen" 29 Ya rab! dedi: ortalığı fesada veren bu kavme karşı bana nusrat ver 30 Ve vaktâ ki elçilerimiz İbrahime müjde ile vardılar, haberin olsun dediler: biz bu karyenin ehalisini ihlâk edecekleriz çünkü onun ehalisi hep zalim oldular 31 "Onda Lût var a" dedi, biz dediler: onda kim var idiğini pek âlâ biliriz, her halde onu ve ehlini kurtaracağız, ancak karısı ötekilerden oldu 32 Ve vaktâ ki elçilerimiz Lûta çıka vardılar onlar yüzünden fenalaştı, ve haklarında eli kolu daraldı, onlar da: korkma, dediler: ve kader etme, çünkü biz seni ve ehlini kurtaracağız, ancak karın ötekilerden oldu 33 Haberin olsun bu karye ehalisinin yapageldikleri fiskları yüzünden üzerlerine Semadan bir feci' azâb indireceğiz 34 Ve celâlim hakkı için ondan bir âyet (bir nişane) bırakmışızdır ki teakkul edecek bir kavm için beyyine olsun 35

35.' minhê' o karyeden ' âyeten ' bir âyet bir nişane - ki hikâyesi veya harabesidir.

Sh:»3775[]

36. Ve ila medyene ehahüm şüayben fe kale ya kavmı'büdüllahe vercül yevmel ahıra ve la ta'sev fil erdı müfsidın 37. Fe kezzebuhü fe ehazethümür racfetü fe asbehu fı darihim casimın 38. Ve adev ve semude ve kad tebeyyene leküm mim mesakinihim ve zeyyene lehümüş şeytanü a'malehüm fe saddehüm anis sebıli ve kanu müstebsırın 39. Ve karune fir'avne ve hamane ve le kad caehüm musa bil beyyinati festekberu fil erdı ve ma kanu sabikıyn 40. Fe küllen ehazna bi zembih fe minhüm men erselna aleyhi hasıba ve minhüm men ehazethüs sayhah ve minhüm men hasefna bihil ard ve minhüm men ağrakna ve ma kanellahü li yazlimehüm ve lhakin kanu enfüsehüm yazlimun.

Sh:»3776[]

Meali Şerifi

Medyenede kardeşleri Şuaybı, vardı dedi ki: ey kavmim, Allaha ıbadet edin de son güne ümid besleyin; müfsidlikle yer yüzünü berbad etmeyin 36 Buna karşı onu tekzib ettiler, derken onları o recfe tutuverdi de yurdlarında dizleri üstü çöke kaldılar 37 Âde de, Semûde de ki size bunlar meskenlerinden belli olmaktadır, Şeytan onlara amellerini tezyin etmişti de kendilerini yoldan çevirmişti, halbuki gözleri açık adamlar idiler 38 Karuna ve Fir'avne ve Hamâne de, celâlim hakkı için onlara Musâ beyyinelerle geldi de onlar o yerde kibirlenib kafa tuttular, halbuki önüne geçecek değillerdi 39 Hasılı her birini günahiyle yakaladık, kiminin başına bir taş yağdıran gönderdik, kimini sayha alıverdi, kimini yere geçirdik, kimini de garkettik, Allah onlara zulmetmiyordu ve lâkin kendi nefislerine zulmediyorlardı 40

41. Meselüllezınet tehazu min dunillahi evliyae ke meselil ankebut ittehazet beyta ve inne evhenel büyuti le beytül ankebut lev kanu ya'lemun 42. İnnallahe ya'lemü ma yed'une min dunihı min şey' ve hüvel azızül hakım 43. Ve tilkel emsalü nadribüha lin nas ve ma ya'kılüha illel alimun 44. Halekallahüs semavati vel erda bil hakk inne fı zalike le ayetel lil mü'minın.

Sh:»3777[]

45. Ütlü ma uhıye ileyke minel kitabi ve ekımıs salah innes salate tenha anil fahşai vel münker ve lezikrullahi ekber vallahü ya'lemü ma tasneun

Meali Şerifi

Allahdan başka veliylere tutunanların meseli örümcek meseli gibidir: bir ev edinmiştir fakat evlerin en çürüğü de şübhesiz örümcek evidir, eğer bilselerdi 41 Her halde Allah biliyor ki onlar onun berîsinden nelere, ne gibi şeylere yalvarıyorlar, halbuki azîz odur, hakîm o 42 Hem bu meseller yok mu, biz onları insanlar için darbediyoruz, maamafih onlara âlimlerden maadasının aklı irmez 43 Allah, o Semavât-ü Arzı (o yüksekleri ve aşağıyı) hakk ile halk etmiştir, elbette bunda mü'minler için bir âyet var 44 Sana vahyolunan kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl, sahih namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan nehyeder ve her halde Allahın zikri en büyük iştir ve Allah her ne işlerseniz bilir 45

41. 'Meselüllezınet tehazu min dunillahi evliyae' Allahın mâsivasından bir takım veliylere tutunanların meseli - ya'ni Allahdan başkalarını ihtiyaclarına karşı yardım eder, menfeatlari dokunur, işlerini görür, tehlükeden kurtarır diye veliy, sahıb, hâmî ittihaz ederek ma'bud edinenlerin mesel olacak halleri ' ke meselil ankebût'örümceğin mesel olmuş haline benzer ' ittehazet beyten' bir ev edinmiştir - hiç dini olmıyanlar gibi bütün bütün evsiz, bir sinek avlıyacak kadar bir

Sh:»3778[]

haneye tutunmuştur 've inne evhenel buyûti' fakat muhakkak ki evlerin en çürüğü ' le beytul ankeb'ut' her halde örümcek evidir - evinde ev mefhumundan bir şey yoktur, ne gölge yapar ne korur, bir rüzgârla târmâr olur, onun için örümcek evinin çürüklüğü meşhur meseldir. İşte o örümcek kafalı müşriklerin de istinadgâhları, tutamakları böyle çürüktür. Bütün tutundukları fanîdir 'lev kanû ya'lemûn' eğer bilselerdi - Razî der ki: burada âlihe denilmeyip de evliya denilmesi yalnız açık şirki değil, hafî şirki dahi ibtale işaret içindir. Çünkü başkasına gösteriş ederek riya ile Allaha ıbadet edenler dahi Allahın mâsivasından veliy ittihaz etmiş olur. Onun meseli de ankebut meseline benzer. Peygamberleri tekzib edip şirke giden kavimlerin helâki misalleriyle beyan buyurulduktan sonra bu örümcek temsilinin iyradı Peygambere ve mü'minlere öyle büyük ve öyle şumullü bir va'd ve tebşîri tezammun etmektedir ki bütün bu Sûrenin ruhu denebilir.

Evet, Allahdan başkasına dayanan her ümid dibsizdir.

42. 'İnnallahe ya'lemü ma yed'une min dunihı min şey' Şübhesiz, Allah biliyor onlar onu bırakıp da mâsivasından nelere çağırıyorlar, ne gibi şeylere 've huvel azizul hakim' halbuki azîz o, hakîm o - her şey fanî, hepsi zaıyf ve hakır, iyzah edildiği üzere mağlûb edilmek ıhtimali olmıyan dilediğini dilediği anda mahvedebilir nihayetsiz bir ızzet ve kudret sahibi, ma'budluğu lâyık ancak o, gayet onurlu, yegâne bir azîz, her fi'li hikmet olan yegâne bir hakîm yalnız o iken, onun karşısında ondan başkasına yalvarmak ne kadar boş, ne büyük tehlike.

43.'Ve tilkel emsalü nadribüha lin nâsi' Bu meseller, biz onları

Sh:»3779[]

insanlar için darb ediyoruz - kâfirler demişlerdi ki Gökleri ve Yeri yaradan Allah nasıl olur da böyle örümcek, sinek gibi hevam Allah ve haşerat ile mesel darb eder? Bununla Allah, ne demek istiyor: « mêze erâdallâhu bihêze meselen'» Bu suâle karşı sûrei Bakarede « innallâhe lâ yestahyi en yadribe meselenmâ beûdaten femê fevkahê » buyurulduğu gibi burada da böyle cevab veriliyor: ya'ni bu mesellerin ne için iyrad edildiğini soranlar bilsinler ki biz onları insanlar için iyrad ediyoruz, sırf hayvan değil de insan iseler anlarlar ' ve mâ ya'kiluhê illelâlimûn' maamafih onları: onların hakikatini ancak âlimler teakkul edebilir. - Ya'ni Allahın mâsivasının fânî ve âciz ve binaenaleyh ondan maadasına ıbadetin bâtıl olduğuna ılim sahibi olanlardır ki bu meselin künhiyle zevkına ve faidelerini idrâk ederler. Bu ılim, cehil farkı neden denirse:

44.' halakallâhus semêveti velarzî' Allah, o Semavatı ve Arzı - o yüksekleri ve aşağıyı ' bilhakkî ' hakkıle halk etti - boşuna değil hikmeti hakk ile yarattı hiç birinin yaradılışı boşuna değil, gelişi güzel de değil, bir hak sebebi ve hikmeti iledir. Gökü de öyle Yeri de, yukarısı da aşağısı da, âlimi de cahili de, hepsinin hakkı da hâlikının hakkı önünde serfüru etmektir. ' inne fî zêlike leêyeten lilmü'minîn ' Şübhesiz bunda mü'minler için elbette bir âyet var. - Ilmin kıymetini, hakkın ehemmiyyetini haktan maadasının hiçliğini ve binaenaleyh Allahın mâsivasından veliy ittihaz etmenin çürüklüğünü ve binnetice mü'minlerin muvaffak olacaklarını isbat eden bir âyet.

45.'Ütlü ma uhıye ileyke minel kitabi' Sen, sana vahy olunan kitabı tilâvet eyle - vird ederek devam üzere tekrar tekrar güzel güzel oku. Ya'ni o örümcek kafalı kâfirlerin fitnelerine gam yeme de onlara karşı olmazsa kendi âleminde bu

Sh:»3780[]

Kur'anı güzel güzel oku, zikr olunan Peygamberlerin ve ümmetlerin halleriyle Allahın âyatını düşün, onun için « utlû aleyhim  » buyurulmamış, mutlak olarak « ütlü » buyurulmuştur. ' ve ekımıssalâte' Ve namazı devam üzere kıl 'innes salâte ' hakikaten namaz ' tenhâ ani-l fehşâ ' fahşadan - ya'ni açık çirkinlikten, edebsizlikten, fuhşiyyattan ' vel münkeri ' ve münkerden: aklın ve şer'in beğenmiyeceği uygunsuzluktan, ma'sıyetten neyh eder. - Bir kerre namaz içinde bunlar yapılmaz, bundan başka, namaz hakikati: ne olduğu bilinerek kılınan sahih namaz, namaz haricinde de çirkinlikten, uygunsuzluktan nehyeder. Nehiy, intihayı istilzam etmese bile her halde ıktıza eder. Sahihan namaza devam edildikçe salâh artar. Resulüllah sallallahü aleyhi vessellemden merviydir ki: «kim bir namaz kılar da o kendisini fahşa ve münkerden nehyetmezse o namazla Allahdan uzaklaşmaktan başka bir şey artırmış olmaz = « men salle salâten lem tenhehû ani-l fehşâ-i ve-l münkeri lem yezded minallâhi illâ bu'den » buyurmuştur. Onun için İbni Mes'ud Hazretleri demiştir ki: namazına itaat etmiyen Allah tealâdan uzaklığı artırmaktan başka bir şey yapmaz.» Bunun sebebi, çünkü namaza itaat onu hududuna riayet ederek hakkıyle kılıp nehyini tutmakla olur. «feveylün lilmusallîn, ellezînehum an salâtihim sêhün » buyurulduğu üzere namaz kılıyor görünüp de namazın ne demek olduğundan gafil olanların vay hallerine. Onun içindir ki « kad efleha-l mu'minûne ellezînehum fî salâtihim hâşiûn  » buyurulmuştu. Zira sûrei «Taha» da « ve ekımıssalâte lizikrî » buyurulduğu vechile namazın hikmeti, gayesi Allahın zikridir. Ya'ni Allahı anmak ve bu sâyede « fezkürûni ezkürküm » müeddasınca Allahın anmasına irmektir. Bu suretle namaz bir mi'racdir. Bunu bilenler « ellezîne yezunnûne ennehüm mülakû rabbihim » mantukunca kendilerini her dem rablarının huzurunda mülâkat halinde bulunuyorlar gibi zevk

Sh:»3781[]

içinde bir niyyet ve ıhlâs ile kılarlar.' velezikrullâhi ekberu ' Ve her halde Allahın zikri: namaz en büyük iştir. - Ya'ni asıl künh-ü hakikati Allahi zülcelâli anmak ve onun celâl-ü kibriyası huzurunda kulun tahavvülât ve tetavvuratıyle acz-ü ıhtiyacını arz etmek demek olan namaz, haddi zatında en büyük âmildir. Yâhud, Allah tealânın sizi anması sizin onu anmanızdan daha büyüktür. Kul, Allah tealâyı celâl-ü cemaliyle yad ettiği zaman onun huzurı kibriyasında fahşa ve münkerden kaçınarak edeb-ü ıhlâs ile yükseleceği gibi Allah tealânın onu yad etmesini düşündüğü zaman ındi ilâhîde zerre kadar seyyiât ile anılmayı kimse arzu etmiyeceğinden her dem rızaya yükselmek için hissi hasenat ile meşbu' olur. Ve şübhe yok ki bu his, evvelkinden daha büyük bir âmili salâh olur. Düşünmeli ki Allah, Kur'anında Fir'avn gibileri nasıl anıyor, Peygamberleri ve mü'minleri nasıl anıyor. < vallâhu ya'lemü mê tesneûn › Hem Allah, her ne işlerseniz bilir - ona göre anar ve ona göre ceza verir.

46. Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûn 47.Ve kezâlike enzelnâ ileykel kitâbe, fellezîne âteynâ humul kitâbe yu’minûne bihi, ve min hâulâi men yu’minu bihi, ve mâ yechadu bi âyâtinâ illel kâfirûn.

Sh:»3782[]

48. Ve mâ kunte tetlû min kablihî min kitâbin ve lâ tehuttuhu bi yemînike izen lertâbel mubtılûn. 49.Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilme, ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn. 50.Ve kâlû lev lâ unzile aleyhi âyâtun min rabbih(rabbihî), kul innemel âyâtu indallâh(indallâhi), ve innemâ ene nezîrun mubîn(mubînun). 51. E ve lem yekfihim ennâ enzelnâ aleykel kitâbe yutlâ aleyhim, inne fî zâlike le rahmeten ve zikrâ li kavmin yu’minûn(yu’minûne).

Meali Şerifi

Ehli kitâba en güzel olan suretden başkasıyle mûcadelede etmeyin ancak zulmedenler başka, ve deyinki: biz, hem bize indirelene iyman ettik hem size indirilene ve bizim ilâhımızla sizin ilâhınız bir, şu kadar ki biz yalnız ona müslimiz * İşte sana böyle kitab indirdik, onun için kendilerine kitab verdiklerimiz ona iyman ederler, şunlardan da ona iyman eden var ve bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr eder * Sen bundan evvel kitab okur değildin, hâlâ da elinde yazı yazmazsın öyle olsaydı mubtıller şübhelene bilirlerdi * Fakat o (Kur'an) kendilerine ılim verilmiş kimselerin sînelerinde parıldayan

Sh:»3783[]

parlak âyetlerdir ve bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder * Netekim ona rabbından âyetler indirilse ya dediler, de ki: o âyetler, hep Allahın ındindedir, ben ancak açık bir nezîrim * Yetişmedi mi daha onlara ki sana kitab indirdik, karşılarında okunup duruyor? Şübhesiz ki onda iyman edecek bir kavm için muhakkak bir rahmet ve ilâhî bir ıhtar var *

46.< ehlel kitâbi > Yehûd ve Nesârâ < illâ billetî > ancak en güzel olan mücadele sureti ile başka - meselâ kalabalığa incelikle, sertliğe yumuşaklık ile, öfkeye hazm ile, gevezeliğe nasıhat ile, şiddete vekar ile mukabele ederek delîli hakkı tavzıh ve tebyin etmek gibi. < illellezîne zalemû minhum > ancak içlerinde zulmedenler başka - kâfi olan delîli kabul etmeyip haksızlıkla ınada, ifrata sapan, meselâ veledi var demekte, yâhud « yedullâhi mağlûletun » gibi lâflar söylemekte ısrar ile mükâbere eden zalimler müstesna, zira o vakıt hallerine lâyık vechile müdafaa vacib olur.

Nush iyle yola gelmeyeni etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmıyanın hakkı kötektir.

<ve kûlü> Ve deyin ki - bununla en güzel mücadelenin nasıl olacağı ta'rif edilmiş oluyor. <vâhid> Birdir: ülûhiyyette şeriki yoktur <ve nahnu lehû muslimun> biz yalnız ona müslimiz. - Onun birliğine ıhlâs ile teslim olmuş müslimanız. Bu ta'birde onlara bir ta'rız vardır. Zira onlar Ahbar ve Rühbanlarını erbab ittihaz etmişler, bahusus Nesârâ teslîse kail olmuşlardır.

47.<ve kezêlike> Ve işte, böyle - bu güzel, bu bedi' indiriş tarziyle <enzelnê ileykel kitâbe>

Sh:»3784[]

sana kitab indirdik ya Muhammed <fellezîne êteynêhumu-l kitâbe> onun için kendilerine kitab verdiklerimiz - gerek Yehûd ve gerek Nesârâ, Abdullah ibni Selâm gibi hakıkaten kitâbdan istifade etmek nı'metine mazher edilenler <yu'minûne bihi> ona, o sana indirilen kitaba iman ediyorlar. <ve min hêu lâi> şunlardan da - ya'ni Arabdan da <men yu^minu bihi> ona iyman eden var < ve mê yechadü bi êyêtine ille-l kâfirûn> ve bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr eder - hakkı örtmeğe alışmış, gâvurluğu âdet edinmiş, cehûd kâfirler ki Yehûdî Kâ'b ibni Eşref ve arkadaşları gibi.

48. <ve mê künte tetlû min kablihî min kitâbin> halbuki sen bundan evvel - ya'ni bu indirilmezden evvel - kitab okur değildin <ve lâ tehuddahü bi yemînike> hâlâ elinle yazmazsın da <izen> o vakıt - ya'ni ümmî olmayıp da okuyup yazsa idin <lertêbe-l mutlibûn> o mutbıller: ya'ni bâtıl pişinde giden, yâhud ibtale behane arıyan o haksız kâfirler şübhe edebilirlerdi - gerçi hakk arayan munsıf muhıkler yine şübhe etmezlerdi, çünkü ı'caz için ümmîlik şart değildir. Netekim sair Peygamberler ümmî değillerdi, ancak o takdirde gerek müşrikler ve gerek ehli kitabdan olan haksızlar için hiç olmazsa şübheye bir bahane bulunmuş olurdu. 49. <bel> fakat <huve> o - Kur'an <âyêtun beyyinêtun fî sudûrillezîne ûtül ılme> ılim verilmiş kimselerin sînelerinde parıldayan açık açık âyetlerdir

Sh:»3785[]

- burada beyyinata müteallık olmak nefyi irtiyab siyakına nazaran zâhir ve beyyin olduğu gibi haziften selâmet ı'tibariyle de ercahtır. Ya'ni Allah tarafından birer alâmet, parlak mu'cizeler olduğu ehli ılmin gönüllerinde ıyan beyan açık ve hiç şübheye mahal vermiyecek vechile zâhirdir. <ve mê yechedû bi âyêtinê illezzâlimûn> ve bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder - bildikleri halde hakkı tanımak istemiyen zulmü âdet edinmiş zalimler netekim 50. <ve kâlû> o zalimler - ehli kitabın hakkı kabul etmiyen kısmı Kur'anın âyet, ya'ni mu'cize olmasını - inkâr ettiler de dediler: <levlê ünzile aleyhi êyêtun min rabbihî> rabbından üzerine bir takım âyetler, ya'ni Musânın Asası, Salihin Nakası gibi mu'cizeler indirilse ya! < kul inneme-l êyêtü ındallâhu> de ki bütün âyetler ancak Allahın ındindedir. - Ya'ni gerek Kur'an, gerek sizin istediğiniz mu'cizeler: Hepsi Allahın nezdindedir. Kur'anı indiren Allah olduğu gibi obirlerini indiren ve indirecek olan da yalnız Allahdır. Başkaları değil, binaenaleyh ne dilerse indirir ben ona karışmam <ve innemê ene nezîrun mubîn> ve ben ancak açık bir nezîrim - inanmıyanlara azâbın habercisiyim. 51. <e ve lem yekfihim> daha yetişmedi mi onlara - o başka âyet, başka mu'cize istiyenlere kâfi gelmedi mi daha mu'cize olmak üzere <ennê enzelnê aleykel kitâbe> bizim senin üzerine - demin söylenildiği vechile: bundan evvel okuması yazması olmadığı muhakkak bulunan senin üzerine - şübhesiz kitab indirmemiz <yutlê aleyhim> karşılarında okunup dururken <inne fî zêlike> şübhe yok ki onda - o kitabda

Sh:»3786[]

<le rahmeten> mutlak bir rahmet - büyük bir nı'met <ve zikrâ> ve bir ilâhî ıhtar ve nasıhat var <likavmin yü'minûn> iyman edecek bir kavm için - ınad, teassub, aksilik edecekler için değil, iyman edecekler için bu âyetin, siyak-u sibakına nazaran « levlâ unzile ileyhi êyetun » diyen zalimlere cevab olarak nâzil olduğu anlaşılıyor. Bununla beraber sebebi nüzulünde şu da rivayet olunmuştur. Müslimanların bir takımları Yehûdîlerden işittikleri ba'zı şeyleri yazmış oldukları bir kürek ile gelmişlerdi. Resulullah sallallahü aleyhivesellem «bir kavmın kendi Peygamberlerinin getirdiğini bırakıp da başkasının başkalarına getirdiğine rağbet etmeleri hamakat veya dalâletlerine kâfidir» buyurdu. Bunun üzerine « e ve lem yekfihim ennê enzelnê aleyke-l kitâbe » âyeti nâzil oldu . Gerçi bu âyet bu vak'a üzerine de okunabilir. Lâkin bunun sebebi nüzul olması âyetin altına ve üstüne muvafık düşmüyor. Çünkü sıyak-u sibakına nazaran « hum » zamirleri müslimlere değil « levlâ unzile ileyhi êyetun  » diyenlere raci'dir. Rivayet olunur ki Abdullah ibni Âmir ibni Rükn Hazreti Aişe radıyallahü anhaya bir hediyye takdim etmişti. Müşarün'ileyha «Abdullah ibni Amr» zannedip reddeyledi ve o, başka kitabları tetebbu' ediyor, Allah tealâ ise « e ve lem yekfihim ennê enzelnê aleyke-l kitâbe yutlê aleyhim » buyuruyor dedi. Bunun üzerine o Abdullah ibni Âmir dediler, o vakıt kabul etti. Hazreti Hafsa radıyallahü anha da kürek üzerine Yusüf kıssasından bir yazı getirmiş. Hazreti Peygambere okumuştu, aleyhisselatü vesselâm vechi renkten renge girerek buyurdu ki: canım yedi kudretinde olan zatı a'lâya kasem ederim ki ben aranızda iken size Yusüf gelse de beni bırakıp ona uyacak olsanız sapmış olursunuz. Ben sizin Peygamberlerden nasîbinizim, siz de benim ümmetlerden nasîbimsiniz. Hazreti Ömer ibnilhattab radıyallahü anh bir gün bir adama uğramıştı, bir kitab okuyordu, bir saat dinledi hoşuna gitti, o adama: bana bu kitabı yazıver dedi. O

Sh:»3787[]

da peki deyip bir deri aldı, onu hazırlayıp içine dışına yazıverdi, sonra Ömer onu alıp Hazreti Peygambere getirdi, okumağa başladı, Resuli ekrem sallâllahü aleyhi vesellem Hazretlerinin mübarek yüzünde de bir renk peyda olmağa başladı, derhal Ensardan bir zat o kitaba vurdu da « sekiletke ummuke yâ ibn hattâb » anan gayb etsin seni ey Hattab oğlu» bu gün sen bu kitabı okuyalı beri Resulullahın yüzüne bakmıyor musun? Dedi, o vakıt Peygamber sallâllahü aleyhi vesellem buyurdu ki «ben hem fâtih ve hem hâtim ba'solundum ve bana hem cevamiul'kelim ve hem havatimi verildi ve bana söz ıhtisar edildi de edildi, sakının sizi mütehevvikler helâke sürüklemesinler. Mütehevvikler, reviyyetsiz her işe dalanlar yâhud mütehayyirler demektir.

52. Kul kefâ billâhi beynî ve beynekum şehîdâ(şehîden), ya’lemu mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), vellezîne âmenû bil bâtılı ve keferû billâhi ulâike humul hâsirûn(hâsirûne). 53. Ve yesta’cilûneke bil azâb(azâbi), ve lev lâ ecelun musemmen le câehumul azâb(azâbu), ve le ye’tiyennehum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne). 54. Yesta’cilûneke bil azâb(azâbi), ve inne cehenneme le muhîtatun bil kâfirîn(kâfirîne).55. Yevme yagşâhumul azâbu min fevkıhim ve min tahti erculihim ve yekûlu zûkû mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne).

Sh:»3788[]

56: Yâ ıbâdıyellezîne âmenû inne ardî vâsiatun fe iyyâye fa’budûn(a’budûni). 57: Kullu nefsin zâikatul mevti summe ileynâ turceûn(turceûne). 58: Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn(âmilîne).59: Ellezîne saberû ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne).60: Ve keeyyin min dâbbetin lâ tahmilu rızkahâ allâhu yerzukuhâ ve iyyâkum ve huves semîul alîm(alîmu).61: Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehhareş şemse vel kamere le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).61: Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda ve sehhareş şemse vel kamere le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), fe ennâ yu’fekûn(yu’fekûne).62: Allâhu yebsutur rızka li men yeşâu min ibâdihî ve yakdiru leh(lehu), innallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun).63: Ve le in seeltehum men nezzele mines semâi mâen fe ahyâ bihil arda min ba’di mevtihâ le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), kulil hamdu lillâh(lillâhi), bel ekseruhum lâ ya’kılûn(ya’kılûne).


Meali Şerifi

De ki benimle sizin aranızda şâhid, Allah yeter, o Göklerde ve Yerde ne varsa bilir, bâtıla iyman edip de Allaha

Sh:»3789[]

küfredenler, işte onlardır hep husrâna düşenler * Bir de senden acele azâb istiyorlar, eğer müsemmâ bir ecel olmasa idi o azab onlara muhakkak gelmişti ve elbette o kendilerine gelecek, şuurları olmıyarak ansızın gelecek * Senden acele azab istiyorlar, halbuki Cehennem kâfirleri kuşatıp duruyor * O gün ki azâb onları hem üstlerinden hem ayakları altından saracak da tadın bakalım neler yapıyordunuz buyuracak * Ey benim iyman eden kullarım! Haberiniz olsun benim Arzım geniştir, o halde bana ıbadet edin o halde bana * Her nefis, ölümü tadacak, sonra döndürülüp bize getirileceksiniz * Ve iyman edip salih salih ameller yapmış olanlar, elbette onları Cennetin altlarından ırmaklar akan şehnişînlerine yerleştireceğiz, o halde ki orada ebedî kalacaklar, ne güzeldir ecri o işgörenlerin * Ki sabretmişlerdir ve yalnız rablarına dayanırlar * Öyleya nice hayvanlar var rızkını taşıyamaz, Allah onlara da rızk veriyor size de, o öyle semi' öyle alîm * Celâlim hakkı için sorsan onlara: kim o Gökleri ve Yeri yaratıb Şems-ü Kameri teshir etmiş? Elbette şübhesiz Allah derler, o halde nasıl çevriliyorlar? * Allah, kullarından dilediğine rızkı sererde kısar da ona şübhesiz Allah her şey'e alîm * Celâlim hakkı için yine sorsan onlara: kim o Semâdan peyderpey bir su indirip de Arza ölümünden sonra onunla hayat vermekte? Elbette şübhesiz Allah diyecekler, « elhamdulillâhi » de, fakat onların ekserisi aklı ermezlerdir * 56. < yâ ıbâdillezîne âmenû> Ey iyman eden kullarım! - «Ibadî» hıtabı hıtabı teşriftir. Mükellefin en şerefli payesidir « ıbâden lenê » gibi mutlak ıbad ta'birinde kâfir dahi dahıl olabilirse de (ıbadî) izafetinde kâfir dahıl olmaz. Zira kâfir Şeytanın sultası altındadır. Halbuki « inne ıbâdî leyse leke aleyhim sultânun » buyurulmuştur. Şayanı dikkattir ki cenabı Allah Âdemi yarattığında şanlı bir ism olan hılâfet unvanıyle yad buyurdu, öyle iken İblîs bu isimden yılmadı, bil'akis o

Sh:»3790[]

sebeble ıkdamını artırdı adavet etti ve nihayet galebe edip « feezellehum-e şşeytânu anhê » buyurulduğu üzere ikisini de Cennetten kaydırdı. Sonra onun evlâdından « ıbâdiye » teşrifine mazher olan muhlisûna gelince Şeytan onlardan kaçında « inne ıbadî leyse leke aleyhim sultânun » buyurulduğu gibi Şeytan kendisi de « leuğviyennehum ecmeÎne illâ ıbâdeke » dedi. Demek ki Allahın ıbadı olmak payesini ihraz eden mükellef derece ı'tibariyle Yer yüzünde halîfe olandan daha yüksektir. Şu halde « ellezîne âmenû » vasfı ıhtırazî değil, şerefin vechini beyan için sıfatı kâşifedir. Bu suretle bu hıtab kâfirlerin mumaneatinden dolayı dinini gereğî gibi icra edemiyen ba'zı mü'minlere selâmet yolunu göstermek için bir hıtabı teşriftir. Ya'ni ey benim iyman şerefiyle müşerref olan kullarım < inne arzî vêsiatun >haberiniz olsun benim Arzım geniştir. - Bulunduğunuz yerden ıbaret değil vası'dır. <feiyyêye fe'budûn > O halde bana ıbadet ve ubudiyyet edin o halde sâde bana - ya'ni bulunduğunuz memlekette sâde bana ıbadet etmek kolay olmaz dininizi ızharda tazyika ma'ruz olur daralırsanız orada bağlanıp kalmayın Onu serbes yapabileceğiniz bir yere gidin, firar edin, hicret edin, o darlıktan genişliğe çıkmak için ne yapmak iycab ediyorsa yapın bana kulluk edin. Aleyhıssalâtü vesselâmdan bir hadîsi şerifte şöyle varid olmuştur: her kim dini sebebine bir yerden bir yere firar ederse bir karış da olsa Cenneti hakk eder. Ve İbrahim ile Muhammed aleyhimesselâma refîk olur.Ya ölüm tehlükesi, tehdid olursa ne yapmalı?

57. < kullu nefsin > Her nefis - her nasıl olsa ve her nerede bulunsa < zêikatu-l mevti >ölümü tadacak < summe ileynê turceûn > sonra da hep bize irca' olunacaksınız - ba'solunup huzurı hakka dikilerek ecrinizi veya cezanızı alacaksınız. Binaenaleyh ondan kaçmakla kurtulamazsınız bil'âkis Allahdan başkasına

Sh:»3791[]

kulluk etmemek için ikrah karşısında bile her fedakârlığı göze alarak huzurı kemali ıhlâs ve hurriyyet ile gitmeğe çalışmalı.

60< ve keeyyin min dêbbetin> Hicret emrolununca ba'zıları geçimliğimiz olmıyan memlekette nasıl gideriz demişlerdi bu nâzil oldu. 61. < velein seeltehum> mes'uller Mekke müşrikleri < feennê yu'fekûn > o halde nasıl çevriliyorlar? - Halikı küll olduğunu nâçâr ıkrar ederlerken ülûhiyyete gelince nasıl ondan dönüp şirke gidiyorlar? Bu hususta en çok ileri sürülen rızık mes'elesi olduğu için buyuruluyor ki 62. < allâhu yebsüdu-r rızka ...> 64.Ve mâ hâzihil hayâtud dunyâ illâ lehvun ve laib(laibun), ve inned dârel âhırete le hiyel hayevân(hayevânu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne). 65. Fe izâ rakibû fîl fulki deavûllâhe muhlisîne lehud dîn(dîne), fe lemmâ neccâhum ilel berri izâ hum yuşrikûn(yuşrikûne). 66. Li yekfurû bimâ âteynâhum ve li yetemettaû, fe sevfe ya’lemûn(ya’lemûne). 67. E ve lem yerev ennâ cealnâ haramen âminen ve yutehattafun nâsu min havlihim, e fe bil bâtılı yu’minûne ve bi ni’metillâhi yekfurûn(yekfurûne). 68. Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhi keziben ev kezzebe bil hakkı lemmâ câeh(câehu), e leyse fî cehenneme mesven lil kâfirîn(kâfirîne).

Sh:»3792[]

'Vellezıne cahedu fına le nehdiyennehüm sübülena ve innellahe le meal muhsinın' Meali Şerifi

Bu Dünya hayat bir eğlence ve oyundan ıbaret ve hakıkaten son yurd (dârı Âhıret) işte halîs hayat o amma bilselerdi * Baksan a gemiye bindiklerinde dini Allaha halîs kılarak ona muhlisâne duâ ederler de derken kendilerini karaya çıkardı mı derhal şirke koyulurlar * Ki kendilerine verdiğimiz ni'mete nankörlük etsinler ve hayattan zevk alsınlar diye, fakat ileride bilirler * Ya görmedilerde mi biz bir Harem yapmışız, emniyyet içinde, halbuki etraflarında nas çarpılıp kapılıyor, artık bâtıla inanıyorlar da Allahın nı'metine küfran mı ediyorlar? * Allaha karşı bir yalanı iftira eden yâhud hak kendine gelince yalan diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Cehennemde değil midir ancak kâfirlerin yeri? * Bizim uğurumuzda mücahede edenlere gelince elbette biz onlara yollarımızı gösteririz ve şübhesiz ki Allah her halde muhsinlerle beraberdir *


Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Advertisement