←Asım VII.Bölüm | Asım Mehmet Akif Ersoy |
Gölgeler (7.Kitap)→ |
Asım (1924) - Hocazade ile Köse İmam arasındaki konuşmalar şeklinde tasarlanmış tek parça eserdir. Eğitim-öğretim, ırkçılık, savaş vurgunculuğu, batıcılık, gibi pek çok konudan bahseder. Âsım, Mehmet Âkif’in sanatının önemli eseridir. Birinci Dünya Savaşı sırasında Mehmet Âkif’i temsil eden Hocazade’nin Fatih’in Sarıgüzel Mahallesi’ndeki evinde dostu ve babasının öğrencisi Köse İmam’la karşılıklı konuşmalarından meydana gelen manzum bir diyalogdur. Eser aynı zamanda Âsım’ın neslinin Çanakkale’de gösterdiği direnişin destanıdır. Bu eserinden dolayı Cenap Şahabettin’in “yalnız asrımızın değil, hatta tarihimizin en büyük destanî şairi” olarak nitelediği Mehmet Âkif’in bu eseri, Türkçenin büyük söz ustası Süleyman Nazif’i de kendisine hayran bırakmıştır. Nazif Âsım için şöyle der: “Yarabbi!.. Şair bu mısraları senin arş-ı ilhâmından birer birer yeryüzüne indirirken, ruhu, kimbilir, heyecandan ne kadar sarsılmış; dimağı, kalbi, a’sâbı ne kadar yıpranmış… ve ne kadar harâb olmuş!.. Onun yazdıklarını biz yalnız okurken, bu kadar titredik ve sarardık.”
(Safahat kitapları: Birinci Kitap Safahat , İkinci Kitap Süleymaniye Kürsüsünde(1912) - Üçüncü Kitap Hakkın Sesleri(1913) - Dördüncü KitapFatih Kürsüsünde (1913) -Beşinci Kitap Hatıralar (1917) -Altıncı Kitap Asım (1924)Yedinci Kitap Gölgeler (1933) - Safahat Dışında kalmış Şiirler) |
Bakınız: Asım VIII/1 , Asım VIII/2, Asım VIII/3, Asım VIII/4, Asım VIII/İngilizce , Asım VIII/Farsça , Asım VIII/Arapça , Asım VIII/Açıklamalı |
'Şiir Metni'
|
'Güncel Türkçesi'
|
'İngilizce Tercüme'
|
'Osmanlıca'
| |
Çok geniş dersen omuzlar, boy o nisbette uzun, O ne mevzun kafadır, sonra, ne sağlam o boyun!
Ufarak bir kapı sırtın kabaran eb´âdı, Çarpışıp durmada nâçâr iki müdhiş kanadı.
Enseden ta bele sarkan o derin hat, o yarık, Arzı umkunda nihan tûl-i mücerred artık! Bel nisâbında, omuzlar gibi taşkın çatılar, Adalî baldırının kutru hemen boynu kadar.
İki çam bölmesi kol, kim tutacak kim bükecek? O bileklerle o ellerse demirden daha pek.
Yaralar başkaca endâmına heybet veriyor, Bir şehâmetli temâşâ ki vücud ürperiyor.
Vakıâ hasmı da gürbüz delikanlıydı ama, Âsım´ın savleti kuvvet mi sorar hiç adama?
Silkiyor dut gibi bîçâreyi sağdan, soldan. Ne o? Çapraz mı? Hemen gir ki senindir meydan.
Ay! Herif sıyrılıyor, hem ne kolaylıkla, bakın! Aman Asım, bu güreş olmasın uydurma sakın?
Hele anlat şu işin neyse hakîkî rengi? " Yenemezmiş onu: Bir kerre değilmiş dengi, Bir de bîçâre adam pek mute´azzım şeymiş, Kahrolurmuş kederinden tutarak yenseymiş, Sonra, lâyık mı imiş yerlere sermek şimdi, Böyle düşmanla bütün gün dövüşen bir yiğidi?" - Anladık, hepsi de a´lâ, diyecek yok... Lâkin, Şu benim derdime bir çâre bulaydık ilkin. Ramazan vak´ası her gün, Hocazâdem, hergün, Hele günler bereketliyse hemen üç beş öğün! Âdetâ çılgına dönmüş... Bu cünûnun da başı: Yanarak gömdüğü binlerce şehîd arkadaşı. Sanırım son yarasından da biraz huylanıyor... Sonra, ahvâle tahammül mü dedin, gâyet zor, Ne dolaplar dönüyor, beynini sarsar duysan! Bence beyhûdedir, oğlum, bu nehirler gibi kan. O, demin "harb-i umûmî"dediğin maskaralık, Karagöz´den de beter, kıymeti yok beş paralık. Perde sıyrıldı, işin kalmadı hiçbir hüneri, Her bakan sezdi karanlıkta sinen çehreleri. Yutulur herze mi pîr aşkına mahrûmiyyet? Çekti yıllarca, fakat, çekmiyor artık millet. Hele sen gel de "hamiyyet!" diye aptal kandır; Canı yanmış dedenin son sözü "illâllah "tır. Ben sefâletten ölürken seni sıkmazsa refah, Hak erenler buna ummam ki desin: Eyvallah! Şöyle bir bak: Ne harâb ortalığın manzarası... Ama hiç deşme sakın, çünkü yürekler yarası. Hani, insan sesi çağlardı şu vâdîlerde... Sor ki âfâka, o âlemler, o demler nerde? Yemyeşil yurda çöken kapkara toprak rengi; Dindi binlerce hayâtın ezelî âhengi. Yok civânmda bugün aç yatanın pâyânı; Her perişan yuva bir âile kabristânı! Beni öldürmede, oğlum, bu harâb ıssızlık! Hangi vîrâneyi eşsen kopuyor bin çığlık! Hasta binlerle, bakan yok; diriler çırçıplak; Ölüler kaskatı olmuş, hani kim kaldıracak? Bir taraftan bu fecâyi´ kemirirken yurdu, Bir taraftan da elin bir sürü doymaz kurdu, Dişliyor na´şını sırtlan gibi bîçârelerin; Yolu ummam ki bu olsun koşulan son zaferin! Girdiniz harbe heriflerle "zarûrî!" diyerek; Bu rezâlet de zarûrî mi, kuzum, bir bilsek? - Ama sen pek uzun ettin, Hocam, artık sadede! Bahsimiz nerde senin söylediğin şey nerede? - İşte, oğlum, çocuğun rûhunu sarsan esbâb; Muttasıl kıvranıyor, kalbi yıkılış beyni harâb. Hangi bîçârenin âlâmını etsin ta´dîl; Kimin imdâdına koşsun? O kadar çok ki sefil!.. Hangi mâtemli evin derdine çıksın ortak? Bir yığın kül kesilen, baksana, binlerle ocak! Hangi yardım dilenen aczi tutup kaldırsın? Hangi mel´un çetenin boynunu ilkin kırsın? Bizim ev mahkeme; hâkim, bereket versin, acar; Geceden hükmü verir, gündüzün icrâya koşar! - Neme lâzım, herifin pek amelî şey bileği! - Ama hiç sorma bizim çektiğimiz gâileyi: Akşam olmaz mı, kızın benzi uçuktur mutlak... Ağabeyim gelmedi hâlâ... diye korkak korkak, Dikilir karşıma... Lâhavle derim, sabrederim; Beni kim tesliye etsin ki, ben ondan beterim! Çullanır beynime yüzlerce mehîb endîşe; Bütün a´sâbımı sarsar, bakamam hiçbir işe. Sa´at artık bilemem altı mı, yâhud yedi mi; Heyecan, geldi mi oğlan; helecan, gelmedi mi. Çileden çıkmışım akşam, dedim. "Âsım, bana bak! Yol yakınken geri dön, nâfile çıkmaz bu sokak. Koşuyorsun, be çocuk çarpacak alnın duvara; Dağılır sonra kafan, etme, çekil bir kenara. Ne demir leblebi meslek bu, Ebû Zer-vâri? Ömer´in zâbıta me´mûru geleydin bâri! Sen o meyhâneyi basmakla mükellef miydin? Ya kumarbazları ma´nâsı nedir tehdîdin? Toplanıp cünbüş ederken elin evlâdı, gece, Hangi bir hakla gidip hepsini dövdün delice? Na´ra atmış diye sarhoşları, tut sen, kovala... Bâri git bekçi yazıl, aylık alırsın budala! Niye cebren ayırırsın kocasından kadını? Komşular, baksana, "kel kâhya"komuşlar adını! Balık almış, ne olur? Sonra yedirmiş, ne çıkar? Sanki hiç beslememiş kendisi vaktiyle zağar. Sana bir şey dememiş, kısmuş otumuş dilini; Niçin, oğlum, seriyorsun herifin pestilini?.. "
"Harekâtım sizi bîzâr ediyormuş... Çok şey! Babacığım, öyle değil, dinlemeyin rast geleni; Dinleyin suçlu muyum, haklı mıyım, bir de beni. Herkes aç bekleşiyor kaldırımın sırtında... Siz gidin, perdelerin hepsini kaldırtın da, Alenî işret edin âleme göstermek için! Be adamlar! Azıcık saygı sayın: Gizli için. Meze tûfanına dalmış, kulaç atmaktasınız; Yutkunan halka bakın, pencerelerden, sayısız. Paranız yok ya, şu ben var diyeyim, bol keseden; Hakkınız nerde sefih olmaya, dünyâ açken? Hadi yâhû, yetişir... Çok bile içtikleriniz; Durmak olmaz, dağılın, belki uzaktır yeriniz... Hani aldırmasalar bâri, "defol git!" dediler... Dedim: ?Artık kime âidse defolmak o gider.? Kollarından tutarak hepsini attım bir bir; Söyleyin varsa kabâhat, acabâ bende midir?
Bütün evlerde ışıksız bunalırken millet, O kulüpten sırıtan şenliğe insan duramaz: Yanıyormuş, dediler, haftada bir sandık gaz! Ben bu isrâfı tabî´î çekemezdim artık; Taşıdım söylenilen petrolü sandık sandık. Bir ufak ölçü, dedim... Buldu nihâyet bakkal; Aldı herkes gazı, gülyağı gibi, miskal miskal! Ne donanmıştı sokak, doğrusu şehrâyindi! Sormayın parçalanan zulmeti: Üç gün sindi! Babacığım, işte kumarbazlara zulmüm bu kadar; Bir de öksüzler için bin lira aldım zor zar.
Yâhud insan gibi eğlense herifler ne denir? Muhtekir kâfılesiymiş, ne edeb var, ne hayâ. Aç, sefil inliyerek can veredursun dünyâ, Yine siz dinlemeyin, anlamayın mâtemini, Sürün artık serilen yurdunuzun son demini! Sağda yüzlerce ölen, solda hesapsız sürünen, Karşıdan bunlara gülmek ne demektir alenen? Durmayın, derdime ortak görünün kalkın da, Demiş olsam, bilirim, vüs´unüzün fevkında. Ağlamak çok kişinin zevki değilmiş, lâkin, Gülmemek herkes için, zannederim, pek mümkin. Komşulardan sıkılın, pesten atın na´raları; Büsbütün sustururum sonra, çıkarsam yukarı! Son sözümdür size... Beyûde fakat, nerde duyan? Taştı kusmuk gibi her pencereden bin hezeyan. Pek tabî´î durulmazdı... " - Dur oğlum, yetişir! - Lûtfedin,bitmedi... - Bir dinle de, olmazsa, bitir. Bana anlat bakayım şimdi: Şu bîçâre ocak, Zorbalar saltanatından ne zaman kurtulacak? Hiç bu mantıkla, a dîvâne, hükûmet mi yürür? Bir cemâ´at ki erenler işi yumrukla görür, Kafa bitmiş demek artık çekiver kuyruğunu! Kuvvetin hakkı mıdır enselemek bulduğunu? Bize, Âsım, ne şunun yumruğu lâzım, ne bunun; Birinin pençesi ister yalınız: Kânûnun. Ver bütün kudreti kânûna ki vahdet yürüsün... Yoksa millet değil ancak dağınık bir sürüsün... Memleket zâten ayol, baksana: Allak bullak Sen de hissinle yürürsen batırırsın mutlak. Ya kuzum, zabtiye rûhuyle hükûmet sürenin, Yeri altındadır, üstünde değildir kürenin! - Babacığım öyle değil.. - Dinlemem artık hadi git!
Senin aptal daha bir hayli de çılgın bularak Bâbıâlî´yi... -Aman?.. - Basmayı kurmuş... - Hele bak! Acabâ kim ki ayartan?.. Ama zannetmem pek.. - Deme, oğlum, bana tekmîlini anlattı Melek. Kız biraz azmine engel herifin, yoksa fenâ... Hem basar, hem de asar, çok deli şey, âmennâ! - Söyle, pek kanlı oyundur, yanılıp oynamasın. - Beni hiç saydığı yok nâfile... Bir sen varsın, Bir de hemşîresi var zabtedecek şimdi onu. Aman oğlum, bana terk etmeyiniz mecnûnu! - Yok canım, vazgeçer elbette, bu gerçek mi deli? - Bilemem, korkuyorum kız beni îkâz edeli. İş o evvelki vakâyi´ gibi olsaydı, evet, Belki bir parça tesellîye bulurdum cür´et. Lâkin, oğlum, görüyorsun: Kurulan perde yaman; Hani, baştan başa kan, dış yüzü kan, iç yüzü kan! Bir damar patlamasın sel götürür memleketi; Yoksa göstermeye Rabbim o elîm âkıbeti. - Yine ifrâta kapıldın sanırım... - Hiç de değil, Şen şu vaz´iyyete bir baksana: Cidden müşkil. - Hadi müşkil diyelim, çâresi hiç yok mu ki? - Var. - Nedir öyleyse telâşın, heyecânın bu kadar? - Heyecan yok, yalınız, mes´elenin ihmâli, Bence pek doğru değildir. Evet, insan hâli, Ya nihâyet kızı saymaz da bu ma´tûh oğlan, Yeniden kâmete kalkarsa, ne olmaz o zaman? Kopacak fitneyi, oğlum, hele bir kerre düşün; Sanırım ayn-ı hatâdır beni müfrit görüşün. Hayır ifrâtıma hükmetmene râzı değilim; Ben de oldukça metînim, hele pek mu´tedilim. Ne yakın der, ne uzak der, ne soğuk der, ne sıcak Bu çocuk harbe gider, kaç senedir, zıplıyarak. Ne zaman "gitme!" dedim? "Koş!" diyerek gönderdim; Gönderirken de "gider, bir daha gelmez" derdim; Unutulmuş gibi artık bırakırdım peşini, Avuturdum, oturur, evde kalan kardeşini. Hânümanlar çöküyor, zelzele yalnız bana mı? Ortalık can çekişirken açamam ben yaramı. Anlamam oğlum için çekmeyi zâten helecan; Elin evlâdı nedir? Hepsi civan, hepsi de can. " Parçalanmış senin Âsım" dediler bi´d-defeât, Babayım, elbet içim parçalanırken, heyhât, Her zaman sîneye çektim, biliyorsun ya? - Evet. - Çünkü gâyetle tabî´îdir o müşkil gayret: Kaplamış yurdumun âfâkını, mâdem, şühedâ... Varsın olsun kalanın uğruna Âsım da fedâ. "Hem gazâ, hem de şehâdet, ne sa´âdet bu!" derim; Ciğerim yansa da söndürmek için cehd ederim. Ama "kâtil" deseler oğlumu, yâhud "maktûl"
Var mı bir çâre ki dünyâda, gidip baş vurayım? Hangi hüsrânımı "sen dur!" diyerek susturayım? Kendi vicdânım olur önce gelir da´vâcı... Görüyorsun ya: Tecellüdle savulmaz bir acı! Babanın cânı için merhamet et, evlâdım, Pek harâbım, bana bir parçacık olsun yardım. Yalınız sensin elimden tutacak yaş yetmiş... Ah o vaktiyle ölenler ne de tâli´li imiş! Rabbimin cilvesi bunlar ya, fakat hayrânım... Geberip gitmediğim, başka nedir isyânım? Aman oğlum, "hadi tahsîlini ikmâl ediver" De de, mecnûnu zaman geçmeden evvel gönder. Çünkü... - Dur dur!.. Ne haber? Yoksa misâfır mi, Emin? -Âsım ağabeyimi getirdim... - İyi ettin, gelsin. - Bize gitmek düşüyor şimdi. - Selâmetle, Hocam... Hiç merâk etme... Bu akşam kalabilsen? - Kalamam. - Seni çok beridir, gördüğümüz yok Âsım, Nerdesin? Yerde misin? Gökte misin? Gel, bakalım! Yalınızsın? - Yalınız geldim, efendim, bu sefer. - Getireydin, a canım, şunları... - Bilseydim eğer... - Âferin, doğrusu, cevherli çocuklar, belli! İftihâr etmeli gördükçe bu gürbüz nesli. - Ben de şükrânımı an etmeliyim şimdi size, Böyle en sevgili yârânımı takdîrinize. Amca Bey, gördünüz, Allâh için insan şeyler... Ama bir türlü ısınmaz, ne sebeptense peder. -Aklı ermez babanın, sen nene lâzım, bana bak! - Yeni yazdıklarınız nerde, efendim, okusak? Aradım kimsede yok... -Varsa da üç dört eserim, Zât-ı sâmînizi, hoşnûd edemez zannederim: Demevî zevkiniz elbet demevî şi´r ister! - Asabî olsa da râzîyız, efendim, bizler... Bir mizâc istemiyorsak o da: Lenfâilik; Çünkü milletler için, doğrusu, gâyet mühlik. - Edebiyyâtımız Allâh´a emânet desene! Babanın oğlusun, Âsım, ne kadar olsa yine. - Pek tarafdârı değildir pederim... - Sorma, fenâ! Üdebâ nâmına kim varsa, bilâ-istisnâ, Hepsinin rûhunu şâd etti bugün...
- Dedim: Artık bu kadar sövmeye lâyık değiliz. Sen de kimsin? deyivermez mi, ne oldum, bilsen? Bense şâir geçinirdim, hele bir bak şuna sen! Komşunun hâline gülmek ne fenâ şey! - Elbet: Yok ki dünyâda cezâsız kalacak bir hareket. - Evet, oğlum, yalınız ibret alanlar nerde?
Neden âsârımızın hepsi çelimsiz? derler; Bu zemîn üstüne herkes iki üç söz söyler. Bulunur, neyse, nihâyet balığın belkemiği: Şark´ın üç bin senedir, gün sayarak beklediği, O muazzam, o yaman şâir-i dâhîyi zaman, Çıkarıp vermemiş âgûşuna yurdun el´an. Rûh-i millîmizi tatmîn edemezmiş bir edîb, Gelmeden sahne-i eyyâma o dâhî-i mehîb. Geceler hâmile, mâdem, çocuk er geç doğacak. Ama sen şimdi işin girdiği son safhaya bak: Hangi saz şâiri, bilmem, bunu almış da haber; "Neciyim ben?" diye, günlerce tepinmiş ter ter! Sonra durmuşsa da, hâlâ, dediler, gayzı yaman; Dut yemiş bülbüle dönmüş, giderek kahrından.
Çarçabuk adli İlâhî dedi: "Dur şimdi kulum, Senki, vah vah diyecek yerde, gülersin kah kah; İşte fi´l, işte cezâ, çek bakalım!" Eyvallah. Babanın yok mu davuldan beter îkâzı, hanı, Tıpkı rü?yâdan ayılmışlara benzetti beni! - Yok efendim, bu kadar şiddeti etmem ya ümîd. Ma´amâfıh pederin hakkı değildir tenkîd.
Daha ciddî işimiz var, geçelim başka lâfa. Gâlibâ söylediğim yoktu? Evet, hiç yoktu: Mısr´ın en muhteşem üstâdı Muhammed Abdu, Konuşurken neye dâirse Cemâleddin´le; Derki tilmîzine Afgan´lı: "Muhammed, dinle! İnkılâb istiyorum, başka değil, hem çabucak. Öne bizler düşüp İslâm´ı da kaldırmazsak, Nazariyyât ile bir şeyler olur zannetme... O berâhîni de artık yetişir dinletme! Çünkü muhtâc-ı tezâhür değil isti´dâdın... " - "Şüphe yok, hakk-ı semûhîleri var Üstâdın... Gidelim bir yere, hattâ şu bizim Sûdân´a; Yeni bir medrese te´sîs edelim urbâna. Daha üç beş de fazîletli mücâhid bulalım, Nesli tehzîb ile, i´lâ ile meşgûl olalım. Çıkarıp gönderelim, hâsılı, Şeyhim, yer yer, Oradan âlem-i İslâm´a Cemâleddin´ler... " - "Bu, fakat, yirmi yıl ister ki kolay görmüyorum... Yirmi günlük işe bak sen!" - "Kulunuz ma´zûrum. "
Anlıyorsun ya, zarar yok daha iyi anlaşalım: İnkılâb istiyorum ben de, fakat, Abdu gibi... Yoksa, ellerde kör âlet efeler tertîbi, Bâbıâlî´leri basmak, adam asmakla değil. Çek bu işten bütün ihvânını, kendin de çekil. Gezmeyin ortada, oğlum, sokulun bir sapaya, Varsa imkânı, yarın avdet edin Avrupa´ya. - Amca Bey! - Nâfile Âsım, seni hiç dinlemeyiz...´ Çünkü sen bir kişisin, biz bakalım öyle miyiz? Ben... baban... sonra Melek... Tutturamazsın ne desen... Hadi tahsîlini ikmâle tez elden, hadi sen! Çünkü milletlerin ikbâli için, evlâdım, Ma´rifet, bir de fazîlet... İki kudret lâzım. Ma´rifet, ilkin, ahâlîye sa´âdet verecek Bütün esbâbı taçır; sonra fazîlet gelerek O birikmiş duran esbâbı alır, memleketin Hayr-ı i´lâsına tahsîs ile sarf etmek için. Ma´rifet kudreti olmazsa bir ümmette eğer, Tek fazîletle teâli edemez, za?fa düşer. İbtidâîliğe mahsûs olan âvâre sükûn, Çöker a´sâbına. Artık o da bundan memnûn! Ma´rifet, farz edelim, var da, fazûlet mefkûd... Bir felâket ki cemâ´atler için, nâ-mahdûd. Beşerin rûhunu tesmîm edecek karha budur; Ne musîbettir o: Tâunlara rahmet okutur! Bizler, edvâr-ı fazîletleri cidden parlak Bir büyük milletin evlâdıyız, oğlum, ancak O fazîlet son üç asrın yürüyen ilmiyle, Birleşip gitmedi; battıkça da ümmet cehle, Bünyevî kudreti günden güne meflûc olarak, Bir düşüş düştü ki: Davransa da, sarsak sarsak. Garb´ın emriyle yatıp kalkmaya artık mahkûm; Çünkü hâkim yaşatan Şevket-i fenden mahrûm. Biz, evet, hasmımızın kudret-i irfânından, Bînasîbiz de o yüzden bu şerefsiz hüsran. Sonra, a´sâra süren haybeti çekmekle, bugün, O fazîlet bile hissiz, hareketsiz, ölgün. Şimdi, Âsım, bana müfrit de, ne istersen de, Ma´rifetten de cüdâ, Şark o fazîletten de. Lâkin ister misin, oğlum, mütesellî olmak: İctimâî bütün âmillere, kudretlere bak. Bunların herbirinin kuvveti, mâzîye inen, Kökü mikdârı olur; çünkü bu âmillerden, En derin köklüsü en sağlamı, en hâkimidir. Şimdi, sen bizdeki kudretleri eşsen bir bir, Göreceksin ki: Bu millette fazîlet en uzun, En derin köklere yaslanmada; hem sonra onun, Bir mübârek suyu var, hiç kurumaz: Dîn-i mübîn. Hâdisât etmesin oğlum, seni aslâ bedbîn.... İki üç balta ayırmaz bizi mâzîmizden. Ağacın kökleri mâdem ki derindir cidden, Dalı kopmuş, ne olur? Gövdesi gitmiş ne zarar? O, bakarsın, yine üstündeki edvârı yarar, Yükselir, fışkırıp, âfâk-ı perîşânımıza; Yine bin vâha serer kavrulan îmânımıza. Vâkıâ ortada yüzlerce mesâvî yüzüyor; Sen bu kâbûsu bütün şerre değil, hayra da yor. Çünkü yoktur birinin kalb-i cemâ´atte yeri; Arasan: Hepsi beş on maskara ferdin hüneri! Bu cihetten, hani, hiç yılmasın, oğlum, gözünüz; Sâde Garb´ın, yalınız ilmine dönsün yüzünüz. O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin; Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin. Fen diyârında sızan nâ-mütenâhî pınarı, Hem için, hem getirin yurda o nâfi´suları. Aynı menba´ları ihyâ için artık burada, Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada.
" Yazık hâlâ biz, Dünkü ilmin bile bîgânesiyiz, câhiliyiz. İşte fıkdânı bu ihmâl edilen ma´rifetin Nesli bir acze düşünmüş ki, bugün, memleketin, Bir yığın kuvveti var, hem ne tabî´î de, henüz, Biz o kuvvetlere eller gibi hâkim değiliz! Yarının ilmi nedir, halbuki? Gâyet müdhiş: "Maddenin kudret-i zerriyyesi" uğraştı iş. O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek. Onu bir buldu mu, artık bu zemin: Başka zemin. Çünkü bir damla kömürden edecekler te´min, Öyle milyonla değil, nâ-mütenâhî kudret!.. "
Bir yılın var daha zannımca? - Evet. - Bak ne kolay! -Lakin ihvan-ı kiramın? - Çoğunun altışar ay. - Hep giderler ya, berâberce? - Giderler, bilirim. - Hepsinin mesleği sağlam mı? - Evet, müsbet ulûm. - İnkılâbın yolu mâdem ki bu yoldur yalınız, "Nerdesin hey gidi Berlin?" diyerek yollanınız. Altı ay, bir sene gayret size eğlence demek... Siz ki yıllarca neler çekmediniz, hem gülerek! Hani, bir ömre bedeldir şu geçen her gününüz; Bir gün evvel gidiniz, bir saat evvel dönünüz. Şark´ın âgûşu açıktır o zaman işte size; O zaman varmanın imkânı olur gâyenize; O zaman dinlerim artık seni, Asım, bol bol... - Yarın akşam gideriz. - Öyle mi? Berhurdâr ol. |
Çok geniş dersen omuzlar, boy o oranda uzun, O ne düzgün kafadır, sonra, ne sağlam o boyun! Ufakça bir kapı sırtın kabaran boyutları, Çarpışıp durmada ister istemez iki müdhiş kanadı.
Enseden ta bele sarkan o derin çizgi, o yarık, Eni derinliklerinde kaybolmuş, suyut bir boy artık.
Bel ölçüsünde kalın ve omuzlar gibi taşkın çatılar, Kaslı baldırının çapı hemen boynu kadar.
İki çam bölmesi kol, kim tutacak, kim bükecek? O bileklerle o ellerse demirden daha pek.
Yaralar, başkaca boyuna ihtişam veriyor, Öyle yiğitçe bir görünüş ki varlık ürperiyor.
Gerçi düşmanı da gürbüz delikanlıydı ama,, Asım'ın hamlesi kuvvet mi sorar hiç adama?
Silkiyor dut gibi zavallıyı sağdan, soldan. Ne o? Çapraz mı? Hemen gir ki senindir meydan.
Ay! Herif sıyrılıyor, hem ne kolaylıkla, bakın! Aman Âsim, bu güreş olmasın uydurma sakın? Hele anlat şu işin neyse gerçek rengi? " Yenemezmiş onu: Bir kere değilmiş dengi, Bir de zavallı adam pek kurumlu şeymiş, Kahr olurmuş kederinden tutarak yenseymiş, Sonra, lâyık mı imiş yerlere sermek şimdi, Böyle düşmanla bütün gün dövüşen bir yiğidi?" - Anladık, hepsi de güzel, diyecek yok...Lâkin, Şu benim derdime bir çâre bulaydık ilkin. Ramazan olayı her gün, Hocazâdem, her gün, Hele günler bereketliyse hemen üç beş öğün! Adetâ çılgına dönmüş... Bu deliliğin de baş sebebi: İç yanarak gömdüğü binlerce şehid arkadaşı. Sanırım son yarasından da biraz huylanıyor... Sonra, içinde bulunduğumuz duruma dayanmak da, gayet zor, Ne dolaplar dönüyor, beynini sarsar duysan! Bence boşunadır, oğlum, bu nehirler gibi kan. O, biraz önce "Dünya savaşı" dediğin maskaralık, Karagöz'den de beter, değeri yok beş paralık. Perde sıyrıldı, işin kalmadı hiçbir hüneri, Her bakan sezdi karanlıkta sinen çehreleri. Çekilir şey mi pir aşkına bunca acı ve yokluk? Çekti yıllarca, fakat, çekmiyor artık millet. Hele sen gel de "vatan millet" diyerek aptal kandır; Canı yanmış dedenin son sözü "illâllah"tır. Ben yoksulluktan ölürken, seni sıkmazsa refah, Hak erenler buna ummam ki desin: Eyvallah!(1) Şöyle bir bak: Ne harâb ortalığın manzarası... Ama hiç deşme sakın, çünkü yürekler yarası. Hani, insan sesi çağlardı şu vadilerde... Sor ki ufuklara, o âlemler, o demler nerde? Yemyeşil yurda çöken kapkara toprak rengi; Dindi binlerce hayatın ezelî başlamış ahengi. Çevremde bugün hesaba sığmaz, saysan aç yatanları, Her perişan yuva bir aile mezarlığı! Beni öldürmekte, oğlum, bu harâb ıssızlık: Hangi yıkılmış yapıyı essen kopuyor bin çığlık! Hasta binlerle, bakan yok; diriler çırçıplak; Ölüler kaskatı olmuş, hani kim kaldıracak? Bir taraftan bu acıklı olaylar kemirirken yurdu, Bir taraftan da elin bir sürü doymaz kurdu, Dişliyor cenazesini sırtlan gibi zavallıların; Yolu ummam ki bu olsun koşulan son zaferin! Girdiniz savaşa adamlarla "kaçınılmaz!" diyerek; Bu rezillik de kaçınılmaz mı, kuzum, bir bilsek? - Ama sen pek uzun ettin, Hocam, artık gelelim asıl konuya! Bahsimiz nerde senin söylediğin şey nerede? - İşte, oğlum, çocuğun ruhunu sarsan sebepler; Kalbi yıkık, beyni harab, sürekli kıvranıyor. Hangi zavallının acılarını azaltsın; Kimin imdadına koşsun? O kadar çok ki sefillik çeken!.. Hangi yaslı evin derdine çıksın ortak? Bir yığın kül haline gelmiş, baksana, binlerle ocak! Hangi yardım dilenen âcizi tutup kaldırsın? Hangi lânetli çetenin boynunu ilkin kırsın? Bizim ev mahkeme; hâkim, bereket versin, acar; Geceden hükmü verir, gündüzün uygulamaya koşar! - Neme lâzım, herifin çok pratik şey bileği! - Ama hiç sorma bizim çektiğimiz sıkıntıyı: Akşam olunca, kızın benzi uçuktur mutlak... Ağabeyim gelmedi hâlâ... diye korkak korkak, Dikilir karşıma... Lâhavle(2) derim, sabrederim; Beni kim teselli etsin ki, ben ondan beterim! Çullanır beynime yüzlerce korkunç endîşe; Bütün sinirlerimi sarsar, bakamam hiçbir işe. Saat artık bilemem altı mı, veya yedi mi; (3) Korku içinde, geldi mi oğlan; kalp çarpıntısıyla, gelmedi mi. Çileden çıkmışım akşam, dedim. "Âsim, bana bak! Yol yakınken geri dön, boşuna çabalama, çıkmaz bu sokak. Koşuyorsun, be çocuk, çarpacak alnın duvara; Dağılır sonra kafan, etme, çekil bir kenara. Ne kadar zorlu bir yol tutmuşsun, Ebu Zer(4) benzeri Ömer devrinde yaşayıp onun zabıta memuru olsaydın keski, Sen o meyhaneyi basmakla mı görevliydin? Ya o kumarbazları, niçin tehdit ettin? Elin çocukları toplanıp eğlenirken, gece, Hangi bir hakla gidip hepsini dövdün delice? Na'ra atmış diye sarhoşları, tut sen, kovala... Bari git bekçi ol, aylık alırsın budala! Niye zorla ayırırsın kocasından kadını? Komşular, baksana, "kel kâhya" komuşlar adını! Balık almış, ne olur? Sonra yedirmiş, ne çıkar? Sanki hiç beslememiş kendisi vaktiyle zağar. Sana bir şey dememiş, kısmış oturmuş dilini; Niçin, oğlum, seriyorsun herifin pestilini?.."
"Hareketlerim sizi bezdiyormuş... Çok şey! Babacığım, öyle değil, dinlemeyin rast geleni; Dinleyin suçlu muyum, haklı mıyım, bir de beni. Herkes aç bekleşiyor kaldırımın sırtında... Siz gidin, perdelerin hepsini kaldırım da, Açıkça içki için, herkese göstermek için! Be adamlar! Azıcık saygı öğrenin: Gizli için. Meze tufanına dalmış, kulaç atmaktasınız; Yutkunan halka bakın, pencerelerden, sayısız. Paranız yok ya, şu ben var diyeyim, bol keseden; Hakkınız var mı zevk ve eğlenceye düşmeye, herkes açken? Hadi yâhû, yeter... Çok bile içtikleriniz; Durmak olmaz, dağdın, belki uzaktır yeriniz... Hani aldırmasalar bari, "defol git!" dediler. Dedim: "Artık kime âidse defolmak o gider." Kollarından tutarak hepsini attım bir bir; Söyleyin varsa suç, acaba bende midir?
Bütün evlerde ışıksız bunalırken millet, O kulüpten sırıtan şenliğe insan duramaz: Yanıyormuş, dediler, haftada bir sandık gaz!(5) Ben bu savurganlığa tabu dayanamazdım artık; Taşıdım söylenilen petrolü sandık sandık. Bir ufak ölçü, dedim... Buldu sonunda bakkal; Aldı herkes gazı, gülyağı gibi, azar azar! Ne aydınlanmıştı sokak, doğrusu büyük şenlikti! Sormayın parçalanan zulmeti: Üç gün sindi! Babacığım, işte kumarbazlara kötülüğüm bu kadar; Bir de öksüzler için bin lira aldım zor zar.
Yahut insan gibi eğlense herifler ne denir? Karaborsacı takımıymış, ne terbiye var, ne utanma. Aç, yoksul inleyerek can veredursun dünya, Yine siz dinlemeyin, anlamayın matemini, Sürün artık serilen yurdunuzun son demini! Sağda yüzlerce ölen, solda hesapsız sürünen, Karşıdan bunlara gülmek ne demektir açıkça? Durmayın, derdime ortak görünün kalkın da, Demiş olsam, bilirim, gücünüzün üstünde. Ağlamak çok kişinin zevki değilmiş, lâkin, Gülmemek herkes için, sanırım, pek mümkün. Komşulardan sıkılın, aşağı perdeden atın naraları; Büsbütün sustururum sonra, çıkarsam yukarı! Son sözümdür size... Boşuna fakat, nerde duyan? Taştı kusmuk gibi her pencereden bir sürü söz ki saçma sapan. Pek tabîî ki durulmazdı..." - Dur oğlum, yetişir! - Bağışlayın, bitmedi... - Bir dinle de, olmazsa, bitir. Bana anlat bakayım şimdi: Şu zavallı ocak, Zorbalar saltanatından ne zaman kurtulacak? A deli, bir memleket bu mantıkla hiç idare edilir mi? Bir topluluk ki baştakiler yumrukla yaptırır işleri, Artık orada, kafa bitmiş demektir, çekiver kuyruğunu! Kuvvetin hakkı mıdır enselemek bulduğunu? Bize, Âsim, ne şunun yumruğu gerek, ne bunun; Birinin pençesi gerekir yalıız: Kanunun. Ver bütün gücü kanuna ki birlik yürüsün... Yoksa millet değil ancak dağınık bir sürüsün... Ülke zâten ayol, baksana: Allak bullak, Sen de duygularınla hareket edersen batırırsın mutlak. Ya kuzum, polis devleti anlayışıyla memleket idare edenin, Yeri, altındadır, üstünde değildir kürenin! - Babacığım öyle değil.. - Dinlemem artık, hadi git!
Senin aptal daha bir hayli de çılgın bularak, Babıâli'yi... - Aman?.. - Basmayı plânlamış...(6) - Hele bak! Acaba kim ki ayartan?.. Ama sanmam pek.. - Deme, oğlum, bana olayı tamamen anlattı Melek. Kız biraz azmine engel herifin, yoksa fena... Hem basar, hem de asar, çok deli şey, inandık! - Söyle, pek kanlı oyundur, yanılıp oynamasın. - Beni hiç saydığı yok boşuna... Bir sen varsın, Bir de kız kardeşi var zaptedecek şimdi onu. Aman oğlum, bana bırakmayınız bu deliyi! - Yok canım, vazgeçer elbette, bu gerçekten mi deli? - Bilemem, korkuyorum kız beni îkâz edeli. İş o önceki olaylar gibi olsaydı, evet, Belki bir parça teselliye bulurdum cesaret. Fakat, oğlum, görüyorsun: Kurulan perde yaman; Hani, baştan başa kan, dış yüzü kan, iç yüzü kan! Bir damar patlamasın sel götürür memleketi; Yoksa göstermesin Rabbim o acı neticeyi. - Yine aşırıya gittin sanırım... - Hiç de değil, Sen şu duruma bir baksana: Gerçekten zor. - Hadi zor diyelim, çâresi hiç yok mu ki? -Var. - Nedir öyleyse telâşın, heyecanın bu kadar? - Heyecan yok, yalnız, bu konunun savsaklanması, Bence pek doğru değildir. Evet, insan hâli, Ya sonunda kızı saymaz da bu aklını kaybetmiş oğlan, Yeniden hakete geçerse, neler olmaz o zaman? Doğacak kargaşayı, oğlum, hele bir defa düşün; Sanırım hatanın ta kendisidir beni aşırı sayan görüşün. Hayır aşırı olduğum yargısına varmanı doğru bulmuyorum. Ben de oldukça dayanıklıyım, üstelik çok da ılımlıyım. Ne yakın der, ne uzak der, ne soğuk der, ne sıcak, Bu çocuk savaşa gider, kaç senedir, zıplayarak. Ne zaman "gitme!" dedim? "Koş!" diyerek gönderdim; Gönderirken de "gider, bir daha gelmez" derdim; Unutulmuş gibi artık bırakırdım peşini, Avuturdum, oturur, evde kalan kardeşini. Bütün yuvalar yıkılıyor, deprem yalnız bana mı? Ortalık can çekişirken açamam ben yaramı. Kalp çarpıntısı içinde yaşamak bana yakışmaz, oğlumun arkasından. Başkasının çocuğu nedir? Hepsi gencecik, hepsi de can. " Parçalanmış senin Âsim" dediler defalarca, Babayım, elbet içim parçalanırken, ne yazık ki, Her zaman sabredip katlandım, biliyorsun ya? - Evet. - Çünkü gayet tabiîdir o zorlu hareket Madem şehitler kaplamış ufuklarını yurdumun, Yurdumun geriye kalanına varsın Asım o da feda olsun. "Hem gaza, hem de şehitlik, ne mutluluk bu!" derim; Ciğerim yansa da söndürmek için çalışırım. Ama "kâtil" deseler oğluma, veya "katledilmiş"
Var mı bir çâre ki dünyada, gidip baş vurayım? Hangi acımı "sen dur!" diyerek susturayım? Kendi vicdanım olur önce gelir davacı... Görüyorsun ya: Sahte cesaret gösterisiyle atlatılmaz bir acı! Babanın canı için merhamet et, evlâdım, Çok perişanım, bana bir parçacık olsun yardım. Yalnız sensin elimden tutacak, yaş yetmiş... Ah o vaktiyle ölenler ne de talihli imiş! Rabbimin cilvesi bunlar ya, fakat hayranım... Vaktiyle geberip gitmediğim içindi tek isyanım? Aman oğlum, "hadi öğrenimini tamamlayıver" De de, deliyi zaman geçmeden önce gönder. Çünkü... - Dur dur!.. Ne haber? Yoksa misafir mi, Emin? - Âsim ağabeyimi getirdim... - İyi ettin, gelsin. - Bize gitmek düşüyor şimdi. - Güle güle, Hocam... Hic merak etme... Bu akşam kalabilsen? - Kalamam. - Seni çoktan beridir, gördüğümüz yok, Âsim, Nerdesin? Yerde misin? Gökte misin? Gel, bakalım! Yalnızsın? - Yalnız geldim, efendim, bu sefer. - Getireydin, a canım, şunları... - Bilseydim eğer... - Aferin, doğrusu, yetenekli çocuklar, belli! Kıvanç duymalı gördükçe bu gürbüz nesli. - Ben de minnetimi arz etmeliyim şimdi size, Böyle en sevgili arkadaşlarımı beğenmenize. Amca Bey, gördünüz, Allah için insan şeyler... Ama bir türlü ısınmıyor, ne sebeptense babam. - Aklı ermez babanın, sen nene lâzım, bana bak! - Yeni yazdıklarınız nerde, efendim, okusak? Aradım kimsede yok... - Varsa da üç dört eserim, Yüksek şahsınızı hoşnud edemez sanırım: Kanlı canlı zevkiniz elbet kanlı canlı şiir ister! - Hassas olsa da razıyız, efendim bizler... Bizim karşısında olduğumuz mizaç, kansız cansız olanıdır. Çünkü milletler için bu, doğrusu, çok tehlikelidir. - Edebiyatımız Allah'a emânet desene! Tıpkı baban gibisin, Asım, ne kadar olsa yine. - Evet pek taraftan değildir babam... - Sorma, fena! Edebiyatçı namına, istisnasınız kim varsa, Hepsinin ruhunu şâd etti bugün...
- Dedim: Artık bu kadar sövmeye lâyık değiliz. Sen de kimsin? deyivermez mi, ne oldum, bilsen? Bense şâir geçinirdim, hele bir bak şuna sen! Komşunun hâline gülmek ne fena şey! - Elbet: Yok ki dünyâda cezasız kalacak bir hareket. - Evet, oğlum, yalınız ibret alanlar nerde?
Neden eserlerimizin hepsi çelimsiz? derler; Bu yolda herkes iki üç söz söyler. Bulunur, neyse, nihayet balığın belkemiği: Doğu'nun üç bin senedir, gün sayarak beklediği, O çok büyük, o yaman şâiri, zaman, Çıkarıp vermemiş kucağına yurdun hâlen. Doyuramazmış milli ruhumuzu hiç bir yazar. O büyük dahi zaman sahnesine çıkmadan, Geceler hâmile, madem, çocuk er geç doğacak. Ama sen şimdi işin girdiği son duruma bak: Hangi saz şâiri, bilmem, bunu almış da haber; "Neciyim ben?" diye, günlerce tepinmiş ter ter! Sonra durmuşsa da, dediler, hâlâ öfkesi yaman; Dut yemiş bülbüle dönmüş, giderek, üzüntüsünden.
Çarçabuk Allah'ın adaleti dedi: "Dur şimdi kulum, Sen ki, vah vah diyecek yerde, gülersin kah kah; İşte yaptığın işte ceza, çek bakalım!" Eyvallah. Babanın yok mu davuldan beter uyarısı, hani, Tıpkı rüyadan ayılmışlara benzetti beni! - Yok efendim, zannetmem o kadar sert konuşacağını Bununla birlikte babamın hakkı değildir eleştiri.
Daha ciddi işimiz var, geçelim başka lâfa. Gâlibâ söylediğim yoktu? Evet, hiç yoktu: Mısır'ın en büyük üstadı Muhammed Abdu, Konuşurken neye dâirse Cemâleddin'le; Der ki öğrencisine Afgan'lı: "Muhammed, dinle! Devrim istiyorum, başka değil, hem çabucak. Öne bizler düşüp, İslâm'ı da kaldırmazsak, Teoriler kurmakla bir şeyler olur sanma... Bunları doğrulayan delilleri de artık yetişir, dinletme! Çünkü yeteneğini göstermeye yoktur ihtiyacın..." - "Şüphe yok, çok hakkı var Üstadın... Gidelim bir yere, hattâ şu bizim Sudan'a; Yeni bir medrese kuralım çöldeki Araplara. Daha üç beş de yüksek ahlaklı cihad edecek insan bulalım, Nesli düzeltmekle, yükseltmekle meşgul olalım. Çıkarıp gönderelim, kısacası, Hocam, yer yer Oradan İslam âlemine Cemâleddin'ler.." - "Bu, fakat, yirmi yıl ister ki kolay görmüyorum... Yirmi günlük işe bak sen!" - "Kulunuz, yazık ki bunu yapamam."
Anlıyorsun ya, zarar yok, daha iyi anlaşalım: Devrim istiyorum ben de, fakat Abdu gibi... Yoksa, başka ellerde kör âlet olup, efeler gibi Babıâli'leri basmak, adam asmakla değil. Çek bu işten bütün arkadaşlarını, kendin de çekil. Gezmeyin ortada, oğlum, sokulun bir sapaya, Varsa imkânı, yarın dönün Avrupa'ya - Amca Bey! - Boşuna konuşma Asım, seni hiç dinlemeyiz... Çünkü sen bir kişisin, biz bakalım öyle miyiz? Ben... baban... sonra Melek... Tutturamazsın ne desen... Hadi öğrenimini tez elden bitirmeye bak sen! Çünkü oğlum, milletlere yüksek bir mevki kazandırmak, İki şeye bağlıdır: İlim ve teknoloji, bir de yüksek ahlâk Önce ilim ve teknoloji halkı mutlu edecek Bütün araçları sağlar, sonra yüksek ahlâk gelerek O bir araya getirilmiş olan araçları alır, Ve memleketin yükselmesi uğrunda kullanır. İlim ve teknoloji kuvveti olmazsa bir ümmette eğer, Sadece ahlâkla yükselemez, zayıf düşer, İlkelliğe özgü olan o başıboş durgunluk Çöker sinir sistemine. Artık o da bundan hoşnut! İlim ve teknoloji, diyelim ki var, ama yüksek ahlâk yok. İşte bu, insan toplulukları için sonsuz bir yıkımdır İnsanlığın ruhunu zehirleyecek yara budur; Ne belâdır o: Veba salgınını aratır! Bizler, yüksek ahlâklı devirleri gerçekten parlak, Bir büyük milletin evlâdıyız, oğlum, ancak, O ahlâk son üç yüzyılın gelişen bilimiyle, Birleşip gitmedi; battıkça da ümmet cehalete Bünyesindeki kuvvet günden güne felç olarak, Bir düşüş düştü ki: Davransa da sarsak sarsak Batı'mn emriyle yatıp kalkmaya artık mahkûm; Çünkü üstünlük sağlayan teknolojik güçten mahrum. Biz, evet, düşmanımızın ilim ve teknoloji gücünden Nasimizi alamadığımız için kurtulamadık bu onur kırıcı durumdan. Sonra, yüzyıllarca süren yoklukları çekmekle, bugün, O yüksek ahlâk bile duygusuz, hareketsiz, ölgün. Şimdi, Asım, bana aşırısın de, ne istersen de, Doğu ahlâktan da uzak bugün, ilim ve teknolojiden de. Fakat ister misin, oğlum, biraz teselli bulmak: Bütün sosyal etkenlere, güçlere bak. Bunların her birinin gücü, geçmişe uzanan Kökleri ölçüsündedir; çünkü bu etkenlerden, Kökü en derinde olanı, en sağlamı, en üstünüdür. Şimdi, sen bizdeki kuvvetleri essen bir bir, Göreceksin ki: Bu millette yüksek ahlâk en uzun, En derin köklere yaslanmada; hem sonra onun Bir kutlu suyu var, hiç kurumaz: İslâm dini. Oğlum, olaylar hiç bir zaman karamsar etmesin seni İki üç balta ayırmaz bizi geçmişimizden. Ağacın kökleri madem ki derindir gerçekten, Dalı kopmuş, ne olur? Gövdesi gitmiş, ne çıkar? O, bakarsın, yine üstündeki devirleri yarar, Fışkırıp yükselir, perişan ufuklarımıza; Yine bin vaha serer kavrulan imânımıza; Gerçi ortada yüzlerce kötülük yüzüyor; Sen bu korkulu rüyayı, hep kötülüğe değil, biraz da iyiliğe yor. Çünkü hiç birinin halkın kalbinde yoktur yeri; Araşan: Hepsi beş on maskara kişinin marifeti! Bu bakımdan, hani, hiç yılmasın, oğlum, gözünüz; Sadece Batı'nm sırf bilimine dönsün yüzünüz. O çocuklarla birlikte, gece gündüz, didinin; Giden üç yüz senelik bilimi el birliğiyle edinin. Teknoloji diyarında sızan sayısız pınarı Hem için, hem getirin yurda o yararlı suları. Aynı kaynakları artık burada da canlandırmak için Kafanız çalışsın oğlum ve arada bir kanal gibi olsun.
"- Yazık hâlâ biz, Dünkü bilimin bile yabancısıyız, câhiliyiz. İşte savaklanan ilim ve teknolojinin yokluğu Nesli öyle bir acizliğe düşürmüş ki bugün memleketin, Ne kadar doğal olan bir yığın kuvveti var da henüz Biz o kuvvetlere eller gibi hükmedemiyoruz! Yarının ilmi nedir, halbuki? Gayet müthiş: " Atom enerjisi" güçlü uğraştığı iş. O yaman güce hâkim olabilsem diyerek, Harcayıp durmada bir çok kafa binlerce emek. Onu bir buldu mu, artık dünya başka bir şekle girecek. Çünkü onlar bir damla kömürden elde edecek. Öyle milyonla değil, sonsuz bir güç!.."
Bir yılın var daha sanırım? -Evet - Bak, ne kolay! Fakat o değerli arkadaşların? - Çoğunun altışar ay. - Hep giderler ya, beraberce? - Giderler, bilirim. - Hepsinin seçtiği dal kuvvetli mi? - Evet hepsinin ki de müsbet ilim. - Devrimin yolu madem ki bu yoldur yalnız, "Nerdesin hey gidi Berlin?" diyerek yollanınız. Altı ay, bir sene çalışma size eğlence demek... Siz ki yıllarca neler çekmediniz, hem gülerek! Hani bir ömre bedeldir şu geçen her gününüz; Bir gün önce gidiniz, bir saat önce dönünüz. Doğu'nun kucağı açıktır o zaman işte size; O zaman varmak mümkün olur hedefinize; O zaman dinlerim artık seni, Asım, bol bol... - Yarım akşam gideriz. - Öyle mi? Dilerim, mutlu ol.
taşıdığı Bektaşilik'e bir işaret vardır.
sabrın tükendiğini belirtmek için söylenen, "Kuvvet ve kudret ancak Allah'tadır" anlamındaki "Lahavle ve lâ kuvvete illâ billâhi'l-aliyyi'l-azîm" duası. (3)Aluturka saate göre havanın kararmasından altı yedi saat sonra.
herkesin de öyle olmasını isteyen ünlü sahabi
sandıklar içinde saklanırdı.
1913'te Babıali'yi basarak hükümet darbesi yapmalarına benzer bir hareketten söz edilmektedir. (7) Bu tarih Asım 'in bitiş tarihi olmayıp, Sebilürreşat'ta ilk defa tefrikaya başlandığı, 441. sayının tarihidir |
The waist is thick sized and shoulders are such as the extent of excessive roofs,Two pine compartment arm, who will keep, who will twist?
Especially in just three to five meals a day is fertile!
(3) I do not know, Time is six or seven now; (3)
Let us come now threatened gamblers.
Dad, that's so evil gamblers;
- Tell me, very bloody game, Do not move mistake.
I also have a sister stop it now.
You see: a bitter put off fake show of courage!
I guess I did not say? Yes, I had never been
talking about what cemalettinle
I want revolution, not the other, and quickly. We fall forward, or you do not remove Islam,
Evidence confirming that no longer grows in them, playback!
Let's go somewhere, even on our Sudan;
In three to five more people will use the high moral jihad, Fixing the Generation, Let's upgrades the busy. Send out, in short, Sir, in places
Twenty-day work you see!
I also want to revolution, but as Abdu If not, is another hands-blind instrument, like gentlemen Pressing the Sublime Porte, the guy does not hang
surf in the middle, my son, a place intrusive
Asim vain speech, I do not care at all ... Cause you're the one, so we can look at?
Let's look at education in a thesis to finish by hand for you!
before, science and technology, people will be happy
Nervous system crashes. Now that he pleased!
Science and technology, say, but I do not have high morals.
Are children of a great nation, my son, but
Day by day as a stroke within the force,
Deprived of power because of technological superiority provides. We are, yes, the enemy of science and technology, the power of We can not get rid of this disgraceful situation to ours. Then, taking the centuries-long absence, today,
Measure of the roots, because of these factors
You'll see that: The nation's longest high morals, The deepest roots, aging, and then he Have a blessed water, never dry: The religion of Islam.
My son, you never pessimistic to the events Two or three axes can’t distinguish us from our past. Seeing that the roots of the tree are deep, really, Department severed, what happens? The body is gone, what comes out?
Struggle with those children, day and night; Learn the outgoing three-hundred-year science in collaboration. Leaking from the numerous springs in the land of Technology Drink those useful waters and bring them to home. For reviving the same sources at here anymore Meanwhile, My son, train your brain and meanwhile use it as a channel. You said recently that: "- Unfortunately we are still, Even stranger and ignorant to yesterday’s science. That lack of unimportant science and technology So that today the country has reduced the generation of helplessness, How have the natural strength of a pile of yet We dominate that forces like strangers! What is tomorrow's science, however? Pretty amazing: "Atomic energy" strong work involved. Saying that I want to be dominant to that efficient power, Thousands head to spend a lot of non-stop labor. If he find him, the world will have a different shape. Because they will get a drop from a little coal. It can’t be with million, an infinite power! .. "
Go with saying" Where are you Berlin?". You entertain with working six months or one year… What you did not have that many years, and laughing! Behold the days to last a lifetime is worth following; Go one day before and turn an hour ago. Here is a lap clear of the East at that time; Then it is possible to arrive at your destination; Then I listen to you anymore, Asim, plenty of ... - Half an evening, we can go. - Oh, yeah? I wish to you, be happy. 18 September 1919 (7) (1) where the "patriarch, grandfather, right prosper '* very important concepts such as
(2) Lahavle: a scourge in the face of danger and is said to indicate that patience has been exhausted,
Sebilürreşat and 441. issue date.
|
'örnek osmanlıca مقدمة'
|
Safahat besteleri - Safahat | |
---|---|
Şiirlere göre | Ezelden Aşinanım - Hüseyni Ney Taksimi - Nihavend Marşı -Acem Asiran Tambur Taksimi - Acem Asiran Istiklal Marsı -Nihavend Violonsel Taksimi Nihavend Istiklal Marsı Rast Keman Taksimi Rast Istiklal Marsi
Rast Marş Istiklal Marsi (Acemsiran) Istiklal Marsi (Nihavend) Istiklal Marsi (Rast1)Istiklal Marsi (Rast2) Cenk Marşı Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş AskerBağlantı başlığı |
Makamlara göre | x |
Dosyalar | Mehmet Akif Ersoy/Bestelenen şiirleri (→Cenk Marşı)
Mehmet Akif Ersoy/Bestelenen şiirleri Istiklal Marsi (Rast2) Istiklal Marsi (Rast1) Istiklal Marsi (Nihavend) Istiklal Marsi (Acemsiran) Rast Marş Rast Keman Taksimi Nihavend Istiklal Marsı Nihavend Istiklal Marsı Nihavend Violonsel Taksimi Acem Asiran Istiklal Marsı Acem Asiran Tambur Taksimi İstiklal Marşı/Nihavend Ezelden Aşinanım Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker Bütün Dünyaya Küskündüm Mehmet Akif Ersoy/Bestelenen şiirleri |
Tasnif et:
Türk Halk Müziği Vurmalı Çalgılar Dosya:Anadolu ateşi davul Türk Halk Müziği Vurmalı Çalgılar Dosya:Davul Oyunlari-1 Dosya:Anadolu Atesi Davul Show Dosya:DAVUL & DARBUKA SHOW Türk Halk Müziği Telli Çalgılar 'DIVAN SAZI Okan Murat Öztürk - Nihavend Saz Semaisi […') Dosya:DIVAN SAZI (added video DIVAN SAZI) Dosya:Okan Murat Öztürk - Nihavend Saz Semaisi (added video Okan Murat Öztürk - Nihavend Saz Semaisi) Dosya:Okan Murat Öztürk - Kaytağı Şablon:Türk Müziği Türk Halk Müziği Vurmalı Çalgılar Dosya:Daff.jpg Dosya:Daf-isfahan.jpg Dosya:Pandei inter.jpg Dosya:Rhythm Tech tambourine.jpg Vurmalı Çalgılar Dosya:Kudum.jpg Dosya:Koltukdavul.jpg Dosya:Davul.jpg Dosya:Darbuka.jpg Şablon:Türk Müziği Dosya:Zils.jpg Vurmalı Çalgılar Zil Dosya:İstanbul Vurmalı Çalgılar Topluluğu |
II.Kitap (1912): Süleymaniye Kürsüsünde
Süleymaniye Kürsüsünde 2 - Süleymaniye Kürsüsünde 3 - Süleymaniye Kürsüsünde 4 - Süleymaniye Kürsüsünde 5 - Süleymaniye Kürsüsünde 6 - Süleymaniye Kürsüsünde 7 - Süleymaniye Kürsüsünde 8 - Süleymaniye Kürsüsünde 9 - Süleymaniye Kürsüsünde 10 | |
---|---|
Safahat/II. Kitap ( Süleymaniye Kürsüsünde ) | Süleymaniye Kürsüsünde adlı tek bir şiirden oluşmaktadır.(Süleymaniye Kürsüsünde 32 kb.büyük olduğu için 10 bölüme ayrılmıştır.) Süleymaniye Kürsüsünde 2 - Süleymaniye Kürsüsünde 3 - Süleymaniye Kürsüsünde 4 - Süleymaniye Kürsüsünde 5 - Süleymaniye Kürsüsünde 6 - Süleymaniye Kürsüsünde 7 - Süleymaniye Kürsüsünde 8 - Süleymaniye Kürsüsünde 9 - Süleymaniye Kürsüsünde 10 |
Video | [[Dosya:Süleymaniye kürsüsünde2 2. bölüm - mehmet akif ersoy - safahat]] - |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
IV. Kitap (1913) : Fatih Kürsüsünde İki Arkadaş Fatih Yolunda - Vaiz Kürsüde | |
---|---|
Safahat/IV. Kitap (Fatih Kürsüsünde) | Fatih Kürsüsünde: İki Arkadaş Fatih Yolunda - Vaiz Kürsüde |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
V.Kitap: (1917) Hatıralar Mehmet Akif'in kaybedilen vatan karşısında isyanlarını ve tevbelerini cem eden şiirleri....Koca Osmanlı Çınarının yıkılışı ve şairin ÇIĞLIKLARI.... Ey bunca zamandır bizi te'dib eden Allah - UYAN - Ne irfandır veren ahlâka yükseklik. Ne vicdandır - Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile - Nihayet neyse idrak ettiğin şey ömr-i fânîden - Biz ki yarmıştık şu unun büyük ummanını - Şehamet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır - El-Uksur'da - Berlin Hatıraları - Necid Çöllerinden Medine'ye | |
---|---|
Safahat/V. Kitap ( Hatıralar ) | Hatıralar:Ey bunca zamandır bizi te'dib eden Allah-UYAN-Ne irfandır veren ahlâka yükseklik. Ne vicdandır-Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile-Nihayet neyse idrak ettiğin şey ömr-i fânîden-Biz ki yarmıştık şu unun büyük ummanını-Şehamet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır-El-Uksur'da-Berlin Hatıraları-Necid Çöllerinden Medine'ye |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
VI.Kitap (1924) Asım Çanakkale şehitlerine şiiri de bu şiir içinde yer alır. Şair Asım'ın neslini ordumuzda görmektedir. Entellektüel ama bir o kadarda duası göklerden çevrilmeyecek kadar maneviyatlı bir gençlik ister. Oğlunun adınıda zaten Asım koyar. (Bakınız: Hz. Asım) | |
---|---|
Safahat/VI. Kitap ( Asım ) | Asım şiiri olup uzunca bir şiirdir Çanakkale şehitlerine şiiri de bu şiir içinde yer alır: Asım(I.Bölüm)- Asım II.Bölüm - Asım III.Bölüm - Asım IV.Bölüm - Asım V.Bölüm - Asım VI.Bölüm - Asım VII.Bölüm (Çanakkale şehitlerine şiirini içerir) - Asım VIII.Bölüm |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
VİDEO SAFAHAT : Safahatın Audio Video Sunumu Projesi Milli Şairimizin Safahat adlı eserinin Video olarak sunumu projesinde 1.aşama: güzel okuma çalışmaları; 2.aşama: alt yazılı şiirlerin sunumu; 3.aşama;tercümelerinin sunumu ; 4. aşama: görsel konuyu anlatacak ögelerle video çalışması; 5.aşama: Videoların youtube yüklenmesi; 6.aşama; | |
---|---|
Yusuf Ziya Özkan'ın Safahat okumaları | * Cenk Marşı [2]
|
Adnan Özçelik AL okumaları | x |
Yenişehir SBAL okumaları | x |
Safahat Tercümeleri Safahat/İngilizce - Safahat/Almanca - Safahat/Azerice | |
---|---|
* Safahat'ın ingilizceye tercümesi projesi -
|
İstiklal Marşı Oratoryosu - İstiklal Marşı - Safahat - Şablon:İMO
İstiklal marşı online döküman | |
---|---|
İMO/Ekibi | Proje sahibi:Eyüp Sabri Kartal - Mersin Yenişehir Kaymakamı
genel koordinatör:murat çınarlı nevit kodallı gssl. md. yrd. görsel uygulamalar: murat çınarlı nevit kodallı gssl. md. yrd. metin ve canlandırma: murat çınarlı nevit kodallı gssl md. yrd. nimet kabur nevit kodallı gssl edb. öğrt. bayram özfırat ö. yıldırımhan lisesi edb. öğrt. demet gürbüz dumlupınar lisesi edb. öğrt. muhammet benli sabancı lisesi edb. öğrt. müzikler:n. kodallı gssl ibrahim özişler koro öğrt. |
İMO/Proje oluşumu | İMO - İstiklal Marşı Oratoryosu Projesi |
İMO/İcraları | İstiklal Marşı Oratoryosu/2011-
İstiklal Marşı Oratoryosu/2011 - Yenişehir İstiklal Marşı Oratoryosu/2011 metin İstiklal Marşı Oratoryosu/2010 İstiklal Marşı Oratoryosu/2009 İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Müftülüğü İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Kaymakamlığı
İstiklal Marşı Oratoryosu/Nevit Kodallı Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi İstiklal Marşı Oratoryosu/Şevket Pozcu Lisesi İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Dumlupınar Lisesi İstiklâl Marşı Oratoryosu/Yenişehir Mehmet Adnan Özçelik Anadolu Lisesi |
İMO/Tasarımları | İstiklal Marşı Oratoryası/Kitapçık - İstiklal Marşı Oratoryası/A4 |
Kaynak | *İstiklal Marşı Oratoryosu/linkler
|
Yapılacaklar | *İstiklal Marşı Oratoryosu/Yenişehir Güzel Sanatlar Lisesi Performans videosu youtube ve dailmotion sitelerine yüklenerek bu sayfaya konacaktır . Slaytlar google documanda ise webde yayınlanarak konmalıdır. Slayt resimleri de bu siteye eklenmelidir.
|
Yapılanlar | x |
Yorumlar | İMO/Öğretmen tepkileri |
Kavramlar | *Ortam: Sevr anlaşması ve sevr mağarası kıyaslaması. En korkulacak 2 hal.
|
İstiklal marşı oratoryosu
İstiklal Marşı Oratoryosu İstiklal Marşı/Oratoryo İstiklal Marşı Istiklal Marsi (Acemsiran) Şablon:İMO |
İstiklal Marşının Dünya Dillerine Tercümesi Projesi (Şimdilik sadece 24 dile çevrildi...) | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
İstiklal Marşı/Arapça - İstiklal Marşı/Çince - İstiklal Marşı/Belarusça - İstiklâl Marşı/İngilizce -
|
Safahat Tercümeleri Safahat/İngilizce - Safahat/Almanca - Safahat/Azerice | |
---|---|
* Safahat'ın ingilizceye tercümesi projesi -
|
Safahat dışı şiir ve nesirleri İstiklâl Marşı - Sadi - SA'Dî - DESTÛR - GAZEL - KUR'ÂN'A HİTÂB - EL-HAKKU YA'LÛ | |
---|---|
http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/Safahat_D%C4%B1%C5%9F%C4%B1nda_kalm%C4%B1%C5%9F_%C5%9Eiirler | |
Safahat dışı şiirleri | İstiklâl Marşı - Sadi - SA'Dî - DESTÛR - GAZEL - KUR'ÂN'A HİTÂB - EL-HAKKU YA'LÛ - |
Tercüme ve makaleleri | x |
Tercüme çalışmaları[25] | Kur'an meali çalışması - Müslüman Kadını (1909) - Hanoto’nun Hücumuna Karşı Şeyh Muhammed Abduh’un Müdafaası (1915) - İçkinin Hayat-ı Beşerde Açtığı Rahneler (1923) - Anglikan Kilisesine Cevap (1924) - İslâmlaşmak (1919) - İslâm’da Teşkilât-ı Siyasiye (1922). |
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
Safahat Alfabetik Sıraya Göre Şiirler | |
---|---|
A | *Acem Şahı - Âhiret Yolu - Alınlar Terlemeli - Âmin Alayı - Âsım - Âtiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak - Azim - Azimden Sonra Tevekkül - |
B | *Bayram - Bebek Yâhud Hakk-ı Karâr . Berlin Hatıraları . Bir Ariza - Bir Gece - Bir Mersiye - Bir Mezar Taşına Yazılmış İdi - Bir Resmin Akasına Yazılmış İdi - Bu Da Bir Mezar Taşı İçin Yazılmış İdi - Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti - Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz - Biz ki yarmıştık şu'unun büyük ummanını - Bülbül - |
C | * Cânan Yurdu - Cenk Marşı |
Ç | Çanakkale Şehidlerine - Çanakkale Şehitlerine - Çık da bir seyret baharın cuş-i rengârengini - Çocuklara - |
D | *Derviş Ahmed - Dirvâs - Durmayalım - Dur Yolcu (Bu şiir bizde yok bakalım |
E | *Edirne - El Uskur'da . Ezanlar - Ey bunca zamandır bizi te'dib eden Allah - Ey milletimin lahzada halkettiği ordu |
F | *Fatih camii . Fatih Camii Şiiri . Fatih Kürsüsünde . İki Arkadaş Fatih Yolunda - Firavun İle Yüzyüze |
G | *Gece - Geçinme Belâsı - Gül,Bülbül - |
H | *Hakkın Sesleri . Hakkın Sesleri/Mehmet Akif Ersoy . Hatıralar . Hasta - Hasır - Hasbihal - Hayat Arkadaşıma - Hicran - Hüsâm Efendi Hoca - Hüsran - Hüsran-ı Mübin -Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi - |
İ | İmam : Köse İmam (Akif'in örnek imam modeli) |
J - K | *Japon'lar
|
L | * |
M | *Mahalle Kahvesi - Mahalle Kavgası - Meal-i Celili - Mehmet Ali'ye - Mehmer Ali'ye - Meyhane - Mevlid-i Nebi - Mezarlık - Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile -Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi - |
N | *Ne Eser, Ne de Semer - Necid Çöllerinden Medine'ye . Nefs-i Nefis - Nevruz'a - Nerdesin? - Nihayet neyse idrak ettiğin şey ömr-i fânîden |
O | *Ordunun Duası İstiklal Marşı gibi bu da millete ve orduya ait olduğundan Safahata alınmamıştır.
|
Ö | * |
P | *Pek Hazin Bir Mevlid Gecesi - |
R | *Resim İçin - Resmim İçin - Ressam Haklı - |
S | Şark |
Ş | *Şair Huzurunda Münekkid - Şark- Şehitler Abidesi İçin - Şeytan |
T | *Tebrik - Tek Hakikat - Tevhid Yâhud Feryâd- Umar mıydın? - - Tercümedir - tercümedir1 (İkinci tercümedir) |
U | *Uyan |
V | *Vahdet - Vaiz Kürsüde . |
Y | *Yâ Râb Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabâhı? . Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı? . Yaş Altmış - Yeis Yok! - Yemişçi İhtiyar |
Safahat konu indeksi | |
---|---|
Safahat kelime indeki | |
A | *Acem şahı
|
B | *Balkanlar : Cenk Marşı
|
C | Cehalet : Olmaz ya... Tabii... Biri İnsan, Biri Hayvan!
|
Ç | *Çalışmak :Küfe - Durmayalım -Uyan
|
D | * |
E | * Edirne - Edirne kal'esi (Edirne)
|
F | * |
G | * |
H | Akif'in manzum hikayeleri: Kocakarı ile Ömer(Hz. Ömerin idareciliği) - Köse İmam (Karı boşama derdindeki adama karşı köse imamın itabı ve halden dertlenmesi)
|
İ | İmam : Köse İmam (Akif'in örnek imam modeli)
|
J - K | *Japon'lar -
|
L | *Lala Şahin (Edirne) - |
M | Mahkeme Asım şiiri içinde
|
N | * |
O | *Ordu:Ey milletimin lahzada halkettiği ordu - Ordunun duası -Cenk Marşı - İstiklâl Marşı |
Ö | * |
P | * |
R | Ramazan Vak'ası(Asım'dan)
|
S | Şark - Acemi Semerci |
Ş | Şeriat :Köse İmam
|
T | *Tosunum (Köse İmam)
|
U | *Utanma :Durmayalım
|
V | * |
Y | *Yediği Herze :Köse İmam |
Z | *Zalim idareci : Acem şahı |
MAE Mevzuat | |
---|---|
Mehmet Akif Ersoy - Mehmet Akif Ersoy kitapları - Mehmet Akif Ersoy mevzuatı | |
MAE hakkında | MAE/Hakkında vecizeler |
Wiki linkleri | x |
Kabulü | İstiklal Marşının Kabülü Hakkında Kanun |
Anma günü | İstiklal marşının kabul edildiği gün ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü hakkında kanun İstiklâl Marşının kabul edildiği günü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü hakkında yönetmelik |
Yenişehir Kaymakamlığı Safahat Çalışma Grubu | |
---|---|
Yahya Günsür Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi/TL11CW | |
Organize Safahat Grubu | Kullanıcı:Vahit - Kullanıcı:Semiha
Kullanıcı:Kayadelen Kullanıcı:Ayse ER Kullanıcı:Eylem GÜNER Kullanıcı:Ragıp ALKAN |
Bilgisayar Lisesi | *Kullanıcı:Elif Aydemir - Müd. Yrd.(Edebiyat öğretmeni)
|
Sosyal Bilimler Lisesi | *Mürşit Tekin
|
M.Adnan Özçelik Lisesi | xxx |
Safahat okulararası görev dağılımı | *Safahat/I. Kitap 'ı Sosyal Bilimler Lisesi,Yahya Günsür Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Şevket Pozcu Lisesi
|
Diğer Safahat Çalışanları | Kullanıcı:Cagriorki
Kullanıcı:İkizlerim Kullanıcı:Ayhankaya1971 Kullanıcı:M.Murşit Tekin Kullanıcı:Msbl düzgün Kullanıcı:Çiğdem bilir Kullanıcı:Sait Yılmaz Kullanıcı:Sibel inan Kullanıcı:Elifköse Sevilşen Kullanıcı:Metinkilic1975 Kullanıcı:Kimsesizseyyah GSL md yd Murat Çınarlı Kullanıcı:Abdulvahap Müftülük Kullanıcı:Muhammet altan Kullanıcı:Mehmet Boz Kullanıcı:Mehmet Ömer Kesilmiş Kullanıcı:Aysegultokdemir Kullanıcı:Çevlik Kullanıcı:Gunay sendilmen Kullanıcı:Betul Demır Kullanıcı:Mehmet KAVACIK Kullanıcı:Ayşeüncücan Kullanıcı:Elifaydemir Kullanıcı:Halim bozkurt Kullanıcı:Atik77 Kullanıcı:Mustafa Ekici |
Mehmet Akif Ersoy Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
Safahat çalışmaları | |
---|---|
Makaleler | x |
Basım çalışmaları | *Gençler için safahat - Mersin Yenişehir Kaymakamlığınca
|
Safahat sunuları | * Safahat AV sunumu - Mersin Yenişehir Kaymakamlığınca |
Safahat Tasarım Çalışmaları | *Safahat Kitap tasarımları
|
Safahat programları | *Safahat Kutlamaları -
|
Safahat okumaları | *Adnan Özçelik AL Safahat Okumaları
|
Şablon:Mehmet Akif Ersoy |
Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi