Yenişehir Wiki
Advertisement

Hazreti Peygamber (asm) ve Mukabele Sünneti…

Mukabele kelimesinin manasıMukabele lugatta; karşılaştırma, yüzleştirme, karşılık verme; aralarındaki farkı ortaya çıkarmak için metinleri mukayese etme, Ramazanda hafızların cemaat huzurunda Kur’ân okumaları manalarını taşımaktadır.

Hazreti Peygamber (asm) ve mukabele sünneti "Mukabele", Kur’ân tarihi ile ilgili bir terimdir. Cibril’in (as) her sene Ramazan ayında gelip Kurân'ı Hz. Peygamber (asm) ile karşılıklı müzakere etmelerini, birbirlerine okumalarını ifade eder.

Kurân'ın Allah (cc) tarafından indirildiği şekilde muhafazası, ayet ve surelerin tertibinin doğru olarak tespiti ve bunun kontrolü için Cibril (as) her sene Ramazan ayında, bir rivayete göre Ramazan ayının her gecesinde, Hz. Peygamber’e (asm) gelirdi. Hz. Peygamber (asm) Kur’ân ayetlerini Cibril'e (as) okurdu. Buna "arz" denir. Aynı ayetleri, mukayese için, bir de Cibril (as) okurdu ki buna da "mukabele" denir.

Kur’ân, Hz. Peygamber'e (asm) ayet ayet nazil olduğundan her ayetin yeri, hangi surenin neresine yazılacağı Cibril (as) tarafından bildirilirdi. Resul-i Ekrem (asm) de vahiy katiplerine bu şekilde yazdırır, hafızlar da buna göre ezberlerdi. Kur’ân böyle özel bir itina ile ezberlenir ve yazılırken; Cibril (as) her senenin Ramazanında Resul-i Ekrem'e (asm) gelir, nazil olan ayetler müdarese ve tekrar arz edilmek suretiyle takrir edilirdi. (Sahih-i Buhari Muhtasarı)

Cibril’in (as) Peygamber'e (asm) Kurân'ı her sene muaraza etmesinin gayesi, Allah'tan (cc) Peygamber'e (asm) vahy ettiği Kurân'ı kendisindekiyle karşılaştırmasıdır. Bunu da baki kalanın kalması, nesh olunanın gitmesi için bir pekleştirme, sabitliğini ebedi kılma ve bir koruma olarak yapıyordu. Bu maksat için Hz. Peygamber (asm), ömrünün son yılı içinde Kurân'ı Cibril'e (as)iki defa arz etti. Cibril (as)de Kurân'ı onunla böylece iki kere mukabele etti. "Mukabele", Kurân'ın yazılması ve hafızlar tarafından ezberlenmesi dışında her sene tekrarlanan üçüncü ve önemli bir "koruma garantisi" niteliği taşımaktadır. Bu "Zikri (Kurân'ı) biz indirdik, O'nun koruyucusu da elbette biziz." (Hicr, 9) ayetinin Asr-ı Saadet'te gerçekleşmiş bugün de devam etmekte olan bir mucizesinden başka bir şey değildir.

Ramazan ve mukabele Kurân'ın Ramazan'da nazil olması (Bakara, 185), Kur’ân okumanın özellikle Ramazan'da kat kat mükâfatlandırılacağı müjdesi, Müslümanların bu ayda en çok Kurân'la meşgul olmalarına sebep olmuştur. Bu sebeple "Kur’ân ayı" olan Ramazan'da cami ve evlerde "mukabele"ler okunur, hatimler yapılır.

Aslı, Cibril’in (as) Kurân'ı Hz. Peygamber'e (asm), doğru tespiti ve korunması için, okuması olan "mukabele", Müslümanlar arasında köklü bir gelenek halinde günümüze kadar gelmiştir. Bu gelenek bugün de bütün canlılığıyla sürdürülmektedir. Kur’ân okuma bilsin, bilmesin, Müslümanlar dinlemek suretiyle huzur bulmakta ve sevap ummaktadırlar. Mukabele suretiyle Kur’ân okuyup dinlemenin başkalarını Kur'ân okumaya teşvik etmesi, okuyan ve dinleyenler üzerinde ruhi bir sükûnet meydana getirmesi, sevap kazandırması gibi birçok faydası vardır. Ancak para karşılığında okumak ve okutmak caiz değildir.

Osmanlılar zamanında da özellikle ikindi namazından sonra mukabele okunurdu.

Mukabele ve meal-tefsir Kur’ân, hükümleri öğrenilip anlaşılmak ve tatbik edilmek için gönderilmiştir. Bu bakımdan "mukabele", okunan ayetlerin kısa açıklaması yapılarak dinleyenleri bilgilendirmek açısından iyi bir fırsattır. Ehil kişiler tarafından belli bir program dahilinde bu uygulanırsa İslami bilgi ve kültür düzeyinin yükselmesine önemli katkıda bulunabilir. (Şamil İslam Ansiklopedisi) Kaynak: http://www.sorusorcevapbul.com - Ramazan ve Mukabele…


Ramazanla birlikte gündemimize giren “mukabele” kavramının sözlük anlamına bakınca, aslında Mukaddes Kitabımız’ın da bizim hallerimize, dertlerimize, sorularımıza mukabelede bulunduğunun farkına varırız. Bu anlamda Allah’ın elçisi ve O’nun vârisleri de huzur ve mutluluk arayışımıza bir mukabeledir. Ne var ki, uzun zamandır hayatımızı yönlendirmede, sorularımıza cevap aramada ilâhî mukabeleyi göz ardı etmiş durumdayız

Mukabele, hayatımıza ramazanla giren, ama aslında gündelik hayatımızla iç içe bir kavram. Bunun farkında değiliz, çünkü konuşma ve yazılarımızda bu kavram yerine daha çok “karşılık” veya “karşılamak” kelimelerini kullanıyoruz. Ramazandan ramazana da camilerde ve evlerde karşılıklı Kur’an-ı Kerim okunması ve dinlenmesine mukabele diyoruz. Düşmana karşı koymak, şerrinden korunmak ve onu bertaraf etmek için yapılan çalışmalara da “mukabele” diyor sözlükler. Bu anlamda, “düşmana mukabelede bulundu” ifadesi, tarih kitaplarına biraz ilgisi olanlar için hiç yabancı olmasa gerek. Bir de “mukabele-i bi’l-huruf” var. Bu ifade de hakkı ve hakikati yazıyla, kitapla ve çeşitli yayınlarla savunma anlamına geliyor. “sözle mukabele”, “sükûtla mukabele” gibi neredeyse unutulmuş ifadelerle örnekleri çoğaltmak mümkün. Madem ki her ramazanda “mukabele” yapıyoruz, gelin bu ramazanda bu mukabeleyi biraz derinleştirmeye çalışalım. Yani bir de Kur’an’la konuşmayı, yaşadıklarımızı bir de ona arz etmeyi ve onun bize mukabelelerini dinlemeyi deneyelim. Hz Ömer R.A. Efendimiz anlatıyor: “Biz, Kur’an öğreniminden daha öncelikli olarak kâmil iman elde etmeye çalıştığımız bir dönem yaşamıştık. Kur’an sure sure nazil oluyordu. Bu surelerden helal ve haramı, emir ve yasakları öğrendik. Yine o surelerden neyin yanında yer almak gerekirse onu öğrendik. Şimdi ise, imandan evvel Kur’an’a yapışan, Fatiha Suresi’nden başlayarak sonuna kadar okuyan, fakat Allah’ın emri nedir, yasağı nedir, neyin tarafında bulunmak gerekir, kesinlikle bilmeyen; okuduğu Kur’an emirlerini çürük meyveler gibi sağa sola serpen, yani hiç kıymet vermeyen nice kişiler görüyorum”.

Düşünülürse, bu müthiş ifadelerin muhatapları Ashab-ı Kiram veya olsa olsa bir sonraki nesil olan Tabiîn’den kimselerdi. Bu sözlere kendimizi muhatap kıldığımızda, bizler nerede duruyoruz acaba? Öyle ya! Tarih kitapları, onların birbirleriyle karşılaştıklarında Allah’ın kelamından bir-iki ayet okumadan ayrılmadıklarını yazmakta. Sıkıntılarını gidermek için Kur’an-ı Kerim’i baş ucu kitabı yaptıklarını bir çok hadis haber vermekte. Yine dönüp kendimize baktığımızda, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmekle yükümlü müminler olarak bizlerin hayatına, “Yürüyen Kur’an” olarak vasfedilen Efendimiz A.S.’dan yansıyan ne vardır? Gerçek şu ki, her şeyimizi Kur’an’la, İslâm’la yenileme ihtiyacındayız. Gerek iç dünyamızda gerekse dış

dünyamızda buna çok ihtiyacımız var. Ramazan bunun için bulunmaz bir fırsat. “Şeytanların zincire vurulduğu” bu ayda hesabımızı kitabımızı dünya adamlarının boş sözlerine göre yapmayı bırakarak, bir ay olsun Allah’ın ve Rasulü’nün buyruklarına göre şekillendirmeğe çalışabiliriz. Umulur ki, bu bir ayın rahmeti bütün bir yılı kuşatır ve güzel hallerimiz sürekli olur.

Günlük bir problemimizin çözümünde, toplumsal bir yaramızın tedavisinde, yaşadığımız bunca haksızlık, yolsuzluk, baskı ve çalkantılarda hep medya esnafının ve politikacıların mukabelesini dinledik. Şimdi bir de “vahyedilen”e ve “vahyi tebliğ eden”in mukabelesine kulak vermeye ne dersiniz?

Mesela dünyada bunca müslüman varken neden etkisiz, pasif ve gayretsiz olduğumuzu elbette merak edersiniz. Mukaddes Kitabımız’da bu merakımıza mukabele eden çok sayıda ayet-i kerime bulunmakta. Biz sadece birinin mealini veriyoruz: “De ki, babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler eğer Allah’tan, Peygamberi’nden ve Allah yolunda cihaddan daha çok hoşunuza gidiyorsa, Allah’ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Tevbe/24) Konuşmalarımızın en önde gelen konularından biri insanlar. Sizce kötü insan kimdir? Maruz kaldığımız medyatik bombardımana göre düşündüğümüzde söylenecek öyle çok laf var ki... Hadi Yüce Kitabımız’ın 565’inci sayfasını açıp, Kalem Suresi’ne bir bakalım:

”Doğruya da yanlışa da yemin edip duran, izzet-i nefsi bulunmayan, ötekini berikini daima ayıplayan, laf getirip götürmeye koşan, durmadan hayırlardan alıkoyan, zalim, günahkârlıkta inatçı, kaba, haşin ve bir de şirret ve edepsiz... Sakın bunlara boyun eğme! Onlar mal-mülk ve evlat sahibi oldukları için mi ayetlerimiz okunduğunda ‘bunlar eski zaman masalları’ diyorlar?” (10-15’nci ayetler)

Gündemimize bizim isteğimizin dışında sokulan faiz, zina, tesettür gibi konularda sayısız yorumlar yapılıp bin dereden su getirilirken, Ahzap Suresi 36’ncı ayet ayağımızı nereye basmamız gerektiğini hatırlatarak mukabele ediyor: “Allah ve Peygamber bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yol seçmek yaraşmaz. Allah’a ve Peygamberi’ne baş kaldıran, şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur.”

Artık bir modaya dönüşmüş bulunan “bana göre”, “şuna göre”, “filancanın dediğine göre”li konuşmalar, hakikatin ortadan kaybolmasına neden olmuyor mu dersiniz? Kur’anımız’ın 357’nci sayfasını açalım. Nisa Suresi’ndeyiz. 51’inci ayet sanki bu halimize mukabele ediyor gibi:

“Aralarında hüküm verilsin diye Allah’a ve Peygamberi’ne çağrıldıkları vakit müminlerin söyleyeceği tek söz, ‘işittik ve itaat ettik’ olmalıdır. Kurtuluşa, esenliğe ulaşan kimseler de işte bunlardır.” Mukabele... Biz çok sıradanlaştırdık ama aradığımız çözümler mukabelede gizli. Yeter ki şekli ve adresi doğru olsun.

“Ramazan’da mukabele okumanın hükmü nedir? Mukabeleye katılarak okunan Kur’ân’ı gözle takip etmekle hatim yapılmış olur mu?”

Ramazan´da mukabele sünneti

Ramazan ayında Kur’ân-ı Kerîm’i mukâbele tarzında tilâvet etmek ve yapılan tilâveti takip etmek Hz Resûlullah’ın (asm) ve Hz Cebrâil’in (as) amelinden; Allah Resûlünün (asm) sünnetindendir Bilindiği gibi Hazret-i Cebrâil (as) her Ramazan ayında Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (asm) gelir ve Kur’ân-ı Kerîm’in o âna kadar nâzil olan âyetlerini baştan sona, karşılıklı, mukabele tarzında okurlardı Peygamber Efendimiz’in (asm) vefât edeceği yılın Ramazan ayında Hazret-i Cebrâil (as) iki defa geldi ve Kur’ân-ı Kerîm’i baştan sona iki defa mukabele tarzında karşılıklı tilâvet buyurdular

Peygamber Efendimiz (asm) Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi de severdi Başkasından dinlerken mübarek gözyaşlarını tutamazdı

İbn-i Mes’ud (ra) anlatıyor: Resûlullah (asm) bana hitaben:

“Bana Kur’ân oku!” buyurdu Ben:

“Ya Resûlallah! Kur’ân sana indirildiği halde, sana Kur’ân’ı ben mi okuyacağım?” dedim

Allah Resûlü (asm):

“Ben Kur’ân’ı kendimden başka birisinden dinlemeyi hakikaten severim” buyurdu Bunun üzerine, Resûl-i Ekrem’e (asm) Nisâ Sûresinden okumaya başladım Nihâyet; “Her ümmetten birer şâhit getirdiğimiz ve ey Muhammed, onların üzerlerine de seni şâhit olarak getirdiğimiz zaman onların hâli nice olur?”1 âyetine geldiğimde, Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm):

“Şimdilik yeter!” buyurdu Dönüp baktığımda, bir de ne göreyim, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (asm) iki gözünden yaşlar akıyordu2

Kur’ân’ı dinlemek aynı zamanda Kur’ân’ın da emridir Cenâb-ı Hak: “Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, merhamet olunasınız”3 buyurur

Şu halde, okunan Kur’ân’ı dinlemek farzdır

Hazret-i Cebrâil (as) ile Hazret-i Peygamber Efendimiz’in (asm) Ramazan aylarında yaptıkları Kur’ân’ı karşılıklı okuma ibâdetini model alan Müslümanlar, asırlardan beri güzel sesli hafızların refakatinde her Ramazan ayında bu geleneği sürdürmüşler; Kur’ân’ı mukabele tarzında tilâvet ederek hatimler indirmişlerdir Yani tek amel içinde farzı da, sünneti de ihyâ etmişlerdir

Mukabeleye baştan sona iştirak etmekte İnşaallah hatim sevabı vardır Mukabeleyi takip ederken mümkünse okunan harfleri içimizden tekrar etmeli, yani biz de okumalıyız Mümkünse okunan Kur’ân üzerinde tefekkür etmeli, anlamlarını bildiğimiz âyetlerin emirleri üzerinde düşünmeliyiz

Üçte birlik bölümünü geride bıraktığımız mübârek Ramazan ayında mukabele sünnetini ihyâ edenler, Kur’ân’ı dinleme, okuma ve üzerinde tefekkür etme farziyetini yerine getirmişler, Allah Resûlünün (asm) şefkatini, şefaatini ve Allah’ın mağfiretini İnşallah hak etmişlerdir

Ebû Ümâme (ra) der ki: Resûlullah’ın (asm) şöyle buyurduğunu işittim: “Kur’ân okuyunuz! Çünkü Kur’ân, kıyâmet günü, kendi yârânına (kendisini okuyan ve amel edenlere) şefaatçi olarak gelecektir”4

Ebû Hüreyre (ra) bildirmiştir ki, Peygamber Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Bir cemaat, Allah’ın evlerinden birinde toplanır; Allah’ın Kitâbını okurlar ve aralarında (birinin okuduğunu diğerleri—açık veya gizli—tekrarlamak sûretiyle) ders yaparlarsa, üzerlerine huzur iner, onları rahmet kaplar, çevrelerini melekler kuşatır Allah o kimseleri, kendi katında bulunanların arasında anar”5


Dipnotlar: 1- Nisâ Sûresi, 4/41 2- R Sâlihîn, 1005 3- A’râf Sûresi, 7/204 4- R Sâlihîn, 988 5- R Sâlihîn, 1020

Advertisement