Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Diyalog kelimesi Yunanca'daki dia ve logos kelimelerinin birleşiminden oluşur. Dia vasıtasıyla ve yoluyla demektir. Logos ise; "kelime veya anlam, söz, ifade, bir şeyi göstermek, ortaya çıkarmak, hep birlikte bir araya gelmek" anlamındadır. Sözlük Anlamı: Diyalog, bilindiği gibi iki kişinin karşılıklı konuşması ve sohbetidir. Bu anlamıyla diyalog, tek kişinin veya kişinin kendi kendine konuşması anlamına monologun zıddıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken şey, diyalog veya monologun iki veya tek kişinin alelade konuşması değildir. Diyalog, bir konu etrafında iki farklı görüşe sahip iki veya daha fazla kişinin konuşmasıdır. Dolayısıyla diyalog, konuşmada tarafların iki veya fazla kişi olmasından ziyade farklı iki görüşün tartışılmasını ifade eder. Buna karşılık monolog, konuşmada tek veya fazla kişinin olmasından ziyade benimsenen tek ve aynı bir görüş üzerinde konuşulmasıdır. Diyalog fikir ayrılığını, monolog fikir birliğini ifade eder. Diyalog fikir ayrılığı üzerinde konuşma olduğu için bir konuda ayrı iki fikri konuşan ister istemez en az iki kişi veya iki taraf olacaktır. Monolog aynı fikir üzerinde tartışma olduğundan, sayıca birden fazla kişi de olsa, tartışma yine monologdur.

Felsefî Anlamı: Felsefî bir kavram olarak diyalogun iki şeklî kullanımı vardır. Birincisi, Eflâtun”un kullanımıdır; ki o, diyalogu felsefî anlamda ilk kullanan filozof kabul edilir. İkincisi Hegel ve Hegelcilerin kullanımıdır, ki Hegel ile diyalog daha geniş kullanım alanıyla Diyalektik adını alır. Şimdi felsefî bir kavram olarak diyalogun bu iki kullanım şeklini kısaca açıklamaya çalışalım.

1- Eflâtun ve Doğrunun Tespit Yöntemi Olarak Diyalog: Bilindiği gibi Eflâtun”un eserlerinin büyük bir kısmına “Diyalog” adı verilir. Çünkü Eflâtun eserlerinde diyalogu doğrunun tespitini yapmada felsefî bir yöntem olarak kullanmıştır. Eflâtun ele aldığı bir mesele hakkındaki doğru görüşü bir kişinin ağzından ve yanlış görüşü başka bir kişinin ağzından söyletir ve bu iki kişiyi doğru görüşün doğruluğunun ortaya çıkmasına kadar uzun uzadıya tartıştırır. Sonunda doğru görüşü savunan, yanlış görüşü savunanı ikna eder. Böylece ele alınan mesele hakkındaki doğru görüş, ki bu Eflâtun”un kendi görüşüdür, ortaya konur.

2- Hegel ve Doğrunun Doktrini Olarak Diyalog: Hegel”de diyalog, bir yöntem değil bizzat doktrinin, yani bir konu hakkındaki öğreti veya nazariyenin kendisidir. Hegel”e göre başlangıçta hiçbir felsefî fikir tam doğru veya tam yanlış değildir; o halde bir konu hakkındaki tez ile o tezin karşıtı veya zıddı olan tez birleştirilmelidir. Bundan daha doğru olan sentez doğar. Bilindiği gibi Hegel bunu: Tez, Antitez ve Sentez şeklinde ifade eder.

Ne var ki Hegel”e göre iki zıt fikrin diyalogunun sonucu ortaya çıkan sentez son durak değildir. Sentez, yeni bir tezdir; bu yeni tezin yeni anti-tezi vardır. Bunlar da sentezlenerek yeni bir senteze ulaşılır. Bu tez-antitez-sentez işlemi, sürekli yenilerek devam eder gider ki, buna Hegel diyalektik der. Diyalektik son bulunca tam hakikat kendini gösterecektir. Burada hegelci diyalektik anlayışının teferruatına girmeye gerek yoktur.

Aslında Hegel”in bu diyalektik anlayışı, Eflâtuncu diyalog anlayışının genelleştirilmiş bir şeklinden ibarettir. Hegelci bu diyalektik anlayışının Batı”da doğruluk, hakikat, bilgi ve din konusunda farklı göreceli, şüpheci ve inkârcı felsefî olan ve olmayan anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Hakikatin ve doğruluğun sabit olmadığını savunan tarihselcilik ve hermenötik akımları, hegelci diyalektiğin çağımızdaki şüpheci dünya görüşlerindendir. Matematikçi filozof Edmun Husserl”in haklı olarak septik diye nitelediği bu akımların söyledikleri, W. M. Watt gibi oryantalistlerin teşvikiyle Fazlur Rahman Türkiye”deki ve İslâm dünyasındaki onun takipçileri tarafından Kur”an-ı Kerim”i anlamanın yegane yöntemi olarak kabul edilmiştir.

Hegelci diyalektiğin bilim felsefesi alanındaki yansıması, Th. S. Kuhn gibi filozofların bilimsel nazariyelerin oluşumunu “Paradigma” varsayımıyla izahlarında kendini göstermektedir. Bilim onlara göre sürekli yanlışlanan ve bunun için de sürekli bozulan ve sürekli yeniden oluşan paradigmalarla oluşturulmaktadır. Bilimde esas olan yanlışlamadır derler. Postmodern bilim anlayışı olan bu paradigmacılık, aslında bilimde sürekli sorun olmuş olan Ortaçağ hıristiyanlık tarihini aklama gayretinden öte bir şey değildir. Çünkü hıristiyanlık hurafeleriyle oluşturulan Batı Ortaçağ bilimi sürekli yanlışlanmıştır; bu yüzden de bilindiği gibi sürekli kilise-bilim çatışması yaşanmıştır. Kilise, Galile”yi örneğin daha 1986 yılında affedebilmiştir.

Burada hakikatin ve doğrunun sürekli değişkenliğini ve göreceliğini iddia eden bu görüşleri tenkid edecek değiliz. Sadece bir örnekle bu akımların ne tarihen ne de hakikat açısından tutarlı olmadıklarını ifade etmekle yetinelim: Arşimed”in bilim paradigması suyun kaldırma gücünün olduğunu keşfettirmişti; aradan yaklaşık 2500 yıl geçmesine rağmen onu yanlışlayan başka bir bilim paradigması henüz oluşturulamamıştır.


Özetleyecek olursak, diyalog Eflâtun”da olduğu gibi felsefî bir yöntemi olarak iki görüşten birisinin doğrulanması, diğerinin yanlışlanmasıdır. Doktrin olarak Hegel ve sonrakilerde olduğu gibi yanlışla doğrunun birbirine karıştırılarak harmanlanmasıdır.

Kaynaklar: Tdk Sözlüğü, Prof. Dr. Mehmet Bayraktar

Advertisement