Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Şehamet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır Hatıralar Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Berlin Hatıraları
Disambig Bakınız: El-Uksur'da/1 , El-Uksur'da/2 , El-Uksur'da/3 , El-Uksur'da/4 , El-Uksur'da/Osmanlıca , El-Uksur'da/İngilizce


4'lü Tablo Sunumu[]

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
EL-UKSUR'DA (*)
Emir Abbas Halim Paşa Hazretlerine
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Hava ağırdı, fakat, pek dokunmuyordu sıcak;
Guruba vardı esasen yarım sa'at ancak.
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Yakındı sahile mihmânı olduğum mesken;

Yavaş yavaş iniverdim ağaçlı bir tepeden.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

O, Nîl'i koynuna çekmiş yeşillenen, vâdî,

-Ki yok hazan safahatında ömrünün ebedî
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Önümde, zümrüde benzer, yığın yığın mevecât,

Saçıp saçıp uzuyor: Sanki birserâb-ı hayât?

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Şu imtidâda bakın, var mı yal ü bâline eş?

Bu yâl ü bâli bütün gün kucakhyan o güneş,

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Ki Nîl'i şarkına almış da garba geçmişti;

Ufukta son lemeâttyleparlıyor şimdi...

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Fakat ziyasına hâlâ tahammül imkânsız.

Solumda bir büyücek hurma var ki yapyalnız...

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Zemini haylice mail de olsa, çâresi ne?

Büründüm artık onun zıll-i pâre-pâresine.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bu noktadan ne müheyyic fezaya doğru nazar!

Birer kanat iki sahilde yükselen ovalar:

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
(*) El-Uksur Kahire'nin altı yüz kilometre kadar cenubunda,

Nil'in sâhil-i şarkîsine düsen bir mevki 'dir ki eski Mısırlılardan kalma pek çok âsâra mâlik olduğu için seyyahlarca ma 'ruftur.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Aşağıdaki ismi gelecek

"Kamak" ise bizim At Meydanı 'ndaki dikilitaşlarla doludur.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Nigâh uzandı mı bir kerre hdûş-i sâirine,

Hayâl uçup gidiyor başka âlemin birine!

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Zemine şimdi, o gündüz alev saçan,

âfâk Ilık ılık döküyor bir havâ-yı istiğrak.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Gülümsüyor yüzü artık muhît-ı reyyânın.
Muhatı, çünkü, semâdan inen bu çağlayanın.
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Deminki samte bedel hande çınlıyor yer yer:

Gülümsüyor koca vâdî, gülümsüyor tepeler;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor suyu tırmanmak isteyip öteden,

Uzun kürekli kayıklarla bir büyük yelken;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor beriden gölgeler döküp Nîl'e,

Otel binaları etvâr-ı imtinânıyle;
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Gülümsüyor kıyılardan beş altı hatve kadar

İçerde, ipli sırıklarla işleyen kuyular;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor suyu kırbayla aktaran fellâh;

Gülümsüyor bunu ömründe görmeyen seyyah;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor çalılıklarla örtülen dereler;

Gülümsüyor sayısız tarlalarla meşcereler;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor karılar, başlarında topraktan,

Güğüm kılıklı birer kap, dönerken ırmaktan:

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor derelerden balık tutan, çıplak,

Çoluk çocuk suyu kepçeyle aktarıp durarak...

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Sabahleyin dolaşıp gördüğüm oiıeykeller;

Ki sermediyyete çılgın zavallı hırs-ı beşer,

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

-Kulûba nakşedecek yerde yâd-ı rahmetini

-Fezaya kazmak için zıll-i bî-kerâmetini;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Dikip de her kayadan bin hayâta seng-i mezar,

Bu korkuluklara vahşetle vermiş istikrar;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ki secdeler edecekmiş ayaklarında zemîn;

Ki arşı titretecekmiş alınlanndaki çın!

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Fakat zaman denilen dest-i kibriyâ-yı mehîb

Bu kahramanları etmiş ki öyle bir te'dîb:

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Ne enf-i nahveti kalmış kırılmadık, ne kolu!

Civâr-ı ibreti enkâz-ı lşesiyle dolu.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Ne çehrelerde mehabet, ne cebhelerde gurur;

Silik hutûtuna çökmüş bütün meâl-i fütur.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Adaletin bu kadar bî-aman tecellîsi

Nigâh-t zâire vermekte merhamet hissi.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Evet, mezarı o heykellerin uzaktı bana;

Şu var ki mün 'atıf oldukça gözlerim o yana,

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor diyorum onların da çehreleri.

Gülümsüyor koca bir ma'bedin uzakta yeri.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gülümsüyor sağa baktıkça karşıdan "Karnak";

Gülümsüyor o sütunlar ki, Nîl'e müstağrak,

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Zılâl-i ra 'şe-nümâsıyle oynuyor emvâc.

Gülümsüyor, dağınık başlarında altın tâc,

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Semâya fırça vuran hurmalar sevâhilden.

Oturmuş olduğum âsûde sath-ı mailden,

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Biraz yukardaki çardak biçimli gölgeliği,

Nasılsa görmek için kalkayım, dedim... Ne iyi!

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Fransız, İngiliz, Alman, on üç kadar seyyah!

Üçer beşer küme olmuşlar: İnliyor akdâh!

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Birinciler gülüyor... Çünkü ceyb-i meşhûnu,
Yerinden oynatıyor kâinât-ı medyunu.
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

"Sedan" düşündürecek olsa olsa maskarayı...

Refah unutturur insâna en derin yarayı.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

İkinciler gülüyor, hem de hakkıdır, gülecek:

Cihan bir emrine âmâde... "Öl!" desin, ölecek.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Tutuşturup bütün akvamı karşıdan bakıyor!

Çelikle taş vuruşurken herif çubuk yakıyor!

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Üçüncüler gülüyor, çünkü zûr-i bâzûsu,

Ne derse "doğru!" denen bir kefîl-i nâmûsu;

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Beşer ki kuvveti bahşetmiyor henüz hakka;

Ne çâre var onu kuvvetle almadan başka?

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Zebun musun? Yalınız ağlamak senin hakkın!..

Evet, bu sâha-i cûşun, bu cûş-i ezvâkın

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

İçinde ben, yalınız ben zavallı gülmüyorum...

Oturmuş ağlıyorum, ağlasam da ma 'zürum:

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Vatan-cüdâ gibiyim ceddimin diyarında!

Ne toprağında şu yurdun, ne cûybânnda,

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Bir âşinâ sesi, yâhud bir âşinâ izi var!

Sadâma beklediğim aksi vermiyor ovalar.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Biteydim ey koca Şark, ey cihân-ı dûrâdûr,

Senin nerendeki evlâdının nasibi huzur?

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Başın belâlara girmiş; elin, kolun pâmâl;

İçinden esti mi bir gün hevâ-yı istiklâl?

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Gürür müyüm diye karşımda müslüman yurdu,

Bütün diyarını gezdim, ayaklarım durdu...

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Yabancı sesleri geldikçe Bağlantı başlığıreh-güzânmdan,

Hep inkisâr-ı emel taştı rûh-i zarımdan!

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Vatan-cüdâ olayım sinesinde İslâm'ın...

Bu akıbet, ne elîm intikamı eyyamın!

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Benim ki yaşlıyım artık düşük kolum, kanadım;

Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ufukta şimdi güneş sönmek üzre sallanıyor:

Şu var ki çehresi hâlâ parıl parıl yanıyor.

Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

4'lü Şablon[]

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
EL-UKSUR'DA (*)
Emir Abbas Halim Paşa Hazretlerine

Hava ağırdı, fakat, pek dokunmuyordu sıcak; Guruba vardı esasen yarım sa'at ancak.

Yakındı sahile mihmânı olduğum mesken;

Yavaş yavaş iniverdim ağaçlı bir tepeden.

O, Nîl'i koynuna çekmiş yeşillenen, vâdî,

-Ki yok hazan safahatında ömrünün ebedî-

Önümde, zümrüde benzer, yığın yığın mevecât,

Saçıp saçıp uzuyor: Sanki birserâb-ı hayât?

Şu imtidâda bakın, var mı yal ü bâline eş?

Bu yâl ü bâli bütün gün kucakhyan o güneş,

Ki Nîl'i şarkına almış da garba geçmişti;

Ufukta son lemeâttyleparlıyor şimdi...

Fakat ziyasına hâlâ tahammül imkânsız.

Solumda bir büyücek hurma var ki yapyalnız...

Zemini haylice mail de olsa, çâresi ne?

Büründüm artık onun zıll-i pâre-pâresine.


Bu noktadan ne müheyyic fezaya doğru nazar!

Birer kanat iki sahilde yükselen ovalar:


(*) El-Uksur Kahire'nin altı yüz kilometre kadar cenubunda,

Nil'in sâhil-i şarkîsine düsen bir mevki 'dir ki eski Mısırlılardan

kalma pek çok âsâra mâlik olduğu için seyyahlarca ma 'ruftur.

Aşağıdaki ismi gelecek "Kamak" ise bizim At Meydanı 'ndaki

dikilitaşlarla doludur.

Nigâh uzandı mı bir kerre hdûş-i sâirine,

Hayâl uçup gidiyor başka âlemin birine!

Zemine şimdi, o gündüz alev saçan, âfâk

Ilık ılık döküyor bir havâ-yı istiğrak.

Gülümsüyor yüzü artık muhît-ı reyyânın. Muhatı, çünkü, semâdan inen bu çağlayanın.

Deminki samte bedel hande çınlıyor yer yer:

Gülümsüyor koca vâdî, gülümsüyor tepeler;

Gülümsüyor suyu tırmanmak isteyip öteden,

Uzun kürekli kayıklarla bir büyük yelken;

Gülümsüyor beriden gölgeler döküp Nîl'e,

Otel binaları etvâr-ı imtinânıyle; Gülümsüyor kıyılardan beş altı hatve kadar

İçerde, ipli sırıklarla işleyen kuyular;

Gülümsüyor suyu kırbayla aktaran fellâh;

Gülümsüyor bunu ömründe görmeyen seyyah;

Gülümsüyor çalılıklarla örtülen dereler;

Gülümsüyor sayısız tarlalarla meşcereler;

Gülümsüyor karılar, başlarında topraktan,

Güğüm kılıklı birer kap, dönerken ırmaktan:

Gülümsüyor derelerden balık tutan, çıplak,

Çoluk çocuk suyu kepçeyle aktarıp durarak...


Sabahleyin dolaşıp gördüğüm oiıeykeller;

Ki sermediyyete çılgın zavallı hırs-ı beşer,

-Kulûba nakşedecek yerde yâd-ı rahmetini

-Fezaya kazmak için zıll-i bî-kerâmetini;

Dikip de her kayadan bin hayâta seng-i mezar,

Bu korkuluklara vahşetle vermiş istikrar;


Ki secdeler edecekmiş ayaklarında zemîn;

Ki arşı titretecekmiş alınlanndaki çın!

Fakat zaman denilen dest-i kibriyâ-yı mehîb

Bu kahramanları etmiş ki öyle bir te'dîb:

Ne enf-i nahveti kalmış kırılmadık, ne kolu!

Civâr-ı ibreti enkâz-ı lşesiyle dolu.

Ne çehrelerde mehabet, ne cebhelerde gurur;

Silik hutûtuna çökmüş bütün meâl-i fütur.

Adaletin bu kadar bî-aman tecellîsi

Nigâh-t zâire vermekte merhamet hissi.


Evet, mezarı o heykellerin uzaktı bana;

Şu var ki mün 'atıf oldukça gözlerim o yana,

Gülümsüyor diyorum onların da çehreleri.

Gülümsüyor koca bir ma'bedin uzakta yeri.

Gülümsüyor sağa baktıkça karşıdan "Karnak";

Gülümsüyor o sütunlar ki, Nîl'e müstağrak,

Zılâl-i ra 'şe-nümâsıyle oynuyor emvâc.

Gülümsüyor, dağınık başlarında altın tâc,

Semâya fırça vuran hurmalar sevâhilden.


Oturmuş olduğum âsûde sath-ı mailden,

Biraz yukardaki çardak biçimli gölgeliği,

Nasılsa görmek için kalkayım, dedim... Ne iyi!

Fransız, İngiliz, Alman, on üç kadar seyyah!

Üçer beşer küme olmuşlar: İnliyor akdâh!

Birinciler gülüyor... Çünkü ceyb-i meşhûnu, Yerinden oynatıyor kâinât-ı medyunu.

"Sedan" düşündürecek olsa olsa maskarayı...

Refah unutturur insâna en derin yarayı.

İkinciler gülüyor, hem de hakkıdır, gülecek:

Cihan bir emrine âmâde... "Öl!" desin, ölecek.

Tutuşturup bütün akvamı karşıdan bakıyor!

Çelikle taş vuruşurken herif çubuk yakıyor!

Üçüncüler gülüyor, çünkü zûr-i bâzûsu,

Ne derse "doğru!" denen bir kefîl-i nâmûsu;

Beşer ki kuvveti bahşetmiyor henüz hakka;

Ne çâre var onu kuvvetle almadan başka?

Zebun musun? Yalınız ağlamak senin hakkın!..


Evet, bu sâha-i cûşun, bu cûş-i ezvâkın

İçinde ben, yalınız ben zavallı gülmüyorum...

Oturmuş ağlıyorum, ağlasam da ma 'zürum:

Vatan-cüdâ gibiyim ceddimin diyarında!

Ne toprağında şu yurdun, ne cûybânnda,

Bir âşinâ sesi, yâhud bir âşinâ izi var!

Sadâma beklediğim aksi vermiyor ovalar.

Biteydim ey koca Şark, ey cihân-ı dûrâdûr,

Senin nerendeki evlâdının nasibi huzur?

Başın belâlara girmiş; elin, kolun pâmâl;

İçinden esti mi bir gün hevâ-yı istiklâl?

Gürür müyüm diye karşımda müslüman yurdu,

Bütün diyarını gezdim, ayaklarım durdu...

Yabancı sesleri geldikçe Bağlantı başlığıreh-güzânmdan,

Hep inkisâr-ı emel taştı rûh-i zarımdan!

Vatan-cüdâ olayım sinesinde İslâm'ın...

Bu akıbet, ne elîm intikamı eyyamın!

Benim ki yaşlıyım artık düşük kolum, kanadım;

Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.


Ufukta şimdi güneş sönmek üzre sallanıyor:

Şu var ki çehresi hâlâ parıl parıl yanıyor.

Biraz geçince,uâs 'ât-ı vâpesîniyle,

Dikildi geldi de karsımda, ansızın Nil'e,

Sularla esnemiyen bir amûd-i nûrânûr.

Fakat bu zıll-i mübâhî, bu intiba '-ı vakur

-Ki çok zaman kalacak sandım imtidâdından

-Beş on dakikada Nîl'in silindi yâdından!

Yazık, o gölge de milyarla zıll-i nâ-yâba,

Katılmak üzre atılmış meğer bu girdaba!


Görünmüyor güneş artık, önünde perde cibâl;

O şimdi başka ufuklardan etti arz-ı cemâl.

Acıklı ruhunu mağrib hazîn hazîn döktü;

Zemine şâm-ı gariban yavaş yavaş çöktü.

Değişti çehresi Nîl'in: Önümde az kumral;


Deminki zıll-i sütunun yerinde pek koyu al;

Biraz ilerde, fakat, adetâ karanlıktı.

Bu reng-i mateme dağlar da âşinâ çıktı:

Karardı baktım uzaktan dumanlı cebheleri.

Ridâsı, mağribin artık kucaklamıştı yeri.


Demin gülümseyen âfâkı tülledikçe zılâl,

Uyandı rûh-i garibimde bir hayâl-i muhal:

Cihân-ı sâmiti karşımda ağlıyor sandım...

O gölgelikten inip nura doğru tırmandım...

15 Kânûnisânî 1329
EL-UKSUR'DA (1)
Emir Abbas Halim Paşa Hazretlerine

Hava ağırdı, fakat, pek dokunmuyordu sıcak;

Güneşin batmasına vardı esasen yarım saat ancak.

Yakındı sahile misafiri olduğum mesken;

Yavaş yavaş iniverdim ağaçlı bir tepeden.

O, Nîl'i koynuna çekmiş yeşillenen, vâdî,

-Ki ömrünün dönemlerinde sonbahar hiç olmadı

-Önümde, zümrüde benzer, yığın yığın dalgalar,

Dağıtarak uzanıyor: Sanki bir hayat serabı.

Şu uzayıp gitmesine bakın, var mı endamına eş?

Bu endamı bütün gün kucaklayan o güneş

Ki Nil'i doğusuna almış da batıya geçmişti;

Ufukta son parıltılarıyla parlıyor şimdi...

Fakat ışığına hâlâ dayanmak imkânsız.

Solumda bir büyücek hurma var ki yapyalnız...

Bulunduğu yer bir hayli meyilli de olsa, çâresi ne?

Büründum artık onun alacalı gölgesine.


Bu noktadan boşluğa bakmak ne kadar heyecan vericidir:

Birer kanat iki sahilde yükselen ovalar.


(*) El-Uksur Kahire'nin altı yüz kilometre kadar güneyinde,

Nil'in doğu sahiline düşen bir yerdir ki eski Mısırlılardan

kalma pek çok eserlere sahip olduğu için gezginlerce

meşhurdur. Aşağıda ismi geçecek "Kamak " ise bizim

At Meydanı 'ndaki dikilitaşlarla doludur.

(1) Abbas Halim Pasa (1866-1934): Kavalalı Mehmet Ali

Pasa sülâlesinden olup son sadrazamlardan Said Halim

Paşa'nın kardeşidir. Çocuklarının hocası olan

Mehmet Akif ile İstanbul'da başlayan dostluğu

uzun yıllar sürmüş, Akif onun davetiyle ömrünün

son yıllarını Mısır'da geçirmiştir.


Bakış yaslandı mı bir defa büyüleyici omuzlarına

Hayâl uçup gidiyor başka bir âleme!

Yeryüzüne şimdi, o gündüz alev saçan ufuklar

İnsanı haz dolu düşüncelere daldıran ılık bir hava döküyor.

Suya kanmış yatan bu ortamın yüzünde bir gülümseme var;

Çünkü gökten inen bu çağlayan onu kuşatıyor.

Deminki sessizliğe karşılık gülüş sesleri çınlıyor yer yer:

Gülümsüyor koca vadi, gülümsüyor tepeler;

Gülümsüyor suyu tırmanmak isteyip öteden,

Uzun kürekli kayıklarla bir büyük yelken;

Gülümsüyor beriden gölgeler döküp Nil'e,

Otel binaları kendinden emin tavırlarla;

Gülümsüyor kıyılardan beş altı adım kadar

İçerde, ipli sırıklarla işleyen kuyular;

Gülümsüyor suyu kırbayla aktaran çiftçi;

Gülümsüyor bunu ömründe görmeyen yolcu;

Gülümsüyor çalılıklarla örtülen dereler;

Gülümsüyor sayısız tarlalarla korular;

Gülümsüyor kadınlar, başlarında topraktan,

Güğüm kılıklı birer kap, dönerken ırmaktan:

Gülümsüyor derecelerden balık tutan, çıplak,

Çoluk çocuk suyu kepçeyle aktarıp durarak...


Sabahleyin dolaşıp gördüğüm o heykeller:

Ki ölümsüzlüğü çılgınca arayan zavallı insanoğlunun hırsı

-Rahmetle anılmayı kalplere nakşedecek yerde -

Anlamsız varlığını fezaya kazmak için

Her kayadan binlerce hayata mezar olan taşlar yaptırıp,

Sonra da bu korkulukları vahşetin ifadesi gibi yerleştirmiş.


Ki yeryüzü ayaklarında secde edecekmiş;

Ki alınlarındaki kırışma arşı titretecekmiş!

Fakat zaman dedikleri büyük ve heybetli el.

Bu kahramanları öyle bir cezalandırmış ki

Ne kibirli burnu kalmış kırılmadık, ne kolu!

İbret verici çevresi leş gibi yıkıntılarıyla dolu;

Ne çehrelerde heybet, ne de alınlarda gurur.

Silik çizgilerine çökmüş bütün bıkkınlık, mânâsı.

Adaletin bu hiç aman vermeyen tecellîsi

Ziyaretçilerin bakışlarına vermekte bir acıma duygusu.


Evet, mezarı o heykellerin uzaktı bana;

Şu var ki döndükçe gözlerim o yana,

Gülümsüyor diyorum onların da çehreleri.

Gülümsüyor koca bir tapınağın uzakta yeri

Gülümsüyor sağa baktıkça karşıdan "Karnak" (1)

Gülümsüyor o sütunlar ki Nil'e gömülmüş,

Titreyen gölgeleriyle oynuyor dalgalar.

Gülümsüyor dağınık başlarında altın tâc,

Gökyüzüne fırça vuran hurmalar sahillerden.


Oturmuş olduğum rahat, meyilli düzlükten,

Biraz yukardaki çardak biçimli gölgeliği,

Nasılsa görmek için kalkayım, dedim... Ne iyi!

Fransız, İngiliz, Alman, on üç kadar gezgin,

Üçer beşer küme olmuşlar: İnliyor kadehler!

Birinciler gülüyor... Çünkü dopdolu cepleri,

Yerinden oynatıyor borçlu dünyayı.

"Sedan" (2) düşündürecek olsa olsa maskarayı...


(î) Karnak: Mısır'da Nîl Nehri kıyısında Firavunlardan

kalma bir kasaba. Mısır'daki en büyük dini yapılar

topluluğu Karnak'tadiK Karnak bu tarihi

kalıntılarıyla tanınır.

(2) Sedan: İmparator III. Napolyon komutasındaki Fransız

ordusunun 1870 yılında Almanlar'a yenildiği savaş.

Sedan Fransa'nın Meuse Irmağı kıyısında 15-17.

yüzyıllar arasında kurulmuş bir kalenin adıdır.


Rahat, bolluk unutturur insana en derin yarayı İkinciler gülüyor, hem de hakkıdır, gülecek:

Dünya bir emrine hazır... "Öl" desin, ölecek.

Tutuşturup bütün kavimleri karşıdan bakıyor!

Çelikle taş vuruşurken herif çubuk yakıyor!

Üçüncüler gülüyor, çünkü kolunun kuvveti,

Ne derse "doğru!" denen bir namus garantisi;

İnsanoğlu ki kuvveti vermiyor henüz hakka;

Ne çâre var onu kuvvetle almadan başka?

Âciz misin? Senin hakkın ağlamak yalnızca!..


Evet, her şeyin, hattâ zevklerin coştuğu bu yerde

Sadece ben, zavallı ben gülmüyorum...

Oturmuş ağlıyorum, ağlasam da mazurum:

Vatanımdan ayrı gibiyim atalarımın diyarında!

Ne toprağında şu yurdun, ne akarsularında.

Bir dost sesi, yahut bir tanıdık izi var!

Seslenişime beklediğim yankıyı vermiyor ovalar.

Bileydim ey koca Doğu dünyası, uçsuz bucaksız dünya,

Senin hangi bölgendeki evlâdın huzurludur?

Başın belâlara girmiş; elin, kolun çiğnenmiş;

İçinden esti mi bir gün bağımsızlık rüzgarı?

Görür müyüm diye karşımda müslüman yurdu,

Bütün diyarını gezdim, ayaklarım durdu...

Yabancı sesleri geldikçe geçtiğim yollardan!

Hep hayâl kırıklığı taştı inleyen ruhumdan!

Vatanımdan ayrı olayım bağrında İslâm'ın...

Bu sonuç, zamanın ne acı bir intikamıdır!

Benim ki, yaşlıyım artık, düşük kolum kanadım;

Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.


Ufukta şimdi güneş sönmek üzere sallanıyor;

Şu var ki çehresi hâlâ parıl parıl yanıyor.

Biraz geçince son pırıltılarıyla

Gelip karşıma ansızın dikildi Nil üzerine,

Sularla esnemeyen nurlu bir sütun

Fakat bu mağrur gölge, bu heybetli izlenim

-Ki çok zaman kalacak sandım uzamasından-

Beş on dakikada Nil'in silindi hâtırasından!

Yazık, o gölge de milyarla kaybolan gölgeye

Katılmak üzre atılmış meğer bu girdaba!


Görünmüyor güneş artık, önünde perde dağlar;

O şimdi güzelliğini başka ufuklardan gösterdi.

Batı ufku acıklı ruhunu hazin hazin döktü.

Gariplerin akşamı yeryüzüne yavaş yavaş çöktü.

Değişti çehresi Nil'in: Önümde az kumral:


Deminki gölgeden sütunun yerinde koyu bir al renk vardı.

Biraz ilerde, fakat, adetâ karanlıktı.

Bu yas tutan renge dağlar da tanıdık çıktı:

Karardı baktım uzaktan dumanlı cebheleri.

Örtüsü batı ufkunun artık kucaklamıştı yeri.


Biraz önce gülümseyen ufukları tüle sarınca gölgeler,

Uyandı gurbet çeken ruhumda bir olmayacak hayal:

Sessiz dünyayı karşımda ağlıyor sandım...

O gölgelikten inip nura doğru tırmandım.

28 Ocak 1914

The air was heavy but hot wasn’t felt too much

There was half an hour the sun goes down

House which I were guest was close to beach


I went to a wooded hill slowly it is flourishing valley, it attracted the Nile to bosom fall times of my life there had never been


In front of me,like emerald,bulk,bulk waves


Distributing lies: It is a mirage of life.


Look at ????? Is there similar to figuring?


it embraces all day sun this figuring


Have taken the east of the Nile River and passed to the west


Now shines on the horizon with the last shine of ...


But the light was still impossible to endure. There is a large parm to my left, it's alone Location, albeit in highly inclined, what remedy?


Took no longer the shadow of his variegated.


From this point on how much space is exciting to look at: A wing in two at the beach plains rising




From this point on how much space is exciting to look at: Plains rising by one wing of two on the beach. (*) El-Uksur six hundred miles south of Cairo, Nile, the ancient Egyptians, the east coast is a place where the falling that works for many travelers to stay with famous. Below you will pass the name "Wedge" in our Horse Square 'is full of old dikilitaşlarla. (1) Abbas Halim Pasha (1866-1934): Muhammad Ali Said Halim Pasha dynasty was the last sadrazamlardan Pasha's brother. The teacher's Children Friendship began in Istanbul with Mehmet Akif lasted many years, at the invitation of his life, Akif spent the last years in Egypt.


Is Overview and leaned on the shoulders of a fascinating time Dream of another universe is flying! The earth, now, that day of flaming horizons Full of thoughts of people immersed in a warm air pours pleasure. Thirsty have a smile on his face lying in the water in this environment; Because this cascade of descending from the sky surrounding it. silence resonates in response to the sounds of laughter just now She smiles big valley, smiling hills; She smiles away the water whether you want to climb, Long oars of a large sailing boats; She smiles and poured the shadows since the Nile, Hotel buildings attitudes confident; He smiles up to six feet from the five coastal Inside, rope sticks functioning wells; She smiles that transfers water with whip farmer; She smiles this life blind passenger; She smiles streams covered bushes; She smiles with fields numerous groves; She smiles, women, the early earth, Churn disguised as a container, returning the river: She smiles, holds degrees fish, naked, Offspring is transmitted by standing water bucket ...

Wandering in the morning, I saw those statues: That crazy looking for the immortality of the human ambition of a poor Place-deceased remembered in the hearts relapsing- Meaningless existence to dig sky Each rock is the grave of thousands of stones built and implemented, Then they put these barriers, such as expression of violence.

Prostration that she'll paw the earth; Chi their frontal wrinkling shaking cubits! But when they say used a large and imposing. Punished so that the heroes of this What's up arrogant nose, broken arm what! Carrion, such as exemplary environment full of ruins; What faces the majesty, nor frontals pride. Soft lines collapsed and all weariness, the meaning of. Oh no not the manifestation of justice Guest stares giving a sense of pity.

Yes, it was far from the grave to me that the statues; Since, however, turns it on my eyes, She smiles on their faces say. She smiles a whole lot away from the temple She smiles to the right to download looking "Karnak" (1) She smiles that she Nile buried columns, With trembling shadows play waves. She smiles at the beginning dispersed gold crown, Brush the sky, hit the beaches dates.

I'm sitting in a comfortable, sloping plain, A little gazebo-shaped canopy above, I get up to see it anyways, I said ... What is the best! French, British, German, and thirteen as traveler, Three five-set became: Moan goblets! Winners are laughing ... Because the pockets are full, Internally moving owe the world. "Limousine" (2) suggest that even though mascara ...

(Î) Karnak: the river Nile in Egypt Firavun stay in town. The largest religious structures in Egypt This historic community of Karnak is here Karnak known remains.



(2) Sedan: Emperor III. Napoleon commanded the French Germans defeated the army in 1870 war. Bank of the Meuse River, France, 15-17 limousine.


established between the centuries is the name of a castle.

Comfortable, plenty of people forget the deep wound Runners up laughing, and the right, laugh: The world is a ready to order ... "Die" No matter, will die. deflegrate looking at how all the tribes! Steel rod burning stone einander guy! The third cards are laughing, because his arm strength, What says "right!" a so-called honor warranty; Human beings do not force it right yet; What other without resort to force him to have? Can you escape? Your only right to cry ..

Yes, everything, even the pleasures of this place of bubble over Just me, poor me laughing ... Seated cry, cry or excused: I'm like a separate homeland in the land of our forefathers! What is on the territory of the country, what streams. A friendly voice, or have a familiar trail! Plains do not call to echo what I expected. I know it is my husband Eastern world, the vast world, In which sons of your peaceful in your area? Belâlara entered the head, hand, arm broken; The wind blew through a day of independence? Am I in front of me that sees the Muslim homeland, All the land I've been around, my feet stopped ... Foreign voices as they retrace the ways! I always dream of my soul groaning frustration overflowed! Let me be a separate homeland bosom of Islam ... This result, a painful time, what revenge! Me that I'm old now, my arm is low bleed; This is my son's revenge for someone to do the work.

Now the sun on the horizon to go out swinging; But the face was still burning on agleam. A little when I moved last with agleams They came and stood before me suddenly on the Nile, Not as part of a rigid column Nurlu But this haughty shadow, this majestic impression I thought a lot of time will be prolonged- Five-ten minutes, the memory of the Nile has been deleted! Alas, he lost in the shadow in the shade with milliard Tumbled to participate in this tide, unless thrown!

Invisible Sun is now in front of the curtain the mountains; It is now demonstrated the beauty of the other horizon. Sad sad sad soul poured western horizon. starnges the evening slowly fell to earth. Changed the face of the Nile: little blond in front of me:

Get over the color of a dark shadow had column just now. A little later, but, almost dark. These mountains are the color of mourning was familiar: I looked at was blackened, smoky their front lines distance. Cover the western horizon, where no longer embraced.

Tule horizons a bit before smiling winding shadows, Homesickness will not attract a dream woke up in my soul: I thought that the world is crying in front of me...Silent He climbed to Nura umbrageous down.

28 January,1914

örnek osmanlıca مقدمة
'Latin harflerine transkriptli metin Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi


29



14
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Advertisement