Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Kocakarı ile Ömer Safahat Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Cânan Yurdu
*
Mehmet_Akif_Ersoy_Ezanlar

Mehmet Akif Ersoy Ezanlar

Bakınız

Şablon:Ezanlar - d


Ezanlar
Ezanlar şiiri - Mehmet Akif Ersoy
Ezanlar/AUDİO [1]
Ezanlar/1 Ezanlar/2 Ezanlar/3 Ezanlar/4
Ezanlar/Sadeleştirilmiş
Ezanlar/Osmanlıca
Ezanlar/Arapça
Ezanlar/İngilizce
Ezanlar şiiri üzerine değerlendirmeler

  • Ezanlar/1
  • Safahat'ın 2'lü tablo sunumu "Düz Lise" seviyesi için
Ezanlar
........................................................
Güncel Türkçesi
.......................................................
"İhtilaf ı metâli' sebebiyle küre üzerinde ezansız zaman yoktur"

"Güneşin her yerde farklı zamanda doğması' sebebiyle yeryüzünde ezansız zaman yoktur.

 
Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı,
Zeminden yükselip,göklerde -vahdetzâr-ı Yezdânı
Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı
Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin sarhoş eden vecdi,
Yerden yükselip, göklerde Allah'ın vahdet bahçesini
Ararken, bir haykırış'dehşetle doldurmasın vicdanı
Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı...
Bu bir gülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?
Ne ilâhî bir ses "Allahu ekber!" sarsıyor canı...
Bu bir Hakk'a yakarıştır, çok mudur inletse dünyaları?
Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûşa-cûş olup yerden,
İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.
Bu ilâhîses çıktıkça coşup yerden,
İner Allah'ın sırları bütün ululuğuyla  göklerden.
Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,
Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden:
Bütün 'yaratılışın 'ahengi okurken Hakk'ı ezberden,
Yüz yüze feyz alır artık o parlak nurlar nurundan:

Hüveydâ şimdi cânandır seherden, şâm-ı esmerden!

Seher vaktinde mevcûdât, nûşîn hâb içindeyken,

'Şimdi seherde ve gece karanlığında canandır görünen!

Seher vaktinde varlıklar, tatlı bir uykudayken,
Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden;
Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazin şîven.
Bu rûhânî ses ufukları dalga dalga edip birden;
Havanın suskun gönlünde başlar hüzünlü bir inleme.
Bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûşen!
Semâ bîdâr, her yıldız Cemâlu'llâh'a bir revzen.
Bakarsın her yan karanlık, fakat parlak bir karanlık!
Gök uyanık, her yıldız Allah'ın cemaline bir pencere.
Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı, bîzârı,
Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı,
Ruhu yıpratan geçinme kaydına mahkûm ve bıkkın
Bütün zavallılar, gündüz, bu merhamet dolu sözleri
Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı Dîdâr'ı!
O neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı,
Duyar ve kendinden geçer sanki görmüş gibi ahirette Allah'ı!
O neşeyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır yükü
Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.
Güneş mağrib-güzîn olmuş semâ esmer, ufuk gülgûn;
Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık belirtisi.
Güneş batmaya dönmüş, gökyüzü kararmış, ufuk gül renkli;
Zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can mahzûn;
Gariblik rû-nümâ yer yer, sükûnet dembedem efzûn...
Zaman durgun, zemin kırgın, dünya susmuş, can hüzünlü;
Bir yalnızlık hissi duyulur yer yer, sessizlik gitgide artar..
Bakarsın bir de gülbank-i İlâhiden dolup gerdûn,
O tenhayî-i sevdâvî olur Allâh ile meskûn!
Tam bu anda dünyayı ezan sesleri kaplar
Ve o sevda duygusu taşıyan tenhalık Allah'ın varlığıyla dolar.
İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,
Serer dünyâya zulmetten adem şeklinde bir sâye;
Gecenin istilâ eden eli yeryüzüne inip,
Dünyanın üstüne yokluk hissi veren karanlıktan bir gölge serdiğinde,
Nazar medhûş, müstağrak giderken zîr ü bâlâya.
Döner, "Allâhu ekber" cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya,
Gözler korkulu ve esrara dalmış bir halde bir göğe bir yere bakıyorken,
Allahu Ekber" haykırışı yükselince Mevla'ya,
O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ ya!
Senin, dem geçmiyor, yâdınla lebrîz olmadan eb'âd!
Varlığın o karanlık sinesi Sinâ'daki tecelli makamına döner.
Mesafeler her an seni anan sözlerle çınlamaktadır!
Ne müdhiş saltanat yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!
O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd...
Ya Rab, bu ne müthiş hükümdarlıktır, varlıkları nasıl rahatlıkla böyle hükmün altına almaktasın!
Ezanlar, teşbihler, zikirler hep o hakimiyete duyulan saygıdır...
Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister dâd,
Verir miydin, eğer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?
Fakat sen aslında merhamet ruhusun, bu sesler senden adalet ister!
Yoksa feryada hiç imkân verir miydin, etmeyecek olsan adalet!
Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette...
Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette,
Tabiatın ruhu uyumakta karanlığın kalbinde...
Yıldızlar bile sonsuz bir yükseklikte
Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü;
Seher semâların altında, açmıyor yüzünü.
Yavaş yavaş uyamak istiyor yumup gözünü,
Sabah göklerin altında henüz açmıyor yüzünü.

Firâş-ı leylde dinmiş bütün enîn-i hayat,
Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde hep safahat.

Hayatın bütün iniltisi gecenin yatağında susmuş,
Varlığın bütün cepheleri sessizliğin örtüsüyle örtülmüş.
'Görüp muhîtimi dalgın hamûş bir vecde,
O hâli ben de temâşâya daldım âsûde.
Çevremi sakin bir vecde dalmış gördüm.
O hali ben de huzur içinde seyre daldım.
Nigâhı mest ediyorken bu levha-i mahmûr,
Ufukta yükselerek bir sadâ yı dûrâ-dûr,
Bu mahmur tablo gözleri mest ediyorken,
Uzaktan uzağa bir ses ufukta yükselerek,
Yayıldı rûy-i zemînin o anda her yerine,
Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine.
Yayıldı yeryüzünün o anda her yerine,
Sokuldu sır vermeyen gecenin bütün gizliliklerine.
Cihân-ı nâimi kaldırdı, bî-karâr etti,
Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti!
Uyuyan dünyayı kaldırdı, hareketsizliğe son verdi,
Karanlıklar içinden ne âlemler ortaya çıkardı!
O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb'âd,
Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd.
Uzaklıklar bu yükselen sesi tekrarlayıp yeniden,
Uzun bir feryat duyuldu gecenin kalbinden,
Semâya çıktı o feryâd, âh-ı ümmet olup! Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup!
Göğe çıktı o feryat, ümmetin âhı olup!
Gökten indi o feryat, rahmetin ruhu olup!
Uzaktan andırıyorken, demin, heyûlâyı;
Semâ'hâne-i leylin birer küçük nâyı
Heybetli minareler demin uzakta
Dikilmiş karaltıları andırıyorken
Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb...
O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb!
Şimdi hayalimde gece semahanesinin küçük neylerine benzedi.
O taş yürekte bu dokunaklı nağmeler ne kadar garipti!
O nây pârelerin sonra hepsi hemdem olup,
Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb.
Sonra o neylerin hepsi birbirine yoldaş oldu,
Sessizliğin ruhunda büyük bir kargaşa koptu.
Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl,
Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrafil:
Cansız görünen âlemde coşunca tehlil sesleri,
Minareler sanki İsrafil'in Sûru idi:
Muhîte çekmiş iken dest-i şeb, ridâ-yı memât;
Uyandı karşıki evlerde lem'a lem'a hayât.
Gecenin eli çevreye çekmişken ölüm örtüsü;
Uyandı karşıki evlerde hayat parıltıları.
Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh;
Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh;
Uyandı sonra âlemler, uyandı sabahın ruhu;
Uyandı yokluk uykusundan birer birer bedenler;
Uyandı bende de bir şeb-çerağ-ı zulmet-sûz,
Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak'la sîne-firûz.
Uyandı bende de karanlığı yakan bir gece çerağı,
Ki sonsuza dek Hakk'm bereketiyle aydınlatacak yüreğimi.
Tasavvur eylemem artık zevâl o meş'a için...
Meğer ki nûr-i İlâhi ufûl edip gitsin
O meş'alenin söneceğini artık tasavvur bile etmem.
Meğer ki İlâhi nur batıp gitsin.



  • Safahat'ın Anadolu Liseleri ve İngilizce eğitim veren üniversiteler için sunumu




Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
"İhtilaf ı metâli' sebebiyle küre üzerinde ezansız zaman yoktur"

Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı,

"Güneşin her yerde farklı zamanda doğması'
sebebiyle yeryüzünde ezansız zaman yoktur.
"'''Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin sarhoş eden vecdi,
İngilizce Tercüme Buraya
Zeminden yükselip,göklerde vahdetzâr-ı Yezdân-ı
Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı
Yerden yükselip, göklerde Allah'ın vahdet bahçesini
Ararken, bir haykırış dehşetle doldurmasın vicdanı
İngilizce Tercüme Buraya
Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı...
Bu birgülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?
Ne ilâhî bir ses "Allahu ekber!" sarsıyor canı...
Bu bir Hakk'a yakarıştır, çok mudur inletse dünyaları?
İngilizce Tercüme Buraya
Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûşa-cûş olup yerden,
'''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.
Bu ilâhî ses coşup yükselince yerden,
'''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''İner Allah'ın sırları bütün ululuğuyla göklerden.
İngilizce Tercüme Buraya
Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,
'''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden:
Yaratılışın bütün ahengi okurken Hakk'ı ezberden,
Yüz yüze feyz alır artık o parlak nurlar nurundan:
İngilizce Tercüme Buraya
Hüveydâ şimdi cânandır seherden, şâm-ı esmerden!
Seher vaktinde mevcûdât, nûşîn hâb içindeyken,
Şimdi seherde ve gece karanlığında canandır görünen!
Seher vaktinde varlıklar, tatlı bir uykudayken,
İngilizce Tercüme Buraya
Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden;
Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazin şîven.
Bu rûhânî ses ufukları dalgalandırıp birden;
Havanın suskun gönlünde başlar hüzünlü bir inleme.
İngilizce Tercüme Buraya
Bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûşen!
Semâ bîdâr, her yıldız Cemâlu'llâh'a bir revzen.
Bakarsın her yan karanlık, fakat parlak bir karanlık!
Gök uyanık, her yıldız Allah'ın cemaline bir pencere.
İngilizce Tercüme Buraya
Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı, bîzârı,
Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı,
Ruhu yıpratan geçinme kaydına mahkûm ve bıkkın
Bütün zavallılar, gündüz, bu merhamet dolu sözleri
İngilizce Tercüme Buraya
Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı Dîdâr'ı!
'''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''''O neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı,
Duyar ve kendinden geçer sanki görmüş gibi ahirette Allah'ı!
O neşeyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır yükü
İngilizce Tercüme Buraya
Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.
Güneş mağrib-güzîn olmuş semâ esmer, ufuk gülgûn;
Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık belirtisi.
Güneş batmaya dönmüş, gökyüzü kararmış, ufuk gül renkli;
İngilizce Tercüme Buraya
Zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can mahzûn;
Gariblik rû-nümâ yer yer, sükûnet dembedem efzûn...
Zaman durgun, zemin kırgın, dünya susmuş, can hüzünlü;
Bir yalnızlık hissi duyulur yer yer, sessizlik gitgide artar..
İngilizce Tercüme Buraya
Bakarsın bir de gülbank-i İlâhiden dolup gerdûn,
O tenhayî-i sevdâvî olur Allâh ile meskûn!
Tam bu anda dünyayı ezan sesleri kaplar
Ve o sevda duygusu taşıyan tenhalık Allah'ın varlığıyla dolar.
İngilizce Tercüme Buraya
İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,
Serer dünyâya zulmetten adem çeklinde bir sâye;
Gecenin istilâ eden eli yeryüzüne inip,
Dünyanın üstüne yokluk hissi veren karanlıktan bir gölge serdiğinde,
İngilizce Tercüme Buraya
Nazar medhûş, müstağrak giderken zîr ü bâlâya.
Döner, "Allâhu ekber" cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya,
'Gözler korkulu ve esrara dalmış bir halde bir göğe bir yere bakıyorken,
"'Allahu Ekber" haykırışı yükselince Mevla'ya,
İngilizce Tercüme Buraya
O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ ya!
Senin, dem geçmiyor, yâdınla lebrîz olmadan eb'âd!
Varlığın o karanlık sinesi Sinâ'daki tecelli makamına döner.
Mesafeler her an seni anan sözlerle çınlamaktadır!
İngilizce Tercüme Buraya
Ne müdhiş saltanat yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!
O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd...
Ya Rab, bu ne müthiş hükümdarlıktır, varlıkları nasıl rahatlıkla böyle hükmün altına almaktasın!
Ezanlar, teşbihler, zikirler hep o hakimiyete duyulan saygıdır.
İngilizce Tercüme Buraya
'Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister
dâd,'Verir miydin, eğer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?
Fakat sen aslında merhamet ruhusun, bu sesler senden ister adalet!
Yoksa feryada hiç imkân verir miydin, etmeyecek olsan adalet!
İngilizce Tercüme Buraya
Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette...
Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette,
Tabiatın ruhu uyumakta karanlığın kalbinde...
Yıldızlar bile sonsuz bir yükseklikte
İngilizce Tercüme Buraya
Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü;
Seher semâların altında, açmıyor yüzünü.
Yavaş yavaş uyamak istiyor yumup gözünü,
Sabah göklerin altında henüz açmıyor yüzünü.
İngilizce Tercüme Buraya
<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.3em;padding:0.25em;">Firâş-ı leylde dinmiş bütün enîn-i hayat, Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde hep safahat.
Hayatın bütün iniltisi gecenin yatağında susmuş,
Varlığın bütün cepheleri sessizliğin örtüsüyle örtülmüş.
İngilizce Tercüme Buraya
Görüp muhîtimi dalgın hamûş bir vecde,
O hâli ben de temâşâya daldım âsûde.
Çevremi sakin bir vecde dalmış gördüm.
O hali ben de huzur içinde seyre daldım.
İngilizce Tercüme Buraya
Nigâhı mest ediyorken bu levha-i mahmûr,
Ufukta yükselerek bir sadâ yı dûrâ-dûr,
Bu mahmur tablo gözleri mest ediyorken,
Uzaktan uzağa bir ses ufukta yükselerek,
İngilizce Tercüme Buraya
Yayıldı rûy-i zemînin o anda her yerine,
Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine.
Yayıldı yeryüzünün o anda her yerine,
Sokuldu sır vermeyen gecenin bütün gizliliklerine.
İngilizce Tercüme Buraya
Cihân-ı nâimi kaldırdı, bî-karâr etti,
Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti!
Uyuyan dünyayı kaldırdı, hareketsizliğe son verdi,
Karanlıklar içinden ne âlemler ortaya çıkardı!
İngilizce Tercüme Buraya
O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb'âd,
Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd.
Uzaklıklar bu yükselen sesi tekrarlayıp yeniden,
Uzun bir feryat duyuldu gecenin kalbinden,
İngilizce Tercüme Buraya
Semâya çıktı o feryâd, âh-ı ümmet olup!
Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup!
Göğe çıktı o feryat, ümmetin âhı olup!
Gökten indi o feryat, rahmetin ruhu olup!
İngilizce Tercüme Buraya
Uzaktan andırıyorken, demin, heyûlâyı;
Semâ'hâne-i leylin birer küçük nâyı
Heybetli minareler demin uzakta
Dikilmiş karaltıları andırıyorken
İngilizce Tercüme Buraya
Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb...
O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb!
Şimdi hayalimde gece semahanesinin küçük neylerine benzedi.
O taş yürekte bu dokunaklı nağmeler ne kadar garipti!
İngilizce Tercüme Buraya
O nây pârelerin sonra hepsi hemdem olup,
Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb.
Sonra o neylerin hepsi birbirine yoldaş oldu,
Sessizliğin ruhunda büyük bir kargaşa koptu.
İngilizce Tercüme Buraya
Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl,
Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrafil:
Cansız görünen âlemde coşunca tehlil sesleri,
Minareler sanki İsrafil'in Sûru idi:
İngilizce Tercüme Buraya
Muhîte çekmiş iken dest-i şeb, ridâ-yı memât;
Uyandı karşıki evlerde lem'a lem'a hayât.
Gecenin eli çevreye çekmişken ölüm örtüsü;
Uyandı karşıki evlerde hayat parıltıları.
İngilizce Tercüme Buraya
Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh;
Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh;
Uyandı sonra âlemler, uyandı sabahın ruhu;
Uyandı yokluk uykusundan birer birer bedenler;
İngilizce Tercüme Buraya
Uyandı bende de bir şeb-çerağ-ı zulmet-sûz,
Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak'la sîne-firûz.
Uyandı bende de karanlığı yakan bir gece çerağı,
Ki sonsuza dek Hakk'm bereketiyle aydınlatacak yüreğimi.
İngilizce Tercüme Buraya
Tasavvur eylemem artık zevâl o meş'a için...
Meğer ki nûr-i İlâhi ufûl edip gitsin
O meş'alenin söneceğini artık tasavvur bile etmem.
Meğer ki İlâhi nur batıp gitsin.
İngilizce Tercüme Buraya

4'lü iki beyitin tablo sunumu[]

Güncel Türkçesi
Osmanlıca
"İhtilaf ı metâli' sebebiyle küre üzerinde ezansız zaman yoktur"

Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı

"Güneşin her yerde farklı zamanda doğması sebebiyle yeryüzünde ezansız zaman yoktur. "
 
"'''Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin sarhoş eden vecdi,
"There is no time without ezan
since the sun rises at different times
everywhere on earth."No time passes hundreds of thousands of drunken ecstasy of the heart,
örnek osmanlıca مقدمة
Zeminden yükselip,göklerde vahdetzâr-ı Yezdân-ı
Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı
Yerden yükselip, göklerde Allah'ın vahdet bahçesini
Ararken, bir haykırış dehşetle doldurmasın vicdanı
Rose from the earth while seeking the unity of God in the heavens,don't let a cry in horror fill the conscience
örnek osmanlıca مقدمة
'Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı...
B'u birgülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?
Ne ilâhî bir ses "Allahu ekber!" sarsıyor canı...
Bu bir Hakk'a yakarıştır, çok mudur inletse dünyaları?
'What a divine voice, "Allahu akbar!" shaking the soul... 'This is a plea to Hakk, is it too much that it shakes the world?
örnek osmanlıca مقدمة
Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûşa-cûş olup yerden,
İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.
Bu ilâhî ses coşup yükselince yerden,
İner Allah'ın sırları bütün ululuğuyla göklerden.
When this divine voice rises from the ground, All the secrets of God descends from heaven with their whole greatness.
örnek osmanlıca مقدمة
Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,
Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden:
Yaratılışın bütün ahengi okurken Hakk'ı ezberden,
Yüzyüze feyz alır artık o parlak nurlar nurundan:
'While reading Hakk the harmony of creation oversee all recite, "Now gets enlightened from the bright light of the light:
örnek osmanlıca مقدمة
Hüveydâ şimdi cânandır seherden, şâm-ı esmerden!
Seher vaktinde mevcûdât, nûşîn hâb içindeyken,
Şimdi seherde ve gece karanlığında canandır görünen!
Seher vaktinde varlıklar, tatlı bir uykudayken,
'Now what is seen is the beloved in the twillight and in the darkness of night !When the creatures are in a sweet sleep in the early morning,
örnek osmanlıca مقدمة
Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden;
Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazin şîven.
Bu rûhânî ses ufukları dalgalandırıp birden;
Havanın suskun gönlünde başlar hüzünlü bir inleme.
'This spiritual voice suddenly undulates the horizons;a sad moaning begins in the mute soul of the air.
örnek osmanlıca مقدمة
Bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûşen!
Semâ bîdâr, her yıldız Cemâlu'llâh'a bir revzen.
Bakarsın her yan karanlık, fakat parlak bir karanlık!
Gök uyanık, her yıldız Allah'ın görüntüsü bir pencere.
You see everywhere is dark,but brightly dark!"Heaven is awake, each star is a window to the image of God.
örnek osmanlıca مقدمة
Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı, bîzârı,
Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı,
Ruhu yıpratan geçinme kaydına mahkûm ve bıkkın
Bütün zavallılar, gündüz, bu merhamet dolu sözleri
Prisoner to the soul corroding subsistence fears and bored, The poor,during the day,this words full of mercy
örnek osmanlıca مقدمة
Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı Dîdâr'ı!
O neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı,
Duyar ve kendinden geçer sanki görmüş gibi ahirette Allah'ı!
O neşeyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır yükü
Hears and looses himself as if he saw the God in hereafter! "With that joy without being tired, even the heaviest load
örnek osmanlıca مقدمة
Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.
Güneş mağrib-güzîn olmuş semâ esmer, ufuk gülgûn;
Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık belirtisi.
Güneş batmaya dönmüş, gökyüzü kararmış, ufuk gül renkli;
Carries without having,showing a sign of exhaustion.'The sun has been ready to set, the sky darkened, the horizon has been rose-colored;
örnek osmanlıca مقدمة
Zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can mahzûn;
Gariblik rû-nümâ yer yer, sükûnet dembedem efzûn...
Zaman durgun, zemin kırgın, dünya susmuş, can hüzünlü;
Bir yalnızlık hissi duyulur yer yer, sessizlik gitgide artar..
'Time is stagnant, ground is broken, world is silent, soul is sad,' a feeling of loneliness is felt in some places, the silence gradually increases ..
örnek osmanlıca مقدمة
Bakarsın bir de gülbank-i İlâhiden dolup gerdûn,
O tenhayî-i sevdâvî olur Allâh ile meskûn!
Tam bu anda dünyayı ezan sesleri kaplar
Ve o sevda duygusu taşıyan tenhalık Allah'ın varlığıyla dolar.
'At this time sound of ezan covers the world 'And the desolation carrying the feeling of lovefills with the presence of God.
örnek osmanlıca مقدمة
İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,
Serer dünyâya zulmetten adem çeklinde bir sâye;
Gecenin istilâ eden eli yeryüzüne inip,
Dünyanın üstüne yokluk hissi veren karanlıktan bir gölge serdiğinde,
'The hand of the night, invaded and down to earth,' The world is a dark shadow lay on top of that sense of absence,
örnek osmanlıca مقدمة
Nazar medhûş, müstağrak giderken zîr ü bâlâya.
Döner, "Allâhu ekber" cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya,
Gözler korkulu ve esrara dalmış bir halde bir göğe bir yere bakıyorken,
"Allahu Ekber" haykırışı yükselince Mevla'ya,
'The eyes of a fearful and cannabis in a state immersed in a place you looked into the sky,' "Allahu Akbar "and cry Mevla'ya rise,
örnek osmanlıca مقدمة
O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ ya!
Senin, dem geçmiyor, yâdınla lebrîz olmadan eb'âd!
Varlığın o karanlık göğsü Sinâ'daki görünme makamına döner.
Mesafeler her an seni anan sözlerle çınlamaktadır!
'Being in the dark returns to the office of synechia manifested in Sinai. "Distance to commemorate all the time you çınlamaktadır words!
örnek osmanlıca مقدمة
Ne müdhiş saltanat yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!
 
O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd...
'Ya Rab, bu ne müthiş hükümdarlıktır, varlıkları nasıl rahatlıkla böyle hükmün altına almaktasın!
Ezanlar, teşbihler, zikirler hep o hakimiyete duyulan saygıdır.
'O Lord, what a great hükümdarlıktır, how easily assets are under such provision,' prayer, prayer beads, chanting always heard that respect for sovereignty.
örnek osmanlıca مقدمة
'Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister
dâd,'Verir miydin, eğer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?
Fakat sen aslında merhamet ruhusun, bu sesler senden ister adalet !
Yoksa feryada hiç imkân verir miydin, etmeyecek olsan adalet!
'But you actually ruhusun mercy, justice, this sounds like you! "Or would you complain that gives no opportunity, you're not justice!
örnek osmanlıca مقدمة
Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette...
Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette,
'Tabiatın ruhu uyumakta karanlığın kalbinde...
Yıldızlar bile sonsuz bir yükseklikte
'sleeping on the spirit of nature in the heart of darkness ...' even an infinite height of the stars
örnek osmanlıca مقدمة
Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü;
Seher semâların altında, açmıyor yüzünü.
Yavaş yavaş uyamak istiyor yumup gözünü,
Sabah göklerin altında henüz açmıyor yüzünü.
'Little by little you want Uyama yumup eye,' yet does not open his face under the morning skies.
örnek osmanlıca مقدمة
<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.3em;padding:0.25em;">Firâş-ı leylde dinmiş bütün enîn-i hayat, Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde hep safahat.
Hayatın bütün iniltisi gecenin yatağında susmuş,
Varlığın bütün cepheleri sessizliğin örtüsüyle örtülmüş.
'life in bed all night, silent, groan,' the asset cover all fronts covered with silence.
örnek osmanlıca مقدمة
Görüp muhîtimi dalgın hamûş bir vecde,
O hâli ben de temâşâya daldım âsûde.
Çevremi sakin bir muhabbete dalmış gördüm.
O hali ben de huzur içinde seyre daldım.
'Our environment I've seen engrossed in a quiet ecstasy.' He went down state and I sail in peace.
örnek osmanlıca مقدمة
Nigâhı mest ediyorken bu levha-i mahmûr,
Ufukta yükselerek bir sadâ yı dûrâ-dûr,
Bu mahmur tablo gözleri mest ediyorken,
Uzaktan uzağa bir ses ufukta yükselerek,
'This sleepy eyes in ecstasy ediyorken table,' the remote away from the horizon, rising from a sound
örnek osmanlıca مقدمة
Yayıldı rûy-i zemînin o anda her yerine,
Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine.
Yayıldı yeryüzünün o anda her yerine,
Sokuldu sır vermeyen gecenin bütün gizliliklerine.
'Spread all over the earth at that moment,' a secret not pushing himself all the privacy of the night.
örnek osmanlıca مقدمة
Cihân-ı nâimi kaldırdı, bî-karâr etti,
 
Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti!
Uyuyan dünyayı kaldırdı, hareketsizliğe son verdi,
Karanlıklar içinden ne âlemler ortaya çıkardı!
'Sleeping lifted the world, put an end to passivity,' What the worlds revealed through the darkness!
örnek osmanlıca مقدمة
O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb'âd,
 
Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd.
Uzaklıklar bu yükselen sesi tekrarlayıp yeniden,
 
Uzun bir feryat duyuldu gecenin kalbinden,
'Distances in this re-emerging voice repeating,' There was a long night, a far cry from the heart,
örnek osmanlıca مقدمة
Semâya çıktı o feryâd, âh-ı ümmet olup!
Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup!
Göğe çıktı o feryat, ümmetin âhı olup!
Gökten indi o feryat, rahmetin ruhu olup!
'she shrieked out the sky, the ummah is Ahi! "he landed from the sky cry, mercy is the spirit!
örnek osmanlıca مقدمة
Uzaktan andırıyorken, demin, heyûlâyı;
Semâ'hâne-i leylin birer küçük nâyı
Heybetli minareler demin uzakta
Dikilmiş karaltıları andırıyorken
'Then he was comrade neys all together,' the spirit of a great commotion broke the silence.
örnek osmanlıca مقدمة
Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb...
O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb!
Şimdi hayalimde gece semahanesinin küçük neylerine benzedi.
O taş yürekte bu dokunaklı nağmeler ne kadar garipti!
'Now my imagination semahanesinin night seemed small neylerine.' It was strange how much stone yürekte this poignant Tune!
örnek osmanlıca مقدمة
O nây pârelerin sonra hepsi hemdem olup,
Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb.
Sonra o neylerin hepsi birbirine yoldaş oldu,
Sessizliğin ruhunda büyük bir kargaşa koptu.
'Then he was comrade neys all together,' the spirit of a great commotion broke the silence.
örnek osmanlıca مقدمة
Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl,
Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrafil:
Cansız görünen dünyada coşunca Allah'ın tekliğini kabul etme sesleri,
Minareler sanki kıyamet gününde İsrafil'in çalacağı düdük idi:
lifeless worlds visible coşunca tehlil tones,' Raphael Wall as if it was the Minarets:
örnek osmanlıca مقدمة
Muhîte çekmiş iken dest-i şeb, ridâ-yı memât;
Uyandı karşıki evlerde lem'a lem'a hayât.
Gecenin eli çevreye çekmişken ölüm örtüsü;
Uyandı karşıki evlerde hayat parıltıları.
'cover of the night, the hand of death çekmişken environment;' He woke up the glitter of life karşıki homes.
örnek osmanlıca مقدمة
Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh;
Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh;
Uyandı sonra dünyalar, uyandı sabahın ruhu;
Uyandı yokluk uykusundan birer birer bedenler;
'He woke up after the worlds, the spirit awoke in the morning,' He woke up one by one the bodies lack sleep;
örnek osmanlıca مقدمة
Uyandı bende de bir şeb-çerağ-ı zulmet-sûz,
Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak'la sîne-firûz.
Uyandı bende de karanlığı yakan mumu,
Ki sonsuza dek Hakk'ın bereketiyle aydınlatacak yüreğimi.
'I woke up in the dark of the night lit çerağı,' That my heart will shine on forever oversee blessings.
örnek osmanlıca مقدمة
Tasavvur eylemem artık zevâl o meş'a için...
Meğer ki nûr-i İlâhi ufûl edip gitsin
O meş'alenin söneceğini artık tasavvur bile etmem.
Meğer ki İlâhi nur batıp gitsin.
'He would not even conceive of now has no heat meş'alenin.' It turned out that the Divine light, let it go Once the sun sets.
örnek osmanlıca مقدمة
Aslı
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة




"İhtilaf ı metâli' sebebiyle küre üzerinde

ezansız zaman yoktur"

Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı,

Zeminden yükselip, göklerde vahdetzâr-ı Yezdân-ı

Ararken, dehşet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı.

Ne lâhûtî sadâ "Allâhu ekber!" sarsıyor cânı...

Bu birgülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?


Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûşa-cûş olup yerden,

İner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.

Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,

Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden:

Hüveydâ şimdi cânandır seherden, şâm-ı esmerden!


Seher vaktinde mevcûdât, nûşîn hâb içindeyken,

Bu rûhânî nevâ âfâkı mevcâ-mevc edip birden;

Muhîtin kalb-i hâmûşunda başlar bir hazin şîven.

Bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmet-i rûşen!

Semâ bîdâr, her yıldız Cemâlu'llâh'a bir revzen.


Maîşet kayd-ı can fersâsının mahkûm-ı, bîzârı,

Bütün bîçâreler gündüz bu yâd-ı merhametkârı,

Duyar sermest olur görmüş kadar ferdâ-yı Dîdâr'ı!

O neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı,

Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.


Güneş mağrib-güzîn olmuş semâ esmer, ufuk gülgûn;

Zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can mahzûn;

Gariblik rû-nümâ yer yer, sükûnet dembedem efzûn...

Bakarsın bir de gülbank-i İlâhiden dolup gerdûn,

O tenhayî-i sevdâvî olur Allâh ile meskûn!


İnip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,

Serer dünyâya zulmetten adem çeklinde bir sâye;

Nazar medhûş, müstağrak giderken zîr ü bâlâya.

Döner, "Allâhu ekber" cûşu yükseldikçe Mevlâ'ya,

O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ ya!


Senin, dem geçmiyor, yâdınla lebrîz olmadan eb'âd!

Ne müdhiş saltanat yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!

O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd...

Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister dâd,

Verir miydin, eğer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?


Gunûde rûh-i tabîat samîm-i zulmette...

Sitâreler bile bâlâ-yı sermediyyette,


Yavaş yavaş uyumak istiyor yumup gözünü;

Seher semâlann altında, açmıyor yüzünü.


Firâş-ı leylde dinmiş bütün enîn-i hayat,

Ridâ-bedûş-i sükûnet önümde hep safahat.


Görüp muhîtimi dalgın hamûş bir vecde,

O hâli ben de temâşâya daldım âsûde.


Nigâhı mest ediyorken bu levha-i mahmûr,

Ufukta yükselerek bir sadâ yı dûrâ-dûr,


Yayıldı rûy-i zemînin o anda her yerine,

Sokuldu leyl-i ketûmun bütün serâirine.


Cihân-ı nâimi kaldırdı, bî-karâr etti,

Zalâm içinde ne âlemler âşikâr etti!


O yükselen sesi tekrîre başlayıp eb'âd,

Duyuldu sîne-i şebden medîd bir feryâd.


Semâya çıktı o feryâd, âh-ı ümmet olup!

Semâdan indi o feryâd, rûh-i rahmet olup!


Uzaktan andırıyorken, demin, heyûlâyı;

Semâ'hâne-i leylin birer küçük nâyı


Gibiydi şimdi hayâlimde her menâr-ı mehîb...

O taş yürekte bu sûzişli nağmeler ne garîb!


O nây pârelerin sonra hepsi hemdem olup,

Uyandı rûh-i sükûnette bir azîm âşûb.


Coşunca âlem-i câmidde sayha-i tehlîl,

Minâreler bana gelmişti sûr-i İsrafil:


Muhîte çekmiş iken dest-i şeb, ridâ-yı memât;

Uyandı karşıki evlerde lem'a lem'a hayât.


Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh-i sabâh;

Uyandı hâb-ı ademden birer birer eşbâh;


Uyandı bende de bir şeb-çerağ-ı zulmet-sûz,

Ki tâ ebed olacak feyz-i Hak'la sîne-firûz.


Tasavvur eylemem artık zevâl o meş'a1 için...

Meğer ki nûr-i İlâhi ufûl edip gitsin

|

.....................................

"Güneşin her yerde farklı zamanda doğması

sebebiyle yeryüzünde ezansız zaman yoktur. "

Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin sarhoş eden vecdi,

Yerden yükselip, göklerde Allah'ın vahdet bahçesini

Ararken, bir haykırış dehşetle doldurmasın vicdanı

. Ne ilâhî bir ses "Allahu ekber!" sarsıyor canı...

Bu bir Hakk'a yakarıştır, çok mudur inletse dünyaları?


Bu ilâhî ses coşup yükselince yerden,

İner Allah'ın sırları bütün ululuğuyla göklerden.

Yaratılışın bütün ahengi okurken Hakk'ı ezberden,

Yüzyüze feyz alır artık o parlak nurlar nurundan:

Şimdi seherde ve gece karanlığında canandır görünen!


Seher vaktinde varlıklar, tatlı bir uykudayken,

Bu rûhânî ses ufukları dalgalandırıp birden;

Havanın suskun gönlünde başlar hüzünlü bir inleme.

Bakarsın her yan karanlık, fakat parlak bir karanlık!

Gök uyanık, her yıldız Allah'ın cemaline bir pencere.


Ruhu yıpratan geçinme kaydına mahkûm ve bıkkın

Bütün zavallılar, gündüz, bu merhamet dolu sözleri

Duyar ve kendinden geçer sanki görmüş gibi ahirette Allah'ı!

O neşeyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır yükü

Sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık belirtisi.


Güneş batmaya dönmüş, gökyüzü kararmış, ufuk gül renkli;

Zaman durgun, zemin kırgın, dünya susmuş, can hüzünlü;

Bir yalnızlık hissi duyulur yer yer, sessizlik gitgide artar..

Tam bu anda dünyayı ezan sesleri kaplar

Ve o sevda duygusu taşıyan tenhalık Allah'ın varlığıyla dolar.


Gecenin istilâ eden eli yeryüzüne inip,

Dünyanın üstüne yokluk hissi veren karanlıktan bir gölge serdiğinde,

Gözler korkulu ve esrara dalmış bir halde bir göğe bir yere bakıyorken,

"Allahu Ekber" haykırışı yükselince Mevla'ya,

Varlığın o karanlık sinesi Sinâ'daki tecelli makamına döner.


Mesafeler her an seni anan sözlerle çınlamaktadır!

Ya Rab, bu ne müthiş hükümdarlıktır, varlıkları nasıl rahatlıkla böyle

hükmün altına almaktasın!

Ezanlar, teşbihler, zikirler hep o hakimiyete duyulan saygıdır.

Fakat sen aslında merhamet ruhusun, bu sesler senden ister adalet!

Yoksa feryada hiç imkân verir miydin, etmeyecek olsan adalet!


Tabiatın ruhu uyumakta karanlığın kalbinde...

Yıldızlar bile sonsuz bir yükseklikte


Yavaş yavaş uyamak istiyor yumup gözünü,

Sabah göklerin altında henüz açmıyor yüzünü.


Hayatın bütün iniltisi gecenin yatağında susmuş,

Varlığın bütün cepheleri sessizliğin örtüsüyle örtülmüş.


Çevremi sakin bir vecde dalmış gördüm.

O hali ben de huzur içinde seyre daldım.


Bu mahmur tablo gözleri mest ediyorken,

Uzaktan uzağa bir ses ufukta yükselerek,


Yayıldı yeryüzünün o anda her yerine,

Sokuldu sır vermeyen gecenin bütün gizliliklerine.


Uyuyan dünyayı kaldırdı, hareketsizliğe son verdi,

Karanlıklar içinden ne âlemler ortaya çıkardı!


Uzaklıklar bu yükselen sesi tekrarlayıp yeniden,

Uzun bir feryat duyuldu gecenin kalbinden,


Göğe çıktı o feryat, ümmetin âhı olup!

Gökten indi o feryat, rahmetin ruhu olup!


Heybetli minareler demin uzakta

Dikilmiş karaltıları andırıyorken


Şimdi hayalimde gece semahanesinin küçük neylerine benzedi.

O taş yürekte bu dokunaklı nağmeler ne kadar garipti!


Sonra o neylerin hepsi birbirine yoldaş oldu,

Sessizliğin ruhunda büyük bir kargaşa koptu.


Cansız görünen âlemde coşunca tehlil sesleri,

Minareler sanki İsrafil'in Sûru idi:


Gecenin eli çevreye çekmişken ölüm örtüsü;

Uyandı karşıki evlerde hayat parıltıları.


Uyandı sonra âlemler, uyandı sabahın ruhu;

Uyandı yokluk uykusundan birer birer bedenler;


Uyandı bende de karanlığı yakan bir gece çerağı,

Ki sonsuza dek Hakk'm bereketiyle aydınlatacak yüreğimi.


O meş'alenin söneceğini artık tasavvur bile etmem.

Meğer ki İlâhi nur batıp gitsin.

(1) Bumda Allah ta Sina 'da Hazret-i Musa 'ya

tecelli edişine telmih vardır.

Hazret-i Musa kendi peygamberliğini kabul edenlerle

Mısır'dan çıkıp giderken Sina Çölü'ndeki

Tur Dağı'nda Allah ile Konuşmuştur.

8 Ekim 1908

| style="vertical-align: top"|

There is nowhere without azan in the world

becaues of the rise of the sun in diffrent times

While looking for the heaven of God ,

inebriant love of thousands of hearts arises,

outcry with horror fills the conscience.

What a divine voice, "Allahu akbar!" soul shaking ... This is an appeal for god, is it too much if it shakes the world?

When that divine voice rises from the ground, All the secrets of God descends from heaven .. While harmony of creation reading Hakk from memory, This holy light gets brigher: Now it’s the beloved seen at the darkness of a night and the light of a morning

While creatures was sleeping at dawn,, Suddenly when this spiritual sound get horizons rough; At the silence of heart begins a sad moaning. Everywhere may be dark, dark but brilliant! Heaven is awake, every star is a window for the beauty of Allah.

All the poor convicted to manage life

During the day, they hear that words full of mercy

And they loose themselves as if they have seen Allah in Hereafter Cheerfully, carries the heaviest burden

without showing signs of exhaustion.


The sun has turned to set, the sky is darkened, the horizon is rose-colored; Time is calm, the groundis broken, world is silent, soul is gloomy; A feeling of loneliness is felt, the silence gradually increases .. At that exact time the sound of azan covers the world


Complete the call to prayer sounds now occupies the world And the solitude carrying sense of love is filled with God's presence



When The invader hand of the night, comes down to earth, and cover the world with a dark shadow with a sense of absence, Eyes are fearful and while they’re looking at the sky and the ground lost in mystery Wh"Allahu Akbar" cry rises to Mevla , The dark face of presence go back to its manifest in Sinai

Distance is clanging with the words comemorate you ! O Lord, what a great kingdom, how easily can you assert your authority on the creature Azans, zkırs are all respect for sovereignty. But you are soul of mercy, this sounds want justice! Or would you allow them cry, if you're not justice!

spirit of nature is sleepingin the heart of darkness ... Even the stars are an infinite height

He wants to slepp closing his eyes, Yet The morning does not open his face under the skies.

all the groan of life is silent, in the bed of night, Every part of presence is covered by the silence.

I've seen acquaintances immersed in a peaceful love . I began to watch that view in peace

While this scene enchanting me, sound rising over the horizon far away

Spread to all parts of the earth at that time, Pushing himself all the privacy of the night

Waken up the sleeping world, put an end to passivity, What was revealed from the worlds of darkness!



Offsets repeating that rising voice again, At long cry was heard from the heart of the heart



That cry shrieked out the sky, the cry of ummah! The cry landed from the sky , mercy in the spirit!

The imposing minarets were

standing like siluettes


Now it looks like tge small neys of generosity in my dreams How strange was that touching sound in the Stone hearts.


All the neys become companion to eachother, A great commotion broke in the silence of soul.

When tehlil sounds broke out in lifeless world, Raphael Wall as if it was Minarets:


hand of night covered everywhere the death

He woke up ,the glitter of life at the opposite houses

Th worlds woke up ,then the spirit of morning woke the bodies woke one by one absence sleep ;

I woke , the one who lits the darkness of night That my heart will shine with the blessing of Hakk forever

I can’t even think that the torch would be out of fire unless the Divine light disappears



|

örnek osmanlıca مقدمة

|}

|}

osmanlıca[]

(إختلاف مطالع صببيله كره اوزرنده ازانسز زمان يوقدر)


زمان كچمز كه يوز بيكلر جه قلبك وجد سكر زميندن يوكسوب ٬ كوكلر ده واهدتزار يزدان آراركن ٬ دهشت اكين ايتمسون بر سيهه وجدان نه لا هو ت سدا الله اكبر سارسيور جا ن بو بر كلبانك هقدر٬ چو قميدر ايكلتسه اكوان


بولا هو ت سدا چيقد قبه جو شا جو ش اولو ب ير دن اينر اسر ار قدرت كبر يا طور يله كو كلر دن بو تون اَ هنك خلقت ياد ايدر كن هق ازبردن وجاهى فيض اَ لير ار تيق او نو ر النور از هردن هو يدا شيمد ى ج نا ندر سحر دن ٬ شا م اسر دن

سحر وقتنده مو جو دا ت نو شين خو اب ايچند ه يكن بو رو حا ني بو ا اَفا ق مو جا مو ج ايدوب بر دن؛ محيطك قلب خ مو شنده با شلار بر حز ين شيون باقارسك هر طر ف ظلمت ٬ فقط بر ظلمت رو شن سما بيد ار ٬ هر ييلدير جمال للهه برروزن

مهشت قيت جا فر ساسنك مهكو مى٬ بيزرى بو تو ن بچا ره لر كو ند وز بو ياد نر همتكارى طو يا ر سر مست اولوركورمش قدرفرداى د يد ارى او نشوه يله يورولمق شويله طورسون٬اك اَ غيربارى سوروكلر كورمه دن ٬ كو ستر مه دن ييافينلق اَ ثارى


زمان كچمز كه يوز بيكلر جه قلبك وجد سكر انى



ALi Ulvi Kurucu'nun değerlendirmesi[]

	Share

Ali Ulvi Kurucu'ya Göre Mehmet Âkif Ersoy'un Kişiliği

Ali Ulvi Kurucu'ya Göre Mehmet Âkif Ersoy'un Kişiliği Ekrem Yaman


Şair Ali Ulvi Kurucu'nun Mehmed Âkif Ersoy hakkında zaman zaman dost ve arkadaşlarıyla sohbetlerinde ortaya konan ve Hatıralar'ın I. Cildinde kayda alınan görüşleri bir yazı bütünlüğü içinde istifadenize sunuyorum.

"Çocukluğumdan beri ruhumun bestesi olan İstiklâl Marşı Şairi Âkif Bey merhumun, birinci Safahât'ında 'Ezanlar' başlıklı şaheser bir kaside vardır. Âkif Bey, bu şiirinin ilk sayfasına koyduğu notta şu harikulâde cümleyi kaydeder:

'İhtilâf-ı metâli' sebebiyle küre üzerinde ezansız zaman yoktur.'

Ne güzel bir buluş, ne güzel bir anlayış, ne şâhâne bir ifade… Ezan şimdi burada okunur, bir dakika sonra az daha batıda bir yerde, sonra yine bir dakika ileride bir yerde… Öyle öyle dünyayı dolaşır. Her yerde her dakika ezan okunur… Yani sema halkı, gökyüzü sakinleri, melekler, artık daha başka kimler varsa, onlar, durmadan ezan dinlemektedirler…" 1

" (…) Bazı hatıralar vardır ki, insanı derin mazilere çeker.

Vaktiyle Mehmed Âkif merhum için yazdığım bir şiirde:

'İnsanlığa rehber olan âlemde büyükler

Milletleri ruhuyla asırlarca sürükler'

demiştim. Büyük insanların ruhları ve büyük ruhların eserleri büyük oluyor.

Bu insanların davaları için çektikleri çileler, ızdıraplar sayısız ve ölçüsüzdür. Onlar, gelecekte davalarına hizmet edecek, yeni ve genç imanlı insanları yetiştirmek uğruna, birçok zahmetlere katlanmışlar, birçok münafığı idare etmek, onlara tahammül etmek zorunda kalmışlardır... Yine bu insanlar, davalarını zayıflatmamak için, aynı yolda hizmet veren dava arkadaşlarını incitmemeye, onların kırıcı söz ve davranışlarını görmezlikten gelmeye büyük dikkat göstermişlerdir." 2

" 'Yâr için ağyâre minnet ettiğim ayb eyleme

Bağban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur.'

'Benim de bir yârim var, davam var, gayem var: İnsan yetiştirmek, memleketimin dinini, imanını, irfanını, ahlâkını kurtaracak bir nesil yetiştirmek… Gayem, aşkım, hedefim budur. Bu büyük gayeme ermek için, ağyârın, düşmanların, rakiplerin kahrını çekerim; ezalarına, cefalarına tahammül ederim…'

Şair 'Bağban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur' diyor. Bahçıvanı görürsün ki, bir gül yetiştirmek için bin tane dikenin kahrını çeker. 'Bin' burada tabiî çokluktan kinayedir. 'Hadsiz hesapsız dikenin kahrını çeker' demektir." 3

"Âkif Bey'i neden en çok severiz? Çünkü Safahat'ında lüzumsuz, yersiz, uygunsuz şeyler yoktur. Gençliğinde, üstadları taklit ettiği yaşlarda, âdeta uyarak, birkaç şey yazmışsa da, sonra onları Safahat'a almadığı gibi, hepsini imha ederek ortadan kaldırmıştır. Eserini yok etmek kolay iş değildir. Fakat Âkif'in ihlâsının önünde, hiçbir batıl ve yanlış duramamıştır…" 4

"Merhum (Âkif) der ki:

Târihten adam hisse kaparmış… Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

'Târih'i 'tekerrür' diye ta'rif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?" 5

"Merhum Âkif Bey'de (…) efendilik, tevazu, dürüstlük, mertlik… Hepsi onda tam olarak mevcuttu. Samimiyet ve ihlâsının haddi de, eşi de bulunmazdı." 6

"Memleketin başına gelenler, Âkif Bey'e çok tesir etmişti. Âkif gibi bütün ömrünü dinine, vatanına hizmete vakfetmiş bir fikir adamı, hassas bir şair ne kadar ızdırap çeker, bir hesap edelim?

'Memleket yangın içinde! Her gün bir inkılâp, her gün bir inkılâp! Değişmeyen bir şey kalmamış. Memleket kimlerin elinde? Kimler hain olmuş, kimler vatansever? Bunların Âkif Bey'e nasıl tesir ettiğini bir düşünmeli…" 7

"Âkif gerek ailesi, gerek çocukları ve bazı yakınları bakımından talihsiz bir insandı. Rahat görmeyen bir insandı… Bu dertli hâli, onun Türkiye'yi bırakıp (Mısır'a) gelmesinin değerini çok arttırıyordu.

Bir kere Millî Mücadele'ye isteği ile katılmış, memleketin İstiklâl Marşı'nı yazmış, en büyük şairi olmuştu. Siyasî bir suçlu değildi. Zorla hudut haricine çıkarılmamıştı. Tamamen kendi gönlüyle, isteğiyle, ihtiyarıyla, iradesiyle, memleketindeki bütün imkânları, sevdiği İstanbul'da, dostları arasında yaşamayı bırakıp terk-i diyar etmişti. Onunki dini için, davası için yapılmış tam bir hicret idi…

Bir tarafta da, Türkiye'den ölüm veya hapis korkusuyla mecburen kaçıp gelmiş mülteciler vardı. Bu iki hareket tarzı elbette ki bir değildi. Bu bakımdan, Âkif Bey'in, o sıkıntılara katlanıp Kahire'de kalması, çok kıymetli, çok faziletli bir hareket idi." 8

"Âkif Bey mert, nezih bir insandı. Özüyle, sözüyle, tevazuuyla insan olmak, insan kalmak aşkını taşıyan bir insandı…" 9

"Muhakkak her şiirde, lügata bakmanızı icap eden kelimeler olur. Bir şair, görmüş, bilmiş, hissetmiş, düşünüp taşınmış, en yüksek hislerini, gönlünün, ruhunun duygularını kâğıda dökmüş. Bunun için tabiî ki, günlük lisanda bulunmayan, derin, ince manaları ifade eden kelimeler, rumuzlar kullanacaktır. Bütün dillerde de bu böyledir." 10

"1400 senelik İslâm, 650 yıllık Osmanlı ve bin senelik Müslüman Türk tarihini, yükselişiyle, başına gelen felâketleriyle, her safhası ile yazmış…

Tasviri var, feryadı var, fikriyatı var!

(Dilimizi) sadeleştirme işi, milleti cahil bırakmanın bir şekli, bir mazereti ve bir bahanesidir. İnsanlar tembeldir. Kolayı gördükçe gevşer, rahata alışır.

Gayret sarf edilerek anlaşılacak eserlerden kaçar. Böylece bir zaman sonra, birkaç nesilde, milletin tamamı câhilliğe mahkûm olur. Artık ondan sonra, bilen, çalışan, düşünen insanlar yadırganır. İşte o zaman tam felâket demektir." 11

'Abdülhak Hâmid ile kendinizi nasıl bulursunuz?' sorusunu Âkif şöyle cevaplandırmıştır:

" 'Hâmid'le benim aramdaki fark şudur: Ben yükseldiğimde, Hâmid kadar yükselemem. Alçaldığımda da o kadar alçalamam…'

Bence, 'yükselemem' demesinde tevazu vardır. Âkif, Hâmid'den fazla yükselmiştir. Metafizik, ilâhî (sırlar), ruha, imana ait, tevhide dair bahisler, Âkif'de daha açık, daha olgun ve daha dolgundur.

Hâmid'de de iman vardır. Fakat daha çok felsefî mülâhazalar, felsefî ilhamlar hâlindedir. Şüphelerle doludur. Kâfir denmez; münkir, mülhid denmez; fakat Hâmid'de şüpheler vardır.

Âkif Bey'de, bütün düşünceler, mülâhazalar sonunda yine teslimiyete varır. Âkif Bey'in ilhamları, Kur'an-ı Kerim'den, vahiyden ve Rasûlullah'tan alınan ilhamlardır.

Âkif Bey, Hâmid hakkında, ondan naklen bir de şunu söylemişti:

'Hâmid Bey'in kendi sözü olduğu için söylüyorum. Bir de şöyle demiştir: Benim belimden yukarım insan, ondan aşağısı canavardır… Bu kendi sözüdür. Ben elhamdülillah, bunu diyemem, buna razı olamam ve böyle bir perişanlığa düşmemeyi de Rabb'imden niyaz ederim. Her yerim ve her hâlimle insan olmanın gayretindeyim…'" 12

"Âkif'i neden seviyoruz? Çünkü biz ne hissediyorsak o da milletle beraber aynı şeyleri hissetmiş. Ruhumuzun tercümanı olmuş. Dertlerimizi, acılarımızı keşfetmiş; üzülmüş, teselli etmiş; çareler göstermiş… Batı dünyasına ne ötekiler gibi tam teslim olmuş; ne de 'gavurdur, hiçbir şeyi alınmaz' diye taassup göstermiş. İyiyi, faydalıyı, bizim bünyemize, ruhumuza, ahlâkımıza uygun olanı alalım demiş…"

1- Ali Ulvi KURUCU, Hatıralar 1, 6. Baskı, Kaynak Yayınları: 186, İzmir, Çağlayan Matbaası, Ocak 2009, s. 221.

2- KURUCU, Hatıralar- 1, s. (230-231).

3- KURUCU, A.g.e, s. (232-233).

4- KURUCU, A.g.e, s. 338.

5- KURUCU, A.g.e, s. 371.

6- KURUCU, A.g.e, s. 375.

7- KURUCU, A.g.e, s. 377.

8- KURUCU, A.g.e, s. 378.

9- KURUCU, A.g.e, s. 380.

10- KURUCU, A.g.e, s. 381.

11- KURUCU, A.g.e, s. 382.

12- KURUCU, A.g.e, s. (384-385).

13- KURUCU, A.g.e, s. 393.


Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Ezanlar 1

Mehmet Akif Ersoy'un Ezanlar şiiri

Ezanlar 2

Mehmet Akif Ersoy'un Ezanlar şiiri

Ezanlar 3

Mehmet Akif Ersoy'un Ezanlar şiiri

Ezanlar 3

Mehmet Akif Ersoy'un Ezanlar şiiri

Advertisement