Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Hasır Safahat Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Meyhane
Disambig Bakınız: Geçinme Belâsı/1 , Geçinme Belâsı/2 , Geçinme Belâsı/3 , Geçinme Belâsı/4 , Geçinme Belâsı/Osmanlıca , Geçinme Belâsı/İngilizce , Geçinme Belâsı/Arapça , Geçinme Belâsı/ Farsça, Geçinme Belâsı/ Azerice , Geçinme Belâsı/Fransızca , Geçinme Belâsı/Almanca , Geçinme Belâsı/ , Geçinme Belâsı/

2li Tablo

Şiir Metni

Güncel Türkçesi

Ömr-i girânmâyeder in sarf şüd

Tâ çihorem sayf,çipûşem şitâ!

Yazın ne yiyeyim,kışın 'ne giyeyim" derken

Değerli ömür böylece harcanıp gitti:

"Sa'dî"

Doksan senelik ömre,İlâhî,bu mu gâyet?

Bilmem ki ne âlem bu cedel-gâh-ı maîşet!

Allahım!Doksan senelik ömrün sonucu bu mudur?

Bilmem ki bu geçim kavgası verdiğimiz dünya nasıl bir alemdir.

Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek,

Sa'dî gibi bir asr-ı fazîletten işitmek

Korkunç oluyor böyle hakikatleri, gerçek,'

Sadi gibi bir fazilet yüzyılından işitmek.

Sa dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle,

Fikrindeki hürriyet-i fevka' l-beşeriyle

Sadi o kadar felsefesiyle, bilgisiyle,

Fikrindeki insanüstü hürriyetiyle

Esbâb-ı maîşet denilen kayda girerse,

Yâd etmesin âzâdeliğin nâmını kimse.

'Geçinme sebepleri 'denilen telaşa girerse,

'Yâd etmesin ' özgürlüğün adını kimse.

İnsan ki çıkar perde-i adem mektûm-i ademden,

Tâ sahne-i hestîde zuhûr ettiği demden,

Yokluğun gizli perdesinden çıkmış olan insan

Ta varlık sahnesinde göründüğü andan,

'İkmâle kadar fâcia-i devr-i hayâtı,

Atlatmaya mahkûm ne mühlik akabâtı!

Bir trajedi olan hayat devresini tamamlayana kadar,

Ne ölümcül tehlikeler atlatmaya mahkumdur.

Zannetme ölüm şahsına bir kerre muhâcim ...

Bin kerre olur günde o düşmenle müzâhim .

Sanma ki ölüm şahsına bir kez saldıracaktır'...'

O düşmanla günde bin kere boğuşulacaktır.

Âvâre beşer sâha-i gabrâya düşünce,

Etrafına binlerce devâhî üşüşünce

Başı boşinsan yeryüzü sahasına düşünce,

Etrafına binlerce felaket üşüşünce

Meydan mı bulur râhatı esbâbını celbe?

Başlar o cılız kolları dünya ile harbe !

Meydan mı bulur rahatı sebeplerini gereklerini elde etmeye

Başlar o cılız kolları dünya ile savaşmaya!

Kaynar güneşin âteşi mihrâk-ı serinde;

Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde.

Kaynar güneşin ateşi beyninin odağında;

Karlar buz olur hep savunmasız bedeninde.

Medhûş nigâhında köpürdükçe denizler;

Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer;

Dehşete uğramış gözlerinde denizler köpürdükçe;

Beyninde bütün dalgalar art arda öttükçe;

Sâhilden uzansam, der, eder tayy-i merâhil;

Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil:

Sahilden kurtulsam, der, mesafeler aşar;

Lâkin onu bilmez ki daha saldırgan uzaklar:

Dağlar o nihâyetsiz olan silsilesiyle,

Ormanlar o dünyâyı tutan velvelesiyle,

Dağlar o uçsuz bucaksız sıralanışıyla,

Ormanlar o dünyayı tutan uğultusuyla,

Emvâc-ı serâbıyle, vuhûşuyle bevâdî,

Her hatve-i azminde olur ye'sine bâdî.

Çöller serap dalgaları ve vahşi hayvanlarıyla,

Her azimli adımında onu ümitsizliğe düşürür.

Fevkınde semâvâtın o ecrâm-ı mehîbi;

Pîşinde zemînin o temâsîl-i acîbi;

Üzerinde göklerin o heybetli cisimleri;

Önünde yeryüzünün o garip nakışları;

Bîçâreyi medhuş ederek her nefesinde,

Muztar bırakır mün'adim olmak hevesinde.

Zavallıyı dehşete düşürerek her nefesinde,

Çaresiz yok olmayı istemek zorunda bırakır.

Lâkin bu heves bir heves-i dîgere mağlûb:

İnsan yaşamak hırs-ı cibillîsine meclûb.

Lâkin bu istek bir başka isteğe yenilir:

İnsan doğuştan gelen bir hırsla yaşamaya tutkundur.

Her devresi bir devr-i azâb olsa hayâtın,

Râzîsi değildir yine bir türlü memâtın!

Hayatın her dönemi olsa da bir azap dönemi,

Kabullenmek istemez yine de bir türlü ölümü!

Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhûn,

İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

Hayat şartları binlerce sıkıntı ile dolu olsa da,

İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

Artık neye mevkûf ise te'mîn-i bekâsı,

Yalnız ona masrûf olur âvâre kuvâsı.

Artık neye bağlıysa hayatını sürdürmenin yolu,

Yalnız onun için sarfeder perişan kuvvetlerini.

Durmaz boğuşur bunca muhâcimlere rağmen,

Düşmez o mesâî denilen seyfı elinden.

Durmaz boğuşur bunca saldırılara rağmen,

"Düşmez o çalışma denilen kılıcı elinden.

Ecrâm-ı mehîbi ister ki soğuklarda ısınsın;

Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

Çıplaktır o, ister ki soğuklarda ısınsın;

Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey ..

Bin türlü havâic daha var bunlara der-pey.

İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey...

Bin türlü ihtiyaç daha var bunların ardı sıra gelen.

Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı cihanda,

Her gün yeni bir kâr peşinden cevelânda.

Başıboş insan işte bu dünya pazarında,

Her gün yeni bir kazanç peşinde koşmakta.

Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır...

Lâkin bunun altında ne maksad olacaktır?

Bu kadar uğraşmaktan tek amacı yaşamaktır...

Lâkin bunun altında başka ne amaç olacaktır?

Heyhât, onu idrâk için i'mâl-i hayâle

Yok vakti: Bütün demleri mevkûf cidâle!

Yazık, bunu anlamak için hayâlini işletmeye

Yok vakti. Bütün zamanı kavgaya ayrılmıştır,

İnsan ki onun rûh ile insanlığı kâim,

Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim;

Aslında insanın insanlığı ruha bağlıdır,

Ancak o, daima cisminin hizmetindedir.

Gelseydi eğer rûhunu i'lâya da nevbet,

Anlardı nedir, belki, hayâtındaki gâyet.

Ruhunu yükseltmeye de sıra gelseydi eğer,

Belki anlardı hayatının amacı nedir.

Bir anladığım varsa şudur:

Hâlik-ı âlem,

Hilkat kalıversin, diye bir ukde-i mübhem,

Bir anladığım varsa şudur: Alemin yaratıcısı,

Yaratılış anlaşılmaz bir düğüm olarak kalsın diye

Daldırmada insanları hâcât-ı hayâta,

Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta.

İnsanları hayatın ihtiyaçlarına daldırmakta;

Zihinleri bütün bütün başka yönlere çevirmekte.

Ömrün öteden berk-süvârâne şitâbı,

Iyşin beriden lâzım-ı bî-hadd ü hesâbı,

Bir yanda ömrün şimşek gibi geçip gitmesi

Bir yanda yaşamanın sınırsız ihtiyaçları

Göstermede dünyâya, nedir maksad-ı Hâlik ...

"Kimden kime şekvâ edelim biz de şaşırdık!"

Göstermede dünyaya, nedir Yaradan'ın maksadı...

  1. "Kimden kime şikâyet edelim biz de şaşırdık!

3'lü tablo[]

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme

"Ömr-i girânmâye der in sarf şüd

Tâ çihorem sayf, çipûşem şitâ!"

"Sa'dî "

" Değerli ömür böylece harcanıp gitti:

'Yazın ne yiyeyim, kışın 'ne giyeyim"

"Sa'dî "

'"The precious life was wasted and gone:'

'What shall I eat in summer, what shall I wear in winter "'

"Sa'di"

Doksan senelik ömre, İlâhî, bu mu gâyet?

Bilmem ki ne âlem bu cedel-gâh-ı maîşet!

Doksan senelik ömre, İlahi, bu mu gayet ? (sonuç)

Bilmem ki ne alem bu cedelgah-ı maişet ! (geçim kavgası yeri)

'Oh my God! Is this purpose and the result of ninety-year life'

'I do not know what kind of a world is that ,we struggle for our living ?'

Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek,

Sa'dî gibi bir asr-ı fazîletten işitmek

Korkunç oluyor böyle hakikatleri, gerçek,'

Sadi gibi bir fazilet yüzyılından işitmek.

This is horrible to hear the truth From a person like Sa’di, a virtue,

Sa dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle,

Fikrindeki hürriyet-i fevka l-beşeriyle

Sadi o kadar felsefesiyle, bilgisiyle,

Fikrindeki beşer üstü hürriyetiyle

'If Sadi , with so much philosophy,knowledge,'''''''In his Idea of fredoom that over humanty;'

Esbâb-ı maîşet denilen kayda girerse,

Yâd etmesin âzâdeliğin nâmını kimse.

'Geçinme sebepleri ' denilen kayda girerse,

'Yâd etmesin ' özgürlüğün adını kimse.

'Gets agitated with the struggle of the living, '

No one says a little word about freedom.

İnsan ki çıkar perde-i adem mektûm-i ademden,

sahne-i hestîde zuhûr ettiği demden,

İnsan ki çıkar yokluk perdesin yokluğun gizliliğinden,

Ta varlık sahnesinde göründüğü demden,

''''The one comes out the secret curtain of the absence '

''''From the moment appeared in the stage,'

'İkmâle kadar fâcia-i devr-i hayâtı,

Anlatmaya mahkûm ne mühlik akabâtı!

Bir trajedi olan hayat devresini tamamlayana kadar,

Ne ölümcül tehlikeler atlatmaya mahkumdur.

'''''''Until to complete life circuit which is a tragedy '

'''''''Is sentenced to overcome mortal dangers. ''''

Zannetme ölüm şahsına bir kerre muhâcim ...

Bin kerre olur günde o düşmenle müzâhim .

Sanma ki ölüm şahsına bir kez saldıracaktır'...

Bin kerre olur günde o düşmanla karşılıklı boğuşma.

'Do not think that death will attack you once... '

You have to fight with the enemy a thosand times a day.'

Âvâre beşer sâha-i gabrâya düşünce,

Etrafına binlerce devâhî üşüşünce

Başıboş beşer yeryüzü sahasına düşünce,

Etrafına binlerce felaket üşüşünce

'When the loose falls into the world,'''''''When Several disasters gathered' 'آواره بشر ساحهٔ غغبرايه دوشنجه'''''''اطرفنه بيكلرجه دواهى اوشوشونجه'
'Meydan mı bulur râhatı esbâb ını celb e?'

'Başlar o cılız kolları dünya ile harbe !'

'Meydan mı bulur rahatı sebeplerini gereklerini elde etmeye '

'Başlar o cılız kolları dünya ile savaşmaya!'

'Can he manage to find the means to get relief?'

Starts to fight the world! with those scrawny arms

'ميدان مى بولور راحتى اسبابنى جلبه؟'''''''باشلاراو جيليز قوللرى دنيا ايله حربه'
'Kaynar güneşin âteşi mihrâk-ı serinde;'

'Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde.'

'Kaynar güneşin ateşi beyninin odağında;'

Karlar buz olur hep savunmasız bedeninde.

'The heat of the sun boils on his head '

'Snow becomes ice on his weak body.'

'قاينار كونشك آتشى محراق سرنده'''''''قارلر بوز اولور هپ بدن بى سپرنده'
'Medhûş nigâhında köpürdükçe denizler;'

'Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer;'

'Dehşete uğramış gözlerinde denizler köpürdükçe;'

Beyninde bütün dalgalar art arda öttükçe;

'When seas fluctuate in his terrified eyes; '

When all the waves repeatedly weeds in his brain;

'مدهوش نكاهنده كوپوردكجه دكيزلر'''''''بيننده بوتون دالغه لر أوتدكجه مكرر'
'Sâhilden uzansam, der, eder tayy-i merâhil;'

'Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil:'

'Sahilden kurtulsam, der, mesafeler aşar;' Lâkin onu bilmez ki daha saldırgan uzaklar: ''''If only I escape from the beach, he says and transcends distances; '

''''But he doen’t know the far is more aggressive:'

'ساحلدن اوزانسه م٬ دير٬ ايدر طىّ مراحل'''''''لكن اونى بيلمز كه اوزاقلر دها صأٮل'
'Dağlar o nihâyetsiz olan silsilesiyle,'

'Ormanlar o dünyâyı tutan velvelesiyle,'

'Dağlar o uçsuz bucaksız sıralanışıyla,'

'Ormanlar o dünyayı tutan uğultusuyla,'

'Mountains with endless lines,'

Forests with holding the howling of the world

'طاغلر او نهايتسز اوﻻن سلسله سيله'''''''اورمانلر او دنيايى طوتان ولوله سيله'
'Emvâc-ı serâbıyle, vuhûşuyle bevâdî,'

'Her hatve-i azminde olur ye'sine bâdî.'

'Çöller serap dalgaları ve vahşi hayvanlarıyla,'

'Her azimli adımında onu ümitsizliğe düşürür.'

'Deserts with mirage waves and wild animals,'

Lowers his despair in every his ambitious step..

''امواج سرابيله٬ وحوشيله بوادى''''''''''''هرخطوهٔ عزمنده اولوريأسنه بادى'''
'Fevkınde semâvâtın o ecrâm-ı mehîbi;'

'Pîşinde zemînin o temâsîl-i acîbi;'

'Üzerinde göklerin o heybetli cisimleri;'

Önünde yeryüzünün o garip nakışları;

''''On him. The Grandeur bodies of the sky,

In front , strange embroidery of the earth ;

'فوقنده سماواتك اواجرام مهيبى'''''''پيشنده زمينك او تماثيل عجيبى'
'Bîçâreyi medhuş ederek her nefesinde,'

'Muztar bırakır mün'adim olmak hevesinde.'

'Zavallıyı dehşete düşürerek her nefesinde,'

Çaresiz yok olmayı istemek zorunda bırakır.

''''Making him horrified in his every breath'

Makes him to disappear desperately

'بيچاره يى مدهوشِ ايده رك هرنفسنده'''''''مضطر براقير منعدم اولمق هوسنده'
'Lâkin bu heves bir heves-i dîgere mağlûb:'

'İnsan yaşamak hırs-ı cibillîsine meclûb.'

'Lâkin bu istek bir başka isteğe yenilir:'

İnsan doğuştan gelen bir hırsla yaşamaya tutkundur.

'But this is a desire to be beaten by another request'

Human has an innate passion to live

'لكن بو هوس بر هوس ديكره مغلوب:'''''''انسان ياشامق حرص جبليسنه مجاوب.'
'Her devresi bir devr-i azâb olsa hayâtın,'

'Râzîsi değildir yine bir türlü memâtın!'

'Hayatın her dönemi olsa da bir azap dönemi,'

'Kabullenmek istemez yine de bir türlü ölümü!'

''''Although each period of life is a punishment period,

Still don’t want to accept death!

'هر دوره سى بر دور عزاب اولسه حياتك'''''''راضيسى دكلدر ينه بردورلو مماتك!'
'Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhûn,'

'İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!'

'Hayat şartları binlerce sıkıntı ile dolu olsa da,'

İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

''''Although life is full of hardship

Human is happy to live again, still pleased!

'عمر اولسه ده بيكلرجه تكاليف ايله مشحون'''''''انسان ياشامقدن ينه ممنون ينه ممنون'
'Artık neye mevkûf ise te'mîn-i bekâsı,'

'Yalnız ona masrûf olur âvâre kuvâsı.'

'Artık neye bağlıysa hayatını sürdürmenin yolu,'

Yalnız onun için sarfeder perişan kuvvetlerini.

''''Now, what is connected to the way of maintaining his life,

He uses all his miserable force for it.

'آرتق نه يه موقوف ايسه تأ مين بقاسى'''''''يالكز اوكامصروف اولور آواره قواسى'
'Durmaz boğuşur bunca muhâcimlere rağmen,'

'Düşmez o mesâî denilen seyfı elinden.'

'Durmaz boğuşur bunca saldırılara rağmen,'

"Düşmez o çalışma denilen kılıcı elinden.

''''He doesn’t stop, fights against all these attacks,'

''''"Does not fall the sword called working'

'طورماز بوغوشوربونجه مهاجملره رغماً'''''''دوشمز اومساعى دينيلن سيفى ألندن'
'Ecrâm-ı mehîbi ister ki soğuklarda ısınsın;'

'Bir dam çatarak her gece altında barınsın.'

'Çıplaktır o, ister ki soğuklarda ısınsın;'

Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

''''Naked, he wants to get hot in cold temperatures;'

Building a house he wants to stay under every night.

'چيپلاقدر او ، ايستر كه صوغوقلرده ايصينسون'''''''برطام چاته رق هر كيجه آلتنده بارينسون'
'İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey ..'

'Bin türlü havâic daha var bunlara der pey.'

'İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey...'

'Bin türlü ihtiyaç daha var bunların ardı sıra gelen.'

'Needs to eat something, wear something, burn something ...''''Thousands of needs are following. 'ايستر ييه جك شى ، كيه جك شى ، ياقه جق شى'''''''بيك دورلو حواﺌج دها وار بونلره درپى'
'Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı cihanda,'

'Her gün yeni bir kâr peşinden cevelânda.'

'Başıboş insan işte bu dünya pazarında,'

Her gün yeni bir kazanç peşinde koşmakta.

''''Man is untamed in the world market and'

Every day runs after his earning.

'آواره بشر ايشته بو بازار جهانده'''''''هر كون يكى بركار پشندن جولانده'
'Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır...'

'Lâkin bunun altında ne maksad olacaktır?'

'Bu kadar uğraşmaktan yegâne amacı yaşamaktır...'

'Lâkin bunun altında başka ne amaç olacaktır?'

''''The sole purpose of dealing is to live up ...

Under this purpose: but what else will?

'مقصد بو قدر دغدغه دن بر ياشامقدر'''''''لكن بونك آلتنده نه مقصد اولاجقدر'
'Heyhât, onu idrâk için i'mâl-i hayâle'

'Yok vakti: Bütün demleri mevkûf cidâle!'

'Yazık, bunu anlamak için hayâlini işletmeye'

'Yok vakti. Bütün zamanı kavgaya ayrılmıştır,'

''''Alas, he has no time to dream in order to understand that he has to spend all his time on the struggle, 'هيهات ، اونى ادراك ايچون اعمال خياله'''''''يوق وقتى: بويون دملرى موقوف جداله'
'İnsan ki onun rûh ile insanlığı kâim,'

'Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim;'

'Aslında insanın insanlığı ruha bağlıdır,'

'Ancak o, daima cisminin hizmetindedir.'

''''In fact, the humanity of human depends on the soul But it is always in service of its object 'انسان كه اونك روح ايله انسانلغى قاﺌم'''''''دﺌم اوليور جسمنك آمالنه خادم'
'Gelseydi eğer rûhunu i'lâya da nevbet,'

'Anlardı nedir, belki, hayâtındaki gâyet.'

'Ruhunu yükseltmeye de sıra gelseydi eğer,'

'Belki anlardı hayatının amacı nedir.'

''''If it’s time to raise his soull, Maybe he would understand What the purpose of his life is. 'كلسه يدى اكر روحنى اعلايه ده نوبت'''''''آكلاردى نه در ، بلكه ، حياتنده كى غايت'
'Bir anladığım varsa şudur:'

'Hâlik-ı âlem,' Hilkat kalıversin, diye bir ukde-i mübhem,

'Bir anladığım varsa şudur: Alemin yaratıcısı,'

Yaratılış anlaşılmaz bir düğüm olarak kalsın diye

''''The only thing I know is: the creator of the universe,

''''For the creation not to be understood''''

'بر آكلاديغم واروسه شودر: خلق عالم '''''''خلقت قاليويرسون ، دييه بر عقدهٔ مبهم'
'Daldırmada insanları hâcât-ı hayâta,'

Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta.

'İnsanları hayatın ihtiyaçlarına daldırmakta;'

Zihinleri bütün bütün başka yönlere çevirmekte.

'Make humans lost in the needs of life'

'DIrect the minds in other directions'

'طالديرمه ده انسانلرى حاجات حياته'''''''دوندرمه ده اذهانى بوتون باشقه جهاته'
'Ömrün öteden berk-süvârâne şitâbı,'

'Iyşin benden ?lâzım-ıbî-hadd ü hesâbı,'

'Ömrün öteden şimşek süvarisi gibi geçip gitmesi,'

'Geçinmen benden? hadsiz hesapsız ihtiyacı,'

''''On one hand life is to go by like lightning, On the other hand endless needs of life 'عمرك اوته دن برق سوارانه شتابى'''''''عيشك بريدن لازم بى حد و حسابى'
'Göstermede dünyâya, nedir maksad-ı Hâlik ...'

'"Kimden kime şekvâ edelim biz de şaşırdık!"'

'Göstermede dünyaya, nedir Halık'ın maksadı...'

'"Kimden kime şikâyet edelim biz de şaşırdık!'

''''To show the world, what the purpose of God is ...'

''''We’re confused “who to whom should we complain!"'

'كوستر مه ده دنيايه ، نه در مقصد خالق'''''''كيمدن كيمه شكوى ايده لم بز ده شاشيردق'

Meydan mı bulur râhatı esbâb ını celb e?

Başlar o cılız kolları dünya ile harbe !

Meydan mı bulur rahatı sebeplerini celbe? (gereklerini elde etmeye)

Başlar o cılız kolları dünya ile savaşmaya!

İngilizce Tercüme

Kaynar güneşin âteşi mihrâk-ı serinde;

Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde.

Kaynar güneşin ateşi beyninin odağında;

Karlar buz olur hep savunmasız bedeninde.

İngilizce Tercüme

Medhûş nigâhında köpürdükçe denizler;

Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer;

Dehşete uğramış gözlerinde denizler köpürdükçe;

Beyninde bütün dalgalar art arda öttükçe;

İngilizce Tercüme

Sâhilden uzansam, der, eder tayy-i merâhil;

Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil:

Sahilden kurtulsam, der, mesafeler aşar;

Lâkin onu bilmez ki daha saldırgan uzaklar:

İngilizce Tercüme

Dağlar o nihâyetsiz olan silsilesiyle,

Ormanlar o dünyâyı tutan velvelesiyle,

Dağlar o uçsuz bucaksız sıralanışıyla,

Ormanlar o dünyayı tutan uğultusuyla,

İngilizce Tercüme

Emvâc-ı serâbıyle, vuhûşuyle bevâdî,

Her hatve-i azminde olur ye'sine bâdî.

Çöller serap dalgaları ve vahşi hayvanlarıyla,

Her azimli adımında onu ümitsizliğe düşürür.

İngilizce Tercüme

Fevkınde semâvâtın o ecrâm-ı mehîbi;

Pîşinde zemînin o temâsîl-i acîbi;

Üzerinde göklerin o heybetli cisimleri;

Önünde yeryüzünün o garip nakışları;

İngilizce Tercüme

Bîçâreyi medhuş ederek her nefesinde,

Muztar bırakır mün'adim olmak hevesinde.

Zavallıyı dehşete düşürerek her nefesinde,

Çaresiz yok olmayı istemek zorunda bırakır.

İngilizce Tercüme

Lâkin bu heves bir heves-i dîgere mağlûb:

İnsan yaşamak hırs-ı cibillîsine meclûb.

Lâkin bu istek bir başka isteğe yenilir:

İnsan doğuştan gelen bir hırsla yaşamaya tutkundur.

İngilizce Tercüme

Her devresi bir devr-i azâb olsa hayâtın,

Râzîsi değildir yine bir türlü memâtın!

Hayatın her dönemi olsa da bir azap dönemi,

Kabullenmek istemez yine de bir türlü ölümü!

İngilizce Tercüme

Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhûn,

İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

Hayat şartları binlerce sıkıntı ile dolu olsa da,

İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

İngilizce Tercüme

Artık neye mevkûf ise te'mîn-i bekâsı,

Yalnız ona masrûf olur âvâre kuvâsı.

Artık neye bağlıysa hayatını sürdürmenin yolu,

Yalnız onun için sarfeder perişan kuvvetlerini.

İngilizce Tercüme

Durmaz boğuşur bunca muhâcimlere rağmen,

Düşmez o mesâî denilen seyfı elinden.

Durmaz boğuşur bunca saldırılara rağmen,

"Düşmez o çalışma denilen kılıcı elinden.

İngilizce Tercüme

Ecrâm-ı mehîbi ister ki soğuklarda ısınsın;

Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

Çıplaktır o, ister ki soğuklarda ısınsın;

Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

İngilizce Tercüme

İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey ..

Bin türlü havâic daha var bunlara der pey.

İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey...

Bin türlü ihtiyaç daha var bunların ardı sıra gelen.

İngilizce Tercüme

Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı cihanda,

Her gün yeni bir kâr peşinden cevelânda.

Başıboş insan işte bu dünya pazarında,

Her gün yeni bir kazanç peşinde koşmakta.

İngilizce Tercüme

Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır...

Lâkin bunun altında ne maksad olacaktır?

Bu kadar uğraşmaktan yegâne amacı yaşamaktır...

Lâkin bunun altında başka ne amaç olacaktır?

İngilizce Tercüme

Heyhât, onu idrâk için i'mâl-i hayâle

Yok vakti: Bütün demleri mevkûf cidâle!

Yazık, bunu anlamak için hayâlini işletmeye

Yok vakti. Bütün zamanı kavgaya ayrılmıştır,

İngilizce Tercüme

İnsan ki onun rûh ile insanlığı kâim,

Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim;

Aslında insanın insanlığı ruha bağlıdır,

Ancak o, daima cisminin hizmetindedir.

İngilizce Tercüme

Gelseydi eğer rûhunui'lâya da nevbet,

Anlardı nedir, belki, hayâtındaki gâyet.

Ruhunu yükseltmeye de sıra gelseydi eğer,

Belki anlardı hayatının amacı nedir.

İngilizce Tercüme

Bir anladığım varsa şudur:

Hâlik-ı âlem, Hilkat kalıversin, diye bir ukde-i mübhem,

Bir anladığım varsa şudur: Alemin yaratıcısı,

Yaratılış anlaşılmaz bir düğüm olarak kalsın diye

İngilizce Tercüme

Daldırmada insanları hâcât-ı hayâta,

Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta.

İnsanları hayatın ihtiyaçlarına daldırmakta;

Zihinleri bütün bütün başka yönlere çevirmekte.

İngilizce Tercüme

Ömrün öteden berk-süvârâne şitâbı,

Iyşin benden lâzım-ıbî-hadd ü hesâbı,

Ömrün öteden şimşek süvarisi gibi geçip gitmesi,

Geçinmen benden? hadsiz hesapsız ihtiyacı,

İngilizce Tercüme

Göstermede dünyâya, nedir maksad-ı Hâlik ...

"Kimden kime şekvâ edelim biz de şaşırdık!"

Göstermede dünyaya, nedir Halık'ın maksadı...

"Kimden kime şikâyet edelim biz de şaşırdık!

İngilizce Tercüme

4'lü iki beyitin tablo sunumu[]

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Sepet
Basket
كوفه
Beş on gün oldu ki, mu'tâda inkıyâd ile ben sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.

Beş on gün oldu ki alışkanlığıma uyarak ben,sabahleyin erkenden çıkıvermiştim evden .

It was five to ten days ago complying with my habits, I got out of the house early in the morning.
بش اون كون اولدى كه معتاده انقيادايله بنسباحلين چيقيو يرمشدم أودن اير كندن
Bizim mahalle de İstanbul'un kenârı demek:Sokaklarında gezilmez ki yüzme bilmiyerek!
Bizim mahalle de İstanbul'un kenârı demek:Sokaklarında yüzme bilmeyerek gezilmez!
Our neighborhood is also the edge of Istanbul: you can't walk around in the streets unless you know how to swim!
بزم محله ده استا نبو لك كنارى ديمكسو ققلرنده كزلمز كه يوزمه بيلميه رك
Adım başında derin bir buhayre dalgalanır, Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır.
Adım başında derin bir deniz dalgalanır, Sular karardı mı, artık gelen gelir dayanır.
At the beginning of every step a deep sea waves, when water darken, who is coming comes and stands.
آديم با شنده در ين بربحيره طالغه ﻻنيرصو لر قارارد يمى٬ آرتقكلن كلير طا يا نير!
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil, Selâmetin yolu insan için bu, başka değil!
Bir elde olmalı kandil, bir elde iskandil, kurtuluş yolu için bu, başka değil !nsan
There must be a lamp in one hand, a depth sounder in the other, This is for the way of salvation , not another!
بر الده اولملى قنديل بر ألده اسقا ند يلسلا متك يولى انسا ن ايچون بو٬ باشقه دكل!
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak, Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,
Elimde bir koca değnek, onunla yoklayarak,

Önüm adaysa basıp, yok, denizse atlayarak,

Groping with a big stick in my hand, If it is an island in front of me,stepping,if it is a sea,jumping,
ألمده بر قوجه دكنك اونكله يو قلا يه رقاوكم آطه يسه باصو ب٬ يوق٬ دكيزسه آتﻻ يه رق
Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden, Lisân-ı hâl ile amma rükûa niyyet eden-
Ayakta durmaya elbirliğiyle gayret eden, Gönül rükûa niyet eden diliyle ama
Who strives to stand in concur with,intends to bow with the language of heart but
-آياقده طو رما يه أل بر لكيله غيرت ايد نلسا ن حا ل ايله اما ركو عه نيت ايدن-
O sâlhurde, harâb evlerin saçaklarına, Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
-O eski, harab evlerin saçaklarına,Sığınmış öyle giderken, hemen ayaklarına
While seeking a shelter under the old house’s entablature ,a big thing
اوسالخورده خراب أولرك صاچا قلر ينهصيغينمش اويله كيدركن همان آياقلرينه
Delîlimin koca bir şey takıldı... Baktım ki: Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski.
Rehberimin koca bir şey takıldı... Baktım ki: Genişçe bir küfe yatmakta, hem epey eski
hung to my foot's guide... looked at:A pretty large basket is lying,also very old
دليلمك قوجه بر شي طا قيلدى.. با قد م كه:كنيشجه بر كو فه ياتمقده هم ا پى أسكى
Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken;On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
Bu bir hamal küfesiymiş... Aceb kimin? Derken;On üç yaşında kadar bir çocuk gelip öteden,
This is a porter's basket...Whose is it?At that time a boy aged around thirteen came and
بو بر حمال كوفو سيمش.. عجب كيمك؟ ديركناون اوچ ياشنده قدر برچوجو ق كلوب اوته دن٬
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye: Tekermeker küfe bîtâb düştü tâ öteye.
Gerildi, tekmeyi indirdi öyle bir küfeye: Tekermeker küfe halsiz düştü tâ öteye.
Stretched, kicked the basket so hard: that rolling and weak it fell away .
كر يلدى تكمه يى اينديردى او يله بر كو فه يهتكرمكركوفه بيتاب دوشدى تا اوته يه
-Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
-Benim babam senin altında öldü, sen hâlâ Kurumla yat sokağın ortasında böyle daha!
My father died under you,

-Lie still proudly in the middle of the street.

-بنم بابام سنك التكده أو لدى٬ سن حاﻻقورومله يا ت سوقا غك أور تاسنده بويله دها!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın Göründü:-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
O anda karşıki evden bir orta yaşlı kadın Göründü:-Oh benim oğlum, gel etme kırma sakın!
At that moment a middle-aged woman appeared from the opposite house:Oh, my son, do not break please!
اوآنده قارشيكى أودن بر اورتاياشلى قادينكوروندى:

اوح بنم اوغلم٬ كل ايتمه قير مه صا قين!

Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok, dili yok, Baban sekiz sene kullandı... Hem de derdi ki: "Çok
Ne istedin küfeden yavrum?Ağzı yok, dili yok, Baban sekiz sene kullandı... Hem de derdi ki: "Çok
What did you want from the basket,son?It has no mouth, no tongue,Your father used it for eight years...He also said that:
نه ايسته دك كو فه دن يا وروم؟ آغزى يوق ديلى يوقباباك سكز سنه قو للا ندى.. هم ده ديردى كه: چوق
Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz... " Baban gidince demek kaldı âdetâ öksüz!
Uğurlu bir küfedir, kalmadım hemen yüksüz... " Baban gidince demek kaldı âdetâ öksüz!
A very lucky basket, I was never been unloaded ... "It means that it became nearly an orphan when your father went!
اوغو رلى بر كو فه در٬ قلمادم هما ن يو كسز..باباك كيدنجه ديمك قالدى عا دتا اوكسوز
Onunla besliyeceksin ananla kardeşini. Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?"
Onunla besliyeceksin ananla kardeşini. Bebek misin daha öğrenmedin mi sen işini?"
You will feed your brother and your mother with it. Are you a baby that you haven't learnt your work yet? "
اونكله بسله يه جكسك آناكله قار ده شكى ببكميسك دهااوكره نمدكمى سن ايشيكى
Dedim ki ben de: Ayol dinle annenin sözünü...Fakat çocuk bana haykırdı ekşitip yüzünü:
Dedim ki ben de: Ayol dinle annenin sözünü...Fakat çocuk bana bağırdı ekşitip yüzünü:
I said that:Darling listen to your mother's words...But the child cried out to me by making a wry face:

ديدم كه بن ده: - آيو ل د يكله اننه كك سوذ ينى فقط چو جوق بكا حا يقيردى اكشيدوب يوزيني:

Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol şuradan! Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Sakallı, yok mu işin? Git, cehennem ol şuradan! Ne dırlanıp duruyorsun sabahleyin oradan?
Hey Bearded, Don't you have a job? Go to the hell! Why are you rattling there in the morning?
صقالي٬ يوقمى ايشك؟ كيت٬ جهنم اول شورادن!نه ديرﻻنوب دورييورسك صبا حلين اورادن؟
Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti... -Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
Benim içim yanıyor: Dağ kadar babam gitti... -Baban yerinde adamdan ne istedin şimdi?
I suffer: my huge father went ... What did you want from a man who is like your father?
بنم ايچم يانيور: طاغ قدر بابام كيتدى-باباك يرنده٬ آدامدن نه ايستدك شيمدى
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken... -Bırak hanım, o çocuktur, kusûra bakmam ben...
Adamcağız sana, bak hâl dilince söylerken... -Bırak hanım, o çocuktur, kusûra bakmam ben...
The poor man said to you clearly, look, ... Leave it lady,he is just a kid, I don't care..
آداجغز سكا باق حا ل ديلنجه سويلركن - -براق خانم اوچوجوقدرقصوره باقمام بن
Adın nedir senin, oğlum?

-Hasan.

-Hasan, dinle.Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.
Adın nedir senin, oğlum?

-Hasan.

-Hasan,dinle.Zararlı sen çıkacaksın bütün bu hiddetle.

What is your name,son? -Hasan. -Hasan,listen.You'll get hurt with all this anger.
آدك نه درسنك اوغلم؟ -حسن - حسن ديكله

ضررلى سن چيقاجقسڭ بوتون بوحدتله

Benim de yandı içim anlayınca derdinizi... Fakat, baban sana ısmarlayıp da gitti sizi.
Benim de yandı içim anlayınca derdinizi... Fakat, baban sana emanet edip de gitti sizi.
I also suffer when I realized your trouble... But, your father went after he had handed you over you .
بنم ده ياندى ايچم آكاﻻينجه درديكزىفقط باباك سكا اصمارﻻيوب ده كيتدى سزى
O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini,
O, bunca yıl çalışıp alnının teriyle seni Nasıl büyüttü? Bugün, sen de kendi kardeşini,
How did he raise you by working so hard so many years? Today, you will raise your brother,
او٬ بو نجه ييل چاليشو ب آلنك تريله سنىنصل بويوتدى؟ بوكون٬ سن ده كندى قارده شكى
Yetim bırakmıyarak besleyip büyütmelisin.

-Küfeyle öyle mi?

-Hay hay! Neden bu söz lâkin?
Yetim bırakmıyarak besleyip büyütmelisin.

-Küfeyle öyle mi?

-Hay hay! Neden bu söz lakin?
You should raise him without leaving an orphan-With the basket,isn't it?-Why not? -That's all right! But what is this question for?
يتيم براقمايه رق بسليوب بويوتمليسك-كو فه يله اويله مى؟ -هاى هاى نه دن بو سو زلكن
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak? Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak? Ayıp: Dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.
My sweetheart, is it a shame to work, is it a sin to carry loads? Shame, shame: Begging, while your hand works,your foot walks.
قوزوم٬ عيبمى چاليشمق٬ كناهمى يوك طا شيمق؟عيب: ديلنجيلك٬ايشلركن ال٬ يوروركن آياق.
-Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini... -Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
-Ne doğru söyledi! Öp oğlum amcanın elini... -Unuttun öyle mi? Bayramda komşunun gelini:
-He said that right! Kiss your uncle's hand my son ... -Forget it? The neighbour's bride at the festival:
-نه طوغرى سويلدى! اوپ اوغلم عمجه كك ألنى-اونو تدك ويله مى؟ باير امده قومشونك كلينى:
"Hasan, dayım yatı mekteplerinde zâbittir; Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir...
"Hasan, dayım yatılı okulda bekçidir; Senin de zihnin açık... Söylemiş olaydık bir...
"Hasan,my uncle is a warden at the boarding school;Your mind is also open...If only we had told...
حسن٬ دايم ياتى مكتبلرنده ضابطدر؛سنك ده ذهنك آچيق.. سويله مش اوﻻيدق بر..
Koyardı mektebe... Dur söyleyim" demişti hani? Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
Koyardı okula... Dur söyleyim" demişti hani? Okutma sen de hamal yap bu yaşta şimdi beni!
He would put in the school ... Wait let me say, "she said you know? Don't let me go to school make me a porter now at this age!
قوياردى مكتبه.. طورسو يله يم ديمشدى هانى؟اوقو تمه سن ده حمال ياپ بو ياشده شيمدى بنى
Söz anladım uzun, hem de pek uzun sürecek; Benimse vardı o gün birçok işlerim görecek;
Anladım söz pek çok uzun sürecek; Benimse o gün birçok işlerim vardı görülecek;
I understood the words are long, and will last long ;Whereas I had many things to do that day;
سوزآكلادم كه اوزون هم ده پك اوزون سوره جكبنمسه واردى اوكون بر چوك ايشلر م كوره جك
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan, Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?
Bıraktım onları, saptım yokuşlu bir yoldan, Ne oldu şimdi aceb, kim bilir, zavallı Hasan?
I left them, I've chosen a hilly road, Now I wonder what happened, who knows, poor Hasan?
بر قدم اونلرى٬ صا پدم يوقوشلو بر يولدن.نه اولدى شيمدى عجب كيم بيليرزوللى حسن؟
Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;

Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz.

Bizim çocuk yaramaz, evde dinlenip durmaz;

Geçende Fâtih'e çıktık ikindi üstü biraz.

Our child is naughty, doesn't rest or stop; Recently we stepped up to Fatih a bit over the afternoon.

بزم ياراماز٬اوده ديكلنوب طورماز.

كچنده فاتحه چيقدق ايكندى اوستى براز

Kömürcüler kapısından girince biz, develer Kızın merâkını celbetti, dâima da eder:
Kömürcüler kapısından girince biz, develer kızın merâkını çekti, dâima da eder:
When we entered through the Kömürcüler gate, camels drew the girl's attention , it always does :

كومورجيلر قاپيسندن كيرنجه بز٬دوه لر قيزك مر اقنى جلب ايتدى٬ داﺌما ده ايدر

O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak, O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
O yamrı yumru beden, upuzun boyun, o bacak, O arkasındaki püskül ki kuyruğu olacak!
That awkward body, long neck, that leg, the beard behind it must be its tail l!

اويامرى يو مروبدن٬ اوپ اوزون بويون٬ اوباجاق

او آرقه سنده كى پو سكول كه قويروغى اوله جق

Hakîkaten görecek şey değil mi ya? Derken, Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
Gerçekten görecek şey değil mi ya? Derken, Dönünce arkama, baktım: Beş on adım geriden,
Isn' it really something that worths seeing ? Then,When I turned back, I looked: Five or ten steps behind,
Belinde enlice bir şal, başında âbâni, Bir orta boylu, güler yüzlü pîr-i nûrânî;
Belinde enlice bir şal, başında şapka, Bir orta boylu, güler yüzlü nurlu pir;
A shawl around his waist,with a hat on his head , A middle-sized, friendly glorious old man;
örnek osmanlıca مقدمة
Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocucak, Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak:
Yanında koskocaman bir küfeyle bir çocuk, Yavaş yavaş geliyorlar. Fakat tesâdüfe bak:
Besides with a huge basket there is a child, are coming slowly. But what a coincidence:
örnek osmanlıca مقدمة
Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim... Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim:
Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetim... Şu var ki, yavrucağın hâli eskisinden elim:
He was the poor orphan that I saw that morning ... However, the kid's state is worse than it used to be:
örnek osmanlıca مقدمة
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak... Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
Cılız bacaklarının dizden altı çırçıplak... Bir ince elbisesinin altında titriyor, donacak!
Thin bare legs under the knee ... Shaking under a thin dress, he will freeze!
örnek osmanlıca مقدمة
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer! Düğümlü alnının üstünde sâde bir çember.
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer! Düğümlü alnının üstünde yalnızca bir çember.
No shoes stand, Is there a fez on his head? No way! Just a circle just above his knotted forehead.
örnek osmanlıca مقدمة
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryad; Nazar değil o bakışlar, dümû-i istimdad.
Nefes değil o soluklar, kesik kesik haykırış; Nazar değil o bakışlar, yardım isteyen gözyaşları.
Not breathe that he breathes,intermittently scream, but his looks aren't glaze, tears asking for help
örnek osmanlıca مقدمة
Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık; On üç yaşında buruşmuş cebin-i safi, yazık!
Bu bir ayaklı sefalet ki yalınayak, başı açık; Saf alnı on üç yaşında buruşmuş , yazık!
This is a misery with feet that is barefoot, bareheaded; pure forehead wrinkled at the age of thirteen, a shame!
örnek osmanlıca مقدمة
O anda mekteb-i rüşdiyyeden taburla çıkan bir elliden mütecaviz çocuk ki, muntazaman
O anda ortaokuldan sırayla çıkan Bir elliden oluşan düzenli çocuk ki,
At that moment the organized one fifty boy who came out of the secondary school with a battalion that,
örnek osmanlıca مقدمة
Geçerken eylediler ihtiyarı vakfe-güzin... Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu hazin;
Seçilmişler yuvalarında ki ışığa ulaşacaklar geçerken ihtiyarı durdurdular... Hasan'la karşılaşırken bu sahne oldu üzüntü;
Selected ones stopped the old man while he was passing by ...While meeting Hasan this scene was sad ;
örnek osmanlıca مقدمة
Evet, bu yavruların hepsi, pür südud-i şebab, Eder dururdu birer aşiyan-ı nura şitab.
Evet, bu yavruların hepsi gençliklerini sürdürecekler,Birer birer
Yes,all these kids will lead their youth,One by one
örnek osmanlıca مقدمة
Birazdan oynayacak hepsi bunların, ne iyi! Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
Birazdan oynayacak hepsi bunların, ne iyi! Fakat Hasan, babasından kalan o pis küfeyi,
Soon, all of them will play, how nice!But Hasan, the messy basket inherited from his father
örnek osmanlıca مقدمة
-Ki ezmek istedi görmekle reh-güzarında- İlel'ebed çekecek dûş-i ıztırarında!
Ki ezmek istedi geçilen yolu-Sonsuza kadar çekecek omuzlarında ki çaresizliği
That he wanted to crush the path passed He will forever suffer from the despair over his shoulders
örnek osmanlıca مقدمة
O,yük değil, kaderin bir cezası ma'sûma... Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma
O,yük değil, kaderin bir cezası masuma... Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma
Not a load,but a punishment of destiny to innocent ... It's a pity, what is his sin,that convict doesn't know
örnek osmanlıca مقدمة




At that moment a middle aged women appeared from home on the opposite


-Oh my son, do not break it.


Why did you kick the basket?




Your father used it eight year.


He also says that: “It is a lucy basket, I was able to earn money with it It is an orphan when your father went.


You will feed your mother and sister with it.


Are you a baby? Haven’t you learned what to do? I said:


-Listen your mother.


But child shouted at me:

-Beaver, Do not you have anything else to do? Get out!


Why are you grambling?




I’m burning in my heart: My father died. -Why did you shout at the man?

He is telling the truth..




-No problem. He is a child. What is your name?

-Hasan

-Listen Hasan. You will lose because of your anger.




I fell bad when I realized your pain. But your father entrusted your family to you.




He worked many years


And fostered you.


Today, you should foster your sister.


-With the basket?

-Why is this question?



Is working shame? Is moving cargo sin?

Beggary is a sin .

-He is right . Kiss his hand Hasan.


-You forgot, didn’t you? In festival, our neigbor’s bride said: “Hasan, my uncle is a watchman in a boarding school”


You are a clever boy.


We can say him and he can establish you a boarding school. I will tell


You do not let me , you make me a porter .




I realized this won’t finish


but i have a lot work to do.




I left them, but I was anxious,


what happened to poor Hasan.




My child is naughty don’t stop at home.


We went Fatih last afternoon...




Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi

Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

4 lü Tablo[]

"Geçinme_Belası"
Şiir Metni
"Geçinme Belası"
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
كچينمه بلاسى

"Ömr-i girânmâye der in sarf şüd


Tâ çihorem sayf, çipûşem şitâ!"

* Sâdî


" Değerli ömür böylece harcanıp gitti:

'Yazın ne yiyeyim, kışın ne giyeyim"'

"Sa'dî "

"The precious life was wasted and gone:

What shall I eat in summer, what shall I wear in winter "


"Sa'di"

<عمر كرانميه درين صرف شد:
تاچه خورم صيف٬چه پوشم شتا>
سعدى
Doksan senelik ömre, İlâhî, bu mu gâyet?

Bilmem ki ne âlem bu cedel-gâh-ı maîşet!

Doksan senelik ömre, İlahi, bu mu gayet ? (sonuç)

Bilmem ki ne alem bu cedelgah-ı  maişet ! (geçim kavgası yeri)

Oh my God! Is this purpose and the result of ninety-year life

I do not know what kind of a world is that ,we struggle for our living ?

طقسان سنه لك عمره إلهي بو مى غايت؟


بيلمم كه نه عالم بو جدلكاه معيشت

Korkunç oluyor böyle hakîkatleri, gerçek,

Sa'dî gibi bir asr-ı fazîletten işitmek

Korkunç oluyor böyle hakikatleri, gerçek,'
Sadi gibi bir fazilet yüzyılından işitmek.
This is horrible to hear the truth From a person like Sa’di, a virtue,
قورقونج اولېور بويله حقيقتلرى كرچك
سعدى كبې بيرعصر فضيلتدن ايشتمك
Sa dî o kadar felsefesiyle, hüneriyle,

Fikrindeki hürriyet-i fevka l-beşeriyle

Sadi o kadar felsefesiyle, bilgisiyle, Fikrindeki beşer üstü hürriyetiyle

If Sadi , with so much philosophy,knowledge,
In his Idea of fredoom that over humanty;
سعدى او قدر فلسفه سيله هنريله
فكرنرده كى حريت فوق البشر يله

Esbâb-ı maîşet denilen kayda girerse,

Yâd etmesin âzâdeliğin nâmını kimse.

'Geçinme sebepleri denilen kayda girerse, Yâd etmesin özgürlüğün adını kimse.

Gets agitated with the struggle of the living,


No one says a little word about freedom.

اسباب معيشت دنيلن قيده كيررسه
ياد ايتمسون ازاده لكك نامنى كيمسه

İnsan ki çıkar perde-i adem mektûm-i ademden,

sahne-i hestîde zuhûr ettiği demden,

'İnsan ki çıkar yokluk perdesin yokluğun gizliliğinden, Ta varlık sahnesinde göründüğü demden,

'The one comes out the secret curtain of the absence '

'From the moment appeared in the stage,'

انسان كه چيقارپردهٔ مكتوم عدمدن
تا صحنهٔ هستيده ظهور ايتديكى دمدن

'İkmâle kadar fâcia-i devr-i hayâtı,

Anlatmaya mahkûm ne mühlik akabâtı!

Bir trajedi olan hayat devresini tamamlayana kadar,

Ne ölümcül tehlikeler atlatmaya mahkumdur.

''''Until to complete life circuit which is a tragedy '

''''Is sentenced to overcome mortal dangers. ''''

اكماله قدر فاجعهٔ دور حيا تى
آتلاتمه يه محكوم نه مهلك عقباتى

Zannetme ölüm şahsına bir kerre muhâcim ...

Bin kerre olur günde o düşmenle müzâhim .

'Sanma ki ölüm şahsına bir kez saldıracaktır...'


Bin kerre olur günde o düşmanla karşılıklı boğuşma.

'''''''Do not think that death will attack you once...


''''You have to fight with the enemy a thosand times a day.'''''''

ظن اتمه اولوم شخصنه بر كره مهاجم
بيك كره اولور كونده او دشمنله مزاحم

Âvâre beşer sâha-i gabrâya düşünce,

Etrafına binlerce devâhî üşüşünce

Başıboş beşer yeryüzü sahasına düşünce,


Etrafına binlercefelaket üşüşünce

When the loose falls into the world,
When Several disasters gathered
آواره بشر ساحهٔ غغبرايه دوشنجه
اطرفنه بيكلرجه دواهى اوشوشونجه

Meydan mı bulur râhatı esbâb ını celb e?

Başlar o cılız kolları dünya ile harbe !

Meydan mı bulur rahatı sebeplerini celbe? (gereklerini elde etmeye)

Başlar o cılız kolları dünya ile savaşmaya!

Can he manage to find the means to get relief?


Starts to fight the world! with those scrawny arms

ميدان مى بولور راحتى اسبابنى جلبه؟
باشلاراو جيليز قوللرى دنيا ايله حربه

Kaynar güneşin âteşi mihrâk-ı serinde;

Karlar buz olur hep beden-i bî-siperinde.

Kaynar güneşin ateşi beyninin odağında;


Karlar buz olur hep savunmasız bedeninde.

'The heat of the sun boils on his head '

'Snow becomes ice on his weak body.'

قاينار كونشك آتشى محراق سرنده
قارلر بوز اولور هپ بدن بى سپرنده

Medhûş nigâhında köpürdükçe denizler;

Beyninde bütün dalgalar öttükçe mükerrer;

Dehşete uğramış gözlerinde denizler köpürdükçe;


Beyninde bütün dalgalar art arda öttükçe;

When seas fluctuate in his terrified eyes;


When all the waves repeatedly weeds in his brain;

مدهوش نكاهنده كوپوردكجه دكيزلر
بيننده بوتون دالغه لر أوتدكجه مكرر

Sâhilden uzansam, der, eder tayy-i merâhil;

Lâkin onu bilmez ki uzaklar daha sâil:

Sahilden kurtulsam, der, mesafeler aşar; Lâkin onu bilmez ki daha saldırgan uzaklar:

'If only I escape from the beach, he says and transcends distances; '

'But he doen’t know the far is more aggressive:'

ساحلدن اوزانسه م٬ دير٬ ايدر طىّ مراحل
لكن اونى بيلمز كه اوزاقلر دها صأٮل

Dağlar o nihâyetsiz olan silsilesiyle,

Ormanlar o dünyâyı tutan velvelesiyle,

Dağlar o uçsuz bucaksız sıralanışıyla,

Ormanlar o dünyayı tutan uğultusuyla,

Mountains with endless lines,


Forests with holding the howling of the world

طاغلر او نهايتسز اوﻻن سلسله سيله
اورمانلر او دنيايى طوتان ولوله سيله

Emvâc-ı serâbıyle, vuhûşuyle bevâdî,

Her hatve-i azminde olur ye'sine bâdî.

Çöller serap dalgaları ve vahşi hayvanlarıyla,

Her azimli adımında onu ümitsizliğe düşürür.

'Deserts with mirage waves and wild animals,'


Lowers his despair in every his ambitious step..

'امواج سرابيله٬ وحوشيله بوادى
'''هرخطوهٔ عزمنده اولوريأسنه بادى

Fevkınde semâvâtın o ecrâm-ı mehîbi;

Pîşinde zemînin o temâsîl-i acîbi;

Üzerinde göklerin o heybetli cisimleri;


Önünde yeryüzünün o garip nakışları;

'On him. The Grandeur bodies of the sky,


In front , strange embroidery of the earth ;

فوقنده سماواتك اواجرام مهيبى
پيشنده زمينك او تماثيل عجيبى

Bîçâreyi medhuş ederek her nefesinde,

Muztar bırakır mün'adim olmak hevesinde.

Zavallıyı dehşete düşürerek her nefesinde,


Çaresiz yok olmayı istemek zorunda bırakır.

'Making him horrified in his every breath'


Makes him to disappear desperately

بيچاره يى مدهوشِ ايده رك هرنفسنده
مضطر براقير منعدم اولمق هوسنده

Lâkin bu heves bir heves-i dîgere mağlûb:

İnsan yaşamak hırs-ı cibillîsine meclûb.

Lâkin bu istek bir başka isteğe yenilir:


İnsan doğuştan gelen bir hırsla yaşamaya tutkundur.

But this is a desire to be beaten by another request


Human has an innate passion to live

لكن بو هوس بر هوس ديكره مغلوب:
انسان ياشامق حرص جبليسنه مجاوب.

Her devresi bir devr-i azâb olsa hayâtın,

Râzîsi değildir yine bir türlü memâtın!

Hayatın her dönemi olsa da bir azap dönemi,

Kabullenmek istemez yine de bir türlü ölümü!

'Although each period of life is a punishment period,


Still don’t want to accept death!

هر دوره سى بر دور عزاب اولسه حياتك
راضيسى دكلدر ينه بردورلو مماتك!

Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhûn,

İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

Hayat şartları binlerce sıkıntı ile dolu olsa da,


İnsan yaşamaktan yine memnun, yine memnun!

'Although life is full of hardship


Human is happy to live again, still pleased!

عمر اولسه ده بيكلرجه تكاليف ايله مشحون
انسان ياشامقدن ينه ممنون ينه ممنون

Artık neye mevkûf ise te'mîn-i bekâsı,

Yalnız ona masrûf olur âvâre kuvâsı.

Artık neye bağlıysa hayatını sürdürmenin yolu,


Yalnız onun için sarfeder perişan kuvvetlerini.

'Now, what is connected to the way of maintaining his life,


He uses all his miserable force for it.

آرتق نه يه موقوف ايسه تأ مين بقاسى
يالكز اوكامصروف اولور آواره قواسى

Durmaz boğuşur bunca muhâcimlere rağmen,

Düşmez o mesâî denilen seyfı elinden.

Durmaz boğuşur bunca saldırılara rağmen,


"Düşmez o çalışma denilen kılıcı elinden.

'He doesn’t stop, fights against all these attacks,'

'"Does not fall the sword called working'

طورماز بوغوشوربونجه مهاجملره رغماً
دوشمز اومساعى دينيلن سيفى ألندن

Ecrâm-ı mehîbi ister ki soğuklarda ısınsın;

Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

Çıplaktır o, ister ki soğuklarda ısınsın;


Bir dam çatarak her gece altında barınsın.

'Naked, he wants to get hot in cold temperatures;'


Building a house he wants to stay under every night.



چيپلاقدر او ، ايستر كه صوغوقلرده ايصينسون
برطام چاته رق هر كيجه آلتنده بارينسون

İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey ..

Bin türlü havâic daha var bunlara der pey.

İster yiyecek şey, giyecek şey, yakacak şey...

Bin türlü ihtiyaç daha var bunların ardı sıra gelen.

Needs to eat something, wear something, burn something ...
Thousands of needs are following.
ايستر ييه جك شى ، كيه جك شى ، ياقه جق شى
بيك دورلو حواﺌج دها وار بونلره درپى

Âvâre beşer işte bu bâzâr-ı cihanda,

Her gün yeni bir kâr peşinden cevelânda.

Başıboş insan işte bu dünya pazarında,


Her gün yeni bir kazanç peşinde koşmakta.

'Man is untamed in the world market and'


Every day runs after his earning.

آواره بشر ايشته بو بازار جهانده
هر كون يكى بركار پشندن جولانده

Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır...

Lâkin bunun altında ne maksad olacaktır?

Bu kadar uğraşmaktan yegâne amacı yaşamaktır...

Lâkin bunun altında başka ne amaç olacaktır?

'The sole purpose of dealing is to live up ...


Under this purpose: but what else will?

مقصد بو قدر دغدغه دن بر ياشامقدر
لكن بونك آلتنده نه مقصد اولاجقدر

Heyhât, onu idrâk için i'mâl-i hayâle

Yok vakti: Bütün demleri mevkûf cidâle!

Yazık, bunu anlamak için hayâlini işletmeye

Yok vakti. Bütün zamanı kavgaya ayrılmıştır,

'Alas, he has no time to dream in order to understand that he has to spend all his time on the struggle,

هيهات ، اونى ادراك ايچون اعمال خياله
يوق وقتى : بويون دملرى موقوف جداله

İnsan ki onun rûh ile insanlığı kâim,

Dâim oluyor cisminin âmâline hâdim;

Aslında insanın insanlığı ruha bağlıdır,

Ancak o, daima cisminin hizmetindedir.

'In fact, the humanity of human depends on the soul But it is always in service of its object

انسان كه اونك روح ايله انسانلغى قاﺌم
دﺌم اوليور جسمنك آمالنه خادم

Gelseydi eğer rûhunu i'lâya da nevbet,

Anlardı nedir, belki, hayâtındaki gâyet.

Ruhunu yükseltmeye de sıra gelseydi eğer,

Belki anlardı hayatının amacı nedir.

'If it’s time to raise his soull, Maybe he would understand What the purpose of his life is.

كلسه يدى اكر روحنى اعلايه ده نوبت
آكلاردى نه در ، بلكه ، حياتنده كى غايت

Bir anladığım varsa şudur:

Hâlik-ı âlem, Hilkat kalıversin, diye bir ukde-i mübhem,

Bir anladığım varsa şudur: Alemin yaratıcısı,


Yaratılış anlaşılmaz bir düğüm olarak kalsın diye

'The only thing I know is: the creator of the universe,


''''For the creation not to be understood''''

بر آكلاديغم واروسه شودر : خلق عالم
خلقت قاليويرسون ، دييه بر عقدهٔ مبهم

Daldırmada insanları hâcât-ı hayâta,


Döndürmede ezhânı bütün başka cihâta.

İnsanları hayatın ihtiyaçlarına daldırmakta;


Zihinleri bütün bütün başka yönlere çevirmekte.

Make humans lost in the needs of life

DIrect the minds in other directions

طالديرمه ده انسانلرى حاجات حياته
دوندرمه ده اذهانى بوتون باشقه جهاته

Ömrün öteden berk-süvârâne şitâbı,

Iyşin benden ?lâzım-ıbî-hadd ü hesâbı,

Ömrün öteden şimşek süvarisi gibi geçip gitmesi,

Geçinmen benden? hadsiz hesapsız ihtiyacı,

'On one hand life is to go by like lightning, On the other hand endless needs of life

عمرك اوته دن برق سوارانه شتابى
عيشك بريدن لازم بى حد و حسابى

Göstermede dünyâya, nedir maksad-ı Hâlik ...

"Kimden kime şekvâ edelim biz de şaşırdık!"

Göstermede dünyaya, nedir Halık'ın maksadı...

"Kimden kime şikâyet edelim biz de şaşırdık!

'To show the world, what the purpose of God is ...'

'We’re confused “who to whom should we complain!"'

كوستر مه ده دنيايه ، نه در مقصد خالق
كيمدن كيمه شكوى ايده لم بز ده شاشيردق







§ (1)Sa 'di: 1213-1292yıllan arasında yaşamış,

Bostan ve Gülistan adlı şâheserleriyle tanınmış ve

Mehmet Akif'in kendisinden çok etkilendiğini ifade

ettiği İranlı sair Şeyh Sa 'dî-i Şirâzi


'

Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi
'

Geçinme belası 1

Mehmet Akif Ersoy'un Geçinme Belası şiiri

Geçinme belası 2

Mehmet Akif Ersoy'un Geçinme Belası şiiri

Geçinme belası 3

Mehmet Akif Ersoy'un Geçinme Belası şiiri

Advertisement