Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
İnsanlar arasında hükmettiğinde adaletle hükmet

Gümüşhacıköy Cumara camii'ndeki hat sanatı; فإذا حكمت بين الناس تحكموا بالعدل . insanlar arasında hükmettiğizde adaletle hükmedin

Bakınız

D
Hüküm
Hükm
حكم
Sentence
Karar


Hükmün geriye bırakılması kararı Hükm-ü kazai
Hükm-ü icrai
HUKUK ve YASA FARKINI ORTAYA KOYAN GÜZEL BİR YAZI

Alice's Adventures Under Ground - Lewis Carroll - British Library Add MS 46700 f45v

Şimdi delil dedi, Kral;
Hayır dedi Kraliçe; ilkönce hüküm, sonra delil, dedi.
"Mantıksızlık", dedi Alice, bağırarak, herkes zıpladı,"ilk önce hüküm ideası". Kes sesini, dedi Kraliçe.
Kesmeyeceğim, dedi Alice,
SİZ HİÇ BİR ŞEYSİNİZ, SADECE BİR PAKET KARTSINIZ. KİM TAKAR SİZİ? Bu başkaldırıya karşı bütün kart paketi ayağa kalktı ve Alice korkudan küçük bir çığlık attı ve onları yenmeyi denedi ve kendini yerde uzanmış buldu....

Alice's Adventures Under Ground - Lewis Carroll - British Library Add MS 46700 f45v

Şimdi delil dedi, Kral;Hayır dedi Kraliçe; ilkönce hüküm, sonra delil, dedi. "Mantıksızlık", dedi Alice, bağırarak, herkes zıpladı,"ilk önce hüküm ideası". Kes sesini, dedi Kraliçe. Kesmeyeceğim, dedi Alice, SİZ HİÇ BİR ŞEYSİNİZ, SADECE BİR PAKET KARTSINIZ. KİM TAKAR SİZİ? Bu başkaldırıya karşı bütün kart paketi ayağa kalktı ve Alice korkudan küçük bir çığlık attı ve onları yenmeyi denedi ve kendini yerde uzanmış buldu....

HAKÎM Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan.

HAKÎM-İ LOKMAN (Bak: Lokman)

HAKÎM-İ MUTLAK Tam hikmet sahibi olan. Cenab-ı Hak (C.C.)

HÂKİM Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.) * Memleketi idare eden. * Mahkeme reisi. (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel... gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit olan Hâkim sıfatı Kur'ân-ı Kerim'de 86 def'a zikredilir.)

HÂKİM-ÜŞ ŞER' Kadılar (hâkimler) için kullanılan bir tâbirdir. Kadılar davaları şer'î hükümler dairesinde hall ü faslettikleri için bu tâbir meydana gelmiştir. Şeriat hâkimi demektir.

HAKÎMANE f. Hikmetli olarak. Hakîm olana yakışır surette.

HÂKİMANE Hükmederek, hâkim olarak. Hâkime yakışır tarzda.

HÂKİME Kadın hâkim.

HAKİM EBU ABDULLAH Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi' (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır. Bir çok eser te'lif etmiştir. Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Teracüm-üş Şüyuh, El Medhal ilâ İlm-is Sahih, Fazâil-ül İmam-üş Şafiî, Tarih-i Ulemâ-i Nişabur, Marifet-ül Hadis ünvanlarındadır.

HÂKİMİYYET Hâkim oluş. Hükmediş. Âmirlik. Üstünlük. Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali.(... Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur. $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me'murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler. Ş.)

HİKMET

Hükmetmek, hâkim olmak, hikmetli olmak, yönetmek, düzeltmek amacıyla men etmek, dönmek ve sağlam yapmak anlamındaki "h-k-m" kökünden türeyen hikmet kavramı terim olarak; adalet, ilim, amel, nübüvvet, Kur'ân, Allah'a itaat, dinî anlayış, Allah korkusu, akıl, söz ve işte isabet, hakkı bilme ve hayır işlemek demektir.

Hikmet kavramı Kur'ân'da;

Öğüt (Bakara, 2/231; Âl-i İmrân, 3/48; Nisâ, 4/54; Kamer, 54/5),

Anlama (En'âm, 6/89; Meryem, 19/12; Enbiyâ, 21/79; Lokmân, 31/12),

Bilgi ve aklî deliller (Lokmân, 31/12),

Kur'ân (Nahl, 16/125),

Kur'ân'ın yorumu (Bakara, 2/269);

Sünnet (Bakara, 2/151, 231; Nisâ, 4/113)

Peygamberlik (Bakara, 2/251; Âl-i İmrân, 3/48; Nisâ, 4/54; Sâd,38/20) anlamlarında kullanılmıştır.

Hikmetin özü; anlayış, gerçeği bilme, düşünme yeteneği, sezgi gücü, iş ve sözlerde isabetli olma, düşünce planında kalmayıp eyleme dönüşen yararlı ve derin bilgi, ilim ve akıl ile doğruyu bulmadır. Âyet ve hadislerde hikmet sahipleri övülmüştür: "Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çok hayır verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar" (Bakara, 2/269), "Ancak iki kimseye gıpta edilir: Biri;Allah'ın servet verdiği ve servetini hak yolda harcayabilme imkânı lütfettiği kimse, diğeri ise Allah'ın hikmet verdiği ve bu hikmetle hüküm veren ve onu başkalarına öğreten kimse" (Buhârî, i'tisâm, 13)

Peygamberimiz (a.s.), Allah'tan hikmet istemiş (Buhârî, Fedâilü's-sahâbe, 34) ve "Hikmet müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır" buyurmuştur (Tirmizî, İlim, 19). (İ.K.)

HİKMET İnsanın, mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapmak sıfatı. Hakîmlik. Eşyanın ahvâlinden, hârici ve bâtini keyfiyetlerinden bahseden ilim. (Buna İlm-i Hikmet deniyor) * Herkesin bilmediği gizli sebeb. Kâinattaki ve yaradılıştaki İlâhî gaye. * Ahlâka ve hakikata faydalı kısa söz. * Sır. * Bilinmeyen nokta. İlim, adâlet ve hilimin birleşmesinden doğan değerli sıfat. * Kuvve-i akliyenin vasat mertebesidir. Hakkı hak bilip imtisal etmek, batılı batıl bilip içtinab etmektir. * Allah'a itaat, fıkıh ve sâlih amel. * Akıl, söz ve hareketteki uygunluk. * Hak emre uymak. * Allah'ın yarattıklarında tefekkür. (Bak: Felsefe) HİKMET-İ AMELİYE Pratik bilgi.

HİKMET-İ ÂMME Her şeyin alakâlı olduğu İlâhî gaye. Her şeyi kanun ve nizamına itaat ettiren umumi faydalar. Yaratılıştaki, kâinattaki umumi ve ilâhi gaye.

HİKMET-İ ATİKA Eski hikmet.

HİKMET-İ BEDAYİ' f. Güzel sanat bilgisi. Güzel san'at sevme (estetik).

HİKMET-İ EFGAN f. Ağlayıp sızlamanın hikmeti. Feryadın, inleyişin gizli sebebi.

HİKMET-ÜL EŞYA Eşyanın hikmetleri. Fizik, kimya, botanik gibi ilimler.

HİKMET-İ İLÂHİYE Allah'ın hikmeti. Mahlûkatın yaratılışında Allah'ın gayeleri.

HİKMET-İ KUR'ANİYE Kur'an'a mahsus hikmet. (Amma Hikmet-i Kur'âniye ise; nokta-i istinadı, kuvvete bedel hakkı kabul eder. Gâyede menfaate bedel fazilet ve rızâ-yı İlâhîyi kabul eder. Hayatta düstur-u cidal yerine düstur-u teâvünü esas tutar. Cemaatlerin râbıtalarında; unsuriyet, milliyet yerine râbıta-i dinî ve sınıfî, ve vatanî kabul eder. Gayâtı, hevesât-ı nefsâniyenin tecavüzatına sed çekip ruhu maâliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan eder... Hakkın şe'ni, ittifaktır. Faziletin şe'ni, tesanüddür. Düstur-u teâvünün şe'ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe'ni, uhuvvettir, incizabdır. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni saadet-i dâreyndir. S.)

HİKMET-İ MADDE İşin hikmeti.

HİKMET-İ SAMEDÂNİYE Samed olan Allah'ın hikmeti.

HİKMET-İ TABİİYE Fizik bilgisi.

HİKMET-İ TECRÜBİYE Tecrübeye dayanan hikmet ve ilim.

HİKMET-İ TEŞRİ' (Hikmet-i teşriiye) Şeriata dayanan kanun yapma ilmi. Şer'î ve Rabbanî kanunların hikmeti.

HİKMET-AMİZ f. Hikmetli, hikmetle karışık, hikmeti içine alan.

HİKMET-AMUZ f. Hikmetli. * Hikmet öğreten.

HİKMET-EDA f. Hikmetli.

HİKMET-FEŞAN f. Hikmet neşreden, hikmet yayan.

HİKMET-FÜRUŞ f. Hikmet bildiğini iddia eden, hikmet satan.

HİKMET-NÜMA f. Hikmet gösteren.

HİKMET-ŞİNAS f. Hikmet bilen.

Hikmetin Kur’andaki Dört Anlamı Hikmetin Kur’andaki Dört Anlamı: Bazı bilginler ‘hikmet’in Kur’an’da dört anlamda kullanıldığı görüşündedirler: 1- Kur’an’ın öğütleri anlamında. “….Ve Allah’ın size öğüt olsun diye indirdiği Kitabı ve hikmeti anın…” (2 Bakara/231) 2- İnce anlayış ve ilim anlamında. “Andolsun ki Biz Lukman’a hikmet verdik.” (31 Lukman/12) 3- Peygamberlik manasında. “Gerçek şu ki Biz Ibrahim soyuna kitap ve hikmet verdik.” (4 Nisa/54, ayrıca bak. 2 Bakara/251) 4- İnce sırlarıyla Kur’an anlamında. “Rabbinin yoluna hikmetle davet et…” (16 Nahl/125, ayrıca bak. 2 Bakara/269) Hikmet kelimesinin ‘derin anlayış sahibi olma, dinin inceliklerini bilme’ anlamı yönünden ‘fıkh’ kelimesiyle, her şeyi yerli yerine koyma anlamı yönünden ‘adalet’ kavramıyla, anlamak ve bilmek manası yönüyle ‘ilm’ kavramıyla yakın ilgisi bulunmaktadır. Hikmetin bu kadar anlamını üç maddelik bir tefsirde toplamak mümkündür. Hikmet; Faydalı amele götüren bilgi, Bilgiye dayalı olarak ortaya konulan faydalı amel, İlim ve amelde sağlamlık demektir. Hikmet, yalnız başına ne ilim’dir, ne de felsefe. Hikmet, bunların da ötesinde, kişinin her şeyi yerli yerinde yapması, sözde ve amelde isabetli olması, ya da bilgi ve anlayış sahibi olmasıdır. Hikmet, bir açıdan da faydalı olanı işaret etmektedir. Öyle sağlam bir bilgiyle, maksada uygun olarak yerine getirilen bir amel elbette faydalı olacaktır. Hikmetin Gerçek Sahibi; Hakîm Olan Allah.

Hikmetin Gerçek Sahibi Hakîm Olan Allah Allah’ın güzel isimlerinden biri olan “Hakîm”, hüküm ve hikmet sahibi demektir. Kelimenin kökünde bulunan temel mânâdan hareketle, “hakîm”i şöyle tanımlamak mümkündür: “Hakîm; kendisini gerçek dışı bilgilerden ve nefsânî arzulardan alıkoyan, düşünce ve istikametine ve davranış selâmetine sahip bulunan kimsedir.” Kelime, Allah’a nisbet edilince, “bütün sözleri ve fiilleri adâlete, ilme ve teennîye/hilme uygun olan” anlamını kazanır. “Bütün nesneleri en üstün ilimle bilen” ve “bütün varlıkları âhenkli, sağlam ve sanatkârâne yaratıp sürdüren” şeklinde ifade edilir. Hakîm kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 97 yerde geçmektedir. Bunlardan beşi Kur’an’a nisbet edilmekte ve “lehinize ve aleyhinize hükmeden”, yahut “hiçbir çelişkisi ve tutarsızlığı bulunmayan” mânâsına gelmektedir. Bir âyette de Kur’an’ın indirildiği “mübârek bir gece”de tesbit edilen her işin (emr) sıfatı durumundadır. Doksan bir âyetteki “Hakîm” ismiyle on yerde geçen “hikmet” kelimesi, Allah’a izâfe edilmektedir. Kur’an’da Allah’ın ismi olarak yer alan “hakîm” kelimesi, hiçbir âyette tek başına geçmez. Birçok âyette “yenilmeyen yegâne gâlip” mânâsındaki azîz ismiyle, yine birçok âyette “hakkıyla bilen” anlamındaki alîm ve buna yakın mânâlar içeren habîr ve vâsi’ ile birlikte kullanılır. Ayrıca, “izzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce” anlamındaki aliy, “övülmeye lâyık” demek olan hamîd ve “kullarını tevbeye sevkeden ve tevbelerini kabul eden” anlamındaki tevvâb ile birlikte kullanılmıştır. Kelâm âlimleriyle esmâu'l-hüsnâ şârihleri, “Hakîm”in, “ilimde ve fiilde kemâl” şeklinde ifade edilebilecek temel anlamından hareket etmiş, bazıları ilimdeki hikmete, bazıları da fiildeki hikmete ağırlık vermiştir. Yüce Allah, gerçek ve mutlak anlamda yegâne hüküm ve hikmet sahibidir. “Kulları üzerine her türlü tasarrufa sahiptir. O, her şeyi yerli yerinde yapan yegâne hüküm ve hikmet sahibidir ve her şeyden, kullarının gizli hallerinden haberdar olandır.” (6/En’âm, 18). Allah’ın bütün fiilleri bir hikmete, güzel bir sebebe bağlı olarak tecellî etmekte, insanın âciz kavrayışı bunu, tümüyle idrâk edememektedir. Her şeyi bilen Allah’ın emir ve yasakları, hep bir hikmete bağlıdır. El-Hakîm ismimin, Kur’an’da daha çok el-Alîm vasfıyla birlikte kullanılması, insan zihnine hemen şunu hatırlatmaktadır: Allah, kayıt tanımayan sınırsız bilgisi sâyesinde insan için neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu bilir. O halde insanlara neyi emrediyorsa onların yararına, onları nelerden sakındırıyorsa, o şeyler onların zararınadır. Allah’ın emir ve yasakları, bir hikmete dayalı olduğu gibi, bütün yaptıkları aynı zamanda muhkemdir, sağlamdır. El-Hakîm’i, Gazâli şöyle târif etmiştir: “En iyi tarafı, en üstün bir ilimle bilen.” Allah’ın her yaptığında hikmet vardır, ama O, hikmetinden sual olunmaz. “Allah, yaptığından suâl olunmaz, sorumlu tutulmaz; onlar ise yaptıklarından sual olunacak, sorguya çekileceklerdir.” (21/Enbiyâ, 23). Bu âyet, hikmetin yokluğuna değil; hikmet, gâye veya illet denilen şeylerin O’nun özgürlüğünü kısıtlamadığına işaret eder. Burada O’nun izzet ve otoritesine vurgu yapılmaktadır. Hudûs ve imkân gibi delillerin yanı sıra, İslâm âlimleri kâinattaki düzen ve uyumu, eşya ve olaylardaki âhengi, dolayısıyla yaratılıştaki hikmeti de Allah’ın varlığını ispat eden deliller olarak ele almışlar, bunların kendiliğinden meydana gelmeyip sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi bir Yaratıcıya delâlet ettiğini söylemişlerdir.

Bir dâvâ, bir mes'ele, bir kişi hakkında verilen karar, emir.

(Hüküm) Karar. Emir. Kuvvet. Hâkimlik. Amirlik. * Irade. Kumanda. Nüfuz. * Kadilik etmek. * Tesir. Cari olmak. * Makam. * Bir dâvanin veya bir meselenin tedkik edilmesinden sonra varilan karar. * Man: Fikirler ve tasavvurlar arasindaki râbitayi tasdik veya inkâr etmek.

Allahü teâlânın mü'minler hakkındaki hükmüne hayret ettim. Ona genişlik taktîr eder ve kulu buna râzı olursa, kulun hakkında hayırlı olur. Şâyet darlık ile hükmeder de yine kulu buna râzı olursa, bu da hakkında hayırlıdır. (H adîs- i şerîf-Sahîh-i Müslim)

HÜKÜM

Sözlükte "iyileştirmek amacıyla menetmek, düzeltmek; karar vermek; ilim, derin anlayış; siyâsî anlayış" gibi anlamlara gelen hüküm, dinî kavram olarak farklı şekillerde kullanılmıştır.

Kelam ilminde hükümler genel olarak dinî hükümler ve aklî hükümler olarak ikiye ayrılmıştır. Dinî hükümler, âyet ve hadislerden çıkarılan sonuçları ifade etmekte olup, genelde itikadî hükümler, amelî hükümler ve ahlâkî hükümler şeklinde tasnif edilmiştir. İtikadî hükümler, temelde îmân esaslarından oluşmaktadır. Bunlar dinî hükümlerin temelini teşkil ettiğinden, aslî hükümler de denir. Amelî hükümler, dinin uygulamaları ve ayrıntılarıyla ilgili hükümlerdir. Bireylerin dış dünyaya yansıyan davranışlarına bağlanacak sonuçları ve bunlarla ilgili kuralları konu edinir. Bu hükümler, itikâdî hükümlere nispeten ikinci derecede olduklarından, fer'î hükümler de denir. Bunlar genel olarak ibâdet ve muamelât olmak üzere ikiye ayrılır. Ahlâkî hükümler, insanı kötü huylardan arındırıp, güzel huylarla donatmak amacıyla, nefsin eğitilmesine yönelik, insanın diğer varlıklarla ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Dinî hükümlerin hepsinin, birbirleriyle yakın ilişkisi vardır. Aklî hükümler ise, aklın varlıklar ve kavramlar hakkındaki değerlendirmelerini ifade eder.

Hüküm kelimesi, bir fıkıh terimi olarak, hâkimin yargılama sonucunda vermiş olduğu kesin ve bağlayıcı kararı ifade ettiği gibi, siyasî otorite, devlet idaresi ve yönetim anlamlarına da gelmektedir.


12/39- “Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilahlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hakimiyet sahibi olan tek Allah mı?”

12/40- “Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlere (düzmece ilahlara) tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

12/67- Sonra da, “Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben ona tevekkül ettim.5 Tevekkül edenler de yalnız ona tevekkül etsinler” dedi. 5

13/41- Onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah hükmeder. Onun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir.

28/70- O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.

28/88- Sen Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Onun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.

30/1- Elif Lâm Mîm.1 1

30/2,3,4,5- Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün Allah’ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü’minler sevinecektir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.2 2

40/11- Onlar da şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin.2 Günahlarımızı kabulleniyoruz. Şimdi (bu ateşten) bir çıkış yolu var mı?” 2

40/12- “Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkar etmeniz, O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.”

Fıkıh usulünde ise, Şâri'in, yani Allâh ve Rasûlünün, mükelleflerin fiillerine ilişkin hitabına hüküm denir. Usulcülere göre hüküm, teklîfî hüküm ve vaz'î hüküm olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Teklîfî hüküm, bir işin yapılması veya yapılmamasını talep etmeyi ya da ikisi arasında serbest bırakmayı ifade eder. Namaz ve oruç, yapılması istenen; içki içmek, yapılmaması istenen, yeyip içmek de serbest bırakılan hükümlerdendir. Teklîfî hükümler, Farz, Vacip, Mendub, Mubah, Tenzihen Mekruh, Tahrimen Mekruh ve Haram olmak üzere yediye ayrılır. Vaz'î hüküm ise, bir şeyin başka bir şey için sebep, şart veya mânî teşkil etmesi hususunda Şâri'in iradesidir. Örnek verilecek olursa, namazın farz olması için vakit sebep, namaz kılmak için abdest almak şarttır. Kâtilin murisini öldürmesi, mirastan pay almasına manidir. (İ.P.)


[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] [[bilgelik|Bilgelik]]
[2] (edebiyat) Dini ve tasavvufi halk şiirinde şairin anlayış ve sezgilerine göre din konularını işleyen şiirler

Nuvola apps bookcase Köken

[1,2] (Arapça)

Fairytale up blue Üst Kavramlar

[2] tekke şiiri

Fairytale right blue Yan Kavramlar

[2] nefes, ayin, tapuğ, durak, cumhur, ilahi, devriye, şathiye, tevhid, nutuk, deme, duvaz

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}

el:hikmet ku:hikmet [[ky:hikmet]] Şablon:HükümŞablon:Sentence{{}}

Advertisement