Halil İbrahim Akpınar (d. 10 Şubat 1963, Türkoğlu, Kahramanmaraş, Türkiye), Türk bürokrat.
1988'da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Altınekin, Hilvan, Besni, Kaş, Kazan Kaymakamlıkları, Ağrı Vali Yardımcılıkları, Ağrı Valilikleri yaptı. 27 Nisan 2008 tarihinde Bolu valisi olarak atanmıştır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.
Cumhuriyet Bayramı konuşması[]
From: ibrahimakpinar@hotmail.com Subject: Bolu'da Bayram Date: Wed, 29 Oct 2008 20:39:35 +0000
Aşağıda bayram konuşmam var... bakabilirseniz... selamlar...
H.İbrahim AKPINAR Bolu Valisi
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 85. yıldönümünü en içten duygularla kutlayarak sözlerime başlıyorum.
Cumhuriyet, başta devlet başkanı olmak üzere, devletin temel organlarının belli aralıklarla yenilenen seçimlerle göreve getirildiği bir yönetim biçimidir. Yöneticiler veraset yoluyla makamlarını sürdürmezler. Cumhuriyetin karşıtı monarşidir, yani krallıktır, imparatorluktur, şahlıktır, padişahlıktır. Cumhuriyet, Ulu Önder Atatürk'ün ifadesi ile demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Cumhuriyet fazilettir.
Günümüzde bir ülkenin yönetim kalitesini belirleyen en önemli unsurlar demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğüdür. Bu unsurların olmadığı ülkelerde cumhuriyet fazla bir anlam ifade etmez. Küba, Kuzey Kore, İran, Suriye, Afrika ülkelerinin çoğu cumhuriyetle idare edilir ama demokrasi ve insan haklarından nasibini pek alamamıştır. Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya, ABD ve Kanada cumhuriyetle yönetilirken; İngiltere, Japonya, İspanya, Belçika, Hollanda, İsveç, Norveç ve Danimarka krallıkla-monarşi ile yönetilmektedir. Bu ülkelerin ortak özelliği birinci sınıf demokrasiye sahip olmalarıdır. Monarşi ile idare edilen ülkelerdeki kralların yetkileri aynen cumhurbaşkanları gibi çoğunlukla sembolik ve ülke temsiline yöneliktir. Başkanlık ve yarı başkanlık sisteminde cumhurbaşkanlarının yetkisi ise daha fazladır.
Cumhuriyetin ilanının üzerinden geçen 85 yıldan sonra, ülkemizde cumhuriyet rejimi tam olarak yerleşmiştir. Bundan geri dönüş ya da başka bir arayış bulunmamaktadır. Bizim halletmemiz gereken en önemli problemimiz, yönetimimize cumhuriyetin yanında birinci sınıf demokrasiyi yerleştirmek, insan haklarına dayanan ve evrensel hukuk normlarına uyan devlet düzenini sağlamaktır.
Vatandaşlarımızı özde vatandaş - sözde vatandaş olarak ayıran, devamlı iç ve dış düşman korkusu yaşayan, ülkemizin özel durumu - özel konumu mazeretleri arkasına saklanarak yapılan düzenlemeler bizi birinci sınıf demokratik ülkeler arasına katamaz. Bu düşünce ve anlayışlarla gidilecek yer Baas tipi baskıcı rejimlerdir ki, halklarına huzur, refah ve mutluluk vermemektedirler. Hâlbuki daha çok özgürlük, daha çok demokrasi hem kalkınmada hem de problemlerimizi çözmede bize yardımcı olacaktır.
Problemlerimizi gelişmiş demokrasilerde görülmeyen bize özel yasaklarla, baskıcı yöntemlerle, insanları yıldırarak ve partileri kapatarak çözemeyiz. Ölmeyi ve öldürmeyi kutsayarak, başkalarının ölen çocuklarının arkasından hamasi nutuklar atarak ta çözemeyiz. Başka ülkeler de gelip bizim problemlerimizi çözemezler.
Çözüm biziz, çözüm birinci sınıf demokratik hukuk devletinde, çözüm özgürlüklerin daha geniş yorumlanmasındadır. Çözüm ağlayanı daha az, güleni daha çok ve yarınlara umutla bakan toplumla olur. Her uygulama ya da olayı tevekkülle kabul etmenin değil, tartışmanın ve gerekirse ilgililerden hesap sorabilmenin mümkün olduğu birinci sınıf demokrasi ile huzuru bulabiliriz.
Çözüm jakoben bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil, sonuna kadar demokrasidedir. Çözüme olan ihtiyacımız yıllar sonrası için değil hemen ve şimdidir. Ülkemizde yaşayan herkes dini inancı, mezhebi, düşüncesi, etnik kökeni ne olursa olsun kendini ifade edebilme ve özgürce yaşama ortamına sahip olmalıdır. Bizler "bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" yaşayabiliriz. Milletimizi bir arada tutan ortak değerlerimiz farklılıklarımızdan çok daha fazladır.
Bu duygu ve düşüncelerle cumhuriyet bayramınızı tekrar kutlar, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Bolu valiliğinden merkez valiliğine alınması[]
Valiler kararnamesi ile merkeze alınan Bilecik Valisi Halil İbrahim Akpınar için düzenlenen veda toplantısında gözyaşları sel oldu. Vali Akpınar veda konuşmasında, "Doğru bildiği yoldan gram şaşmayan benim gibi birine 8 yıl valilik yaptırdıkları için hükümetimize teşekkür borcum var. Tayinimin niye şimdi çıktığı meselesine gelince tam bilmiyorum, ama kararname 10 Şubat tarihli olsaydı o gün doğum günümdü. 13 Şubat neyin nesidir? Zamanlama gerçekten manidar, insan bir tuhaf oluyor" dedi.
Merkeze alınan Vali Halil İbrahim Akpınar için Bilecik’teki Şeyh Edebali Kültür Kongre Merkezi’nde veda töreni düzenlendi. Törene Bilecik Belediye Başkanı Ak Partili Selim Yağcı, MHP Milletvekili Bahattin Şeker ile çok sayıda kişi katıldı. Kürsüye gelerek hazırladığı veda konuşmasını okumaya başlayan Vali Halil İbrahim Akpınar, duygulanıp gözyaşlarını tutamadı. Konuşmasına devam edemeyen Akpınar’ın yerine kürsüye gelen İl Sosyal Etüt ve Proje Müdürü Gönül Günaydın Çabukoğlu veda konuşmasına devam etti. Çabukoğlu da bir süre sonra gözyaşlarına hakim olamadı. Bu sırada salondaki çok sayıda kişi de gözyaşı döktü.
GECE YARISI KARARIYLA 8 İLİN VALİSİ DEĞİŞTİ!
Vali Akpınar hazırladığı veda konuşmasında kendisinin 2 Haziran 2010 günü Bilecik Valisi olarak göreve başladığını belirtti. Akpınar "1980 yılında liseyi bitirdim, ama üniversite sınavını kazanamayınca yurt dışında bir inşaat şirketinde çalışmaya başladım. Neler yapmadım ki; Beton işçiliği, kademe-tamirhane işçiliği, taş ocağında konkasör operatörlüğü, harita mühendisinin yanında yardımcılık yaptım. Binlerce torba çimento geçmiştir sırtımdan. Ellerimin nasır bağladığı, parmaklarımın taşların arasında ezildiği de oldu. Aradaki kısa molalarda kum yığınlarının üzerinde uyumayı da bilirim ben. Onun için inşaatları gezerken bir köşede uyuyan gariban bir işçiye rastladığımda, aslında kendi geçmişimi görürüm, rahatsız etmeden oradan uzaklaşırım. Muhtemelen o günlerin hatırasıdır; zengin sofralarını pek sevmem, şantiyedeki işçilerin çayı, bir dilim ekmekle birkaç domates bana daha cazip gelir" dedi.
BENİM GİBİ BİRİNE 8 YIL VALİLİK YAPTIRDIKLARI İÇİN HÜKÜMETİMİZE TEŞEKKÜR BORCUM VAR
2005 yılının son günlerinde çıkan kararname ile Ağrı Valisi olarak atandığını, daha sonra Bolu Valiliği’ne son olarak da Bilecik Valiliği yaptığını anlatan Akpınar şöyle devam etti: "Biz bu görevlere hükümetlerin takdiri ile gelip aynı yöntemle gidiyoruz. 8 yılı aşkın süredir üç farklı şehirde bu şerefli görevi ifa ettim. Beni bu göreve layık gördükleri için başta Sayın Başbakanımız olmak üzere Bakanlar Kurulu üyelerine teşekkür ediyorum. Tüm mülki idare amirliği hayatımda olduğu gibi valilik dönemimde de hukuka ve vicdani kanaatime göre çalıştım. Adaletten şaşmadığımı düşünüyorum. Hiçbir güçlünün hatırına zayıfın hakkını yedirmedim. Kararlarımda olabildiğince şeffaf ve demokrat davrandım. Allah şahittir maiyetimde çalışan en alt kademedeki memurların, işçilerin, köylünün hatırını nefsimden yüksekte tuttum. Hizmetlerinin, işlerinin kolayca görülmesi için gayret gösterdim. Buna mukabil parasının ya da makamının büyüklüğünden hareketle, haksız talepte bulunan zatı namuhteremlere hiç de mütevazı davranmadım, hak ettikleri cevabı verdim. Bu anlamda kendimi devletin valisi olmaktan ziyade halkın valisi olarak gördüm. Doğru bildiği yoldan gram şaşmayan benim gibi birine 8 yıl valilik yaptırdıkları için Hükümetimize tekrar teşekkür borcum var."
TAYİNİMDE ZAMANLAMA MANİDAR
Vali Akpınar, 13 Şubat’ta çıkan kararname ile merkeze alındığını söyleyerek, "Tayinimin niye şimdi çıktığı meselesine gelince; tam bilmiyorum, ama kararname 10 Şubat tarihli olsaydı, o gün doğum günümdü. 11 Şubat memleketim Maraş’ın Fransız işgalinden kurtuluş günü. Dolayısıyla 12 Şubat Maraş’ın kurtuluş bayramı, 14 Şubat sevgililer günü. Peki, 13 Şubat neyin nesidir? Zamanlama gerçekten manidar, insan bir tuhaf oluyor" dedi.
İNGİLTERE’DEKİ BAKAN ÖRNEĞİ
Kendisinin 1990 yılında mülki idare amiri olarak eğitim amacıyla İngiltere’ye gönderildiğini belirten Akpınar burada yaşanan bir olayı şöyle anlattı: "1990 yılı Kasım ayında Muhafazakar Partinin büyük kongresi Bournemouth’ta yapıldı. Kongre günü çevre bakanı kendi aracıyla kalacağı otele gitmek istiyor. Bir taksiciden kendisine otele kadar mihmandarlık yapmasını istiyor. Taksici, ’şu kadar pound verirsen olur’ diyor. Bakan, otele vardıklarında vereceğini söylüyor. Taksici, ancak peşin verirse götürebileceğini söylüyor. Bakan, ’ben kendim de bulabilirim o zaman’ diyor. Taksici, ’sen zaten bu halinle araç kullanamazsın, çünkü sarhoşsun’ diyor. Bakan ’sana ne?’ deyip yola devam ediyor. Taksici, polisi arayıp alkollü sürücü ihbarı yapıyor. Lütfen düşünün ve kıyaslayın. Resmi araç yok, koruma yok, koruma aracı yok, ama olayın bundan sonrası daha da ilginç. Bir trafik ekibi ihbar edilen aracı hemen bulup durduruyor. Alkol kontrolü yapıldığında durum tespit ediliyor. Polis şahsa alkollü araç kullandığı gerekçesiyle gözaltına alındığını bildirip karakola gideceklerini söylüyor. Bakan bu aşamada kendisini tanıtıp gözaltına alamayacaklarını söylüyor. Polislerin cevabı: ’Biz seni bakan olarak değil, alkollü araç kullanan tehlikeli bir sürücü olduğun için gözaltına alıyoruz’ oluyor. Sabah kalktığımızda televizyonlardaki 1 numaralı haber, Bakanın alkollü araç kullandığı için o gece 5 saat gözaltında kaldığı idi. Bir saat geçmeden bakanın görevinden istifa ettiği haberi geçmeye başladı. Biz bu olayın her aşamasına çok şaşırdık. Ama okula gittiğimizde İngilizlerin bunu gayet doğal karşıladıklarını hayretle gördük. Bir hoca, ’burada Kraliçe hariç herkes trafik kurallarına uymak zorunda, uymayan cezasına katlanır. Kraliçe de yasal olarak dokunulmasa da sosyal baskı nedeniyle herkesten daha fazla kurallara bağlı yaşar’ dedi. Takip eden günlerde ilin emniyet müdürü, bize kendi konularıyla ilgili bilgi vermek için geldi. Ben bu olayla ilgili olarak o ekipteki polislerin ya da kendisinin başına bir iş gelip gelmeyeceğini sordum. Kendinden gayet emin şekilde ’Hiçbir şey olmaz’ dedi ve devam etti; ’Bu olay olduğu için Bakan istifa etmek zorunda kaldı, eğer bize bir şey yapılırsa Hükümet gider’ dedi. Gazetelerin hafta sonlarında verdiği bulmacalarda var ya, ’2 resim arasındaki 8 farkı bulunuz’ gibi. Tam böyle bir soru: 2 ülke arasındaki farkları bulunuz. Cevabı ben söyleyeyim. Bu sayılara dökülemez. Aradaki fark, demokrasi ve hukuk devleti farkıdır. Birinci sınıf demokrasi kültürüne sahip ülkelerde herkes eşittir. Eşit hak ve sorumluluklara sahiptir. Bu olayı kimseyi yermek ya da eleştirmek, güncel olaylarla bağlantı kurmak için anlatmadım. Bizim de ülke ve millet olarak birinci sınıf demokrasiyi hak ettiğimizi düşünüyorum."
Yapılan konuşmaların ardından Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı, Vali Halil İbrahim Akpınar’a plaket verdi.
Eşi sözlük entrileri[]
12 eylülde birçok insana işkence edildi, yüzlerce insan kayboldu diyen bolu valisi. ben bunları bir kısım kökü dışarda mihrakların uydurması sanırken bir devlet yetkilisinden duyunca korkumdan haberin devamını okuyamadım. kimbilir daha neler demiştir?
çok büyük sözler söylemiş bolu valisi.
türkiye'deki sorunun hep merkez - çevre ilişkisinde olduğunu sayıklayan sosyal bilimcilerimize merkezin neresi, çevrenin neresi olduğunu hatırlatmıştır kanımca. zira bu merkez çevre ikiliği bizi sürekli kemalizm'e götürüyordu ve kemalist karikatürleri de işin içinde sayılıyordu.
fakat sayın vali, bir kısım bürokratik elitle halk arasındaki gerilimden bahsediyor. tabi bazıları da bu gerilimde nerede duracağını şaşırıyor. tarafları seçemiyor. iktidar paranoyaları içerisinde sızlanıp duruyor. bürokrasi bu ülkenin tanzimattan beridir sıkışıp kaldığı çarkıdır. ilk kez böyle sarih dile geliyor.
http://haber.gazetevatan.com/…d=200801&categoryid=1
cemaatin organize ettiği toplantıda, atanmış kamu yöneticisi ünvanına aykırı olarak bir konuşma yapan, "yes we can" sözleri alkışlarla karşılanan bolu valisi.
üç kere daha jakoben, beş kere daha demokrasi, yedi kere daha yes we can derse önümüzdeki seçimde milletvekili olacakmış. ha gayret!
vali bey devlet sisteminin çarklarından gelmiş bir adam olarak daha yukarılara çıkmak için ipinin ellerinde olduğunu bildiği insanların hoşlanacağı şeyler söylemesi gerektiğini de çok çok iyi biliyor. ama valinin gözden kaçırdığı birşey var ki türkiye' de zeminin çok oynak olduğu ve heran tepetaklak olabileceğidir. söylediği sözler boyunu aşmış vaziyette olduğunu kendisi de çok iyi biliyor ancak artık şansını denemek zorunda.
abant için (bkz: yes we can) demiştir:
"bilecik valiliği görevine atanan bolu valisi halil ibrahim akpınar kentten ayrılırken bolu belediye başkanı ak partili alaaddin yılmaz ile anlaşamadığının sorulması üzerine, “sadece bir tek zübük diye adlandırdığım şahıs hariç hakkım varsa herkese helal olsun. kendilerinden helallik diliyorum. ama o zübük konusunda aynı düşünceye sahip değilim. allah onu ıslah etsin” dedi."
kaynak: http://www.milliyet.com.tr/…010/1245641/default.htm
şunu açıklamasıyla beni güldürdü ya allah'ta onu güldürsün. bolululara yes we can diyorum.
yaptigi aciklamanin ardindan, ani bir operasyonla baska bir goreve getirilmesi olasi gorunen vali.
gözlükleriyle erman toroğlu'na selam çakmıştır:
- http://www.bilecik.gov.tr/…/2011_10_04/dsc_0002.jpg
- http://www.bilecik.gov.tr/…haber/2011_10_04/ana.jpg
“Jakoben bürokrasi”nin sivil valisi - Türk Solu değerlendirmesi[]
Halil İbrahim Akpınar
Demokrasinin d’sinden bahsedemeyeceğiniz petrol zengini Arap ülkeleri mi? Onlar Amerikan dostu oldukları için değerlendirme dışı. Vali Bey’in zoru başka yani! Bir de madem kalkınma ve gelişmişlikten sözü açtı, açsın baksın Atatürk döneminin devletçi Türkiye’sine. Bir de Menderes’in “küçük Amerika” olma sevdası ve “her mahallede bir milyoner yaratma”sından Tayyip’in “ekonomiyi uçurma”sına kadarki geçen süreye. Artı ve eksi ne demek biliyorsa aradaki farkı anlayabileceğini umuyoruz.
Neymiş, “içinde demokrasi olmadan cumhuriyet beş para etmez”miş. Benimsemediğin cumhuriyete değer biçmek sana mı kaldı?
Sivil vali
Bolu valisi Halil İbrahim Akpınar Abant Platformu toplantısındaki performansıyla gündeme gelmişti hatırlanırsa. Ordu’yu yıpratma kampanyasının toplu halde yürütüldüğü (onlar tartışma diyorlar) toplantıya da ev sahipliği yapan vali, istediği demokrasinin miktarını belirtirken “Jakoben bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil, sonuna kadar demokrasi.” demişti. Ardından Obamavari bir çıkışla “yes we can” deyivermişti de alkışlar kopmuştu.
Sivilliğin tartışılacağı toplantı salonunun protokol koltuklarını dolduran başta Bülent Arınç olmak üzere AKP’liler, valiyi canı gönülden alkışlayıp tebrik ettiler. Hatta Arınç konuşmasının sonunda valiyi konuşmasından dolayı onurlandırmıştı. İyi ki böyle bir valileri vardı, Arınç bu yüzden gelecekten umutlu olduğunu söylüyordu.
Konuşan devletin valisi, alkışlayan iktidarın bakanları ve milletvekilleri… Tam bir sivil inisiyatif değil mi?
Konuştukları da herhangi bir konu değil, değiştirilmesi düşünülen “darbeci Anayasa” ve darbecilik tartışması. Hele hele Arınç’ın konuşmasını malum “eylem planı” eksenli yapması meselenin en önemli yanı.
Peki devletin valisi başka ne demişti o toplantıda?
“Askeri güç, yürütmesi ve yargısıyla paralel biçimde örgütlenmiştir ve adeta bağımsızdır. Demokratik hayatımıza tecavüz eden darbecileri yargılayamadık, bu millete reva gördükleri yargısız infazların, işkence ve kötü muamelelerin hesabını soramadık.”
Vali hızını alamamış ve Türkiye’de halkın iradesini yok sayan “Baas rejimi ve bir çeşit Pol Pot rejimi özlemiyle hükümeti devirmeyi, binlerce kişiyi yok etmeyi” planlayanların olduğunu söylemişti.
Bu konuşmasından sonraki hafta Tayyip’in ağzından dökülen “rejimin güvencesi polistir” cümlesi birebir örtüşüyor. Tayyip’in bu sözleriyle ima ettiği polis devletinde de Ordu’nun alternatifi polis kuvvetidir. Ordu ortadan kaldırılacak, yerini polis dolduracaktır. Zaten vali de askerin “yürütmesi ve yargısıyla adeta bağımsız” olmasından rahatsızlığını belirtmişti.
Vali, askerden rahatsız... Kendisi Bolu valisi, ama mensubu olduğu ve “jakoben” dediği bürokrasiden rahatsız.
O halde kendisine sivil vali diyebilir miyiz?
Pek de yakıştı, sivil vali. Sivil polis gibi... Bülent Arınç gibilerin geleceğe güvenle bakmasını sağlayacak türden.
Sivil vali Köroğlu mu, Bolu Beyi mi? Ne?
Sivil vali geçenlerde bu sivil görüşlerini tekrarlamak için Star gazetesinde, Fadime Özkan’a bir röportaj vermiş.
Röportaja geçmeden, sivil valinin teknolojiyle de nasıl haşır neşir olduğunu da atlamayalım.
www.ibrahimakpinar.com yazıp enter tuşuna basınca sivil Vali Beyin internetteki demokrat dünyasına giriyorsunuz.
Bir Bolu manzarası olduğunu tahmin ettiğim bir resmin yanında kendi resmi karşılıyor sizi. Resmin altında yine o söz:
“Jakoben bürokrasinin paşa gönlünden koptuğu kadar değil, sonuna kadar demokrasi.”
Herhalde makam odasının birkaç yerinde, duvarda bir çerçeve içinde kendisine ait bu söz vardır. Sitesinde ayrıca Abant’tan sonra kendisini öven yazıların olduğu bir bölüm var. İnsan bu kadar da narsist olmaz ki!
Bolu’nun sivil valisine beklendiği gibi şöyle bir soru soruluyor: “Siz devletin, yani merkezi gücün bir temsilcisisiniz fakat sisteme de itirazlarınız var; Bolu Beyi misiniz, yoksa Köroğlu mu?”
Cevap: “Bolu Beyi de Köroğlu da geçmişte kalmış. Ama ben kendimi pazarda köyünden getirdiği iki sepet sebzeyi satmaya çalışan teyzeye, gariban amcaya hep daha yakın hissettim. Zengin sofralarına oturmaktan ziyade köy evinde, yufka ekmek, peynir yemeyi önemsedim.”
Sivil valinin net bir cevabı yok. Bolu beyiyim dese egemen tarafta olduğu düşünülecek. “Jakoben bürokrasi”den sıyrılmaya çalışıyor ya, olmaz. Köroğlu’yum dese, onu da diyemiyor. O yüzden altı boş bir popülist yanıt kalıyor geriye.
Ardından valinin geleneksellikten sıyrılmışlığına geliyor soru. Yine popülist cevaplar. Sivil vali görev gereği dolaşırken gördüğü sıkıntılı ve yanlış uygulamalar karşısında “her şey güzel, maaşımız güzel” deyip oturmanın kendisinde rahatsızlık yarattığını belirtiyor.
Neymiş bu yanlışlıklar ve sıkıntılar? Tahmin ettiğimiz gibi demokrasimizin batı Avrupa standartlarında olmaması ve demokrasinin önündeki engeller. Başta Ordu, bürokrasi, darbeciler (kastettiği sadece 27 Mayıs Devrimi)… Bu yüzden AB müzakere ediyor ve toplum olarak gayret gösteriyormuşuz!
Her ne kadar “jakoben” dediği bürokrasiden sıyrılma laflarını çok kullansa da sivil vali biliyor ki, AKP’nin inşa ettiği yeni rejimin yeni bürokratları kendisi gibi “sivil”lerden seçilecek. O zamana kadar eskiden kalan bürokrasiyi eleştirmeye ve halkçı görünmeye devam.
Ama şöyle bir gerçek de var. O birlikte olmaktan ve yufka ekmeği yemekten hoşlandığı gariban amca ve teyzeye bir sorsun bakalım Vali Bey:
Onlar kendisinin rahatsız olduğu Ordu’ya ne kadar güveniyor?
Onlar kendisinin hayranı olduğu Batıyı ve onun demokrasisini ne kadar benimsiyor?
Ülkesinin bölünmesine neden olan, ekonomisini yıkıma uğratan, Türklüğünü ortadan kaldıran AB müzakerelerini onaylıyor mu?
Toplum olarak gayret gösteriyormuşuz! Yalana bak! Türkiye’deki Ordu’ya olan güvenin istatistiki değerleri de ortada, AB ve ABD’ye olan güvenin de!
Devletin mi, AKP’nin mi, Fethullah’ın mı valisisin?
Peki Vali Bey AKP’li miymiş?
Gazeteci soruyor bu soruyu:
“Siz AK Parti’nin (Star gazetesi ya, ‘AK Parti’yi kullanıyor) valisi misiniz, devletin mi?”
Hayır diyemiyor vali. Demokrasiyi savunmak parti yandaşlığı değilmiş. Eskiden valiler aynı zamanda CHP yöneticisiymiş…
Peki Vali Bey Fethullahçı mıymış? Abant toplantılarından dolayı onu da soruyor gazeteci.
Yine hayır demiyor. Soruya karşı soru, kaçamak bir yanıt:
“Abant toplantısına katılınca böyle bağlantı kuruluyor ama oraya agnostik, ateist ya da gayrimüslimler de katılıyor. Şimdi onlar da mı cemaatten oluyor?”
Bir de savunuyor kendini. Neymiş efendim başka yerde bunlar konuşulur muymuş? Fethullah efendileri iyi ki böyle bir platform kurmuş da içlerini dökebiliyorlarmış rahatça.
Bir de bu söylemleri yeni değilmiş. Bir önceki görev yeri olan Ağrı valisiyken de söylüyormuş. Bu görüşleriyle platformlarda devletin valisi olarak konuşabiliyorsa ve bugünlere kadar geldiyse vardır bir keramet!
Gazetecinin soruları sürdükçe Vali Beyin rahatsızlıkları bir bir ortaya dökülüyor. Türkiye için başka ne istediği soruluyor Vali Beye. O da gündemdeki tek tip kıyafete getiriyor konuyu. Tabii ki daha derinlerde cumhuriyetin getirdikleriyle bir hesaplaşma var.
Nâzım’da size göre bir şey bulamazsınız Vali Bey!
Vali Bey şöyle buyurmuş:
“Dili, dini, etnik kökeni, mezhebi, inancı, kıyafeti nedeniyle bir kişi ne horlansın ne de yüceltilsin. İnsanımız Nâzım’ın dediği gibi ‘bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine’ yaşasın istiyorum. Herkesi bir örnek giydirmek, örtmek ya da açmak zorunda değiliz. Farklılıkları kabul ederek mutlu olmak mümkün.”
“Farklılıklar söz konusu olduğunda ülkenin özel şartlarından, cumhuriyetin niteliklerinden bahsedilir. Siz o sınırlar kaldırılsın mı istiyorsunuz?
“Ben o sınırları benimseyemiyorum.”
Vali Bey cumhuriyetin niteliklerini benimseyemiyormuş. O yüzden çıkıp Abant’ta cumhuriyete karşı toplananlara ev sahipliği yapıyor, daha fazla demokrasi diye bağırıyor, alkışlanıyor ve cumhuriyeti demokrasiye kurban etmek için elinden ne gelirse yapıyor.
Esas mesele cumhuriyetle hesaplaşma demiştik. Saldırı tek tip kıyafet diyerek öğrencilerin önlüklerinden başlayıp, oradan her gün gür sesle okunan ve “Türk’üm” diyerek başlayıp, Türk’ün kendini Türk varlığına armağan etmesiyle ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” ile sonlanan andımıza, en nihayetinde Atatürk’e kadar uzatılıyor aslında.
Nedense bir yıl içinde üç defa olarak yapılan Abant toplantısının ilki, “Kürt sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” adında yapıldı. Adından da anlaşılacağı gibi klasik “Kürtler ezildi” ve “Türk-Kürt kardeşliği” vurgulu toplantıda söz alan Vali Bey valilik görevinin uzun bir bölümünü Doğu ve Güneydoğu’da yaptığını özellikle belirtmiş ve konuşmasını bir dua ile bitirmişti:
“… İliada’da okumuştum; Troyka’da savaş kızışıyor. Elini kaldırıp tanrılar tanrısına yalvarıyor. Güç buluyor, götürüp Santos’a şifa bulmasını sağlıyor. Ben de Tanrı’ya yalvarıyorum. Babalar, analar ağlamasın, insanlar cesetleri değil gelinleri, damatları karşılasın. İnsanların silaha değil daha çok sevgiye ihtiyacı var diye.”
O gün İliada’dan alıntı yapan Vali Bey, röportajında da Nâzım’dan bir alıntı yapmış. Nâzım’ın davet şiirinden yaptığı alıntıya ve açıklamalarına bakınca şiiri ve Nâzım’ı da anlamadığını görüyoruz.
Bir kere Nâzım’ın dizesinde geçen “tek ve hür” sizin ve sizin gibilerin anladığı türden bir özgürlük değil Vali Bey. Hele hele cumhuriyetin niteliklerine karşı bir saldırı özgürlüğü hiç değil. Şiirde bahsedilen bağımsızlıktır ki, emperyalizme karşıdır.
Bağımsızlık savaşında direnen insanlardan bahseder Nâzım, ki onların da demokrasi ya da Batı gibi hayranlıkları yoktur. Batılıyla savaşmışlardır.
“Bir orman gibi kardeşçesine” ile de sizin “Türk-Kürt kardeşliği”nize bir gönderme yapamazsınız. Seçtiğiniz şiir
Dört nala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim…
şeklinde başlar ve devam eder. Nâzım da burada Türklerden bahsetmektedir!
En iyisi siz ellerinizi Nâzım’dan çekin Vali Bey. Çünkü O’nda sizin işinize yarayacak bir şey bulamazsınız!
Cumhuriyet’e değer biçmek sana mı kaldı?
Cumhuriyete karşı demokrasiyi savunması Vali Beye soru olarak geliyor röportajda.
“Valiler cumhuriyete vurgu yapar, siz demokrasi diyorsunuz!”
“Padişahlık gitti cumhuriyet geldi tüm sorunlarımız çözüldü gibi bir yanılgı var. Halbuki demokrasiyi içermeyen bir cumhuriyet beş para etmiyor. Saddam Irak’ı da cumhuriyetti. Libya da, İran’da, K. Kore de cumhuriyet! Demokrasisiz cumhuriyet ne kadar anlamlı, aslında herkes biliyor.”
Demokrasi öyle bir şey ki, Vali Beye göre, demokrasinin olmadığı yerde kalkınma da olmaz, gelişme de. Verdiği örneklere bir bakalım:
Saddam’ın Irak’ı, Saddam ülkenin başındayken, Vali Beyin darbecilik ve diktatörlük olarak gördüğü Baas rejimi ile yönetiliyordu. En önemli özelliği ulusa dayanan bir sosyalizm ve antiemperyalizm.
İran örneği de Amerika’ya ve İsrail’e karşı dik duran Ahmedinejad gibi bir lider tarafından yönetiliyor olmasından.
Birbiri ardınca nükleer denemeler yapan Kim Jong Il’in Kuzey Kore’si de aynı şekilde...
Demokrasinin d’sinden bahsedemeyeceğiniz petrol zengini Arap ülkeleri mi? Onlar Amerikan dostu oldukları için değerlendirme dışı. Vali Beyin zoru başka yani!
Bir de madem kalkınma ve gelişmişlikten sözü açtı, açsın baksın Atatürk döneminin devletçi Türkiye’sine. Bir de Menderes’in “küçük Amerika” olma sevdası ve “her mahallede bir milyoner yaratma”sından Tayyip’in “ekonomiyi uçurma”sına kadarki geçen süreye. Artı ve eksi ne demek biliyorsa aradaki farkı anlayabileceğini umuyoruz.
Neymiş, “içinde demokrasi olmadan cumhuriyet beş para etmez”miş. Benimsemediğin cumhuriyete değer biçmek sana mı kaldı?
Cumhuriyeti savunanları yaftalarken, hani nerede o farklılıklara saygılı demokrat kimliğiniz Vali Bey?
Neymiş, “cumhuriyet yıkılsın diyen mi varmış?”
Ardından da söyle bir açıklama daha:
“Cumhuriyet hedefteki değermiş gibi gösterilip onun üzerinden birilerini dövmek için kullanılıyor.”
Aklı sıra cumhuriyeti bir baskı rejimi olarak değerlendiriyor Vali Bey. Açık açık söyleyemediği için de böyle tersinden gitme taktiği geliştiriyor.
Vali Beye sorular
“Kürt Sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak” konulu Abant toplantısında “Kürt devleti isteyen bir Kürde rastlamadım.” diyen Vali Bey, bugün de “Ben zaten Türkiye’yi bölmek isteyen Kürdü, Cumhuriyeti yıkmak isteyen Kürt ya da Türkü görmedim.” diyor.
“Alfabemizi değiştirip Arap ya da Uygur alfabesine veya hicri takvime geçelim diyen yoksa cumhuriyeti yıkalım diyen de yok.”
Yani Türkiye’de ne Şeriat tehlikesi ne de Kürt bölücülüğü varmış.
Vali Beye soralım o zaman.
PKK ne yapıyor dağda?
DTP kimden emir alıyor?
Kimler ona oy veriyor?
Okumuştur herhalde. Toplantılarında boy gösterdiği Fethullah efendisinin, ulaşmak için her yolun mübah olduğunu söylediği hedefi ne?
Ya da rejimi güvende olan hangi devletin bir bürokratı, o devletin kuruluş ilkelerinin kendisini bağlamadığını açıkça dillendirebiliyor?
Böyle bir şey mümkün mü?
Vali bey bir tek demokrasi için endişeleniyor.
“Demokrasiyi bekleyen tehlike var mı?”
“Var tabii. Çıkıyor işte, ayışığı, günışığı, sarıkız, karakız. (gülüyor)”
Gündemdeki Kenan Evren meselesini de soruyorlar Valiye. O da Kenan Evren’in yargılanması olayına şöyle cevap vermiş:
“Evren’in yargılanması gerekir ama 90 yaşındaki birinin yargılanması değil amaç. Bugün de aynı yola tevessül edenlerin yargılanması, bunun önünün alınması, Türkiye’nin salimen demokratik, huzurlu bir ülke olması.”
Mesele Vali Beyin itiraf ettiği gibi 12 Eylül’ün ve bugünkü çocuklarının babası Evren değil, kendilerine engel olarak gördükleri Ordu. Operasyonlarla ve belgelerle de yol almaya çalışıyorlar.
Vali Beyin darbecilerle hesaplaşmak gibi bir derdi olsaydı, Abant’ta sadece ama sadece 27 Mayıs’tan ve asılan Menderes’lerden bahsetmezdi.
Vali bey 12 Mart’ta ne oldu bilmiyor mu acaba?
Dikkat ettiğimiz kadarıyla Kenan Evren’den bile o zaman değil, yeni bir taktikle bugün bahsetmeye başlıyor.
Vali Bey, kırk altı yaşındaymış, yetmişimden sonra gelecek demokrasiyi ne yapayım diyor.
Merak etmesin ve zahmet edip düşünmesin, onun istediği gibi bir demokrasi tüm zorlamalarına rağmen gelmeyecek!
Yok, yok! Vali Bey hakkında toplantıda sarf ettiği sözleri nedeniyle İçişleri Bakanlığı’nın müfettiş görevlendirip, inceleme başlatmasından dolayı değil. Ondan çıkacak sonuç belli.
Bu ülkede hâlâ cumhuriyetine sahip çıkacak namuslu, devrimci insanlar var da onun için!
Ağrı valileri | |
---|---|
Ahmet Niyazi Mergen (1940-1944) -
Hilmi Balcı (1944-1946) - Memduz Payzın (1946-1949) - Turgut Başkaya (1949-1950) - Muzaffer Kuşakçıoğlu (1950-1951) - Şekip Yurdakul (1951-1952) - Esat Kaya Ayman (1952-1953) - Muhlis Babaoğlu (1953-1954) - Ali Akseven (1954-1958) - H. Nevzat Baykal (1958-1959) - Rahmi Sanalan (1959-1960) - Ö. Lütfi Hancıoğlu (1960-1961) - Mustafa Kazım Atakul (1961-1962) - Turgut Kılıçer (1962-1964) - Ahmet Pahtalı (1964-1966) - Mehmet Emin Köksal (1966-1967) - M.Kemal Şenol (1967-1968) - Namık Sezgin (1968-1970) - Durmuş Yalçın (1970-1971) - Lütfi Özdemir (1971-1972) - Muammer Akman (1972-1975) - Adnan Darendeliler (1975-1978) - Muzaffer Yüce (1978-1979) - Tuncer Perçinler (1979-1980) - Enver Kazanoğlu (1980-1981) - Kutlu Aktaş (1981-1986) - Şevket Ekinci (1986-1988) - Rasim Baş (1988-1991) - Mehmet Özgün (1991-1992) - İsmet Metin (1992-1993) - M. Doğan Hatipoğlu (1993-1994) - Emir Durmaz (1994-1996) - Lütfi Yiğenoğlu (1996-1999) - T. Cumhur Ersoy (1999-2003) - Hüseyin Yavuzdemir (2003-2004) - Yusuf Yavaşcan (2004-2006) - Halil İbrahim Akpınar (2006-2008) - Mehmet Çetin (2008- ) | |
http://agrı.gov.tr |
Bolu valileri | |
---|---|
Ahmet Fahrettin Bey (1924-1927) -
Salim Özdemir Günday (1927-1928) - Ali Sakıp Beygo (1928-1931) - Ali Rıza Üner (1931-1936) - Salim Gündoğan (1936-1939) - Mehmet Naci Kıcıman (1939-1940) - Ahmet Durmuş Evrendilek (1940-1944) - Hasan Sükuti Tükel (1944-1945) - Ömer Naci Rollas (1945-1946) - Kemal Hadımlı (1946-1949) - Ali Nihat Danışman (1949-1950) - İhsan Ecemiş (1950-1953) - Şevket Özenalp (1953-1953) - Celalettin Ünseli (1953-1956) - Ahmet Tekelioğlu (1956-1958) - İsmail Hakkı Ülgen (1958-1960) - Fahri Cıvgın (1960-1964) - Nusret Budunç (1964-1965) - Asım Rıza Büyüklü (1965-1967) - Şükrü Kenanoğlu (1967-1971) - A.Suat Ergünek (1971-1971) - Ali Haydar Özkın (1971-1972) - Ragıp Gerçeker (1972-1975) - Celal Kayacan (1975-1978) - Macit İskenderoğlu (1978-1979) - Mithat Çetin (1979-1980) - Adnan Darendeliler (1980-1984) - Nur Doğan Topaloğlu (1984-1985) - Gökhan Aydıner (1985-1991) - Rasim Baş (1991-1992) - Yener Rakıcıoğlu (1992-1996) - Nusret Miroğlu (1996-2000) - Mehmet Ali Türker (2000-2004) - Ali Serindağ (2004-2008) - Halil İbrahim Akpınar (2008) | |
http://bolu.gov.tr |
Bilecik valileri | |
---|---|
İsmail Adil Güven (1922-1923) - Tevfik Bey (1923-1927) - Şevket Bey (1927-1930)- Emin Bey (1930-1932) - Salim Özdemir (1932-1933)- Ali Kemali (1933-1934) - Ali Rıza Oskay (1934-1939)- Ali Sefi Tülümen (1939-1939) - Mehmet Rıfat Şahinbaş (1939-1943) - Selahattin Üner (1943-1945) | |
http://www.bilecik.gov.tr |
77.Dönem - Dönemler | |
---|---|
* Kenan ÇİFTÇİ Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel:
Said Vakkas GÖZLÜGÖL Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: Ahmet OKUR Uşak Valiliği VALİ 77 Fax: (216)441 56 66 Cep Tel: (505)52 56 Ahmet ZAHTEROĞULLARI Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: Mükerrem ÜNLÜER Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: (505)50 04 Halil İbrahim AKPINAR Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: Necmettin KALKAN Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: Orhan DÜZGÜN Kayseri Valiliği VALİ 77 Cep Tel: (505)31 84 Veysel YURDAKUL Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: Ahmet CENGİZ Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: (505)47 68 Yılmaz ARSLAN Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: (505)90 72 Erol AYYILDIZ Aydın Valiliği VALİ 77 Cep Tel: Yücel YAVUZ Gümüşhane Valiliği VALİ 77 Cep Tel: (505)41 85 Sabri BAŞKÖY Müsteşarlık Makamı VALİ 77 Cep Tel: Metin ARSLANBAŞ Ankara Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)49 48 Haldun AKSALMAN Çorum Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: Ertuğ Şevket AKSOY Batman Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: Mehmet Ali ÖZKILINÇ Ordu Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: Ahmet Hikmet ŞAHİN Bursa Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)23 19 Salih ALTINOK Edirne Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: İlhan URAN Çanakkale Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)236 90 67 Fatih KOCABAŞ Balıkesir Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)49 29 - (505)49 29 İrfan KENANOĞLU Ankara Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Dahili: 0 Cep Tel: (505)47 24 Veysel ÖZGÜR Mersin Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Mustafa AYHAN Aydın Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)60 66 Ahmet Hamdi USTA İstanbul Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)77 88 Mehmet Suat İLHAN İzmir Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: İbrahim BALLI Aydın Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)51 61 Ahmet ÖNAL İstanbul Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (533)814 52 38 Mümin HEYBET Tekirdağ Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: (505)32 13 Hacı Mehmet KARA Kocaeli Valiliği VALİ YARDIMCISI 77 Cep Tel: Hayrettin ÇİFTÇİ Narlıdere Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: Mahmut ŞİRİNOĞLU Ortahisar Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: Mehmet Ali ÖZKAN Çukurova Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: (505)32 52 Feyzullah ÖZCAN Sancaktepe Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: (505)46 52 Mustafa ÖZARSLAN Yenişehir Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Gürsoy Osman BİLGİN Sarıyer Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: (505)50 65 Kazım TEKİN Başakşehir Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Harun KAYA Küçükçekmece Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: (505)43 34 Salim DEMİR Sincan Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: Zafer ORHAN Güngören Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: Abdullah DÖLEK Eyüp Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: İbrahim ÖZEFE Sultanbeyli Kaymakamlığı KAYMAKAM 77 Cep Tel: (505)46 89 Bilal KARACA Hukuk Müşavirliği HUKUK MÜŞAVİRİ 77 Cep Tel: Bahadır KARAKAYA Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı MÜLKİYE BAŞMÜFETTİŞİ 77 Cep Tel: (505)46 31 Selami ALTINOK Müsteşarlık Makamı MÜSTEŞAR (VALİ) 77 Cep Tel: Nuri Gürsel METİN Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı MÜLKİYE BAŞMÜFETTİŞİ 77 Cep Tel: (505)27 00 Arif YILDIRIM Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı MÜLKİYE BAŞMÜFETTİŞİ 77 Cep Tel: (505)26 87 Kadir Akın GÖZEL Hukuk Müşavirliği HUKUK MÜŞAVİRİ 77 Cep Tel: Mehmet Alpaslan IŞIK Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı MÜLKİYE BAŞMÜFETTİŞİ 77 Cep Tel: (505)24 82 Aziz YILDIRIM Müsteşarlık Makamı MÜSTEŞAR YARDIMCISI 77 Cep Tel: Mükerrem ÜNLÜER Müsteşarlık Makamı MÜSTEŞAR YARDIMCISI (Geçici Görev) 77 Cep Tel: (505)50 04 |