Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Hayır Hayr-hah Farsça

Hayır sâhibi. Herkesin manevî ve maddî iyiliğini isteyen. Allah rızası için ilm-i Kur'an ve imanla, manen ve maddeten hayırlı hizmetler etmeyi ve hayırlı işler işlemeyi seven.

HAYR

Bir şeyi diğerine tercih etmek, hayırlı olmak, hayırda birine üstün gelmek, birine hayırlı olan şeyi vermek anlamındaki "h-y-r" kökünden türeyen "hayr" isim olarak; insanların rağbet ettiği, sevip arzu ettiği ve hayırlı olan şeylere denir. İsm-i tafdîl olarak daha hayırlı, en iyi, en faydalı demektir. Çoğulu; hıyâr ve ahyârdır. Hayr kelimesi, şer ve zarar kelimelerinin zıddıdır.

Hayr kelimesi Kur'ân'da 176 âyette geçmiş ve îman (Enfâl, 8/70; Hûd, 11/31), İslâm (Kalem, 68/12), Kur'ân (Bakara, 2/105), çok mal (Bakara, 2/180,215), sıhhat, afiyet (En'âm, 6/17; Yûnus, 10/107), ücret, mükafât (Hac, 22/36), en iyi en üstün (Mü'minûn, 23/118), taam, yiyecek (Kasas, 28/24), zafer (Ahzâb, 33/25), at (Sâd, 38/32), daha faydalı (Bakara, 2/106), daha hayırlı (Yûsuf, 12/64), bolluk (Hûd, 11/84), iyilik, yarar, salah (Nur, 24/33), güc, kuvvet (Duhân, 44/37), dünya, mal, mülk (Âdiyât, 100/8), iyi, güzel, yararlı olan şey (Âl-i İmrân, 3/104), hayırlı, sâlih çocuk (Nisâ, 4/19), iffet (Nûr, 24/12), daha güzel daha iyi daha edepli, terbiyeli, ahlâklı (Hucurât, 49/5), faydalı (A'râf, 7/188), şerrin zıddı olan hayr (Âl-i İmrân, 3/26) anlamlarında; ahyar kelimesi ise 2 âyette geçmiş ve hayırlılar anlamında peygamberlerin sıfatı olarak kullanılmıştır (Sâd, 38/47-48). "Sizi hayr ve şerle deneyeceğiz..." (Enbiyâ, 21/35)

Allâh'ın sıfatı olarak hayr, Kur'ân'da bir âyette geçmiştir: "...Allah daha hayırlı, (mükâfat ve cezası) daha devamlıdır. (hayr ve ebkâ)" (Tâ-hâ, 20/73)

Allah'ın insanlara, yararı, hayrı, nimeti, ihsanı her şeyden daha çoktur. O, hayırlıdır, faydalıdır. Bütün hayr onun elindedir (Âl-i İmrân, 3/26). Yardım edenlerin (Âl-i İmrân, 3/150), hüküm verenlerin (A'râf, 7/87), cezalandıranların (Enfâl, 8/30), rızık verenlerin (Hac, 22/58), merhamet edenlerin (Mü'minûn, 23/109) ve konuk edenlerin (Mü'minûn, 23/29) en hayırlısıdır. (İ.K.)


2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür.

2/148- Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Haydi, hep hayırlara koşun, yarışın! Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz, Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.

2/197- Hac (ayları), bilinen aylardır.51 Kim o aylarda hacca başlarsa, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. (Ahiret için) azık toplayın. Kuşkusuz, azığın en hayırlısı takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma)dır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının. 51

2/215- Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.”

21/72- Ona İshak’ı ve ayrıca da Yakub’u bağışladık ve her birini salih kimseler yaptık.

21/73- Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekatı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.

21/89- Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti.

22/77- Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

23/57- Rablerinin azametinden korkup titreyenler,

23/58- Rablerinin âyetlerine inananlar,

23/59- Rablerine ortak koşmayanlar,

23/6- Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

23/60- Rabblerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,

23/61- İşte bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.

3/113- Onların (Kitap ehlinin) hepsi bir değildir. Kitap ehli içinde, gece saatlerinde ayakta duran, secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okuyan bir topluluk da vardır.18 18

3/114- Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.

3/115- Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

4/114- Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfât vereceğiz.

4/127- Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.” Kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kılınan (miras)ı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara ve yetimlere adil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız şüphesiz Allah onu bilir.

4/149- Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

5/48- (Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp ta onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.

73/20- (Ey Muhammed!) Şüphesiz Rabbin, senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, yarısını ve üçte birini ibadetle geçirdiğini biliyor. Beraberinde bulunanlardan bir topluluk da böyle yapıyor. Allah gece ve gündüzü düzenleyip takdir eder. Sizin buna (gecenin tümünde yahut çoğunda ibadete) gücünüzün yetmeyeceğini bildi de sizi bağışladı (yükünüzü hafifletti.) Artık Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizde hastaların bulunacağını, bir kısmınızın Allah’ın lütfundan rızık aramak üzere yeryüzünde dolaşacağını, diğer bir kısmınızın ise Allah yolunda çarpışacağını bilmektedir. O halde, Kur’an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için önceden ne iyilik gönderirseniz onu Allah katında daha üstün bir iyilik ve daha büyük mükafat olarak bulursunuz. Allah’tan bağışlama dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

HAYIR VE ŞER

Alm. Wohltat und Bösetat, Fr. bien et mal, İng. good and evil. İyi ve kötü şeyler. Dînin ve aklın beğendiği şeyler “hayır”; dînin ve aklın beğenmediği şeyler “şer”dir. Hayır, iyilik anlamında da kullanılır. Kur’ân-ı kerîm’de meâlen; “Kim zerre mikdârı bir hayır işlerse, onun mükâfâtını (karşılığını) görür.” (Zilzâl sûresi: 7) buyrulmaktadır.

Hayır iyilik yapmak, her toplumda teşvik edilmiştir. İyilik yapmanın belli bir ölçüsü, sınırı yoktur. İnsanlara güler yüz ile muâmele etmek de hayırdır, iyiliktir. Üzüntüsüne ortak olup teselli etmek, imkân nisbetinde maddî bir ihtiyâcını gidermek, hastalığında ziyâret etmek, ikrâmda bulunmak hep hayırdır, iyiliktir. Nitekim Peygamber efendimiz; “Hayra (iyiliğe) yol gösteren (sebeb olan) onu yapan gibidir.”; “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır.”; “Müslümanların hayırlısı, Müslümanların, elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” buyurmaktadır.

Hayır, iyilik yapmak, insanlar arasında muhabbetin, sevginin artmasına ve böylece toplumda birliğin, berâberliğin meydana gelmesine sebeb olur.

Şer ise, dînin ve aklın beğenmediği şeylerdir. Kısaca hayr’ın zıddıdır. İyilik yapan, hayırla yâdedildiği gibi, kötülük yapan da bunun karşılığını, dünyâda da, âhirette de elbette görür. Kur’ân-ı kerîm’de meâlen; “...Kim de zerre miktârı şer (bir kötülük) işlerse onun cezâsını görür.” (Zilzâl sûresi: 8) buyrulmaktadır.

Hayır ve şerri yaratan Allahü teâlâdır. Fakat bunları isteyen, arzu eden ise kuldur, insandır. İnsan ihtiyarı, dilemesi sebebiyle yaptıklarının neticesinden mesuldür (Bkz. Kazâ ve Kader). Allahü teâlâ, hayırlı, iyi şeylerden râzıdır, beğenir. Şer olanlardan yâni kötülüklerden râzı değildir, beğenmez. Bunun böyle olduğuna inanmak îmânın şartıdır.

Hayırlı, iyi işleri yapmak, şer ve kötü olan işlerden kaçmak, ahlâkı güzelleştirir. İnsanı olgunlaştırır. Kur’ân-ı kerîm’de meâlen; “O hâlde (ey müminler!) siz de hayır işlerine koşun!” (Bakara sûresi: 7,8); “Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir.” (Bakara sûresi: 197) buyrularak hayır, iyilik yapmak teşvik edilmektedir. Peygamber efendimiz de; “Her iyi iş sadakadır.”; “Kardeşini güleryüzle karşılamaktan ibâret olsa bile, hiçbir iyiliği yapmaktan geri durma!” buyurarak; hayır, iyilik yapmayı teşvik etmekte ve; “Müslüman hayırlı olur. Hased edince hayır kalmaz.” buyurarak; hased, gıybet, sûi zan gibi kötü hallerden ve kötülük yapmaktan da uzak durulması gerektiğini bildirmektedir.

Hüsn/Güzellik Kavramına Yakın Anlam Taşıyan Diğer Kavramlar (Hayır, Birr, Cemâl, Tayyib, Sâlih Amel) a) Hayır

Hüsn Hüsn/Güzellik Kavramına Yakın Anlam Taşıyan Diğer Kavramlar

(Hayır, Birr, Cemâl, Tayyib, Sâlih Amel) a) Hayır: ‘Hayr’ taşıdığı özellik dolayısıyla istenilen, arzu edilen, değerli, dünya ve âhirette faydalı, yara yışlı olan her şeydir. Hayır, ister bir davranış, ister bir ibâdet, ister mal, yani dünyalık yönünden olsun; dinî, yani dünyaya ve âhirete âit meselelerde faydalı olan, arzu edilen şeyleri ifade eder. O; istenilen, kötü karşılanmayan, kendisine rağbet edilen bir değerdir. ‘Hayr’ın karşıtı ‘şerr’dir. Hayır kelimesinin hem dünya işlerini, hem de uhrevî değerleri anlatan birkaç boyutu bulunmaktadır. Hayır, iyi ve faydalı, rağbet edilen tercihleri ifade ettiği için; ibâdet, iyilik etmek, Allah yolunda harcamak, faydalı mal, kişiye sevap veya şeref kazandıran şeyler hakkında da kullanılmaktadır. Aynı kökten gelen ‘hayrât’, beğenilen özellikler, davranışlar, sevap amacıyla yapılan iyilikler ve sadaka-i câriye (devam eden sadaka) olan şeyler demektir. Hayır, kavram olarak bazen hem mal, hem de o malı Allah yoluna sarf etme iyiliğini veya infak anlayışını ifade etmektedir. Allah’ın insana verdiği mal, -her ne kadar bazıları için şer olsa da- bizzat hayrın kendisidir. Meselâ, Kur’an, Hz. Süleyman (a.s.)’a verilen atlara ‘hayır’ demektedir (38/Sâd, 32). Mü’minler, Allah yolunda ‘hayır’dan ne infak ederlerse; bu, kendileri içindir. Onlar ‘hayr’ olarak infak ettiklerinin karşılığını tastamam alacaklardır (2/Bakara, 272-273). Görüldüğü gibi burada ‘hayır’ hem sahip olunan mal, hem de bu maldan Allah yolunda infak edilen pay, sadaka anlamına gelmektedir. Bir başka âyette ise ‘hayır’ yine ikili bir anlam ifade ederek hem sahip olunan şey, hem takvâya bağlı olarak yapılan amel (iş) yerinde kullanılmaktadır: “Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Hayır olarak infak edeceğiniz şey, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (2/Bakara, 215) Hayır kavramı Kur’an’da birkaç anlamda daha kullanılmaktadır: Allah’ın sayısız nimeti anlamında (3/Âl-i İmrân, 26); bütün hayırların kaynağı olan vahy ve peygamberlik anlamında da kullanılır. Vahye uyan mü’minler birçok nimetlere, güzelliklere, sağlam bir inanca ve aralarında kardeşlik duygularına sahip olurlar. Bütün bunlar hayr’ın ta kendisidir (2/Bakara, 105; ayrıca bkz. 16/Nahl, 30). Gerçek iman, ya da iman etme eğilimi, samimiyet ve iyi niyet anlamında (8/Enfâl, 70); iman etmenin güzel sonucu, imanın olumlu etkisi anlamında (6/En’âm, 158); sâlih amel, hayırlı iş, kulluk ve sonucu güzel olan işler anlamında (2/Bakara, 110; 5/Mâide, 48; 21/Enbiyâ, 90) kullanılır. Hayrın bu mânâlarına bakarsak onun iki yönü bulunduğunu görürüz: Birincisi, kaynağı Allah olan hayır; ikincisi, kaynağı insan olan hayır. Bu iki durumda da hayrın anlamı, İslâm’ın bakış açısıyla faydalı, değerli olduğuna hükmedilecek bir şeydir. Hayır ve şer; ya mutlak (kesin)tır, ya da izâfî (göreceli)dir. Sözgelimi; adâlet, iyilik duygusu, akıl, erdem sahibi olmak gibi şeyler her durumda herkes için hayr’dır. Zulmetmek, haklara tecavüz, yalan, hırsızlık gibi şeyler de herkes için her zaman şerdirler. İzâfî (göreceli) hayır ve şer nitelemesi, kişilere ve onların durumlarına göre değişiklik gösterebilir. İzâfî hayrın başında mal sahibi olmak gerekir. Mal, servet, dünyalıklar kimileri için hayır; kimileri için de şer olabilir. Helâlden kazanılıp helâle harcanmayan bir mal, sahibi için hayır değildir. Kendisinden İslâm’ın çizdiği sınırlar içerisinde faydalanılmayan mala ‘hayırlı’ mal denilemez. Meselâ, cimrilik yüzünden Allah yolunda harcanmayan bir malda, onun sahibi bir hayır olduğunu sanmamalıdır (3/Âl-i İmrân, 180). Demek ki az da olsa helâlden kazanılan ve Allah rızâsı uğruna harcanabilen bir mal veya kazanç sahibi için hayırdır. Allah (c.c.) mü’minlere gerektiği zaman kendi yolunda, kendi dini uğruna cihâd etmeyi, savaşmayı emretti. Mü’minlerden bazıları böyle bir şeyi kendileri için şer (zorluk, meşakkat, ağır bir imtihan, zararlı) sayabilirler. Ancak Rabbimiz buyuruyor ki: “….Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için şerdir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (2/Bakara, 216)

Kur’ân-ı Kerim’de Hayır ve Şer

Kur Kur’ân-ı Kerim’de Hayır ve Şer “Hayr” kelimesi, Kur’ân-ı Kerim’de 176 yerde, türevleriyle birlikte ise toplam 196 yerde geçer. “Şerr” kelimesi ise 31 yerde zikredilir. Kur’ân-ı Kerim’de hayır kavramı, “iyi, güzel, değerli, faydalı; ve mal mülk gibi arzulanan şeyler” anlamlarında kullanılır. Hayır, kavram olarak bazen hem mal, hem de o malı Allah yolunda sarf etme iyiliğini veya infak anlayışını ifade etmektedir. Allah’ın insana verdiği mal, -her ne kadar bazıları için şer olsa da- bizzat hayrın kendisidir. Meselâ, Kur’an, Hz. Süleyman (a.s.)’a verilen atlara “hayır” demektedir (38/Sâd, 32). Bir başka yerde, ölen birisinin geride bir hayır/mal bırakması durumunda onunla ilgili vasiyette bulunması gerekir denilmektedir (2/Bakara, 180). Mü’minler, Allah yolunda hayırdan ne infak ederlerse; bu, kendileri içindir. Onlar hayır olarak infak ettiklerinin karşılığını tastamam alacaklardır (2/Bakara, 272-273). Görüldüğü gibi burada hayır, hem sahip olunan mal, hem de bu maldan Allah yolunda infak edilen pay, sadaka anlamına gelmektedir. Bir başka âyette ise ‘hayr’ yine ikili bir anlam ifade ederek hem sahip olunan şey, hem takvâya bağlı olarak yapılan amel (iş) yerinde kullanılmaktadır: “Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Hayır olarak infak edeceğiniz şey, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (2/Bakara, 215) Hayır, yine maddî anlamlarda refah, bolluk, zenginlik gibi anlamlarda kullanılır (6/En’âm, 17; 10/Yûnus, 107; 21/Enbiyâ, 35; 70/Meâric, 21).

Hayır kavramı Kur’an’da şu anlamlarda da kullanılmaktadır: a) Allah’ın sayısız (maddî ve mânevî) nimeti anlamında (3/Âl-i İmrân, 26), b) Bütün hayırların kaynağı olan vahy ve peygamberlik anlamında, ki vahye uyan mü’minler birçok nimetlere, güzelliklere, sağlam bir inanca ve aralarında kardeşlik duygularına sahip olurlar. Bütün bunlar hayrın ta kendisidir (2/Bakara, 105 ayrıca bkz. 16/Nahl, 30), c) Gerçek iman, ya da iman etme eğilimi, samimiyet ve iyi niyet anlamında (8/Enfâl, 70), d) İman etmenin güzel sonucu, imanın olumlu etkisi anlamında (6/En’âm, 158), e) Sâlih amel, hayırlı iş, kulluk ve sonucu güzel olan işler anlamında (2/Bakara, 110; 5/Mâide, 48; 21/Enbiyâ, 90), f) İslâm (3/Âl-i İmrân, 104; 68/Kalem, 12), g) hikmet (2/Bakara, 269) anlamında “hayır” kavramı kullanılır. Bütün bu açıklamalardan sonra, hayır kelimesinin Kur'an'da "ma'rûf (iyilik)", şer kelimesinin de "münker (kötülük)" anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz. Hayır ve karşıtı olan şer, şu âyette birlikte kullanılmıştır: “İnsan, hayrı istediği gibi şerri de ister (Hayra duâ eder gibi şerre de duâ etmektedir). İnsan pek acelecidir.” (17/İsrâ, 11) Âyette aceleci olan insanın, hayrı ister gibi şerri istediği; hayra duâ eder gibi şer için duâ ettiği belirtilmektedir. İnsanın hayrı ister gibi şerri istemesi, üç anlama gelebilir: 1) Bundan kasıt, Kur'an'a inanmayan kişilerin: "Allah'ım, eğer bu hak ise başımıza taş yağdır" gibi sözlerle Hz. Peygamber'le alay edip azap istemelerini kınamaktır. Allah Teâlâ, o insanların Kur'an'a inanıp doğru yola gelecekleri yerde bu hayrı bırakıp şerri istedikleri anlatılmakta, böyle doğru yoldan ayrıldıkları için türlü azaplara, sıkıntılara uğrayan yahûdilerin sonlarına benzer bir cezaya çarpılacaklarını îmâ etmektedir. Âyetlerin söz akışına en uygun mânâ budur. 2) İkinci ihtimale göre, insanın şer istemesi, bunaldığı zaman kendi aleyhine duâ (bedduâ) edip lânet okumasıdır. Bazı insanlar bunalınca "ölsem de kurtulsam!" gibi sözler söyler. Veya çoluk çocuğuna bedduâ eder. Halbuki o istediği şey, kendi lehine değil; aleyhinedir, yani şerdir. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Canınız ve malınız aleyhine duâ (bedduâ) etmeyin. Sonra Allah'ın kabul saatine (zamanına) rastlarsınız da duânızı kabul eder." (Müslim, Zühd 74; Ebû Dâvud, Salât) buyurmuştur. 3) Üçüncü ihtimale göre insan, bazen aleyhine olacak bir şeyi hayır sanarak ister, olması için duâ eder, yalvarır, olmayınca üzülür. Gerçekten onun olması, kendi aleyhinedir, şerdir; olmaması hayırdır. Ama insan, işlerin içyüzünü bilmediği için farkına varmadan aleyhine olacak şeyleri ister. Hayrı istediği gibi o şerli şeyi de hayır sanarak ister. Âyette bu üç anlam da muhtemeldir. Daha doğrusu, âyet, bu mânâların hepsini kapsar; fakat siyak ve sibaka göre daha uygun ve temel anlam, birincisidir. (2) “Eğer Allah, insanlara, onların hayrı çabukça istemeleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu (ve hepsi de helâk olurlardı). Fakat Biz, Bize kavuşmayı beklemeyenleri azgınlıkları içinde bocalar bir halde (kendi başlarına) bırakırız.” (10/Yûnus, 11) “Hoşunuza gitmediği halde üzerinize savaş yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir de siz bilemezsiniz.” (2/Bakara, 216) Bu âyette, hoşlarına gitmese de savaşın, mü'minlere farz kılındığı; hoşlarına gitmeyen bazı şeylerin yararlarına; hoşlarına giden bazı şeylerin de zararlarına olabileceği, işlerin içyüzünü ancak Allah'ın bildiği belirtilmektedir. Evet, insan ne kadar bilgili olsa da, onun bilgisi, ancak duyuların verilerine bağlıdır. Duyulara çarpan olaylardan gelir. Yargısı da görünüşlere göredir. İnsan, olayların iyi veya kötü olduğu, bunlardan doğacak yarar veya zararları deney ile bilir. Çoğu kez bir olayı denemeye imkân olmaz. Denemeye kalkıldığı zaman da iş işten geçmiş olur. İnsan, olayların ancak dışyüzünü bilir; halbuki Allah, her şeyi yaratan kendisi olduğundan, her şeyin dışını da içini de bilir. Bu bilgisi uyarınca insanın yararına olan şeyleri emreder, zararına olan şeyleri de yasaklar. O'nun emrettiği her şey, zâhiren hoş görünmese de gerçekte hoştur, hayırdır. Savaş da görünüşte hoş değildir; çünkü insanın ölümüne sebep olabilir. Ama birkaç kişinin ölümüyle bir toplumun hürriyeti, şeref ve nâmusu kurtarılır. Ölenler de cennette ebedî diriliğe ve mutluluğa erişirler. Peygamberlere arkadaş olmak şerefine ererler. Gerçekten, cihad eden İslâm toplumları yükselmişler, cihadı bırakınca dünya haritasındaki yerleri küçülmeye başlamış, sonunda güzelim ülkeleri yabancılar ve onların güdümündeki yerliler tarafından sömürülmüştür. Cihadı bırakmak, yalnız cepheye gitmemek değildir. Düşmana karşı kuvvet hazırlamayı ihmal etmek, düşman atom bombası yaparken piyade tüfeğiyle yetinmek de cihadı bırakmak demektir. Âyetten çıkarılacak birinci hüküm, birinci ders cihada katılmak ve cihadı sürdürmektir. İkinci ders de, bazı hoşumuza gitmeyen şeylerin hakkımızda hayırlı olabileceğidir. Nice üzüldüğümüz şeyler vardır ki, sonunda bizim için çok hayırlı olmuş ve nice sevdiğimiz şeyler vardır ki, bizim için kötü sonuç doğurmuştur. O halde, biz elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar yararlı işler yapıp durumumuzu düzeltmeğe, kötü sonuç doğuracak işlerden kaçmaya, tehlikelerden sakınmaya çalışmalıyız. Fakat Allah'tan başımıza bir olay geldiği, hoşumuza gitmeyen, bizi üzen bir olayla karşılaştığımız zaman da kendimizi üzüntü girdâbına atmak yerine sabretmeli, işin sonunu beklemeliyiz. Bir babanın, küçük çocuğunu bazı şeylerden men etmesi, çocuğun zoruna gitse de onun yararınadır. Doktorun verdiği ilâç acı da olsa hastanın şifasına sebep olabilir. Doktor, zulmünden değil; şefkatinden ötürü o ilâcı hastasına vermektedir. Her arzu ettiğini vermek, hastayı ölüme sürükleyebilir. Şayet Yüce Allah da sana istediğin bir şeyi vermiyorsa, seni yoksul yaşatıyorsa, seni çocuksuz yapmışsa veya çok sevdiğin bir şeyi elinden almışsa üzülme, sabret; bu hoşuna gitmeyen işlerin içinde senin için kim bilir nice faydalar, hayırlar olabilir. Ya bu vesile ile Allah sana ileride çok yararlı şeyler verecek, yahut seni bu olaylarla deneyip ruhunu olgunlaştıracak, mânevî dereceni yükseltecektir. Biz Rabbimizin her an, her nefes bin türlü nimetiyle besleniyoruz. Bir nefes alış, vücuda oksijen götürür; nefes veriş, vücutta biriken zehirli gazı dışarı atar. Bir nefes alış verişte Allah'ın bize iki lütfu, iki nimeti var. Bir vakit de O'ndan bir sınavla karşı karşıya kalırsak elbette sabretmemiz gerekir. Sabredersek acı olaylar tatlılaşır, Allah olayları hikmetle örmüştür. Bazen hayırlı sonuçları görünüşte insanın hoşuna gitmeyen olaylara bağlamıştır. Şerri hayır yapacak yine O'dur. "Allah tevbe edip güzel iş yapanların kötülüklerini iyiliklere çevirir." (25/Furkan, 70) Meyveler güneşin karşısında dura dura tatlılaşır. Hakkın rızâsına boyun eğenler de rûhen olgunlaşır, iki cihan mutluluğuna ererler. (3) "Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her hayrı/iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür." (2/Bakara, 110) “Herkesin yüzünü kendisine doğru çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda birbirinizle yarışın…” (2/Bakara, 148) “...Hayır işlerden neyi yaparsanız Allah onu bilir. (Ey mü’minler!) Âhiret için azık toplayın. Bilin ki, azığın en hayırlısı takvâdır (Allah korkusudur). Ey akıl sahipleri! Yalnız Benden korkun.” (2/Bakara, 197) “Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ‘Hayır olarak infak edeceğiniz şey, ana babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.” (2/Bakara, 215) “Hoşunuza gitmediği halde üzerinize savaş yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir de siz bilemezsiniz.” (2/Bakara, 216) “İman edinceye kadar müşrik/putperest kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş bir câriye, beğenseniz bile müşrik bir kadından kesinlikle daha hayırlıdır/iyidir. İman edinceye kadar müşrik erkekleri de evlendirmeyin. Mü’min bir köle, beğenseniz bile müşrik bir kişiden kesinlikle daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırır. Allah ise izni ve inâyeti ile cennete ve mağfirete çağırır; âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki düşünüp anlarsınız.” (2/Bakara, 221) “Güzel söylemek ve hoşgörü, peşinden başa kakılan, gönül inciten sadakadan daha hayırlıdır.” (2/Bakara, 263) “Allah dilediğine hikmet verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır ve üstünlük verilmiştir. Gerçekleri ancak akıl sahipleri anlar.” (2/Bakara, 269) “...Hayır olarak infak ettiklerinizden (harcadıklarınızdan) hepsi, kendiniz içindir (ondan Allah değil; siz faydalanırsınız). Yapacağınız infakı/harcamayı, ancak Allah’ın rızâsını kazanmak için harcayın. Hayır kasdıyla verdiğiniz ne varsa, size tam olarak noksansız verilir. Ve siz asla haksızlığa uğramazsınız.” (2/Bakara, 272) “De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini aziz kılar yüceltir; dilediğini de zelil kılar alçaltırsın. Her türlü hayır/iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye kadirsin.”(3/Âl-i İmrân, 26) “Sizden, insanları hayra çağıran, ma’rûfu (iyiliği) emredip münkeri (kötülüğü) men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (3/Âl-i İmrân, 104) “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; ma’rûfu (iyiliği) emreder, (münkerden) kötülükten men eder ve Allah'a iman edersiniz...” (3/Âl-i İmrân, 110) “Onlar, Allah'a ve âhiret gününe iman ederler; ma’rûfu/iyiliği emreder, münkerden/kötülükden men ederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar sâlihlerdendir. Onların, hayır cinsinden yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.” (3/Âl-i İmrân, 114-115) "Allah'ın, kereminden kendilerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için şerdir. Cimrilik ettikleri şey de kıyâmet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır." (3/Âl-i İmrân, 180) “…(Hanımlarınızla) güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar.” (4/Nisâ, 19) “...Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse hayrâtta (hayırlı/iyi işlerde) birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.” (5/Mâide, 48) “Eğer Allah sana bir zarar verirse, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da giderecek yoktur), şüphesiz O her şeye kadirdir.” (6/En’âm, 17) “Allah katında hayvanların en şerlisi/kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir (Hakkı işitip kabul etmeyen kâfirlerdir).” (8/Enfâl, 22) “Allah katında hayvanların en şerlisi/kötüsü, kâfir olanlardır. Çünkü onlar (Allah'a) iman etmezler.” (8/Enfâl, 55) “Eğer Allah, insanlara, onların hayrı çabukça istemeleri gibi şerri de acele verseydi, elbette onların ecelleri bitirilmiş olurdu (ve hepsi de helâk olurlardı). Fakat Biz, Bize kavuşmayı beklemeyenleri azgınlıkları içinde bocalar bir halde (kendi başlarına) bırakırız.” (10/Yûnus, 11) “İnsan, hayrı istediği gibi şerri de ister. İnsan pek acelecidir.” (17/İsrâ, 11) “Sanıyorlar mı ki, onlara verdiğimiz servet ve oğullar ile kendilerine hayırlar/faydalar sağlamak için can atıyoruz? Hayır! Onlar işin farkına varmıyorlar.” (23/Mü’minûn, 55-56) “Sizi deneme olsun diye, önce kötülük (şer) ve iyilik (hayır) ile deneriz. Sonra Bize geri döndürülürsünüz.” (21/Enbiyâ, 35) “...Onlar (peygamberler) hayır işlerinde koştururlar; umarak ve korkarak Bize yalvarırlardı; onlar Bize huşû (derin saygı) duyarlardı.” (21/Enbiyâ, 90) “Ey iman edenler! Rukû edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin: umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (22/Hacc, 77) “Doğrusu onlar (İbrâhim, İshak ve Ya’kub a.s.) Bizim yanımızda seçkin ve hayırlı/iyi kimselerdendir. İsmâil’i, Elyesa’yı, Zülkifl’i de an. Hepsi de hayırlılardandır.” (38/Sâd, 47-48) “İnsan, hayır istemekten usanmaz (Her şeyinin olmasını ister). Fakat kendisine bir şer/kötülük dokunursa hemen karamsar olur, (Allah’ın rahmetinden) ümidini keser. Andolsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra Biz ona bir rahmet tattırırsak, ‘Bu, benim hakkımdır, kıyâmetin kopacağını sanmıyorum. Rabbime götürülmüş olsam bile muhakkak O’nun yanında benim için daha güzel şeyler vardır’ der. Biz o inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve mutlaka onlara ağır azaptan tattıracağız. İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve kendine yönelir. Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur.” (41/Fussilet, 49-51) “Kim zerre ağırlığınca hayır işlerse, onu(n karşılığını) görür. Kim de zerre ağırlığınca şer işlerse, onu(n karşılığını) görür.” (99/Zilzâl, 7-8)

[]

Lupa Sıfat[]

Ico libri Anlamlar

[1] Iyilik dileyen, iyilik isteyen, iyicil, hayırsever

Nuvola apps bookcase Köken

[1] (Arapça)

[]

Lupa Sıfat[]

Ico libri Anlamlar

[1] iyiliksever.

Write Yazılışlar

خيرخواه

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken + Nuvola apps bookcase Köken

Books-aj.svg aj ashton 01f Kaynaklar

  • Türk Dil Kurumu: "Hayr"
Advertisement