Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Dr._MASARU_EMOTO_Ve_SU_KRİSTALLERİ

Dr. MASARU EMOTO Ve SU KRİSTALLERİ

Dr. MASARU EMOTO Ve SU KRİSTALLERİ su mucizesi, doğal hayat

Suyun_Hafızası_Var-0

Suyun Hafızası Var-0

Suyun Hafızası Var


Eğer mu söz ve mesajlar suya bunu yapaıyorsa bizim içimizden geçirdiklerimiz bize neler yapıyor?

FB IMG 1449106311835
Bakınız

Şablon:Subakınız - d {{Subakınız}}


Su SU‎
Hz. Peygamberin su mucizeleri Ve nakatallahi sukyaha 91/13 Su bile yok size
Abdest Gusül Teyemmüm Hamam Mazmaza Zemzem
Mucize Kaynağı Suyla İlgili Özel Bilgiler‎ Su Mucizesi SUYUN AKIŞKANLIK DEĞERİ DE BELLİ BİR HESABA GÖREDİR‎ SUDAKİ KİMYASAL MUCİZE‎
Suyun Yaratılışındaki Mucizevi Dengeler‎ Suyun Hafızası Var!Ayakta su içme
İMAR KANUNU
Sulama Kuyu Sondaj Kösen kuyu motopomp sulama sitemi yağmurlama damlama sulama sistemi Mersin'de sulama ve kuyu işleri
Alkali iyonize su Sevgi
Su/VP Su/WP Su/Video Su/VİDEO Su/SÖZ Su/RESİM Su/ESPİRİ
Su' ile aşağıdakilerden biri kastedilmiş olabilir: Su oda sıcaklığında renksiz, sıvı halde bulunan bileşik. Ağır su nükleer reaktörlerde kullanılan hidrojen yerine ağır hidrojen izotopuna sahip yoğunluğu yüksek sudur Su buharı suyun gaz halidir. Saf su Su döngüsü Tatlı su Alkali İyonize su Müzik Su Mercan Dede'nin 2003 tarihli albümü. Ruhi Su Türk halk müziği sanatçısı Su kasidesi Fuzûlî'nin meşhur kasidelerinden biridir Teknoloji Sukhoi Havacılık İşletmesi'nin ürettiği uçaklar Su ilk iki harfiyle isimlendirilmiştir. .su - Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği için internet ülke kodu üst seviye alan adıdır. Su ürünleri - suni olarak istihsal edilen canlılarla, bunlardan imal edilen ürünlerdir. Su altı akustiği - temel olarak su içerisinde ses dalgasının doğrusal ve doğrusal olmayan yayılmasını inceler ve buna dayalı pratik uygulama alanları geliştiren bir akustik dalıdır. Su arıtma Atık su arıtma Su arıtım sistemleri Su korunumu Su sayacı Su saati Su soğutmalı motor Su kulesi Su cenderesi İnanç Yer Su - eski Türk İnancı Tengricilik'te bir ruh kategorisidir Bengi su - birçok söylencede adı geçen, içen kişiye ölümsüzlük kazandırdığına inanılan efsanevî su. Bitkiler Hayvanlar Su sediri - iğne yapraklı, 40-50 metreye kadar boylanabilen bir ağaçtır Su yosunları Su aygırı Su aygırıgiller Su ayıları Su geyiği Su karatavuğugiller Su örümceği Spor' Su kayağı Su topu Diğer Su çiçeği - Hastalık Su sorunu Acı su - Aladağlar Milli Parkı içerisinde yer alan halk tarafından sağlığa iyi geldiğine inanılan şifalı bir su kaynağıdır Su Adam - Örümcek Adam serisinde yer alan karakter Su böreği-Türk Mutfağı'ndan Bir Yemek Su: Pardus için "$" 'yi "#" yaparak, Root'a girmek için gerekli bir komut
Şablon:Su

kuzey Türk devleti

Bereketle ilgili mucizelerde de kısmen değindiğimiz gibi, kalabalık cemaatlerin içerisinde gerçekleşen mucizeler, bir tek sahabeden nakledilse bile -eğer yalanlanmamışsa- o mucize haberi tüm o cemaatten gelmiş gibi kabul edilebilir. Hem mucizenin vuku bulduğu cemaatler sahabelerden oluştuğu için, yalanda ittifak etmeleri mümkün değildir. Bu nedenle bu rivayetlerin sıhhatleri noktasında şüphe edilmemelidir.

Naklettiğimiz diğer mucize rivayetleri gibi, sularla ilgili mucizeler de pek çok sahabeler tarafından rivayet edilmiştir. Sahabelerin rivayet ettiği hadisleri, sayısı binleri bulan tâbiîn alimleri devralmışlar ve onlar da kendilerinden sonra gelenlere aktarmışlardır. Bu şekilde asırlarca dilden dile, elden ele dolaşarak ta günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle Asr-ı saadetten sonraki asra ulaşan hadisler Buhari ve Müslim gibi, hadis ilminin dahi imamlarına ulaşınca onlar tarafından sıhhatli olanlar tespit edilip kaydedilerek gelecek nesillere en güzel şekilde aktarılmıştır. Allah onlardan razı olsun.

Şimdi sularla ilgili mucizelerden bazılarını nakledelim:

Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 1[]

Buharî, Müslim gibi sahih hadis kaynaklarında yer alan ve Hazreti Enes’den nakledilen bir mucizedir. Hazreti Enes şöyle anlatıyor:

“Zevra ismi verilen bir yerde, üç yüz kişi kadar, Allah Resulü ile beraber bulunuyorduk. İkindi namazı için abdest almamızı emretti, fakat su bulamadık. Yalnız az bir parça su bulmamızı emretti; bulup getirdik. Mübarek ellerini içine batırdı. Gördüm ki, parmaklarından çeşme gibi su akıyor. Sonra, orada bulunan üç yüz kişinin tamamı gelip o sudan hem abdest aldılar, hem de su ihtiyaçlarını giderdiler.”[1]

Bu mucizeyi, Hazreti Enes, üç yüz kişiyi temsil ederek haber veriyor. Mümkün müdür ki, o üç yüz kişi, şu haberi tasdik etmesinler? Hem eğer tasdik etmeseler, yalanlamamaları mümkün müdür?

Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 2[]

Bir başka mucizeyi de Hazreti Cabir bin Abdullah anlatıyor:

Hudeybiye günü halk susuz kalmış, Resûlullah’ın (asm) önünde bulunan su ibriğinden abdest aldığı sırada O’na (asm) doğru varmışlardı. Resûlullah Aleyhisselam, onlara:

"Size ne oluyor!" diye sordu.

"Mahvolduk ey Allah’ın Resulü! Mahvolduk ey Allah’ın Resulü!" dediler.

Peygamberimiz (asm):

"Ben sizin aranızda iken, siz mahvolmayacaksınız!" buyurdu.

"Yâ Rasûlallah! Yanımızda, senin ibriğindekinden başka, ne abdest alacağımız, ne de içeceğimiz su var!" dediler.

Bunun üzerine, Allah Resulü (asm) elini ibriğin üzerine koydu ve

"Alınız, Bismillah" buyurdu. Kaynaklardan kaynar gibi, hemen parmaklarının arasından su akmaya başladı! Müslümanlar, ondan hem su içtiler, hem de abdest aldılar.

Cabir b. Abdullah'a:

"O zaman siz kaç kişi idiniz?" diye soruldu.

Cabir:

"On beş yüz kişi (yani bin beş yüz) idik!" dedi.[2]

Naklettiğimiz bu mucizeyi rivayet edenler, mânen bin beş yüz kadardırlar. Çünkü, insanın fıtratında, yalana “yalan” demek meyli vardır. Sahabeler ise, sıdk ve doğruluk için, can, mal, baba, anne, kavim ve kabilelerini terk edip, İslam’a her şeylerini feda ettikleri halde bu rivayeti tasdik etmeselerdi mutlaka tasdik etmediklerini söylerlerdi. Hem

“Benden bilerek yalan bir şey haber veren, Cehennem ateşinden yerini hazırlasın.”[3]

meâlindeki hadîsin tehdidine karşı, yalana mukàbil sessiz kalmaları mümkün değildir. Demek ki, sessiz kalmaları ile bu mucizeyi tasdik edip, kabul ediyorlar demektir.

Elinden Pınar Gibi Su Akması Mucizesi - 3[]

Buvat Gazvesi’nde gerçekleşen bir mucizedir. Buharî, Müslim gibi sahih hadis kaynaklarında nakledilmektedir. Hazret-i Câbir anlatıyor:

“Allah Resulü (asm) sahabelere “Abdest almaları için seslenin.” diye emir verdi. Fakat sahabeler su olmadığını söylediler. Allah Resulü (asm) “Bir parça su bulunuz.”dedi. Gayet az su getirdik. Sonra, o az su üstüne elini kapadı ve bir şeyler okudu. Ben ne okuduğunu bilmiyorum. Sonra dedi ki: “Kàfilenin büyük su teknesini getir.” Bana getirdiler, ben de Allah Resulü’nün (a.s.m) önüne koydum. O da elini içine koydu, parmaklarını açtı. Ben de o az suyu, mübarek eli üzerine döküyordum. Gördüm ki, mübarek parmaklarından çokça su aktı ve su teknesi doldu. Suya muhtaç olanları çağırdım. Hepsi geldiler, o sudan abdest alıp, içtiler. Sonra ben dedim: “Daha kimse kalmadı.” Allah Resulü (asm) elini kaldırdı; o su teknesi ağzına kadar dolu olarak kaldı.”[4]

İşte, Peygamberimizin (asm) bu apaçık mucizesi mânen mütevatirdir. Yani yalana ittifakı imkansız olan bir rivayet zinciriyle gelmiştir denilebilir. Çünkü, Hazreti Câbir, bu mucize gerçekleştiği sırada, vazifeli olduğu için, birinci söz onun hakkıdır; o, tüm diğer sahabelerin namına ilân edip haber veriyor. Çünkü o vakit hizmet eden Hazreti Cabir’di, bu yüzden rivayeti aktarmak başta onun hakkıdır. İbni Mes’ud da aynı mucize için diyor ki “Ben gördüm ki, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın parmaklarından çeşme gibi su akıyor.”[5] Acaba, sahabenin büyüklerinden olan Hazreti Enes, Hazreti Câbir ve İbni Mes’ud gibi sahabelerden oluşan bir cemaat “Ben gördüm.” dese, görmemesi mümkün müdür?

Şimdi şu yukarıda verdiğimiz üç misali birleştirince, ne kadar kuvvetli bir mucize olduğu anlaşılır.

Hazreti Mûsâ’nın (as) taştan on iki yerden çeşme gibi su akıtması mucizesi[6], Peygamber Efendimizin (asm) on parmağından musluktan akar gibi suyun akması mucizesinin derecesine çıkamaz. Çünkü, taştan su akması mümkündür; örneklerini dünyada gösterilebilir. Fakat et ve kemikten kevser gibi suyun çoklukla akmasının benzeri yoktur ve olamaz.

Akmayan Çeşmede Gösterilen Mucize[]

İmam-ı Mâlik’in muteber hadis kitabı Muvatta’ başta olmak üzere, pek çok sahih hadis kitabında Muaz ibni Cebel gibi meşhur bir sahabeden naklederek bize ulaşan bir mucizedir.

Hazret-i Muaz ibni Cebel anlatıyor:

“Tebük Gazvesi’nde bir çeşmeye rast geldik; ip kalınlığında akıyordu. Allah Resulü (asm) “Bir parça o suyu toplayınız.” diye emretti. Toplanılan su avucuna döküldü. Allah Resulü (asm), onunla elini yüzünü yıkadı. Sonra o suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin menfezi açılıp çoklukla aktı, bütün orduya kâfi geldi.”

Hattâ bir râvi olan İmam İbni İshak der ki: “Su akarken toprağın altından gök gürültüsü gibi ses yaparak aktı.” Allah Resulü (asm) bu muziceden sonra Hazreti Muaz’a“Mucize eseri olan bu mübarek su devam edip buraları bağa çevirecek; ömrün varsa göreceksin.” demiştir. Hakikaten dediği gibi olmuştur.[7]

Hudeybiye’de Susuz Kuyudan Su Fışkırtılması Mucizesi[]

Buhari’de Hazreti Bera’dan, Müslim’de ise Seleme b. Ekva’dan nakledilen susuz kuyu mucizesidir:

Berâ b. Âzib'in bildirdiğine göre;“Hudeybiye kuyusunun suyu çekilmiş, içinde bir damla bile su kalmamıştı. Durum Peygamberimize (asm) arzedildi. Peygamberimiz (asm), kuyunun başına gelip oturdu. İçinde biraz su bulunan bir kab istedi. Getirilen su ile abdest aldıktan sonra, ağzını çalkaladı ve içinden, dua etti. Abdest aldığı ve ağzında çal­kaladığı suyu kuyunun içine döktü. Peygamberimizin (asm) emriyle, kuyu, biraz kendi haline bırakıldı. Sonra, kuyu sulandı. Müslümanlar da, Müslümanların hayvanları da, ondan kana kana içtiler. Kuyunun suyundan içenler, 1400 kişi idi.”[8]

Seleme b. Ekvâ da der ki:

"Biz, Resûlullah’ın (asm) maiyyetinde Hudeybiye'ye geldik. Biz, o gün, yüzer kişilik on dört bölüktük. Kuyunun yanında, henüz suvarılacak elli koyun da vardı ki, kuyu onları bile sulayamıyor, suya kandıramıyordu. Resûlullah (asm), kuyunun kıyısına oturup dua etti ve ağzına alıp çalkaladığı suyu kuyuya bırakınca, kuyunun suyu yükseldi. Biz ondan hem hayvanları suladık, hem de kendimiz su aldık."[9]

Ordu Bir Seferde Susuz Kalınca...[]

Yine Müslim ve İbni Cerîr-i Taberî gibi, hadîsin dâhi imamları başta olarak sahih pek çok hadis kitabı Ebu Katâde’den naklediyorlar ki:

“Peygamberimiz (asm) çık­tığı bir seferde gecenin sonuna kadar yola devam etti. Sonra mola verip uyudu. Uyandığı zaman, güneş arkasına vurmakta idi. Benim ya­nımdaki abdest suyunu istedi. Ben de kendisine takdim ettim. Onunla abdest aldı, sonra bana dedi ki: "Abdestten arta kalan bu suyu sakla, ileride onun şaşılacak bir hâli olacaktır." Gündüz yola devam edildi, in­sanlar sıcağın altında susuzluktan perîşân oldular. Yetmiş iki kişi idik. (Taberî’nin nakline göre, üç yüz idik.) Hallerini Hz. Peygamber (asm)'e arz ettiler. Peygamberimiz (asm) de kendilerine:"Sizin zannetti­ğiniz gibi, helak olmuş değilsiniz! Şu benim abdest kabımı getiriniz!" buyurdu. Derhal getirildi. O da elini onun içine koydu ve onu dökmeye başladı. Peygamberimiz (asm) döküyor, ben de insanlara su veri­yordum. Yetmiş iki kişi geldiler, içtiler, kaplarını doldurdular. Sonra ben aldım; verdiğim gibi kalmıştı.”[10]

Çölde Bir Kadının Suyunun Bereketlenmesi[]

Başta Buharî ve Müslim gibi sahih hadis kaynakları Hazret-i İmran ibni Husayn’dan naklediyorlar ki:

“Bir seferde, Allah Resulü (asm) ile beraber susuz kaldık. Bana ve Ali’ye dedi ki:“Filân yerde bir kadın, iki kırba suyu hayvana yükletmiş, gidiyor. Alıp buraya getiriniz.” Ben ve Ali beraber gittik; aynı yerde kadını su yüküyle bulduk, getirdik. Sonra emretti: “Bir kaba, bir parça su boşaltınız.” Boşalttık. Bereketle dua etti, ardından, yine suyu o hayvandaki kırbaya koyduk. Sonra dedi ki: “Herkes gelsin, kabını doldursun.” Bütün kàfile geldi, kaplarını doldurdular, içtiler. Ben zannediyordum ki, gittikçe iki kırba doluyor, daha fazlalaşıyordu. Sonra Allah Resulü (asm) ferman etti: “Kadına hurma ve sair şeylerden toplayınız ikram ediniz.”buyurdular. Kadının eteklerini doldurduk. Sonra Allah Resulü (asm) o kadına dedi ki:“Senin suyundan almadık. Cenâb-ı Hak bize hazinesinden su içirdi.”[11]

Bir Yağmur Duası Mucizesi[]

Pek çok sahih hadis kaynağında Hazreti Ömer (ra)’den nakledilen bir yağmur duası mucizesidir. Hazreti Ömer (ra) anlatıyor:

“Tebük Seferi’nde susuz kaldık. Hattâ susuzluktan bazıları devesini keser, içini sıkar, içerdi. Hazreti Ebubekir (ra), Allah Resulü’ne (asm) yağmur duası etmesi için rica etti. Allah Resulü (asm) elini kaldırdı; daha elini indirmeden bulut toplandı, yağmur öyle geldi ki, kaplarımızı doldurduk. Sonra su çekildi. Dönüp baktığımızda yağmurun ordugahtan öteye geçmediğini gördük.” [12]

Ayağını Yere Vurmasıyla Su Çıkması[]

Sahabenin büyük alimlerinden Amr bin As’ın oğlu Abdullah’ın torunu olan İmam Şuayb naklediyor ki:

“Efendimize (asm), peygamberlik vazifesi verilmeden evvel, amcası Ebu Talip ile beraber seyahat ettikleri bir esnada, amcasının susaması üzerine Arafe civarındaki Zilhicaz isimli yere geldiklerinde Allah Resulü ayağını yere vurmuş ve vurduğu yerden su çıkmıştır. Ebu Talib bu sudan içmiştir.”[13]

Bu hadise olduğu zaman, Efendimiz (asm) henüz peygamberlik vazifesi ile vazifelendirilmediği için, bazı alimler bunun mucize değil bir nevi keramet olduğunu söylemişlerdir. Bugün bile aradan bin küsur sene geçmesine rağmen aynı yerde Arafat çeşmesi bulunmaktadır ve bu kerameti halen devam etmektedir.

* * *

Sularla ilgili nakledeceğimiz rivayetleri burada noktalıyoruz. Ancak bilinmelidir ki, sularla ilgili mucizeler, bizim burada naklettiklerimizle sınırlı değildir. İmam Suyuti gibi zatlar, onlarca bu şekildeki mucizeyi kaynakları ve rivayet eden sahabelerin senetleri ile beraber, detaylı bir şekilde yazıp bizlere nakletmişlerdir.

Naklettiğimiz rivayetlerden ilk yedi tanesi manevi mütevatirdir. Sondaki iki misal, gerçi ilk yedi misal gibi çok ravilerden rivayet edilmemiş olsa bile, özellikle Hazreti Ömer (ra)’dan nakledilen yağmur duası mucizesi, benzer şekilde Bedir Savaşı’nda da yaşandığından[14] ve Bedir’de yaşanan bu mucizeyi Kur’an’ın da haber vermesinden[15] dolayı sıhhatinden şüphe etmemek gerektiği gibi, Hazreti Ömer (ra)’ın Tebük Savaşı’nda vuku bulduğunu söylediği mucize de aynı şekilde vuku bulduğundan şüphe duymamak gerektir. Hem Efendimizin (asm) duasıyla yağmur yağdırılması mucizesi çok defalar vuku bulmuştur. Bu riayetler tek başına mucize türlerinden değerlendirilebilir. Örneğin bazen camide, minber üstünde elini kaldırmış, daha indirmeden yağmış; tevatürle nakledilmiştir.[16]

____________________________________________

[1]Buhârî, Vudû’: 32, 46, Menâkıb: 25; Müslim, Fedâil: 45, 6; Nesâî, Tahâret: 60; Ebû Dâvud, Mukaddime: 5; Tirmizî, Menâkıb: 6; Muvatta, Tahâret: 32; Müsned, 3:132, 147, 170, 215, 289; İbni Hibban, Sahih, 8:171; Tirmizî (Ahmed Şâkir), no. 3635. [2]Buhârî, Menâkıb: 25; Mağâzî: 35; Tefsir: Fetih Sûresi, 5; Eşribe: 31; Müslim, İmâra: 72, 73; Müsned, 3:329; İbni Hibban, Sahih, 8:110. [3]Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Enbiyâ: 50; Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Tefsir: 1; Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 4; Dârîmî, Mukaddime: 25, 46; Müsned, 1:70, 78. [4]Müslim, Zühd, 74, no. 3013; İbni Hibban, Sahih, 8:159. [5]Buhârî, Menâkıb: 25; Tirmizî, Menâkıb: 6; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), 3637; Dârîmî, Mukaddime: 5. [6]Bakara 2/60 [7]Muvattâ, Sefer, 2; Müsned, 2:308, 323, 5:228, 237; İbni Hibban, Sahih, 8:167; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:64, 5:236. [8]Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 290, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 62, 63; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 409, 410. [9]Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 4. s. 48. Müslim . Sahîh. c. 3. s. 433. [10]Müslim, Mesâcid, 311. [11]Buharî, Teyemmüm: 6, Menâkıb: 25; Müslim, Mesâcid: 312; Müsned, 4:434-435; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 4:216, 6:130. [12]el-Heysemî, el-Mecmeu’z-Zevâid, 6:194; el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl, 12:353; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:190; Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ, 1:600; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:63; Süyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ, 2:105. [13]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:290; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:29; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 2:15-20; (Ayrıca bk. Buhârî, İstiskâ, 3; Müsned, 2:93). [14]İbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, 3:328. [15]“Sizi temizlemek için üzerinize gökten yağmur indirmişti.” Enfal sûresi, 8/11. [16]Buhârî, İstiskâ, 3,6,10,12,13,21; Müslim, İstiskâ, 8-10; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve, 6:139-146.

Peygamberimiz´in Mübarek Parmakları Arasından Suyun Akması Mucizesi

(1/1)

==Peygamberimiz´in Mübarek Parmakları Arasından Suyun Akması Mucizesi==kuzey Türk devleti

Peygamber (s.a.v.) Efendimizin mübarek parmaklarından suyun akması mucizesi, bir defa değil, bir kaç defa vukua gelmiştir... Buna dâir hadisler, müteaddid tariklerden gelmekte ve tevatür derecesine var maktadır... Özel tabiriyle "tevâtür-i manevî" ifade etmektedir... Şimdi bu müteaddid rivayet yollarından bâzılarını sırasıyla arz edelim: Buhâri, Câbir bin Abdullah´tan şöyle rivayet etmektedir: Biz bir seferde Resûlüllah (s.a.v.) ile birlikte bulunuyorduk. Namaz vakti gel mişti. Yanımızda ise, su kabından arta kalan az bir miktar sudan başka, hiç su yoktu... Bu az miktardaki su, Peygamber Efendimiz´e getirildi... Peygamberimiz parmaklarını bu suyun içine soktu ve aralarını açtı. Buyurdu ki: "Ashabım, haydi abdestlerinizi alınız! Fakat bu bereket Al lah´tandır, bunu da iyibilinizî[1]Buhâri ve Müslim, îshâk bin Abdullah tarikiyle Enes´ten şöyle rivayet ederler: "Ben bir defasında Peygamber (s,a.v.)´in yanında idim. Su olmadığı için, ashâb´dan bazıları su aradılar, fakat bulamadılar... Az miktardaki bir suyu Peygamber Efendimiz´e getirdiler. Peygamberimiz, mübarek elini bu su kabının içine soktu ve insanlara, bundan abdestle-rini almaları için emretti... Bu sırada ben gözlerimle gördüm ki, Pey gamberimizin parmaklarının altından çeşme gibi su akıyordu... Herkes bu sudan abdestini aldılar... Bu sudan abdest alanların sayısı ise, yet miş seksen kadar vardı..." Beyhâki, diğer bir tarîk ile Enes´ten şöyle rivayet eder: Peygamber (s.a.v.), kûba´ya gitmişti. [2]Kubâ Mescidi´nin yakınındaki evlerin birinden küçük bir kabda su getirilmişti. Peygamberimiz bu su kabının içine ellerini sokmak istedi ise de, eli bu kaba sığmadı. Ancak dört par mağını sokabildi ve baş parmağı dışarıda kaldı... Sonra etrafındakilere hitaben buyurdu ki: "Haydi, gelip su içiniz!" Hepsi gelip ondan su içtiler ve kandılar. Ben gördüm ki, Peygamber Efendimiz´in parmakları ara sından çeşme gibi su fışkınyordu..." Yine Buhâri, Humeyd tarikiyle Enes´ten rivayet ediyor: O demiştir ki: Namaz vakti geldiğinde, evleri yakan olanlar kalkıp evlerine abdest almak için gittiler... Diğerleri Peygamber (s.a.v.)´m yanında beklemeye başladılar. Derken az miktarda su getirildi. Peygamber Efendimiz elini bu suyun içine koymak istedi ise de, kab küçük geldi... Parmağını sar kıtarak, su parmağından akmağa başladı... Herkes bu sudan Abdestini aldı..." Enes´e: "Bu sudan Abdest alanların sayısı ne kadardı?" Diye sor duklarında, o şu karşılığı verdi: "Seksen kadar vardı. Belki bir miktar fazla idi..." Buhâri ve Müslim´in Kadâde tarikiyle yine Enes´ten şöyle bir rivayetleri var: Peygamber (s.a.v.), Zevrâ´da bulunduğu bir sırada, içinde su bulunan bir su kabı getirilmesini istediler... Getirildiğinde mübarek elini bu suyun içine soktular. Su O´nun parmaklan arasında kaymaya başladı... Bütün ashabı bu sudan abdest aldılar... Bunların sayısı ise, üç yüz kadar vardı..." Beyhâki´nin Yahya bin Saîd´ten naklettiği bir habere göre, Kubâ´daki bir kuyunun durumunu Enes´e sormuşlar... O da demiştir ki: "Bu kuyunun suyu çok az idi... Kişi, gidip bir tek hayvanını sulamak için bu kuyunun suyunu çekince, tükenirdi... Peygamber (s.a.v.) buraya teşrif ettikleri zaman bir kova getirilmesini emrettiler. Getirilen kova ile bu kuyudan bir miktar su çekildi. Peygamberimiz bu suyun içine bir miktar mübarek tükrüğünden karıştırdı... Sonra bunun kuyuya iade e-dilmesini emretti... Kovadaki bu su, olduğu gibi kuyuya iade edildi... Sonra çekilmeye başlandı... Ne kadar çektilerse suyu tükenmedi... işte o günden b.u güne, durum böylece devam etmektedir..." Haris bin Ebû Üsâme, Beyhâki ve EbAuNuaym, Zeyyâd bin el-Hâris el-Sadâî´den şöyle rivayet ederler: Peygamber (s.a.v.), bir seferde iken şafak sökmek üzere mola verdi... Bana hitaben: "Yânında bir mik tar su var mı?" buyurdu. Ben de: "Yanımda çok az mi´ rda su var. Size kafi gelmez" dedim... Peygamberimiz: "Sen onu bir su kabına koyarak bana getir!" buyurdular... Ben de öyle yaptım. Peygamberimiz elini bu suyun içine koydu... Derhal iki parmağı arasından çeşme gibi su fışkır dığını gördüm... Bana hitaben Peygamberimiz buyurdu ki: "Haydi ashabımı çağırda suya ihtiyâcı olanlar alsınlar!" Ben de onları çağırdım. Suya ihtiyacı olanlar gelip aldılar... Biz bu sırada Hz. Peygamberce dedik ki: "Ey ALLAH´ın elçisi, bizim bir kuyumuz var, suyu kışın çoğalır, yazın ise çok azalır... Biz yaz mev siminde çaresiz etraftaki kuyulara gidiyoruz... Şimdi ise bizler, müslü-man olmuş durumdayız. Etraftaki kuyuların sahipleri ise, bu yüzden bize düşman durumundalar... Bizim için ALLAH´a duâ ediverseniz de ALLAH bize, her mevsimde kâfi gelecek şekilde kuyumuzun suyunu bere-ketlendiriverse!" Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yedi adet taş istedi bu taşlar getirildiği zaman bunları eline alıp iyice ovaladı... Sonra Cenâb-r Hakk´a duâ etti... Sonra bu taşların o kuyuya atılmasını em retti... Kuyuya gittikleri zaman, bu taşların teker teker atılmasını ve her defasında: "Bismillah!" denilerek ALLAH´ın adının anılmasını tembih etti... Biz de gidip aynen Hz. Peygamber´in emrettiği gibi yaptık. Kuyu muz su ile doldu ve o kadar bereketlendi ki, biz baktığımız zaman suyun çokluğundan kuyunun dibini göremez olduk..." îbn-i Ebû Şeybe, İbn-i Sa´d, Beyhâki, Ebâ Nuaym, Talk bin Ali´den şöyle rivayet ederler: Biz Peygamber (s.a.v.)´e temsilci olarak gittiğimizde şöyle bir ricada bulunduk: "Ey ALLAH´ın Resulü, bizim diyarımızda, bir takım kiliseler var... Siz abdest aldığınız zaman, artakalan suyu bize hediye etmenizi istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber, ken disine bir miktar su getirilmesini emretti. Suyu getirdiler. O da bu sudan ´ bir miktar alıp ağzında çalkaladıktan sonra, kabın içine bıraktı, sonra bize hitaben: "Bunu alıp yurdunuuza götürün, yurdunuza vardığınızda kilisenizi yıkıp yerine bu sudan saçınız! Ve o kilisenin yerini mescid e-dininiz!" Biz, O´nun bu emri üzerine dedik ki: "Ey ALLAH´ın Resulü, sıcak çok şiddetli, yerimiz çok uzak, su ise oldukça az... Bu su yurdumuza varın caya kadar kalmaz, uçar gider..." Peygamberimiz de buyurdu ki: "Bu su azaldıkça, diğer suyunuzdan ona ilâve ediniz! İlâve edeceğiniz su, bu suya sadece iyilik ve güzellik katacaktır." îşte biz, bu suyu alarak ayrıldık. Yolda giderken bu mübarek suyu taşımak için nöbetleştik. Her birimiz, bu suyu bir gün taşıyor, ertesi gün nöbeti arkadaşına devrediyordu... Su azaldıkça da, yanımızdaki sudan ona azar azar ilâve yapıyorduk... Suyu böylece taşıyıp ülkemize geldi ğimizde, aynen Hz. Peygamber´in dediğini yaptık... Bizim rahiplik eden adam ise, aslında Tayy Kabilesinden biri idi... Bizim "Es-Salâh" diyerek insanları namaza davet ettiğimizi görünce: "Hakk bir davet!" diyerek mukabele etti... Fakat sonraları bir daha görünmedi... Demek ki o kaç mıştı... Ahmed, Beyhâki, Bezzâr, Taberânî veEbu Nuaym, îbn-i Abbas´tan şöyle naklederler: "Bir gün, Peygamber (s.a.v.), sabaha çıktığında, aske rinin hiç suyu yoktu... Biri: "Ey ALLAH´ın Elçisi, askerin hiç suyu yok!" dedi... Peygamberimiz: "Yanınızda az miktarda birşey varsa onu bana getiriniz" buyurdu. Kendisine, içinde az miktarda su bulunan bir kab getirildi. Peygamberimiz, elinin parmaklarını açarak bu su kabının içine koydu... Derken parmaklarının arasından su fışkırmaya başladı. Bilâl´a, insanları çağırması için emir verdi. Bereketlenen bu sudan, gelip alma larını söyledi..." [3] Dârimi ve Ebû Nuaym´in çıkardığı bir habere göre de îbn-i Abbâs şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.), Bilâl´den su istedi. Bilâl, hiç su ol madığını bildirdi... Peygamberimiz: "Eski ve kuru bir su kırbası varsa, onu bana getir" buyurdu. Bilâl getirdi. Peygamberimiz de bunun üzerine elini yaydı. Elinin altından su fışkırdı... îbn-i Mes´ûd, bu sudan içmeye başladı. Diğerleri de abdestîerini aldılar..." Buhâri´nin çıkardığı bir habere göre, îbn-i Mes´ûd demiştir ki: "Siz, mucizeleri azâb addediyorsunuz! Halbuki bizler, Peygamber (s.a.v.) zamanında mucizeleri bereket sayardık... Gerçekten biz, Pey gamber Efendimizle birlikte yemek yerken, yemeğin teşbih ettiğini i-şittik" Ve bir defasında Peygamberimiz, kendisine getirilen bir su kabının içine elini soktu da, parmaklarının arasından su fışkırmaya başladı... Bu vesile ile de Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: "Haydi, tertemiz ve mübarek suya gelip Abdestinizi alınız! Bere ketin de ALLAH´tan olduğunu biliniz." Biz de hepimiz, o sudan Abdest al dık." Taberânı ve Ebû Nuaym, îbn-i Ebû Leylâ el-Ensârî´den şöyle rivayet ederler: "Biz bir seferde Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bulunu yorduk. Hepimiz susuz kalmıştık. Halimizi Hz. Peygamber´e arz ettik. Peygamberimiz de küçük bir çukur açılmasını ve bir deri getirilmesini emretti... Açılan çukura bu deriyi koydu. Üzerine de elini koydu ve bu­yurdu ki: "Az miktarda su getiriniz!" Suyu getiren kişiye: "Bu suyu eli min üzerine dök ve besmele çekerek ALLAH´ın adını an!" buyurdu... Adam da öyle yaptı. Derhâl Resûlüllah´m parmakları arasından su fışkırmaya başladı... Oradakilerin hepsi, hem kendileri suya kandılar, hem hay vanlarım suya kandırdılar..." Ebû Nuaym, Abdullah bin Hantâb´ın oğlu el-Mutallib tarikiyle, Ebû Amra el-Ensârî´nin oğlu Abdurrâhman´dan şöyle nakleder: "Babam bize naklen demişti ki: Biz, bir gazvede Peygamber (s.a.v.) ile birlikte idik. İnsanlar aç kalmışlardı... Peygamberimiz bir kab getirilmesini is tedi. Getirilen bu kabı, önüne koydu. Sonra bir miktar su getirilmesini istedi. Getirilen bu suya tükrüğünden bir miktar karıştırdı. Sonra bâzı şeyler konuştu ve dua etti... Sonra küçük parmağını bu suyun içine sarkıttı... Vallahi, Resûlüllah Efendimiz´in parmağından öyle bir su fış kırdı ki, herkese yetti ve arttı... insanların gelip ihtiyacı kadar su al malarını emretti, insanlar da geldiler, hem kana kana bu sudan içtiler» hem de bütün su kablarmı doldurdular... Peygamber Efendimiz de bu sırada yan dişleri görünecek şekilde gülüyordu... Sonra buyurdular ki: "Ben, ALLAH´tan başka ilâh olmadığına, O´nun bir olup eşi-ortağı bulunmadığına; Muhammed´in de gerçekten O´nun kulu ve resulü oldu ğuna şehadet edirim ve her kim, bu şehadetle ALLAH´a kavuşursa cennete girer!" Ebû Nuaym, Hadic bin Südre tarikiyle, o da babası vâsıtasıyle de desinden şöyle rivayet eder: Bir gün biz, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte sefere çıktık, sonunda el-Kâha denilen yere geldik. Burası, simde "Sükyâ" denilen yerdir. Fakat burada hiç su bulunmamakta idi. Pey gamberimiz, Gıfâr Oğullarının kuyularına su getirmeleri için adamlar gönderdi. Fakat bu kuyular el-Kâha´dan bir mil ötede idi... Sonra Pey­gamberimiz vadinin yamacında istirahata çekildi. Ashâbtan bâzısı da vâdînin içinde istirahate çekilmişti. Bir sahâbî bu sırada buradaki ça kılları eliyle deşelemiş ve üzerine su fışkırmış... Oturup bakmış su akı yor, derhal Hz. Peygamber´e haber vermiş, Peygamberimiz ve bütün oradaki ashâb, bu sudan yeterince su içmişlerdir... Peygamber Efendi miz bu olay üzerine: "Bu sükyâ, ALLAH´ın size lütfettiği bir sudur!" bu yurmuştur. Bundan sonra da buraya "Sükyâ" adı verilmiştir..." Buharı ve Müslim îmrân bin Husayn´ın şöyle dediğini rivayet e-derler: Bir seferde biz, Resûlüllah (s.a.v.) ile birlikte bulunuyorduk. în-sanlar, susuzluktan şikayet ettiler. Peygamberimiz de Ali´yi çağırdı. Onun yanma bir adam daha çağırarak ikisine hitaben: "Gidip bizim için su arayınız!" buyurdu. Onlar su araçlarken, devesi üzerinde iki su tulu mu ile su taşıyan ve devesine binitli olan bir kadına rastlamışlar. Onlar bu kadına "Suyun yeri neresidir?" diye sormuşlar... Kadın da bir günlük mesafede olduğunu söyleyince, kadını alarak Hz. Peygamber´e getirdi--ler... Peygamberimiz derhal bir su kabı istedi ve kırbanın ağzından buna bir miktar su döktü. Bununla ağzını çalkaladıktan sonra, ağzındaki suyu, kadının su tulumlarının ağzından içeri döktü... Sonra tulumların alt tarafındaki ümzüğünün açılmasını emretti... Oradakilerin hepsine çağırıldı. Hepsi akmakta olan bu sudan ihtiyacı kadar aldı. Peygamber Efendimiz de ayakta durumu seyretti. ALLAH´a yemin ederim ki, su tu lumları önceki gibi dopdolu idi... Peygamberimiz, o kadına verilmek ü-zere hurma ve şâir yiyeceklerden bir miktar toplanmasını emretti ve kadına hitaben: "Gözlerinle gördün ve bildin ki, biz senin suyundan hiç eksiltmedik! Fakat ALLAH bize suyu ve onun bereketini ihsan eyledi... " buyurdu. Kadın, bu sebeple bir müddet gecikerek ev halkının yanına gitmiş oldu. Ev halkı ona, niçin geç kaldığını sormuşlar, o da: "Çok şaşılacak bir şey oldu! İki adam beni ahp şu kendisine "Sâbiî"/denilen adama götür düler. O da bizim suyu bereketlendirip bütün arkadaşlarının su ih tiyâcını giderdi... Ben ALLAH´a yemin ederek söylüyorum ki, o adam, yâ yeryüzünün en sihirbaz adamıdır, yahut da gerçekten ALLAH´ın Resulüdür!" diyerek, durumu ailesine haber vermiştir." Bu sırada müslümanlar etraftaki müşrikler ile çarpışmakta idi ler... Bu kadıncağız, bir müddet beklediği halde, müslümanlann kendi kabilesine gelmediğini görünce, kendi kavmine hitaben demiştir ki: "Ey benim halkım, O zât ve müslümanlar, sizi islâm´a davet için yakın za manda buralara geleceğe benzemiyor! Geliniz, kendiliğinizden müslümanlığı kabul ediniz!" işte o, böyle diyerek kavmini islâm´a davet eyle miştir... Kavmi de bu kadının dâvetine uyarak, müslümanhğı kabul et miştir..." (Beyhakfnin yine Imrân bin Husayn´dan bir rivayeti vardır. O da aynen bu mealdedir...) BeyhakVnin bir başka vecihten ve yine îmran bin Husayn´dan şöyle bir rivayeti daha vardır. Buna göre o demiştir ki: "Bir gün Peygamber (s.a.v.), ashabından yetmiş binitli asker ile yola çıktı... Hayli yol gittik ten sonra, geceleyin çok geç bir vakitte bir yerde konakladılar. Peygam berimiz ve ashabı uyuyakaldılar. Ta güneş doğduktan sonra Ebu Bekir uyandı. Güneşin doğmuş olduğunu görünce hayretinden tesbîh ve tekbîr getirdi... Fakat Peygamberimizi uyandırmağa da cesaret edemedi. Yâni bunu hoş görmedi... Nihayet Ömer de uyandı... Derken sesi çok gür olan bir sahabi de uyandı. Yüksek bir sesle tesbîh ve tekbîr getirince, Resûlüllah Efendimiz de uyandılar... Ashabından biri O´na dedi ki: "Ey ALLAH´ın Resulü, namazımızı fevtettik!" Peygamberimiz ise, "Hayır, na mazımızı fevt etmedik" buyurdu... Sonra yola çıkmaları için emir verdi. Biraz gidildikten sonra, Peygamberimiz binitinden indi. Ashabı da indi­ler. O´nun böyle yapmasından, uyuyakaldığı yerde, orda geçirmiş olduğu namazını kılmak istemediği anlaşılıyordu. Herkes indikten sonra Pey gamberimiz: "Bana bir miktar su getiriniz" buyurdu. Bir su matarasında bulunan bir yudumluk kadar su getirdiler. Peygamberimiz bu suyu bir su kabına döktü ve elini bu suya koydu. Sonra ashabına dedi ki: "Haydi ab destlerinizi alınız!" Yetmişe yakın asker, bu su ile abdesterini aldılar. Sonra Peygamberimiz ezanın okunmasını emretti. Ezandan sonra iki rekat kıldı. Sonra ikâmet alındı ve peygamberimiz onlara imâm olup namaz kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra, karşısında ashabından biri nin ayakta dikilmekte olduğunu gördü ve ona, namaza niçin katılmadı ğını sordu. O da cünüb olduğu için katılmadığını söyledi. Peygamberimiz ona hitaben: "Toprak ile teyemmüm ederek abdestini al, namazını kıl, suyu bulduğun zaman da gusül abdestini alırsın!" buyurdu. Müslim Ebû Katâde´den şöyle rivayet eder: Peygamber (s.a.y ) çık tığı bir seferde gecenin sonuna kadar yola devam etti. Sonra mola Verip uyudu... Uyandığı zaman, güneş arkasına vurmakta idi... Benim ya nımdaki abdest suyunu istedi. Ben de kendisine takdim ettim. Onunla abdest aldı, sonra bana dedi ki: "Abdestten arta kalan bu suyu sakla, i-leride onun şaşılacak bir hâli olacaktır." Gündüz yola devam edildi, in sanlar sıcağın altında susuzluktan perîşân oldular... Hallerini Hz. Peygamber´e arz ettiler. Peygamberimiz de kendilerine: "Sizin zannetti ğiniz gibi, helak olmuş değilsiniz! Şu benim abdest kabımı getiriniz!" buyurdu... Derhal  itildi. O da elini onun içine koydu ve onu dökmeye başladı... Peygamberimiz döküyor, Ebû Katâde de insanlara su veri yordu... Bu şekilde hepsi suya kanmışlardı. Efendimiz de bu su vesilesi ile: "Askerlerin hepsine veriniz, hiç biri mahrum kalmasın, bu su, hepsine kafi gelecektir!" buyurdu..." îbn-i Adiyy, Ebû Yâlâ ve Beyhakî Enes´ten şöyle nakleder: Pey-gamber (s.a.v.), bir grup askeri hazırlayıp yola çıkardı. İçlerinde Ebû Bekir de vardı... Peygamberimiz onları, müşrikleri karşı sevketmiş ve: "Ciddî bir şekilde yürüyüşe devam edip müşriklerden evvel suyun oldu ğu yere varınız ve suyun başım tutunuz!" buyurmuştu. Aksi halde, susuz kalınacağını haber vermişti... Kendisi ise, dokuz askerle arkada kal­mıştı... Bu yanındaki dokuz kişiye: "Biraz mola verip istirahat etsek de, sonradan onlara yetişsek, ne dersiniz?" buyurdu. Onlar da: "Evet" dedi ler. Bu seferde, ben de bu dokuz kişinin içinde idim. Derken istirahata çekildik. Öyle uyumuşuz ki, uyandığımız zaman, güneş hayli yüksel mişti... Peygamberimiz bu yanındakilere: "Haydi, hacetinizi görüp na maza hazırlanınız!" buyurdu. Onlar biraz sonra dediler ki: "Ey ALLAH´ın Resulü, abdest almaya suyumuz yoktur" Peygamberimiz de: "içinizden birinin abdest kabında, az miktarda su vasa, onu bana getirsin!" buyur du... Çok az miktarda bir su getirildi. Peygamber Efendimiz bu suyu e-, üne aldı ve meshetti ve bereketlenmesi için ALLAH´a dua ve niyaz eyledi... Sonra ashabına hitaben: "Haydi geliniz, abdestlerinizi alınız!" buyurdu. Onlar da gelip hepsi abdestlerini aldılar... Peygamber Efendi miz, bizzat kendileri onların abdest suyunu döküyor, onlar da abdestle rini sırayla alıyordu... Sonra onlara namazı kıldırdı, içinde az miktarda su getirilen kabın sahibine dedi ki: "Bu suyu iyi sakla ve muhafaza et! Yakında bunun şaşılacak bir hali olacaktır." Sonra arkadaşlarıyla bera ber yola koyuldu ve onlara hitaben buyurdu ki: "Bizden Önce giden ar kadaşlarınız için ne dersiniz?" Onlar da: "Bilemeyiz, ALLAH ve Resulü daha iyi bilir" dediler... Peygamberimiz: "Onların içinde Ebû Bekir ve Ömer vardır. Herhalde arkadaşlarına iyi yel göstermiş, doğru olanı yapmışlardır" buyurdu... Yolumuza devam edip önceden gidenlere yetiştiğimiz zaman, müşriklerin daha evvel davranıp suyun başını tutmuş olduklarını öğ rendik... Peygamberimiz de bunun üzerine, abdestten arta kalan suyu taşımakta olan arkadaşına hitaben: "Haydi, o su kabım getir bakalım!" dedi... O da getirip Hz. Peygamber´e teslim etti. Peygamberimiz bu suyu aldı ve arkadaşlarına: "Hepiniz gelip suyunuzu içiniz!" diye hitap etti... Herkes gelip suyunu içiyor, Peygamberimiz de devamlı olarak döküyor du... Herkes suyunu içip kandı ve hayvanlarını kandıracak suyu da, bu sudan aldı... Ayrıca yanlarında ne kadar kab bulunmakta ise, onları da su ile doldurdular... Sonra hareket edilip yola çıkıldı ve müşrikler üze rine gidildi... Onlarla, çok şiddetli bir savaş oldu...Neticede müslü-manlar, büyük bir zafer ve ganimet elde ettiler... Gerek Peygamberimiz, gerek ashabı, hem bir zaferle, hem de sıhhat ve iyilik içinde geri döndü-ler.[4] Beğavî, îbn-i Ebû Şeybe, Bârûdı ve Taberânî, Habbân bin Bah´tan şöyle rivayet ederler: "Benim kavmim müslümanlığı kabul ettiği sırada, Peygamber (s.a.v.), kavmim üzerine asker sevketmişti... Gidip durumu Hz. Peygamber´e arz ettim. Dedik ki: "Ey ALLAH´ın Elçisi, benim kavmim müslümanlığı kabul etti!" Peygamberimiz: "Öyle mi?" buyurdu. Ben de: "Evet" dedim. Ve ben, o gece orada kaldım. Sabah namazının vakti gel diği zaman Ezan okundu. Peygamberimiz bana, abdest almam için bir, su kabı verdi. Ben abdestimi almaya başladım. Baktım ki, Peygamberi miz parmaklarını o kabın içine sokmuş, O´nun parmaklarından çeşme gibi su akıyordu... Ve O şöyle buyurdu: "Her kim, abdest almak istiyor sa, bu sudan abdestini alsın!" îbn-i Seken, Hemmâm bin NüfeyVden şöyle nakleder: "Ben, Pey gamber (s.a.v.)´e gidip dedim ki: "Ey ALLAH´ın Resulü biz bir kuyu açtır dık, fakat suyu acı çıktı..." Bunun üzerine Peygamberimiz bana bir su matarası verdi, içinde bir miktar su vardı. Bana buyurdu ki: "Bunu al, gidip o kuyunun içine boşalt!" Ben alıp öyle yaptım... Kuyumuzun suyu, tatlılandı... Artık şimdi Yemen´de, bizim kuyunun suyundan daha tatlı bir su yoktur..." [5] [1] Peygamber Efendimiz´in bu vesile ile: "Bereket ise ALLAH´tandır" buyurmuş olma sı, o kadar yerinde ve faydalı olmuştur ki, gayet açık olarak bu İslâm´da tevhîd konusuna verilen önemin ifadesidir... Ve herhangi bir mucizeyi, ALLAH´tan başka herhangi bir varlığa nisbet etmenin açıkça reddidir ve çok büyük bir İhtiyaddır... önceki ümmetlerde görülen dalâlet ve şirke düşmeler, buna dikkat etmemenin neticesi idi... İşte onlar, tevhîd konusunda gereği gibi dikkat etmedikleri içindir ki, meselâ, elinde mucizeler zuhur eden Mesîh isa´yı ilahlaştırma yoluna sapmışlardır. [2] Her cumartesi günü Kubâ Mescidine gider ve orada kılınan bir namazın, bir umre sevabında olduğunu buyurur idi.. [3] Bu mucizenin vukua geldiği sefer, Tebük Seferi olsa gerektir [4] Bu rivayette sözü edilen savaşın, hangi gazve olduğu belirtilmemektedir. Fakat öyle anlaşılıyor ki bu gazve, ya El-Müraysi´ Gazvesi, ya da Beni Mustalık Gazvesi olmalı dır.. [5] Bu, Peygamberi m iz´in mucizelerinden bir başka çeşidini ifâde eder. Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/83-90.

Advertisement