Kur'an Terimleri Fihristi - KTF A - B - C - Ç - D - E - F - G - Ğ - H - I - İ - K(Kef) - Q (Qaf) - L - M - N - O - Ö- R - S - Ş - T - U - Ü- V - W Y - Z | |
---|---|
KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ (EL-EŞBÂH VE'N-NEZÂİR Fİ'L-QUR'ÂNİ'L KERÎM)
Kur'an Konu Fihristi - (KKF) [2] Mukâtil b. Süleyman el-Belhî el-Horâsânî - Mucem-ul Müfehres |
Ücâc :[]
Ücâc, çok tuzlu.
- Firuzâbâdî şöyle der: Su çok tuzlu olduğunda "Ecce’l-mâe" denir. Mastarı "Ucucen" dir.[1]el-Kâmûsu'l-muhît, "E-ce-ce" maddesi.
Üff :[]
Üff, bıkkınlık ve sıkıntı ifade eden bir kelimedir.
Ümmet :[2]Nahl: 16/120[]
Ümmet, din ve mezheb demektir.
- Ümmet, "imam" kökünden alınmış çoğul bir isimdir.
- Çeşitli insan guruplarına önder olan ve kendisine uyulan bir cemaat demektir.
- Yani bir imamın çevresinde sağlam bir birlik oluşturup düzenli bir şekilde faaliyet gösteren ve bazı insan gurupları üzerine hakim olan bir topluluktur.
- Ümmet, hakim bir milletin fertlerinden meydana gelen ictimaî/sosyal bir topluluktur.
- (... ümmeten ...) İnsanlar için bir yol gösterici/yol işareti idi. [3]Ferra, Meani, 1955, c. 2 s. 114.
- (... ümmeten ... ) Bununla ilgili iki görüş vardır:
- Birincisi, bütün iyi sıfatlardaki mükemmelliğinden dolayı o, kendi başına ümmetlerden bir ümmetti.
- (Ebu Nüvas'ın) şu sözünde olduğu gibi “Alem'i bir kişide toplaması Allah için garib/kabul edilemez değildir.” *Mücahid (şöyle demiştir): Bütün insanlar kafir iken o, tek başına mü'min idi."
- îkincisi, ümmetin me'mum, yani hayır edinmek için peşinden gidilen veya (İbrahim'in) kendisiyle kemale erilen seçkin, güzide, örnek kişi olması anlamındadır. [4]Zemahşeri, Keşşaf, 1997, c. 2 s. 599.
- (... ümmeten kaniten ...) Yani kendisine uyulan bir imam idi. (Kaniten): İtaatkardı.
- Amir, Mesruk'tan şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Mes’ud’un yanında Muaz b. Cebel’'den söz açılınca, Abdullah b. Mes'ud; Muaz b. Cebel “ümmeten kaniten” idi, dedi.
- Bir adam, “ümmet nedir?” deyince (İbn-i Mes'ud); (o) insanlara “hayr”ı öğreten “kanıt” ise Allah'’a ve Resul’üne itaat edendir, dedi.
- Konunun devamında Hz. İbrahim'in “ümmet” diye tesmiye olunmasının muhtemel sebepleri üzerinde duruluyor:
- - Toparlanmaya / biraraya gelmeye vesile olması
- - İyilik özelliklerinin kendisinde toplanması
- - Kendisinden başka mü’min yokken tek başına iman etmiş olması vs. [5]Semerkandi, B. Ulum, 1996, c. 2 s. 311.
- (.. ümmeten ...): Allah'a ibadet hususunda bir topluluğun yerini tutardı. “Falanca kendi başına bir kabiledir” şeklindeki sözleri gibi ... [6]İsfahani, Müfredat, tsz., s. 23.
- (.. ümmeten ...): İnsanların kendisiyle kemale erdiği imam, önder. [7]Nisaburi, Burhan, 1996, c. 1, s. 514.
- (... ümmeten ...): Önder. Hayırlarda kamil bir ümmet/imam (anlamına geldiği de) söylenmiştir. [8]Mülekkin, Garib,1987, s. 214.
- (...ümmeten ... ) Şüphesiz İbrahim iyi hasletleri kendisinde toplayan önder ve örnek bir kimseydi.
- Bundan dolayı Yüce Allah onu kendisine dost seçti... [9]Sabuni, Safvet,1995 c. 3 s. 353.
"Ümmeten" kelimesi ile ilgili otoritelerin görüşlerini şöylece toparlamak mümkün:
a- İmam/önder;
b- İyi hasletlerin kendisinde somutlaştığı kişi;
c- Seçkin/güzide/örnek;
d- Yol gösterici/işaret taşı;
e- İnsanlara hayrı öğreten kişi...
- Türkçe Kur'an çevirilerinin bir kısmında “ümmet” kelimesinin tercüme edilmeyerek muğlak bırakıldığını ve böylece mecazi anlamının ortaya çıkmadığını görüyoruz.
- Elmalı: Muhakkak ki İbrahim başlıbaşma bir ümmet idi...
- Çantay: Hakıykaten İbrahim (başlıbaşına) bir ümmetti...
- D.Î.B. : İbrahim, şüphesiz... bir önderdi...
- Bilmen: Muhakkak ki İbrahim -başlıca- bir ümmet idi...
- Yavuz: Gerçekten İbrahim bütün hayırlı hasletleri kendisinde toplayan bir imamdı (önderdi) ...
- Davudoğlu: Muhakkak İbrahim... bir ümmetti (önderdi).
- Ateş: İbrahim... bir ümmet (her iyiliği kendinde toplayan bir önder) idi...
- Bulaç: Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti...
- T.D.V: İbrahim, gerçekten... bir önder idi...
- Y Öztürk: Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşma bir ümmet idi...
- Atay: Doğrusu, İbrahim... bir önderdi.
- A. Öztürk: Gerçekten İbrahim... bir ümmetti.
- Koçyiğit: İbrahim... bir ümmetti.
- Hizmetli: Doğrusu İbrahim... bir hidayet önderi idi.
- Varol: Doğrusu İbrahim bir ümmetti.
- Piriş: İbrahim ... hanif bir önderdir.
- Elmalı, Çantay, Bilmen, Bulaç, Y. Öztürk, A. Öztürk, Koçyiğit ve Varol gibi mütercimler”ümmet” kelimesini; anlaşıldığı kadarıyla “cemaat, topluluk, kavim” vs. şeklinde algılamışlar ve doğal olarak -bunun herkes tarafından bu şekilde anlaşılacağı kanısıyla- farklı bir anlamı veya anlamları olabileceği ihtimaline iltifat etmeyerek olduğu gibi yazmakla yetinmişlerdir.
- Kelimenin bu şekilde anlaşılmasını sağlayacak sebepler yok değildir.
- Hatta görüşlerini çalışmamıza dahil ettiğimiz alimlerden bir kısmı kelimenin böyle bir anlamının da olduğunu beyan etmişlerdir.
- Ancak yukarıya naklettiğimiz görüşlerin tümü dikkatlice incelenecek olursa “ümmet” kelimesinin en azından bu ayette böyle bir anlama gelebileceği ihtimalinin zayıf olduğu ve alimlerimizin de zaten buna fazlaca itibar etmedikleri görülecektir.
- D.İ.B., Yavuz, Davudoğlu, Ateş, T.D.V., Atay, Hizmetli ve Piriş'in tercümeleri ise; gerek ümmet kelimesinin mecazi anlamının doğrudan tercümeye yansıtılması ve gerekse bunun parantez açılarak açıklanmış olması nedeniyle bizce daha kayda değer görülmektedir.
- Özellikle Yavuz'un tercümesi daha dikkate şayandır.
- Kanaatimizce bu ayette “ümmet” kelimesinin; “önder, imam, örnek, seçkin, yol gösterici” anlamları daha baskındır ve üzerinde düşünülmeye layıktır.
Sonuç olarak ayetin ilgili kısmının aşağıdaki şekillerde tercüme edilebileceğine inandığımızı belirtmek istiyoruz:
- - Gerçekten İbrahim... bütün hayırlı hasletleri kendisinde toplayan bir imamdı (önder). (Yavuz)
- - Doğrusu İbrahim ... bir hidayet önderi idi. (Hizmetli)
- - Gerçek şu ki, İbrahim insana yakışan tüm erdemleri kendinde toplamasını bilen... biriydi. (Esed)
- - İbrahim başlıbaşına bir numune-i imtisal idi. (D. Cündioğlu)
- - Şüphesiz İbrahim tek başına bir yol göstericiydi vs.
Ümmet-i Kâime :[]
Ümmet-i kâime, hakşinas, hakkı gözeten, ayağa kalkan ümmet, hak tanıyan, doğru, doğrulan veya Allah için kalkan müstakim, adil topluluk anlamlarına gelir.
Ümmî :[]
Ümmî ismi mensubunda üç anlam olabilir.
1- "Umm" kıyaslamasıdır. Yani, anasından doğduğu gibi kalmış, değişmemiş anlamında.
2- Arap ümmetine mensub olan anlamında. Çünkü Araplar, hesap-kitap bilmez bir millet olarak tanınmakta idiler.
3- Ümmü'l-kura'ya mensub olan yani Mekkeli demektir.
- Bu manaların hepsinde de ümmî, okuma yazma ile ilgisi buunmayan anlamındadır.
- Ümmîlik sıradan kimseler hakkında ilim eksikliğini ifade eden bir eksiklik sıfatı iken, bîr ümmînin, okuyup yazandan daha fazla alim olması Allah tarafından verilen fıtrî bir kemale işaret eder.
- Rasûl'ün ümmîliği bu anlamdadır.
Ümmiyyin -Ümmiyyun :[]
Ümmiyyîn, Peygamber (s.a.v) ile aynı asırda yaşayan Araplar demektir.
- Okuma yazma bilmeme mânâsına gelen "ümmîlik"le şöhret buldukları için kendilerine bu isim verilmiştir.
- Ümmiyyun: Ümmi kelimesinin çoğulu olup, okuma yazma bilmeyenler demektir.
- Annesine nisbetle kişiye bu vasıf verilmiştir.
- Zira o, annesinden doğduğu gibi kalmış, okuma yazma öğrenmemiştir.
Ümmü'l-Kitâb :[]
Ümmü'l-Kitâb, bütün kitapların kaynağı, aslı ve esası olan, hiçbir şekilde değişmeyen, mahvı ve isbatı mümkün olmayan, değişmez ana kitap anlamındadır.
- Daha doğrusu kitap anası, yüce buyruk, kütük demektir.
- Ümmü'l-Kitâb Allah'ın katındadır ki, o Levh-i Mahfuz veya ezelî ilimdir.
- Değişecek, değişmeyecek, giden kalan her şey onda yazılıdır.
Ümmu'l-Kurâ :[]
Ümmu'1-kurâ, bütün şehirlerin, kasabaların merkezi demektir.
- Mekke'nin isimlerinden birisidir.
- Öyle ki Mekke, cihanın/yeryüzünün merkezi ve kıble-i enam (yaratılmışların kıblesi) olarak da isimlendirilir.
- Kur'ân'daki kullanımında ümmu'1-kurâ bir uyarı bağlamında geçmektedir.
- Bu kullammlardaki uyarma, şehrin kendisine değil halkına olduğundan mana mecaz ve mecaz isnadı suretiyle "ehli ummu'1-kurâ" demektir.
- Mekke denilmeyip "Ümmu'1-kurâ" denilmesi, Mekke'yi alemdeki bütün şehirlerin bir merkezi gibi düşündürmek içindir.
- Bundan dolayı, "men havlehe" de, merkez ve çevresiyle bütün yeryüzüdür. "Ummu'l-kurâ"nın merkezîlîk anlamı olmaksızın yalnız "Mekke" şehri anlamında olduğu düşünülürse, "men havlehe" de Mekke civarı, en fazla da Arap Yarımadası demek olur.
- Ancak bazılan bu ifadeyi, Hz. Peygamber'in "Mekke ve çevresini uyarmakla görevlendirilen bir bölgesel uyarıcı olduğunu", yani yalnızca Araplara gönderilmiş bir peygamber olduğunu iddia etmeleri için bahane olarak kullanmışlardır.
- Ancak bu iddia bizzat Kur'ân tarafından yalanlanmaktadır.
- Bu iddiayı ortaya atanlar hem En’am: 6/92 , hem de Sebe’: 34/28 gibi ayetlerin anlamını kavramadıklarını ortaya koymuşlardır.
Üşribu :[]
"Onlara içirildi" Üşribe, içirildi manasınadır.
- Yani, kalpleri onu içer duruma getirildi demektir.
- Arap dilinde darb-ı mesel olarak "Onun kalbine, şu şeyin sevgisi içirildi" denilmektedir.
- Şair Zuheyr, bu kelimeyi şöyle kullanmıştır. Önce içimde bulunan aşk hastalığından kurtuldum. Çünkü kalbine içirdiğin sevgi bir hastalıktır.[10]Kurtubî, U731
KAYNAKLAR[]
[1] el-Kâmûsu'l-muhît, "E-ce-ce" maddesi.
[3] Ferra, Meani, 1955, c. 2 s. 114.
[4] Zemahşeri, Keşşaf, 1997, c. 2 s. 599.
[5] Semerkandi, B. Ulum, 1996, c. 2 s. 311.
[6] İsfahani, Müfredat, tsz., s. 23.
[7] Nisaburi, Burhan, 1996, c. 1, s. 514.
[8] Mülekkin, Garib,1987, s. 214.
[9] Sabuni, Safvet,1995 c. 3 s. 353.
[10] Kurtubî, U731