Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Kehf Suresi/71-82-Kehf Suresi/Elmalı/71-82 Kehf Suresi/83-101 Kehf Suresi/102-110-Kehf Suresi/Elmalı/102-110
Önemli!!! düzenlenen sayfalar ayn harfli fasılalara kadar yapılması gerekmektedir. Elmalı Tefsiri (Orjinal) - Kehf Suresi/Elmalı Orijinal
Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
وَيَسْأَلُونَكَ عَنْ ذِي الْقَرْنَيْنِ ۖ قُلْ سَأَتْلُو عَلَيْكُمْ مِنْهُ ذِكْرًا
Bir de sana Zülkarneynden suâl ediyorlar, de ki size ondan bir yadigâr okuyacağım
Bir de sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.
They will ask thee of Dhul-Qarneyn. Say: I shall recite unto you a remembrance of him.
إِنَّا مَكَّنَّا لَهُ فِي الْأَرْضِ وَآتَيْنَاهُ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ سَبَبًا
Biz onun için Arzda bir müknet hazırladık ve ona her şeyden bir sebeb verdik
Gerçekten biz onu (Zülkarneyn'i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.
Lo! We made him strong in the land and gave unto every thing a road.
18/85
فَأَتْبَعَ سَبَبًا
Derken bir sebebi ta'kıb etti
Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.
And he followed a road
[[حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فِي عَيْنٍ حَمِئَةٍ وَوَجَدَ عِنْدَهَا قَوْمًا ۗ قُلْنَا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِمَّا أَنْ تُعَذِّبَ وَإِمَّا أَنْ تَتَّخِذَ فِيهِمْ حُسْنًا]]
Tâ gün batıya vardığı vakit onu balçıkla bir gözde gurub ediyor buldu, bir de bunun yanında bir kavim buldu, dedik ki: ey Zülkarneyn! ya ta'zib edersin veya haklarında bir güzellik ittihaz eylersin
Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: "Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın."
Till, when he reached the setting place of the sun, he found it setting in a muddy spring, and found a people thereabout: We said: O Dhul-Qarneyn! Either punish or show them kindness.
18/87
قَالَ أَمَّا مَنْ ظَلَمَ فَسَوْفَ نُعَذِّبُهُ ثُمَّ يُرَدُّ إِلَىٰ رَبِّهِ فَيُعَذِّبُهُ عَذَابًا نُكْرًا
Dedi: her kim haksızlık ederse onu muhakkak ta'zib ederiz, sonra rabbına iade olunur, o da onu görülmedik bir azâba çeker
O da demişti ki: "Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz; Sonra Rabbine geri döndürülecek, O da onu görülmemiş bir azabla cezalandırır."
He said: As for him who doeth wrong, we shall punish him, and then he will be brought back unto, his Lord, who will punish him with awful punishment!
وَأَمَّا مَنْ آمَنَ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُ جَزَاءً الْحُسْنَىٰ ۖ وَسَنَقُولُ لَهُ مِنْ أَمْرِنَا يُسْرًا
Amma her kim de iyman edip iyi bir iş tutarsa buna da mükâfat olarak en güzel âkıbet vardır ve ona emrimizden bir kolaylık söyleriz
"Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız."
But as for him who believeth and doeth right, good will be his reward, and We shall speak unto him a mild command.
18/89
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
Sonra da bir sebebi ta'kıb etti
Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.
Then he followed a road
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَىٰ قَوْمٍ لَمْ نَجْعَلْ لَهُمْ مِنْ دُونِهَا سِتْرًا
gün doğu cihetine vardığı vakıt onu bir kavm üzerine doğuyor buldu ki onlara güneşin önünden bir siper yapmamıştık
Nihayet güneşin doğduğu yere vardığında, güneşin kendilerini ondan koruyacak bir siper yapmadığımız bir kavim üzerine doğmakta olduğunu gördü.
Till, when he reached the rising place of the sun, he found it rising on a people for whom We had appointed no helper therefrom.
كَذَٰلِكَ وَقَدْ أَحَطْنَا بِمَا لَدَيْهِ خُبْرًا
Böyle, halbuki onun yanında neler vardı temamını biz biliyorduk
İşte Zülkarneyn'in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.
So (it was). And We knew all concerning him.
18/92
ثُمَّ أَتْبَعَ سَبَبًا
Sonra da diğer bir sebebi ta'kıb etti
Sonra yine bir yol tuttu.
Then he followed a road
18/93
حَتَّىٰ إِذَا بَلَغَ بَيْنَ السَّدَّيْنِ وَجَدَ مِنْ دُونِهِمَا قَوْمًا لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ قَوْلًا
Tâ iki sedd arasına vardığı vakit önlerinde bir kavm buldu ki hemen hemen söz anlayacâk bir halde değil gibi idiler
Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.
Till, when he came between the two mountains, he found upon their hither side a folk that scarce could understand a saying.
[[قَالُوا يَا ذَا الْقَرْنَيْنِ إِنَّ يَأْجُوجَ وَمَأْجُوجَ مُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ فَهَلْ نَجْعَلُ لَكَ خَرْجًا عَلَىٰ أَنْ تَجْعَلَ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُمْ سَدًّا]]
Dediler ki ey Zülkarneyn! haberin olsun Ye'cuc ile Me'cuc bu Arzda fesad yapıp duruyorlar, onun için onlarla bizim aramıza bir sed yapman şartile sana biz bir harc versek olur mu?
Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?"
They said: O Dhul-Qarneyn! Lo! Gog and Magog are spoiling the land. So may we pay thee tribute on condition that thou set a barrier between us and them?
قَالَ مَا مَكَّنِّي فِيهِ رَبِّي خَيْرٌ فَأَعِينُونِي بِقُوَّةٍ أَجْعَلْ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ رَدْمًا
Dedi ki: rabbımın beni içinde bulundurduğu ıktidar çok hayırlıdır. haydin siz bana kuvvet ile yardım edin de ben onlarla sizin aranıza bir redim yapayım
Dedi ki: "Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.
He said: That wherein my Lord hath established me better (than your tribute). Do but help me with strength (of men), I will set between you and them a bank.
[[آتُونِي زُبَرَ الْحَدِيدِ ۖ حَتَّىٰ إِذَا سَاوَىٰ بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ قَالَ انْفُخُوا ۖ حَتَّىٰ إِذَا جَعَلَهُ نَارًا قَالَ آتُونِي أُفْرِغْ عَلَيْهِ قِطْرًا]]
Bana demir kütleleri getirin, tam iki ucu denkleştirdiği vakit körükleyin dedi, tam onu bir ateş haline koyduğu vakit getirin bana dedi: üzerine erimiş bakır dökeyim
"Bana, demir kütleleri getirin." Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: "Ateş yakıp körükleyin" dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. "Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim" dedi.
Give me pieces of iron till, when he had levelled up (the gap) between the cliffs, he said: Blow! till, when he had made it a fire, he said: Bring me molten copper to pour thereon.
18/97
فَمَا اسْطَاعُوا أَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا
Artık onu ne aşabilirler ne de delebilirler
Artık Ye'cuc ve Me'cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.
And (Gog and Magog) were not able to surmount, nor could they pierce (it).
قَالَ هَٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبِّي ۖ فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ رَبِّي جَعَلَهُ دَكَّاءَ ۖ وَكَانَ وَعْدُ رَبِّي حَقًّا
Bu, dedi: rabbımdan bir rahmettir, rabbımın va'di vakit de onu düm düz edecektir, rabbımın va'di hakkoldu
Zülkarneyn dedi ki: "Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.
He said: This is a mercy from my Lord; but when the promise of my Lord cometh to pass, He will lay it low, for the promise of my Lord is true.
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ فِي بَعْضٍ ۖ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًا
Ve o gün onları bırakıvermişizdir, bir kısmı diğerinin içinde dalgalanıyorlar, surada üfürülmüştür, artık hepsini toplamış da toplamışızdır ve
Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.
And on that day We shall let some of them surge against others, and the Trumpet will be blown. Then We shall gather them together in one gathering.
18/100
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِرِينَ عَرْضًا
Cehennemi o gün kâfirlere bir gösteriş göstermişizdir
Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki!
On that day We shall present hell to the disbelievers, plain to view,
18/101
الَّذِينَ كَانَتْ أَعْيُنُهُمْ فِي غِطَاءٍ عَنْ ذِكْرِي وَكَانُوا لَا يَسْتَطِيعُونَ سَمْعًا
Onlar ki beni ıhtar eden âyetlerimden gözleri bir gıtâ içinde idi, işitmeğe de tehamül edemiyorlardı
Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. İşitmeye de tahammül edemiyorlardı.
Those whose eyes were hoodwinked from My reminder, and who could not bear to hear.
Disambig Bakınız: KehfSuresi, KehfSuresi/MEALKehfSuresi/VİDEO, KehfSuresi/TEFSİR, KehfSuresi/TEZHİB, KehfSuresi/HAT, KehfSuresi/FAZİLETİ, KehfSuresi/HİKMETLERİ, KehfSuresi/, KehfSuresi/KERAMETLERİ, KehfSuresi/AUDİO, KehfSuresi/HADİSLER, KehfSuresi/NAKİLLER, KehfSuresi/EL YAZMALARI, KehfSuresi/VP
Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Advertisement