Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Kurban, kesilen hayvana verilen addır. Allah’a yaklaştıran veya kendisiyle Allah’a yaklaşılan şey anlamına gelir. Bütün dinlerin ortak ibadetlerindendir. Hicretin ikinci yılından itibaren peygamberimiz her yıl kurban kesmiş, gücü yeten kimselere de kesmelerini emretmiştir. Hanefiler kurbanı vacip görmüş, diğer üç mezhep ise sünnet-i müekkede (yani farz ve vacip gücünden olmamakla beraber sık sık, devamlı uygulanan ibadet) olarak kabul etmişlerdir.

İslam’daki, kurban kesme ibadetinin Hz. İbrahim (A.S.) ve Hz. İsmail (A.S.)’la yakın ilgisi vardır. Kurban Bayramı’nda, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail’in Yüce Allah’ın emrine tam bir itaat konusunda verdikleri başarılı imtihanın hatırasını tazeleriz. Ateşin Hz. İbrahim’i yakmaması her ne kadar bu teslimiyetten önce olmuş olsa da Rabbimizin lütfu bu teslimiyetin önceden bilinmesiyle de başlamış olabilir. Bizler de ateşlerde yanmamak için aynı İbrahimce teslimiyete ulaşmak zorunda değil miyiz? Bize bunu hatırlatan daha büyük bir örnek varmı?

Hz. İbrahim, bir oğlu olursa Allah yolunda onu kurban edeceğini adamıştı. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra oğulları olmuş, fakat o adağını unutmuştu. Rüyada, kendisini, oğlu İsmail’i kurban ediyor görünce, adağını hatırlamıştı. Konuyu oğlu İsmail (A.S.)’a açmış, oğlu da bu emre kusursuz bir teslimiyet göstermişti. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

Hz. İsmail koşacak çağa gelince Hz. İbrahim “Ey oğulcuğum. Rüyada seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün, ne dersin?” dedi. Hz. İsmail de “Ey babacığım. Ne ile emrolundunsa yap, Allah dilerse, benim sabredenlerden olduğumu göreceksin” dedi.

Enam Suresi, 162. ayette buyrulduğu gibi “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”. Tüm ibadetler Allah içindir. Hiçbir ibadet psikolojik veya toplumsal yarar için yapılamaz. Bununla birlikte her ibadetin psikolojik ve sosyolojik faydaları da vardır. Kurban ibadetinin psikolojik katkılarını aşağıdaki gibi inceleyebiliriz:

Kurban, Hz. İbrahim’in fedakârlığı, Hz. İsmail’in itaatkârlığı bizler için çıkarılacak en büyük derslerden biridir. Kurbanın hedefi de, şükrü ve fedakârlığı hatırlatmaktır. Adağını yerine getirmekte hiç tereddüt etmeyen babanın ve babasının dediğine itiraz etmeyen oğlunun teslimiyetleri insanlık için en büyük örneklerden birinin tezahürü oldu.

Kurban, akraba ve komşular arasındaki sevgi ve kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesini sağlar. Aidiyet ve kardeşlik duygularını destekler. Böylece psikolojik olarak sosyal bir destek sağlanır. Aynı şekilde CANSUYU veya IHH gibi uluslar arası yardım teşkilatları İslam dünyasının çeşitli coğrafyalarında kurban hizmeti sunuyorlar. Ümmet bilincini yeniden yeşerterek İslam birliği projelerinin unutulmadığını hatırlatıyorlar. Bu kampanyalar çok önemli. Biz burada bol bol et yerken, Filistin’deki, Afganistan’daki ya da Açe’deki kardeşlerimizi de hatırlatıyorlar. Onlara da bizi.

Bakara Suresi’nin 30. ayetinde, insanı tanımlarken, fesat çıkaran ve kan akıtan bir varlık olarak açıklamaktadırlar. Alak Suresi’nin 6. ayetinde ise Yüce Allah “insanın azgın” olduğunu vurgulamaktadır. Bütün bunlar, yani fesat çıkarma, kan akıtma ve azgınlıklar Şems Suresi’nin 8. Ayetinde “Fucur” kavramı ile ifade edilmektedir. Fucur, insanın günaha açık olan yönünü belirlemektedir. Gazali bu eğilimi yırtıcılıkla açıklar. Modern psikolojide ise şiddete eğilim olarak izah edilir. Kurban kesmek kan akıtma denen şiddet eğilimini disipline edebilir. Kan akıtan insan, yani kurban kesen insan, sebepsiz yere cana kastetmemelidir. Bir Müslüman hem kurban kesiyor ve hem de sebepsiz yere can alıyorsa, kurban ibadetini bir daha gözden geçirmelidir. Prof. Dr. Ali Murat DARYAL kurbanı önleyici bir ruh sağlığı hizmeti olarak görüyor.

Kurban bir tedavi. Kan akıtıldığını gören, bundan tiksiniyor. Kan akıtma içgüdüsü törpüleniyor. Bu olmasa ertesi gün bıçağı alır, birinin karnına saplar, bağırsaklarını dışarı döker. Adam bırakınız başkasını, kardeşini ya da annesini bıçaklıyor. Allah Amerika’yı kahretsin. Çocuklar Amerika’da yoldan geçen yaşlı bir profesörü öldürüyorlar. Polis, çocukları yakalıyor ve onlara soruyorlar: “Bu adamı niçin öldürünüz?” Çocuklar diyor ki, “Biz hiç ölen adam görmemiştik. Onu seyrettik”. Peygamber Efendimiz Hz. Aişe’ye diyor ki, “Ya Aişe, bir kurban da sen kes. Kesemiyorsan başında bulun”. Kurban bir tedavidir. Bir cemiyette gül bahçesi parklar olduğu gibi hastaneler de vardır. Bir cemiyet insanları tedavi etmek ister. Bu tedavinin yoları, ya kurbanla olur, ya Batı gibi boks maçları ile olur. Senede ringlerde veya antrenmanlarda ölenlerin sayısı 300 bin civarındadır. Düşününüz; 300 bin kişi yılda boks maçlarında ya da antrenmanlarda ölüyor. Beyin kanamasından gidiyor. Batı bunu niye yapıyor? İnsanların kan görme ihtiyacını karşılıyor. Daha büyük patlamalara yol açacak kan görme birikimini önlüyor. Tarihçi Karl Marks Gemberi diyor ki: “Kurban kesen milletler savaşlarda, kurban kesmeyenlere göre daha az kan akıtıyorlar. Haçlılar Kudüs’e girdiği zaman binlerce Müslüman’ı kılıçtan geçirdiler. Atların dizlerine kadar insan kanına battığı söylenir. Selahaddin Eyyübi, Kudüs’e girdiğinde, ‘İsteyen şehri terketsin. Kimseye dokunulmayacak, isteyen kalsın’ diyor. Ordusu da bu emre uyuyor. Yine Hz. Ebu Bekir’in orduyu sefere gönderirken meşhur hutbesi vardır: “Size saldırmayanları, hastaları, kadınları, yaşlıları ve çocukları öldürmeyin. Ağaçları kesmeyin, ekinleri yakmayın, hayvanları öldürmeyin…” diye devam eder. Karl Marks Gemberi diyor ki: “Hz. Ebu Bekir, böyle emretti İslâm orduları da asırlarca bu emirlere harfiyen uydular.”

Kurban eşrefi mahlûka takılmış en büyük madalyadır. Hz. İbrahim’in putları kırmasının ve teslimiyetinin nişanesidir. Kurban, nefsin ve kalbin arındırılmasıdır. Kurban manasına gelen, nesnek veya nusuk, gümüşü yabancı maddelerden arındırmak, yani rafine etmek manasına gelmektedir. İşte Kurban insanın kalbini sahte putlardan (Hz. İbrahim gibi) temizleyip arındırdığı için bu adı almıştır. Nusukun diğer anlamı, arındırılmış olan gümüşü kabına döküp şekillendirmektir. Demek ki, kurban insan şahsiyetini şekillendiren bir ibadet olmaktadır. Bu şekillendirme ile kurban ibadeti, insanın iç âleminde bir denge meydana getirmektedir. Bu denge Kur’an’da “muhbit” olarak ifade edilmektedir. “Muhbit olanlara müjdele” (Hacc, 34) Allah’ın vermiş olduğu hayvanlar üzerinde O’nun ismini anan, Allah’ı birleyip sadece ona teslim olan insanlar muhbittir. Muhbitin diğer anlamları, mütevazi, saygılı ve düz bir yerde olan insanı ifade etmektedirler. Şiddet eğilimi bulunan insanların saldırgan davranışlarını, mütevaziliğe ve insanın iç alemindeki engebeli psikolojik dalgaları düzleştiren ibadete kurban denmektedir. İnsanın kalbini sahte putlardan arındırıp şirki yok etmek için konan kurban ibadeti, insanı Allah’a yaraşır bir kul yapmaktadır.

Kurban, insanın takvasını artırır. “Elbette kurbanların ne etleri ve ne de kanları Allah’a ulaşır”. (Hacc, 37) Kurban keserken önemli olan insanın niyetidir. Gösterişten ve iş olsun diye arınmış olan ve sadece Allah rızasını umarak yapılan niyet takvanın kendisi olmaktadır. Zaten tüm ibadetlerde önemli olan, insanın bu temiz niyetidir.

Kurban, Allah’a yüceltir. “… İşte kurbanlıkları sizin emrinize bağladı ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir ederek yüceltesiniz. Resulüm, güzel ve yararlı iş üretenleri müjdele” (Hacc, 37). Yüce Allah, insanların iç âlemini eğiterek onlara doğru yolu göstermiş olmanın şükrünü, kendisini Yüceltmekte görmektedir. Allah’ı yüceltmenin yollarından biri de kurban kesmektir. Onun için kurban, besmele, yani Allah’ın ismini anarak ve tekbir getirerek kesilmelidir.

Kurban, bir hediyeleşmedir. Yüce Allah, Hacc Suresi’nin 36. ayetinde, kurban etlerinin nasıl dağıtılacağını da açıklamaktadır. Ayet şöyledir: “… Kurbanlık hayvanların etlerinden kendiniz yeyiniz, tok komşunuza ve dilenen fakirlere veriniz…”. Bu demektir ki, kurban etini üçe bölüp dağıtmak bir zorunluluktur. Kurban kesenin aslında takvası Allah’a gidecektir ama etini dağıtmakla da yaptığı infakın sevabını kazanacaktır. Bu da kurbanın sosyolojik faylarından birini teşkil etmektedir.

Ve KURBANLIK

Yaratılışımızı biz tercih etmedik. Canımızı ve insanlığı Rabbimiz lütfetti. Aldığımızın da bir can olduğunu unutmamalıyız. Bıçağı tutan el her ne kadar bizim de olsa kesenin ve canı alanın O olduğu hatırlanmalı. Unutulmaması gereken diğer meseleler ise Allah rızası için yapılan bu işlemin hakkını verebiliyor muyuz? Kestiğimiz kurbana layık mıyız? O hayvan bizden razı olacak mı? Kurban günlerinde; içimizdeki kin, nefret, düşmanlık, çekememezlik, zulüm, ihanet, isyan gibi menfi bütün duyguları da kurban edebiliyor muyuz? Hz. İsmail’in boyun eğdiği gibi biz de Yüce Allah’a boyun eğebiliyor muyuz? İhtiraslarımızı yenip, bencilliği bir kenara atıp insana, insanca muamele edebiliyor muyuz? Artık hata ve günahlarımızdan vazgeçme anlamında simgesel bir fedakârlığa hazır mıyız? Bayram sabahı kurbandan önce bütün bu soruları kendimize sormalıyız. Kurbanda kendimizi kurban etmeyelim.

Kurban hayata saygı ibadetidir. Mesela İslamiyet kuzu kurbanını yasaklamış. Cenabı Allah buyuruyor ki: “Benim için bile olsa yeni doğmuş 45 günlük kuzuyu kurban kesemezsiniz. Onun yaşama hakkını elinden alamazsınız” O yaşayacak. Hayatını ikmal edecek. Hayvan da olsa neticede bir can alıyoruz. Hz. Peygamber (SAV), hayvanın gözü önünde bıçağını keskinleştiren ve hayvanları birbiri önünde kesen birini gördüğünde, “Neden böyle yapıyorsun! Bu hayvanı iki kez mi öldüreceksin” buyurarak ikaz etmiştir. “Hayvana iyi davranın, eziyet etmeyin” buyurarak kurbanın incitilmemesi gerektiğini ısrarla belirtmiştir.

Kurbanlık kesim yerine götürülürken, taşınırken çok özen gösterilmeli, horlanmamalı, eziyet edilmemelidir. Hatta götürdüğümüzün evladımız olduğunu düşünerek kurbanın ne büyük bir hediye olduğunu hissederek ilgilenelim. Evladımızla son günlerimiz saatlerimiz gibi. Bilinmeli ki, o kurbanın da bizden alacağı olabilir. O da ahirette bize hesap sorabilir. Peygamberimiz (SAV) “Her nefes alıp veren canlının hakkı ve hesabı vardır” derken buna dikkat çeker. Eskiler kesim yerine gelirken kurbanlık hayvanın gözlerini bağlayarak olabildiğince merhametli davranmışlardır. Kurbanın bir can taşıdığını, ruhu olduğunu, kendi álemlerince hayatları olduğunu unutmayalım.

ÇOCUK ve KURBAN

Bazıları kurban kesiminin zararlı olduğunu iddia ediyorlar. “Kurban kesilmesini gören çocukların ruh sağlığı bozuluyor” diyorlar. Bu; “Hasta olan çocuğu hastaneye götürme. Oraları görürse çocuğun sağlığı bozulur” denilmesine benziyor. İğne vurulmaktan korkan hastaya iğne vurulmuyor mu? Çocuk kurban kesilirken hayvanın çektiği acıyı görecek ki, arkadaşına bıçağı saplamasın. Bundan daha tabi ne olabilir? Amerika’da, Avrupa’da her gün yüzlerce insan birbirini öldürüyor. Bazılarının hayran olduğu “Vahşi Batı Medeniyeti” bu! Medya çocukların ruh sağlığını düşünüyorsa vurdulu-kırdılı filmleri göstermesinler. Tüm bunlarla birlikte çocuklar için aşağıdaki uyarıları da dikkate almanızda fayda olduğunu düşünüyorum:

Çocuklara kurban kesiminden önce izah edilmesi gereken hususlar vardır. İnsan yeryüzünün en şerefli yaratılmışı ve halifesidir. Tüm canlı ve cansız varlıklar insana hizmet eden birer nimettir. Tüm bu varlıklar Allah’ın insanlara hediyesidir. Canlılar doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Normal zamanda da yediğimiz etlerin hayvan kesilmesi suretiyle sağlandığını ve özellikle bu durumun kurban bayramına mahsus olmadığını söylemek çocukları daha rahatlatır. Çocuklar din ile ilgili soyut kavramları 9 yaşlarında anlamaya başlarlar. Kurban kesilmesi kavramı özellikle 11 yaştan sonra daha iyi anlaşılabilir. Çocuklar hangi yaşta olursa olsunlar, istemiyorlarsa kurban kesimini izlemeye ve kurban etini yemeye zorlanmamalıdırlar. Küçük çocukların yanında kurban kesiminin ayrıntılı olarak anlatılmasından kaçınılmalıdır. Eğer anlayacak seviyedeyse kurbanın kesileceği çocuğa dürüstçe anlatılmalıdır. Bu aşamada çocuğun yaşına göre açıklama yapılması ve kullanılan kelimelerin özenle seçilmesi önemlidir. “Uykuya daldı”, “Zaten ölecekti” “Kaza oldu” gibi açıklamalar kullanılmamalıdır. Özellikle çocuğa haber verilmeden kesilen bir hayvanın daha sonra çocuğa yine haber verilmeden, “Kestik ve bak ne güzel yedik” gibi açıklamalarla yedirilmesi çocuklar açısından çok rahatsız edicidir. Çocukların ölümle ilgili ya da ölümün ardından yaşadıklarına ilişkin sorularına açık ve net cevap verilmelidir. Çocukların duygularını anlatmalarına izin verilmelidir. “Erkekler ağlamaz” gibi ifadeler kullanılmamalı ve çocukların anlattıkları dikkatle dinlenmelidir. Çocuğun üzüntüsüne ve yasına anne baba ve diğer aile üyeleri ilgi göstermeli ve değer vermelidir. Üzüntüsünü paylaşırken “Boşver”, “Seneye yenisini alırız” gibi geçiştirici cümleler sarf edilmemelidir. Kurban Bayramı sırasında yaşananların, çocuğu çok etkilediği ve davranışlarında uyuyamama, yemek yememe gibi önemli değişikliklere neden olduğu görülürse, bir uzmana danışılmasında yarar vardır.


"Bu İbrahim'in dinidir; kana susamış tanrıların, mazoşistlerin ve işkencecilerin değil. İnsanın mükemmelliğe ulaşmasının, bencillikten ve hayvani arzularından kurtulmasının hikayesidir yaşanan. İnsanın daha ulvi bir makama ve aşka, ve bilinçli bir insan olarak sorumluluklarını yerine getirmesine engel olacak her şeyden azade olduğu bir iradeye yükselişidir...

...Hikaye, bir koçun kurban edilişiyle sona eriyor. Bu, Yüce Allah'ın tarihin en büyük insan trajedisi sonuna ilişkin dileğidir - birkaç aç insanı doyurmak için bir koç kurban etmek.

Sen de İbrahim gibi kendi İsmail'ini getirmelisin Mina'ya. Senin İsmail'in kim? Ancak sen bilebilirsin, başkası değil. Belki eşin, işin, yeteneğin, gücün, cinsiyetin, statün vs. Ne olduğunu bilmiyorum, ama İbrahim'in İsmail'i sevdiği kadar sevdiğin birşey olmalı.

Senin özgürlüğünden çalan, görevlerini yerine getirmeni engelleyen, seni eğlendiren, hakikatı duymaktan ve bilmekten alıkoyan, sorumluluk kabul etmektense meşrulaştırıcı sebepler ürettiren ve seni sadece gelecekte senden gelecek yardım için destekleyen ne varsa; işte bunlar onun işaretlerindendir. Onu arayıp bulmalısın. Eğer Allah'a yaklaşmak istiyorsan, İsmail'i Mina'da kurban etmen gerek.

İsmail'in yerine geçecek koçu (fidye) sen tespit etme, bırak Allah sana yardım etsin ve bir hediye olarak göndersin. O, koçu ancak bu şekilde kurban olarak kabul eder. Koç ancak İsmail'in bedeli olduğunda kurbandır; yalnızca kurban olsun diye koç boğazlamak ise kasaplıktır." (İran'lı düşünür, sosyolog, Dr. Ali Şeriati)

Advertisement