Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Selma Safahat Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Azim
(İbrâhim Bey merhum ki tabâbet-i baytariye ulemâsındandır, hâk-i pâk-i, Şark´ın yetiştirdiği nevâdir-i irfân ü faziîletin biridir: Merhûmu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa-i irtihâlinin millet için ne elîm bir zıyâ ; hükûmet için ne azîm bir hacâlet olduğunu teslimde tereddüt etmezler. Şark´ın, Garb´ın bedâyi´i-i ilm ü fennini toplayıp hâfızasına doldurmuş; mahfûzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâtıyle şâyân-ı hayret bir sûrette tevsi´ etmiş; Şark´ın her tarafını defeât ile dolaşmış; Garb´ın en medenî memâlikini görmüş, gezmiş; elsine-i Şarkıyeyi edebiyâtıyle bilir; Fransız, Rus lisanlarını hakkıyle öğrenmiş olan bu büyük adam fıtraten mahviyyete âşık, iştihâra düşman olmasaydı, emînim ki, hükümet-i sâbıkanın o sâbıkalı ricâli yüzünden gurebâ hastahânelerinde ölen öyle birhakîm-i zû fünûnu tanımak için kâriîn-i kirâm benim gibi bir âcizin delâletine müftekkir kalmazdı!)


Şiir Metni
Güncel Türkçesi
Merhum_İbrahim_Bey-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat_-_yusuf_ziya_özkan

Merhum İbrahim Bey- mehmet akif ersoy - safahat - yusuf ziya özkan

Merhum İbrahim Bey

Dönen muhît-i nigâhımda yâl ü bâlindir;
Bütün hayâlim o fevka'l-hayâl hâlindir!
Gözümün önünden gitmeyen biçimli endamındır,

Bütün hayâlim senin o olağanüstü hâlindir.

Zalâm-ı hayrete düşmüş, batar çıkarken ümîd,
Önünde rehber olan meş'alem hayâlindir.

Şaşkınlığın karanlığına düşmüş, batıp çıkarken ümit,

Önümde kılavuz olan ışık senin hayâlindir.

Semâ-güzîn olarak gittin ey İlâhî nûr,

Peyinde şimdi ufuktan geçen zılâlindir.

Bu kâinât senin hâtıranla hep lebrîz:

Gökyüzünü isteyerek gittin ey ilâhî nur,

Ufuktan süzülüp geçen gölgelerin şimdi arkandadır.

Bu kâinat senin hatıranla dopdoludur.

Zemîn, zaman banâ yâd-âver-i cemâlindir. Bütün cihâtta akseyliyen hemâlindir.

Zemin, zaman bana senin yüzünü hatırlatır.

Bütün her tarafta benzerlerin yansımaktadır.

Esîr, sanki bir âyîne-i celâlindir!

Nücûm-i lâmia-zâ bârikât-ı irfânın,

Leyâl, ihâta-i eşyâdaki kemâlindir!
Esir sanki senin büyüklüğünün aynasıdır!


Şu parlayan yıldızlar irfanının şimşekleri,


Geceler, eşyayı kavrayıştaki olgunluğundur.

Seher o nâsiyeden bir nişân-ı feyzâ-feyz Şafakta dalgalanan renk reng-i âlindir.

Sabah, o çehreden feyizli bir nişan,

Şafakta dalgalanan renk senin al rengindir.

Ulüvv-i kâ'bını tasvîr eder nigâhımda
Semâ, olanca vuzuhiyle bir misâlindir.
Gözümde yücelik dereceni anlatmak ancak

Gökyüzüyle mümkündür o senin apaçık misalindir.

Cibâl, heykel-i sâhib-vekâr-ı azmindir, Suhûr, hıffete düşman olan hısâlindir.

Dağlar, azminin ağırbaşlı heykelidir.

Kayalarsa hafifliğe düşman ahlâkını temsil ederler.

Bulut yemîn-i leâl-î-nisâr-ı cûdundur, Güneş müfekkire-i herdem- iştiâlindir.

Bulut inciler saçan cömertlik elindir,

Güneş sürekli parlayan düşünme gücündür.

Tulû' ; levha-i rengîn-i ibtisamındır, Gurûb, safha-i gamkîn-i infiâlindir.

Güneşin doğuşu, gülümseyişinin güzel tablosudur,


Batışı ise kırgın ve kederli zamanındır.

Havâda mevcelenir sânihat-ı kudsiyyen,
Riyâh, rûhumu pür-cûş eden mekâlindir.

Havada kutsal fikirlerin dalgalanır,


Sular ruhumu coşturan sözlerindir.

Çemende cilveler eyler bahâr-ı dîdârın,
Sabâ nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir.

Çemende oynaşır yüzünün baharı,


Sabah rüzgârı sana kavuşma ümidinin müjdeleri,

Şitâ, peyinde hurûşan kıyâmet-i kübrâ,
Rebî ; hâtıra-i şi'r-i lâ yezâlindir.

Kış, ardında coşan büyük kıyamettir,


Bahar, sonu gelmeyen şiirinin hatırasıdır.

Hülâsa, nazra-i im'ânımın önünde cihan
Senin sahîfe-i zâtın, senin meâlindir.

Kısacası, sorgulayan bakışımın önünde dünya


Senin zâtına ait bir sayfadır, senin anlamını taşır.

Senin hayâl-i sabîhin -ki bir zaman ey yâr,

Edince leyle-i rûhumda bin emel bîdâr;

Senin güzel hayalin -ki bir zaman ey dost,

Geceye benzeyen ruhumda binlerce arzu uyandırdığı sırada;
Kıyâs ederdim açılmış sabâh-ı istikbâl
Bu gün bulutların altında eylemekte karâr!
Bana gelecek sabahının doğuşu gibi gelirdi


Bugün artık bulutların altını mekân tutmaktadır!

Garîb, şâm-ı garîban kadar hazîn oluyor,
Nigâh-ı rikkatimin karşısında fecr-i bahâr.
İncelikleri gören gözlerime bahar sabahı


Garip, gariplerin akşamı kadar hazin gelmektedir!

Birer bürehne kadîd-i mehîbi andırıyor
Hayât hulle-i sebzinde cilveger eşcâr.
Yeşil hayat elbisesini giymiş oynaşan ağaçlarsa,


Örtüsünden soyulmuş heybetli iskeletler gibidir.

Bütün bu sâha-i hadrâ, bu nev-demîde çemen
Yeşil bir örtünün altında bir amîk mezâr!
Bütün bu yeşil alan, bu yeni bitmiş çimen


Yeşil bir örtünün altında bir derin mezar!

Sımâh-ı cânıma bin uhrevî sadâ geliyor
Neşîdeler okuyorken gusûn-i terde hezâr.
Taze dallarda şarkılar söylüyorken bülbül,


Can kulağıma ahiret sesleri gelmektedir.

Temevvüc eyliyerek gözlerinde jale-i nûr
Şükûfe-zârda gûyâ ki ağlıyor ezhâr.
Dalgalanarak gözlerinde ışıklı çiğ damlaları,


Çiçek bahçesinde sanki şarkı söylüyor çiçekler.

Senin sahîfe-i zâtın senin meâlin iken
Bütün cihân-ı bedâyi'de müncelî âsâr
Bütün güzellikler cihanmda parlayan eserler


Senin zâtına ait şeyler, senin anlamın iken,

Samîm-i rûhumu pür-cûş ü bîkarâr ediyor
Bugün o sîne-i hilkâtte inleyen eş'âr!
Ruhumu derinden coşturup kararsız bırakıyor,


Bugün o yaratılışın kucağında inleyen şiirler.

Muhît şimdi şebistan-ı iğtirâbındır:
Bugün uyanmıyor artık o nâzenîn eshâr!
Dünya şimdi senin batışınla karanlığa gömülmüştür,


Bugün doğmuyor artık o nazlı sabahlar!

Sen ey semâları işrâk eden ziyâ-yı ezel,
Bu hâkdânı bıraktın peyinde zulmet-zâr
Sen ey gökleri aydınlatan ezeli ışık,


Bu dünyayı bıraktın ardında kapkaranlık!

Gerildi bir ebedî perde beynimizde, senin
Açıldı pîş-i celâlinde âlem-i dîdâr.
Seninle aramıza bir ebedî perde gerildi,


Açıldı senin büyüklüğünün önünde Allah'ın zât âlemi.

Cihan cihan dolaşırsın fezâ-yı lâhûtu,
Nasıl ki yâd-ı hazînin gezer diyar diyar!

Hüzünlü hatıralarının diyar diyar karşıma çıkması gibi, Cihan cihan dolaşırsın öteler âlemini!

Nasıl ki hüzünlü hatıran gezer diyar diyar!

Hayât varsa senin sermedî hayâtındır, Azâb, yoksa, bu fânî hayât-ı velveledâr.
Gerçek hayat ancak senin sonsuz hayatındır, Şu geçici gürültülü hayat bir azaptan ibarettir.
Sükûnu nerde bulur âh kalb-i mehcûrum? Derûn-i sînede bin herc ü merc-i dâim var!
Rahatı nerede bulur âh bu terk edilmiş kalbim?

Göğsümün derinliğinde binlerce bitmeyen kargaşa var!

Demek, görünmiyeceksin ile'l-ebed bana sen,
Demek, uzaktasın ey yâr-ı mihriban benden!
Demek, görünmeyeceksin ebediyen bana sen,


Demek, uzaktasın ey sevgili dost benden!

Hayâta sen beni rabteylemiş iken, şimdi

Aceb nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben?

Hayata sen beni bağlamış iken, şimdi

Acaba nasıl yaşarım, söyle, âh sensiz ben?

"Günün birinde gelirsin de eski âlemler Devâm eder yine birlikte öyle şâtır, şen...

"Günün birinde gelirsin de eski âlemler


Devam eder yine birlikte öyle neşeli, şen...

Bu gîrûdâr-ı maîşetten el çeker, ararız
Seninle sîne-i uzlette gizli bir me'men...

Bu geçim kavgasından el çeker, ararız

Seninle tenhalığın kucağında gizli bir sığınak...

Karışmayız şu cihânın nebûd ü bûduna hiç,
Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zâten!
Karışmayız şu dünyanın varına yoğuna hiç,

Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zaten!

Uzakta aksede dursun o hây ü hûy-i mehîb...
Sükûn içinde biz ,ey dost, yek-revan, yek-ten,
Uzakta aksede dursun o korkunç kargaşa..


Sessizlik içinde biz ey dost, tek ruh, tek beden,

Devâm eder gideriz her zamanki âhenge,
Döner muhîtimiz üstünde hep senin nağmen...
Devam eder gideriz her zamanki âhenge.


Döner çevremiz üstünde hep senin nağmen...

Beyân-ı ukde-güdâzınla mübhemât-ı şu'ûn
Yavaş yavaş açılıp bir vuzûh olur rûşen.
Düğümleri çözen sözlerinle olayların örtüleri

Yavaş yavaş sıyrılıp apaçık bir aydınlık görülür.

Verâ yı perde-i kudrette gizlenen râzın
Önünde feyz-i beyânın açar da bin revzen

Kudret perdesinin ötesinde gizlenen sırrın

Önünde manâlı sözlerin bin pencere açar da,

İyân olur o zaman karşımızda âlem-i rûh Düşüp gider gözümüzden bütün kuyûd-i beden!

Görünür o zaman ruh âlemi karşımızda,


Kaybolup gider gözümüzden bütün varlık bağları!

Birer terâne-i ilhâm olan neşâidini
Kemâl-i vecd ile tekrâr dinlerim... " derken

Birer ilham nağmesi olan şiirlerini


Tam bir vecd içinde tekrar dinlerim..." derken,

Bugün emellerimin hepsi ser-nigûn oldu...
Meğerse olmıyacakmış ne bir gelen, ne giden!

Bugün emellerimin hepsi yerle bir oldu...

Meğerse olmayacakmış ne bir gelen, ne giden!

Meğer açılmıyacakmış müebbeden artık
O perde perde hakâik o ukdeler, o dehen!

Meğer açılmayacakmış sonsuza dek artık


O perde perde gerçekler, o düğümler, o ağzın!

Yazık ki yükselerek matla'ında etti karar
O lem'a lem'a sünûhât... Hem de pek erken!
Yazık ki yükselerek doğduğu yerde karar kıldı


O pırıl pırıl ilhamlar...Hem de pek erken!

Niçin gurûb ediverdin sen ey sitâre-i şark,
Henüz kemâlini derk etmeden zavallı vatan?

Niçin batıverdin sen ey doğunun yıldızı,


Henüz kemâlini anlayamadan zavallı vatan?

Şu son zamanda zıyâ'ın kadar zıyâ-ı elîm
İsâbet etmedi âfâk-ı Şark'a, İbrâhîm!

Şu son zamanda kaybın kadar acı bir kayıp

İsabet etmedi Doğu'nun ufuklarına, İbrahim!

Eğerçi milletin ümmîd-gâh-ı ikbâli Olan beş on büyük âdem, beş on vücûd-ü kerîm

Gerçi milletin kendini yükselteceğini ümit ettiği


Beş on büyük adam, beş on yüce varlık

Birer birer heder olmuştu senden evvelce... Senin peyinde fakat kaldı bin ümîd-i akîm.

Birer birer kaybedilmişti senden evvelce


Fakat senin ardından binlerce ümit sonuçsuz kaldı.

Yarım asırda uyanmış çerâğ-ı feyze bakın:
Bir anda oldu sönüp perde pûş-i hâk-i remîm!

Yarım asırda uyanmış şu feyz meş'alesine bakın:


Bir anda sönüp çürümüş toprakla örtüldü.

Tasavvur eyliyemezdim ki ansızın dursun Felâh-ı ümmet için çarpınan o kalb-i rahîm!
Tasavvur edemezdim ki ansızın dursun,


Milletin kurtuluşu için çırpınan o merhametli yürek.

Tahayyül eyliyemezdim ki seyrden kalsın Muhît-i şarkta cevlân eden o fikr-i hakîm!

Hayal edemezdim ki temaşadan geri kalsın,


Doğu ufuklarında dolaşan o hikmet dolu fikir!

Ridâ-yi hâke büründün sen ey sirâc-i edeb, Fakat o lem'a ki yâdımdadır... Zevâli adîm!

Toprağın örtüsüne hüründün ey edep ışığı,


Fakat o parıltı ki hatırımdadır...Asla sönmez!

Durup mezârının üstünde ağladıkça sehâb;
Gelip başında enîn eyledikçe rûh-u nesîm;

Durup mezarının üstünde ağladıkça bulut;

Gelip başında inledikçe ruhu rüzgârın;

İnip melâik-i rahmet cihân-ı bâlâdan Harîm-i kabrine ettikçe her zaman ta'zîm;

Rahmet melekleri yüce âlemden,

Mezarına inip senin büyüklüğünü andıkça;

Bahâr vakti çiçeklerde yâd-ı enfâsın Meşâm-ı câna duyurdukça bin lâtîf şemim;

Bahar vakti çiçeklerde nefeslerinin hatırası

Ruhuma bin güzel koku duyurdukça;

Döner hayâlimin en muhterem harîminde
Senin o tayf-ı lâtîfin ey âşinâ-yı kadîm!

Döner hayalimin en derin yerlerinde

Senin o güzel görüntün ey eski dost!
Musâb olan yalınız âilen midir? Heyhât, Bıraktın arkada binlerce hânümânı yetîm!

Acıya uğrayan yalnız ailen midir? Heyhat,

Bıraktın arkanda binlerce ocağı yetim!

Olurdu dest-i tesellî-medâr-ı lûtfunla
Sirişk içinde yüzen çehreler bir anda besîm;
Senin lûtfunun teselli edici eliyle,


Göz yaşı içinde yüzen çehreler bir anda gülerdi;

Ederdi cûd-i merâhim-nümûd-i feyyâzın
Hazâin olsa bütün ehl-i fâkaya taksîm.

Hazinelere sahip olsan, bunları merhametle dolu,


Çok bereketli cömertliğin yoksullara paylaştırırdı.
O bir cihân-ı fezâildi, mahvolup gitti...
Nedir? Niçindir İlâhî bu inkılâb-ı azîm?

O bir erdemler dünyasrydı, yok olup gitti...

Nedir? Allah'ım bu büyük değişiklik ne içindir?

Ey yâd-ı güzîn-i ihtirâmı,
Rûhumda hayâtının devâmı;

Ey çok değerli, seçkin hatırasıyla,


Ruhumda hayatını sürdüren;

Ey lem'a-i feyzinin tamâmı,

Subh-i ezelînin ihtişâmı;


Âmâline dargelince nâsût

İkbâline sîne açtı lâhût.

Ey bereket dolu bütün parıltısında,


Ezel sabahının görkemini taşıyan;


Dünya dar gelince emellerine,


Öteler kucak açtı yüceliğine.

Bakmaz da bu dâr-ı ibtilâya

Rûhun can atardı i'tilâya;

En sonra o nûr-i arş pâye

Yükseldi civâr-ı Kibriyâ'ya...
Bu imtihan yerine bakmaz da,Ruhun can atardı yükselmeye;

En sonra o Arş'a dayanmış olan nur,Yükseldi Allah katına...

Dem şimdi dem-i saâdetindir.· Ervâh, nedîm-i hazretindir.

Zaman şimdi mutluluğunun zamanıdır:

Ruhlar, saygı dolu sohbet arkadaşlarındır.

Tevfik olarak yolunda hem-râh,

Aştın şu fezâ-yı tân nâgâh;

Tâ fecr-i bekâda oldun âgâh...
Allah'ın yardımı yolunda yoldaş olarak,


Şu karanlık fezayı bir anda geçtin;


Bekanın şafağına vardığında göründü gözlerine hakikat.

Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!

Pervâzına yok mudur tenâhî?

Ey tâir-i gülşen-i İlâhî!

Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!


Ey Allah'ın gül bahçesine kanat açan dost,


Uçuşuna bir son olmayacak mı?

Her gül dibi medfen-i hayâlin,

Her gonca kitâbe-i kemâlin


Her yerde nihân olan cemâlin,

Her yerde iyân olan meâlin;

Her gülün dibinde hayalin gömülü,

Her gonca olgunluğunun kitabesi;

Kaybolup giden yüzün her yerde,

Aşikâr olan manâların her yerde;
Bir yerde görünmüyorsun amma;

Her yerde bedâyi'in hüveydâ!

Bir yerde görünmüyorsun ama,


Her yerde besbelli güzelliklerin!
Ey sen ki harîm-i Hakk'a mahrem

Oldun da yabancın oldu âlem;

Yâd eyliyecek misin ki bilmem?
Ey sen ki Allah'ın sırlarına ortak oldun da yabancılaştı sana âlem Hatırlayacak mısın ki bilmem?
Dünyâ denilen bu sicn-i mâtem

Hâlâ bana dâr-ı imtihandır...

Kurtulmadım işte an bu andır!
Dünya denilen bu matem dolu zindan

Benim için hâlâ bir imtihan yeridir...

Ve şu ana dek kurtulmamışımdır.
Ey yar-ı aziz-i gam-küsarım, Mahvoldu Huda bilir kararım;

Ey dert ortağı sevgili dostum,


Mahvoldu, Allah bilir, kararım,

Sarsıldı olanca ıstıbarım; Bi-zar peyinde ruh-i zarım!
Sarsıldı olanca sabrım;


Bitkindir ardından inleyen ruhum!

Gittin, beni kimsesiz bıraktın, Yaktın beni hasretinle yaktın.

Gittin, beni kimsesiz bıraktın,

Yaktın beni hasretinle yaktın

Merhum_İbrahim_Bey-_mehmet_akif_ersoy_-_safahat_-_yusuf_ziya_özkan

Merhum İbrahim Bey- mehmet akif ersoy - safahat - yusuf ziya özkan

Merhum İbrahim Bey- mehmet akif ersoy - safahat - yusuf ziya özkan

3'lü Tablo[]

'Latin harflerine transkriptli metin Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi

(İbrahim Bey merhum ki tabâbet-i baytariye ulemâsındandır,

hâk-i pâk-i Şark'ın yetiştirdiği nevâdir-i irfan ü fazületin biridir.

Merhumu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa-i

irtihâlinin millet için ne elim bir zıya',

hükümet için ne azîm bir hacâlet olduğunu teslimde tereddüt etmezler.

Şark'ın, Garb'ın bedâyi'i-i Um ü fennini toplayıp

hafızasına doldurmuş;

mahfâzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâttyle sâyân-ı hayret

bir surette tevsi' etmiş;

Şark'ın her tarafını defeât ile dolaşmış; Garb'ın

en medenî memâlikini görmüş, gezmiş;

elsine-i Şarkıyeyi edebiyâtıyle bilir;

Fransa, Rus lisanlarını hakkıyle öğrenmiş olan bu büyük adam

fıtraten mahviyyete âşık,

iştihara düşman olmasaydı, eminim ki, hükümet-i sabıkanın

o sabıkalı ricali yüzünden

gu-rebâ hastahânelerinde ölen öyle bir

hakîm-i zû-fünûnu tanımak için

kâriîn-i kiram benim gibi bir âcizin

delâletine müftekır kalmazdı!)


Dönen muhît-i nigâhımda yâl ü bâlindir;

Bütün hayâlim o fevka´l-hayâl hâlindir!

Zalâm-ı hayrete düşmüş, batar çıkarken ümîd,

Önünde rehber olan meş´alem hayâlindir.

Semâ-güzîn olarak gittin ey İlâhî nûr,

Peyinde şimdi ufuktan geçen zılâlindir.

Bu kâinât senin hâtıranla hep lebrîz:

Zemîn, zaman banâ yâd-âver-i cemâlindir.

Bütün cihâtta akseyliyen hemâlindir.

Esîr, sanki bir âyîne-i celâlindir!

Nücûm-i lâmia-zâ bârikât-ı irfânın,

Leyâl, ihâta-i eşyâdaki kemâlindir!


Seher o nâsiyeden bir nişân-ı feyzâ feyz

Şafakta dalgalanan renk reng-i âlindir.

Ulüvv-i kâ´bını tasvîr eder nigâhımda

Semâ, olanca vuzuhiyle bir misâlindir.

Cibâl, heykel-i sâhib-vekâr-ı azmindir,

Suhûr, hıffete düşman olan hısâlindir.

Bulut yemîn-i leâl-î-nisâr-ı cûdundur,

Güneş müfekkire-i herdem-iştiâlindir.

Tulû? ; levha-i rengîn-i ibtisamındır,

Gurûb, safha-i gamkîn-i infiâlindir.

Havâda mevcelenir sânihat-ı kudsiyyen,

Riyâh, rûhumu pür-cûş eden mekâlindir.

Çemende cilveler eyler bahâr-ı dîdârın,

Sabâ nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir.

Şitâ, peyinde hurûşan kıyâmet-i kübrâ,

Rebî ; hâtıra-i şi´r-i lâ yezâlindir.

Hülâsa, nazra-i im´ânımın önünde cihan

Senin sahîfe-i zâtın, senin meâlindir.


Senin hayâl-i sabîhin -ki bir zaman ey yâr,

Edince leyle-i rûhumda bin emel bîdâr;

Kıyâs ederdim açılmış sabâh-ı istikbâl-

Bugün bulutların altında eylemekte karâr!

Garîb, şâm-ı garîban kadar hazîn oluyor,

Nigâh-ı rikkatimin karşısında fecr-i bahâr.

Birer bürehne kadîd-i mehîbi andırıyor

Hayât hulle-i sebzinde cilveger eşcâr.

Bütün bu sâha-i hadrâ, bu nev-demîde çemen

Yeşil bir örtünün altında bir amîk mezâr!


Sımâh-ı cânıma bin uhrevî sadâ geliyor

Neşîdeler okuyorken gusûn-i terde hezâr.

Temevvüc eyliyerek gözlerinde jale-i nûr

Şükûfe-zârda gûyâ ki ağlıyor ezhâr.

Senin sahîfe-i zâtın senin meâlin iken

Bütün cihân-ı bedâyi´de müncelî âsâr,

Samîm-i rûhumu pür-cûş ü bîkarâr ediyor

Bugün o sîne-i hilkâtte inleyen eş´âr!

Muhît şimdi şebistan-ı iğtirâbındır:

Bugün uyanmıyor artık o nâzenîn eshâr!

Sen ey semâları işrâk eden ziyâ-yı ezel,

Bu hâkdânı bıraktın peyinde zulmet-zâr

Gerildi bir ebedî perde beynimizde, senin

Açıldı pîş-i celâlinde âlem-i dîdâr.

Cihan cihan dolaşırsın fezâ-yı lâhûtu,

Nasıl ki yâd-ı hazînin gezer diyar diyar!

Hayât varsa senin sermedî hayâtındır,

Azâb, yoksa, bu fânî hayât-ı velveledâr.

Sükûnu nerde bulur âh kalb-i mehcûrum?

Derûn-i sînede bin herc ü merc-i dâim var!


Demek, görünmiyeceksin ile´l-ebed bana sen,

Demek, uzaktasın ey yâr-ı mihriban benden!

Hayâta sen beni rabteylemiş iken, şimdi

Aceb nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben?

"Günün birinde gelirsin de eski âlemler

Devâm eder yine birlikte öyle şâtır, şen...

Bu gîrûdâr-ı maîşetten el çeker, ararız

Seninle sîne-i uzlette gizli bir me´men...


Kanşmayız şu cihânın nebûd ü bûduna hiç,

Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zâten!

Uzakta aksede dursun o hây ü hûy-i mehîb...

Sükûn içinde biz ey dost, yek-revan, yek-ten,

Devâm eder gideriz her zamanki âhenge,

Döner muhîtimiz üstünde hep senin nağmen...

Beyân-ı ukde-güdâzınla mübhemât-ı şu´ûn

Yavaş yavaş açılıp bir vuzûh olur rûşen.

Verâ yı perde-i kudrette gizlenen râzın

Önünde feyz-i beyânın açar da bin revzen

İyân olur o zaman karşımızda âlem-i rûh

Düşüp gider gözümüzden bütün kuyûd-i beden!

Birer terâne-i ilhâm olan neşâidini

Kemâl-i vecd ile tekrâr dinlerim... " derken

Bugün emellerimin hepsi ser-nigûn oldu...

Meğerse olmıyacakmış ne bir gelen, ne giden!

Meğer açılmıyacakmış müebbeden artık

O perde perde hakâik o ukdeler, o dehen!

Yazık ki yükselerek matla´ında etti karar

O lem´a 1em´a sünûhât... Hem de pek erken!

Niçin gurûb ediverdin sen ey sitâre-i şark,

Henüz kemâlini derk etmeden zavallı vatan?


Şu son zamanda zıyâ´ın kadar zıyâ´-ı elîm

İsâbet etmedi âfâk-ı Şark´a, İbrâhîm!

Eğerçi milletin ümmîd-gâh-ı ikbâli

Olan beş on büyük âdem, beş on vücûd-i kerîm

Birer birer heder olmuştu senden evvelce...

Senin peyinde fakat kaldı bin ümîd-i akîm.

Yarım asırda uyanmış çerâğ-ı feyze bakın:

Bir anda oldu sönüp perde pûş-i hâk-i remîm!

Tasavvur eyliyemezdim ki ansızın dursun

Felâh-ı ümmet için çarpınan o kalb-i râhîm!

Tahayyül eyliyemezdim ki seyrden kalsın

Muhît-i şarkta cevlân eden o fikr-i hakîm!

Ridâ-yı hâke büründün sen ey sirâc-ı edeb,

Fakat o lem´a ki yâdımdadır... Zevâli adîm!

Durup mezârının üstünde ağladıkça sehâb;

Gelip başında enîn eyledikçe rûh-i nesîm;

İnip melâik-i rahmet cihân-ı bâlâdan

Harîm-i kabrine ettikçe her zaman ta´zîm;

Bahâr vakti çiçeklerde yâd-ı enfâsın

Meşâm-ı câna duyurdukça bin lâtîf şemim;

Döner hayâlimin en muhterem harîminde

Senin o tayf-ı lâtîfin ey âşinâ-yı kadîm!

Musâb olan yalınız âilen midir? Heyhât,

Bıraktın arkada binlerce hânümânı yetîm!

Olurdu dest-i tesellî-medâr-ı lîtfunla

Sirişk içinde yüzen çehreler bir anda besîm;

Ederdi cûd-i merâhim-nümûd-i feyyâzın

Hazâin olsa bütün ehl-i fâkaya taksîm.

O bir cihân-ı fezâildi, mahvolup gitti...

Nedir? Niçindir İlâhî bu inkılâb-ı azîm?


Ey yâd-ı güzîn-i ihtirâmı,

Rûhumda hayâtının devâmı;

Ey lem´a-i feyzinin tamâmı,

Subh-i ezelînin ihtişâmı;Âmâline dargelince nâsût

İkbâline sîne açtı lâhût.


Bakmaz da bu dâr-ı ibtilâya

Rûhun can atardı i´tilâya;

En sonra o nûr-i arş pâye

Yükseldi civâr-ı Kibriyâ´ya...

Dem şimdi dem-i saâdetindir.·

Ervâh, nedîm-i hazretindir.


Tevfik olarak yolunda hem-râh,

Aştın şu fezâ-yı tân nâgâh;

Tâ fecr-i bekâda oldun âgâh...

Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!

Pervâzına yok mudur tenâhî?

Ey tâir-i gülşen-i İlâhî!

Her gül dibi medfen-i hayâlin,

Her gonca kitâbe-i kemâlin

Her yerde nihân olan cemâlin,

Her yerde iyân olan meâlin;

Bir yerde görünmüyorsun amma;

Her yerde bedâyi´in hüveydâ!


Ey sen ki harîm-i Hakk´a mahrem

Oldun da yabancın oldu âlem;

Yâd eyliyecek misin ki bilmem?

Dünyâ denilen bu sicn-i mâtem

Hâlâ bana dâr-ı imtihandır...

Kurtulmadım işte an bu andır!

Ey yar-ı aziz-i gam-küsarım,

Mahvoldu Huda bilir kararım;

Sarsıldı olanca ıstırabım;

Bi-zar peyinde ruh-i zarım!

Gittin, beni kimsesiz bıraktın,

Yaktın beni hasretinle yaktın.

(İbrahim Bey merhum ki veterinerlik âlimlerindendir,

Doğu'nun temiz toprağının yetiştirdiği seçkin bilgi ve

erdem sahiplerinden biridir.

Rahmetliyi yakından tanıyanlar dört sene önceki

feci ölümünün millet için ne acı bir kayıp,

hükümet için ne büyük bir u-tanç olduğunu

kabulde tereddüt etmezler.

Doğu'nun, Batı'nın i-lim ve fendeki güzelliklerini toplayıp

hafızasına doldurmuş;

bilgilerini muhakemesiyle,

gördükleriyle hayret edilecek bir şekilde genişletmiş;

Doğu'nun her tarafını defalarca dolaşmış;

Batı'nın en medeni ülkelerini görmüş, gezmiş;

Doğu dillerini edebiyatlarıyla birlikte bilir;

Fransız, Rus dillerini hakkıyla öğrenmiş olan bu büyük adam

yaratılıştan alçakgönüllülüğe aşık, şöhrete düşman olmasaydı,

eminim ki eski idarenin o sabıkalı yöneticileri yüzünden gariplerin

yattığı hastanelerde ölen böyle derin bilgi sahibi bir âlimi tanımak

için okuyucular benim gibi bir âcizin

kılavuzluğuna muhtaç kalmazlardı.)

Gözümün önünden gitmeyen biçimli endamındır,

Bütün hayâlim senin o olağanüstü hâlindir.

Şaşkınlığın karanlığına düşmüş, batıp çıkarken ümit,

Önümde kılavuz olan ışık senin hayâlindir.

Gökyüzünü isteyerek gittin ey ilâhî nur,

Ufuktan süzülüp geçen gölgelerin şimdi arkandadır.

Bu kâinat senin hatıranla dopdoludur:

Zemin, zaman bana senin yüzünü hatırlatır.

Bütün her tarafta benzerlerin yansımaktadır.

Esir sanki senin büyüklüğünün aynasıdır!

Şu parlayan yıldızlar irfanının şimşekleri,

Geceler, eşyayı kavrayıştaki olgunluğundur.


Sabah, o çehreden feyizli bir nişan,

Şafakta dalgalanan renk senin al rengindir.

Gözümde yücelik dereceni anlatmak ancak

Gökyüzüyle mümkündür o senin apaçık misalindir.

Dağlar, azminin ağırbaşlı heykelidir.

Kayalarsa hafifliğe düşman ahlâkını temsil ederler.

Bulut inciler saçan cömertlik elindir,

Güneş sürekli parlayan düşünme gücündür.

Güneşin doğuşu, gülümseyişinin güzel tablosudur,

Batışı ise kırgın ve kederli zamanındır.

Havada kutsal fikirlerin dalgalanır,

Sular ruhumu coşturan sözlerindir.

Çemende oynaşır yüzünün baharı,

Sabah rüzgârı sana kavuşma ümidinin müjdeleri,

Kış, ardında coşan büyük kıyamettir,

Bahar, sonu gelmeyen şiirinin hatırasıdır.

Hülasa, araştıran bakışımın önünde dünya

Senin zâtına ait bir sayfadır, senin anlamını taşır.


Senin güzel hayalin -ki bir zaman ey dost,

Geceye benzeyen ruhumda binlerce arzu uyandırdığı sırada;

Bana gelecek sabahının doğuşu gibi gelirdi-

Bugün artık bulutların altını mekân tutmaktadır!

İncelikleri gören gözlerime bahar sabahı

Garip, gariplerin akşamı kadar hazin gelmektedir!

Yeşil hayat elbisesini giymiş oynaşan ağaçlarsa,

Örtüsünden soyulmuş heybetli iskeletler gibidir.

Bütün bu yeşil alan, bu yeni bitmiş çimen

Yeşil bir örtünün altında bir derin mezar!


Taze dallarda şarkılar söylüyorken bülbül,

Can kulağıma ahiret sesleri gelmektedir.

Dalgalanarak gözlerinde ışıklı çiğ damlaları,

Çiçek bahçesinde sanki şarkı söylüyor çiçekler.

Bütün güzellikler cihanmda parlayan eserler

Senin zâtına ait şeyler, senin anlamın iken,

Ruhumu derinden coşturup kararsız bırakıyor,

Bugün o yaratılışın kucağında inleyen şiirler.

Dünya şimdi senin batışınla karanlığa gömülmüştür,

Bugün doğmuyor artık o nazlı sabahlar!

Sen ey gökleri aydınlatan ezeli ışık,

Bu dünyayı bıraktın ardında kapkaranlık!

Seninle aramıza bir ebedî perde gerildi,

Açıldı senin büyüklüğünün önünde Allah'ın zât âlemi.

Hüzünlü hatıralarının diyar diyar karşıma çıkması gibi,

Cihan cihan dolaşırsın öteler âlemini!

Nasıl ki hüzünlü hatıran gezer diyar diyar!

Gerçek hayat ancak senin sonsuz hayatındır,

Şu geçici gürültülü hayat bir azaptan ibarettir.

Rahatı nerede bulur âh bu terk edilmiş kalbim?

Göğsümün derinliğinde binlerce bitmeyen kargaşa var!


Demek, görünmeyeceksin ebediyen bana sen,

Demek, uzaktasın ey sevgili dost benden!

Hayata sen beni bağlamış iken, şimdi

Acaba nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben?

"Günün birinde gelirsin de eski âlemler

Devam eder yine birlikte öyle neşeli, şen...

Bu geçim kavgasından el çeker, ararız

Seninle tenhalığın kucağında gizli bir sığınak...


Karışmayız şu dünyanın varına yoğuna hiç,

Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zaten!

Uzakta aksede dursun o korkunç kargaşa..

Sessizlik içinde biz ey dost, tek ruh, tek beden,

Devam eder gideriz her zamanki âhenge.

Döner çevremiz üstünde hep senin nağmen...

Düğümleri çözen sözlerinle olayların örtüleri

Yavaş yavaş sıyrılıp apaçık bir aydınlık görülür.

Kudret perdesinin ötesinde gizlenen sırrın

Önünde manâlı sözlerin bin pencere açar da,

Görünür o zaman ruh âlemi karşımızda,

Kaybolup gider gözümüzden bütün varlık bağları!

Birer ilham nağmesi olan şiirlerini

Tam bir vecd içinde tekrar dinlerim..." derken,

Bugün emellerimin hepsi yerle bir oldu...

Meğerse olmayacakmış ne bir gelen, ne giden!

Meğer açılmayacakmış sonsuza dek artık

O perde perde gerçekler, o düğümler, o ağzın!

Yazık ki yükselerek doğduğu yerde karar kıldı

O pırıl pırıl ilhamlar...Hem de pek erken!

Niçin batıverdin sen ey doğunun yıldızı,

Henüz kemâlini anlayamadan zavallı vatan?


Şu son zamanda kaybın kadar acı bir kayıp

isabet etmedi Doğu'nun ufuklarına, İbrahim!

Gerçi milletin kendini yükselteceğini ümit ettiği

Beş on büyük adam, beş on yüce varlık

Birer birer kaybedilmişti senden evvelce

Fakat senin ardından binlerce ümit sonuçsuz kaldı.

Yarım asırda uyanmış şu feyz meş'alesine bakın:

Bir anda sönüp çürümüş toprakla örtüldü.

Tasavvur edemezdim ki ansızın dursun,

Milletin kurtuluşu için çırpınan o merhametli yürek.

Hayal edemezdim ki temaşadan geri kalsın,

Doğu ufuklarında dolaşan o hikmet dolu fikir!

Toprağın örtüsüne hüründün ey edep ışığı,

Fakat o parıltı ki hatırımdadır...

Asla sönmez! Durup mezarının üstünde ağladıkça bulut;

Gelip başında inledikçe ruhu rüzgârın;

Rahmet melekleri yüce âlemden,

Mezarına inip senin büyüklüğünü andıkça;

Bahar vakti çiçeklerde nefeslerinin hatırası

Ruhuma bin güzel koku duyurdukça;

Döner hayalimin en derin yerlerinde

Senin o güzel güzel siluetin ey eski dost!

Acıya uğrayan yalnız ailen midir?

Yazık, Bıraktın arkanda binlerce ocağı yetim!

Senin lûtfunun teselli edici eliyle,

Göz yaşı içinde yüzen çehreler bir anda gülerdi;

Hazinelere sahip olsan, bunları merhametle dolu,

Çok bereketli cömertliğin yoksullara paylaştırırdı.

O bir erdemler dünyasrydı, yok olup gitti...

Nedir? Allah'ım bu büyük değişiklik ne içindir?


Ey çok değerli, seçkin hatırasıyla,

Ruhumda hayatını sürdüren;

Ey bereket dolu bütün parıltısında,

Ezel sabahının görkemini taşıyan;

Dünya dar gelince isteklerine,


Öteler kucak açtı yüceliğine.

Bu imtihan yerine bakmaz da,

Ruhun can atardı yükselmeye;

En sonra o Arş'a dayanmış olan nur,

Yükseldi Allah katma...

Zaman şimdi mutluluğunun zamanıdır:


Ruhlar, saygı dolu sohbet arkadaşlarındır.

Allah'ın yardımı yolunda yoldaş olarak,

Şu karanlık fezayı bir anda geçtin;

Bekanın şafağına vardığında göründü gözlerine hakikat.

Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!

Ey Allah'ın gül bahçesine kanat açan dost,

Uçuşuna bir son olmayacak mı?

Her gülün dibinde hayalin gömülü,

Her gonca olgunluğunun kitabesi;

Kaybolup giden yüzün her yerde,

Aşikâr olan manâların her yerde;

Bir yerde görünmüyorsun ama,

Her yerde besbelli güzelliklerin!


Ey sen ki Allah'ın sırlarına ortak

Oldun da yabancılaştı sana âlem

Hatırlayacak mısın ki bilmem?

Dünya denilen bu matem dolu zindan

Benim için hâlâ bir imtihan yeridir...

Ve şu ana dek kurtulmamışımdır.

Ey dert ortağı sevgili dostum,

Mahv oldu, Allah bilir, kararım,

Sarsıldı olanca sabır ve tahammülüm;

Bitkindir ardından inleyen ruhum!

Gittin, beni kimsesiz bıraktın,

Yaktın beni hasretinle yaktın!

The late Mr. İbrahim that the profesor veterinary ,
Clean soil knowledge and trained elite of the East

Virtue is one of his characteristics
Those who know closely the previous four years late
What a sad loss for the nation's death tragic,
How big shame
do not hesitate to admission.
East, West, picking up the beauty of in the science
memory are completed;
information,
be amazed to see on an expanded; Repeatedly circulated in every part of the East;
Have been the most civilized countries of the West, traveled;
Eastern languages he knows;

French, Russian languages, having learned of this great man the right to
the creation is love, fame had not been hostile,

I am sure that rogue managers because of the weird old administration

hospitals dying of a scholar to know such a deep knowledge
I like to frustrate reader
his guide needy.)
your beauty shaped out of my sight,
Exceptional case that all all my dreams.
Fallen into the darkness of bewilderment, while promising Once the sun sets,
You dreamed of the light guide in front of me.
O divine light, the sky did you go willingly,
Flowing through the last shadows on the horizon behind you now.
The universe is full of your memory:
Floors, when your face reminds me.
All simulants is reflected on all sides
The prisoner as if the mirror of your size!
lightning on the stars that shine,
Nights, your comprehend ripe matter.In the morning, he faces an engagement always live, Get your color of fluctuating color at dawn. But the eyes tell the glory degree It is possible that your example to clear the sky. Mountains, dignified statue of tenacity. With rocks lightness moral values do not represent the enemy. Cloud pearls in the hands of murderous generosity, The sun always shines powered thinking. The birth of the sun, your smile beautiful table, The time of the sinking of the upset and sad. Divine ideas in the air waves, To sing my soul to the words of the waters. From Çemen play face spring, Search Calendar reunion I hope that the morning wind, Winter, behind the gushing great apocalypse Spring, memory of the endless poetry. &nbsp Extracts, in front of my view to exploring the world Your person a page belonging to your means.

Your beautiful dream-that time, O friend, Awakened the desire in my soul like the night when thousands; I would like the birth of the next-morning- Today, space is no longer keeps the bottom of the clouds! On the morning of my eyes sees hints of spring Strange, strange as the evening is sad! Can play wearing a green dress with trees life, Peeled sheets to skeletons are as imposing. All this green space, this new grass-finished Green is a deep grave under a blanket!

Fresh branches nightingale sing songs, Campbell comes from the sounds in my ear the Hereafter. Fluctuating light dew drops in her eyes, Flower garden of flowers if they are singing. All works of beauty shining to my world Find your person things, while your meaning, Enthuse my soul deeply unstable leaves, Today, that poetry of creation groaning in his lap. World is now buried in the darkness with your sinking Today, it is not out is no longer coy morning! You, O heavens, illuminating the eternal light, Leave behind the darkness of this world! Eternal with you in a curtain stretched between us, Person kingdom of God was opened in front of your greatness. Come meet me sad memories clime such as land, The world realm of the universe shifts travels! How sad that the memory overhead realm Real-life, but your eternal life, Current temporary noisy life consists of a punishment. Where my heart finds comfort uttering this abandoned? There are thousands of deep turmoil did not end my chest!

I mean, you don’t seem me forever, So, far away from me, O my dear friend! While you have connected me to life, now I wonder how I live, tell me without uttering? "One day, you come all the old worlds Continues to be together again so cheerful, merry ... This living hand takes beating, we look for Solitude with you a secret shelter in her arms ...

Do not interfere in the world currently not available or available How all this time that not meddle already! Reflecting the distance let alone the terrible chaos .. In silence we, O friends, one soul, one body, Will continue to go to the usual chime. Turning all your tunes on our environment ... Nodes covers events in your words to solve Gradually, the light is an obvious wriggle. Power is hidden beyond the veil of mystery Opens a window in front of thousands of words meaning, Apparent mental world of that time in front of us, Ties being lost in all our eyes go! Tuneless poems inspired by one of the I listen to a full back in ecstasy ... "he said, Today my purpose all was destroyed ... Apparently from what one will not have, what you going! Apparently not open forever now He revealed to the facts, then nodes, then the mouth! Unfortunately, he was born raised to decide where He brilliantly ... It's very early inspiration! Why do you sink O star of the east, Purpose Not understanding The poor country?

We recently lost a bitter loss to did not hit outlook of the East, Abraham! Though I hope to raise the nation's self- Five-ten big man, five-ten supreme being One by one you previously lost But I hope, and then thousands have been unsuccessful. Half a century of enlightened awakened see the following: Fall down a rotten time was covered with earth. I could not imagine that all of a sudden, let Compassionate heart for the salvation of the nation is strugg it. I could not keep back matter of show, It is full of wisdom, ideas circulating in the Eastern horizon! O decorum light cover of soil, But then I remember that glow ... Never eternal! When they stop and when she cried over the grave of the cloud; Moan come at the beginning of the wind spirit; Angels of mercy lofty realm, Commemorate down the size of your grave; Spring time flowers memorial of breaths Announce thousand beautiful fragrance to my soul; Rotating the deepest parts of my fantasy She beautiful silhouette that your old friends! Is your family suffered the pain alone? Pity, left behind thousands of orphans Stove! Consolatory grace you with his hand, Laughed faces floating in tears in a moment; Treasures you're having them filled with compassion, Very fertile shared generosity to the poor. He is a his world virtues, is not gone ... What is it? God, what is this big change?

O great value, outstanding memories, Maintain the life of my soul; O full of all the flashes in abundance, Ezell with the glory of the morning; As to the narrow demands of the world,

Dignity of shifts embraced. This test also does not look at instead of, Life used to throw the soul to rise; Most of the light after it withstood Res He rose to the added ... Time is now time for happiness:

4'lü Tablo[]

Merhum İbrahim Bey(Hayatı-Orjinal Metin)
Merhum İbrahim Bey(Hayatı-Güncel Türkçesi)
İngilizce Tercüme
Osmanlıca

مرحوم باراهيم بك

İbrahim Bey merhum ki veterinerlik âlimlerindendir,
The late Mr. İbrahim that the profesor veterinary ,
ابراهيم بك مرحوم كه طبابت بيطر يه عاماسندندر ،
hâk-i pâk-i, Şark´ın yetiştirdiği nevâdir-i irfân ü faziîletin biridir:
Doğu'nun temiz toprağının yetiştirdiği seçkin bilgi ve erdem sahiplerinden biridir.
Clean soil knowledge and trained elite of the East Virtue is one of his characteristics

خاك پاك شرقك يتيشديرديكى نوادر عرفان و فضيلتك بريدر.

Merhûmu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa-i irtihâlinin millet için ne elîm bir zıyâ ;
Rahmetliyi yakından tanıyanlar dört sene önceki

feci ölümünün millet için ne acı bir kayıp,

Those who know closely the previous four years late What a sad loss for the nation's death tragic,

مرحومى ياقيندن طانيانلر درت سنه اولكى فجيعۀ ارتحالنك ملت

hükûmet için ne azîm bir hacâlet olduğunu teslimde tereddüt etmezler.
hükümet için ne büyük bir utanç olduğunu

kabulde tereddüt etmezler.

How big shame

do not hesitate to admission.

İngilizce Tercüme Buraya
'örnek osmanlıca مقدمة
Şark´ın, Garb´ın bedâyi´i-i ilm ü fennini toplayıp hâfızasına doldurmuş;
Doğu'nun, Batı'nın ilim ve fendeki güzelliklerini toplayıp

hafızasına doldurmuş;

East, West, picking up the beauty of in the science

memory are completed; information,

örnek osmanlıca مقدمة
mahfûzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâtıyle şâyân-ı hayret bir sûrette tevsi´ etmiş;
bilgilerini karar vermek için iyice düşünerek gördükleriyle hayret edilecek bir şekilde genişletmiş;
be amazed to see on an expanded;
örnek osmanlıca مقدمة
Şark´ın her tarafını defeât ile dolaşmış;
Doğu'nun her tarafını defalarca dolaşmış;
Repeatedly circulated in every part of the East;
örnek osmanlıca مقدمة
Garb´ın en medenî memâlikini görmüş, gezmiş;
Batı'nın en medeni ülkelerini görmüş, gezmiş;
Have been the most civilized countries of the West, traveled;

Eastern languages he knows;

örnek osmanlıca مقدمة
elsine-i Şarkıyeyi edebiyâtıyle bilir;
Doğu dillerini edebiyatlarıyla birlikte bilir;
Eastern languages he knows;
örnek osmanlıca مقدمة
Fransız, Rus lisanlarını hakkıyle öğrenmiş olan bu büyük adam fıtraten mahviyyete âşık,
Fransız, Rus dillerini hakkıyla öğrenmiş olan bu büyük adam

yaratılıştan alçakgönüllülüğe aşık,

Have been the most civilized countries of the West, traveled;
örnek osmanlıca مقدمة
iştihâra düşman olmasaydı, emînim ki, hükümet-i sâbıkanın o sâbıkalı ricâl yüzünden gurebâ hastahânelerinde ölen öyle bir hakîm-i zû fünûntanımak için kâriîn-i kirâm benim gibi bir âcizin delâletine müftekır kalmazdı!)
şöhrete düşman olmasaydı, eminim ki eski idarenin o sabıkalı yöneticileri yüzünden gariplerin yattığı hastanelerde ölen böyle derin bilgi sahibi bir âlimi tanımak için okuyucular benim gibi bir âcizin kılavuzluğuna muhtaç kalmazlardı.
the creation is love, fame had not been hostile, French, Russian languages, having learned of this great man the right to I am sure that rogue managers because of the weird old administration
örnek osmanlıca مقدمة



Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Dönen muhît-i nigâhımda yâl ü bâlindir;
Bütün hayâlim o fevka'l-hayâl hâlindir!
Gözümün önünden gitmeyen biçimli endamındır,

Bütün hayâlim senin o olağanüstü hâlindir.

your beauty shaped out of my sight, Exceptional case that all all my dreams
örnek osmanlıca مقدمة
Zalâm-ı hayrete düşmüş, batar çıkarken ümîd,
Önünde rehber olan meş'alem hayâlindir.

Şaşkınlığın karanlığına düşmüş, batıp çıkarken ümit,

Önümde kılavuz olan ışık senin hayâlindir.

Fallen into the darkness of bewilderment, while promising Once the sun sets,

You dreamed of the light guide in front of me.

örnek osmanlıca مقدمة

Semâ-güzîn olarak gittin ey İlâhî nûr,

Peyinde şimdi ufuktan geçen zılâlindir.

Bu kâinât senin hâtıranla hep lebrîz:

Gökyüzünü isteyerek gittin ey ilâhî nur,

Ufuktan süzülüp geçen gölgelerin şimdi arkandadır.

Bu kâinat senin hayalinle dopdoludur.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Zemîn, zaman banâ yâd-âver-i cemâlindir.
Bütün cihâtta akseyliyen hemâlindir.

Zemin, zaman bana senin yüzünü hatırlatır.


Bütün her tarafta benzerlerin yansımaktadır.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

Esîr, sanki bir âyîne-i celâlindir!

Nücûm-i lâmia-zâ bârikât-ı irfânın,

Leyâl, ihâta-i eşyâdaki kemâlindir!
Esir sanki senin büyüklüğünün aynasıdır!


Şu parlayan yıldızlar irfanının şimşekleri,


Geceler, eşyayı kavrayıştaki olgunluğundur.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Seher o nâsiyeden bir nişân-ı feyzâ feyz
Şafakta dalgalanan renk reng-i âlindir.

Sabah, o çehreden feyizli bir nişan,


Şafakta dalgalanan renk senin al rengindir.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ulüvv-i kâ'bını tasvîr eder nigâhımda
Semâ, olanca vuzuhiyle bir misâlindir.
Gözümde yücelik dereceni anlatmak ancak


Gökyüzüyle mümkündür o senin apaçık misalindir.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Cibâl, heykel-i sâhib-vekâr-ı azmindir,
Suhûr, hıffete düşman olan hısâlindir.

Dağlar, azminin ağırbaşlı heykelidir.


Kayalarsa hafifliğe düşman ahlâkını temsil ederler.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bulut yemîn-i leâl-î-nisâr-ı cûdundur,
Güneş müfekkire-i herdem-iştiâlindir.

Bulut inciler saçan cömertlik elindir,

Güneş sürekli parlayan düşünme gücündür.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Tulû' ; levha-i rengîn-i ibtisamındır,
Gurûb, safha-i gamkîn-i infiâlindir.

Güneşin doğuşu, gülümseyişinin güzel tablosudur,

Batışı ise kırgın ve kederli zamanındır.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Havâda mevcelenir sânihat-ı kudsiyyen,
Riyâh, rûhumu pür-cûş eden mekâlindir.

Havada kutsal fikirlerin dalgalanır,


Sular ruhumu coşturan sözlerindir.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Çemende cilveler eyler bahâr-ı dîdârın,
Sabâ nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir.

Çemende oynaşır yüzünün baharı,


Sabah rüzgârı sana kavuşma ümidinin müjdeleri,

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Şitâ, peyinde hurûşan kıyâmet-i kübrâ,
Rebî ; hâtıra-i şi'r-i lâ yezâlindir.

Kış, ardında coşan büyük kıyamettir,


Bahar, sonu gelmeyen şiirinin hatırasıdır.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Hülâsa, nazra-i im'ânımın önünde cihan
Senin sahîfe-i zâtın, senin meâlindir.

Hülasa, araştıran bakışımın önünde dünya


Senin zâtına ait bir sayfadır, senin anlamını taşır.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Senin hayâl-i sabîhin -ki bir zaman ey yâr,

Edince leyle-i rûhumda bin emel bîdâr;

Senin güzel hayalin -ki bir zaman ey dost,

Geceye benzeyen ruhumda binlerce arzu uyandırdığı sırada;
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Kıyâs ederdim açılmış sabâh-ı istikbâl-
Bu gün bulutların altında eylemekte karâr!
Bana gelecek sabahının doğuşu gibi gelirdi-


Bugün artık bulutların altını mekân tutmaktadır!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Garîb, şâm-ı garîban kadar hazîn oluyor,
Nigâh-ı rikkatimin karşısında fecr-i bahâr.
İncelikleri gören gözlerime bahar sabahı


Garip, gariplerin akşamı kadar hazin gelmektedir!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Birer bürehne kadîd-i mehîbi andırıyor
Hayât hulle-i sebzinde cilveger eşcâr.
Yeşil hayat elbisesini giymiş oynaşan ağaçlarsa,


Örtüsünden soyulmuş heybetli iskeletler gibidir.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bütün bu sâha-i hadrâ, bu nev-demîde çemen
Yeşil bir örtünün altında bir amîk mezâr!
Bütün bu yeşil alan, bu yeni bitmiş çimen


Yeşil bir örtünün altında bir derin mezar!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Sımâh-ı cânıma bin uhrevî sadâ geliyor
Neşîdeler okuyorken gusûn-i terde hezâr.
Taze dallarda şarkılar söylüyorken bülbül,


Can kulağıma ahiret sesleri gelmektedir.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Temevvüc eyliyerek gözlerinde jale-i nûr
Şükûfe-zârda gûyâ ki ağlıyor ezhâr.
Dalgalanarak gözlerinde ışıklı çiğ damlaları,


Çiçek bahçesinde sanki şarkı söylüyor çiçekler.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Senin sahîfe-i zâtın senin meâlin iken
Bütün cihân-ı bedâyi'de müncelî âsâr
Bütün güzellikler cihanmda parlayan eserler


Senin zâtına ait şeyler, senin anlamın iken,

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Samîm-i rûhumu pür-cûş ü bîkarâr ediyor
Bugün o sîne-i hilkâtte inleyen eş'âr!
Ruhumu derinden coşturup kararsız bırakıyor,


Bugün o yaratılışın kucağında inleyen şiirler.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Muhît şimdi şebistan-ı iğtirâbındır:
Bugün uyanmıyor artık o nâzenîn eshâr!
Dünya şimdi senin batışınla karanlığa gömülmüştür,


Bugün doğmuyor artık o nazlı sabahlar!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Sen ey semâları işrâk eden ziyâ-yı ezel,
Bu hâkdânı bıraktın peyinde zulmet-zâr
Sen ey gökleri aydınlatan ezeli ışık,


Bu dünyayı bıraktın ardında kapkaranlık!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Gerildi bir ebedî perde beynimizde, senin
Açıldı pîş-i celâlinde âlem-i dîdâr.
Seninle aramıza bir ebedî perde gerildi,


Açıldı senin büyüklüğünün önünde Allah'ın zât âlemi.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Cihan cihan dolaşırsın fezâ-yı lâhûtu,
Nasıl ki yâd-ı hazînin gezer diyar diyar!

Hüzünlü hatıralarının diyar diyar karşıma çıkması gibi, Cihan cihan dolaşırsın öteler âlemini!

Nasıl ki hüzünlü hatıran gezer diyar diyar!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Hayât varsa senin sermedî hayâtındır,
Azâb, yoksa, bu fânî hayât-ı velveledâr.
Gerçek hayat ancak senin sonsuz hayatındır,
Şu geçici gürültülü hayat bir azaptan ibarettir.
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Sükûnu nerde bulur âh kalb-i mehcûrum?
Derûn-i sînede bin herc ü merc-i dâim var!
Rahatı nerede bulur âh bu terk edilmiş kalbim?


Göğsümün derinliğinde binlerce bitmeyen kargaşa var!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Demek, görünmiyeceksin ile'l-ebed bana sen,
Demek, uzaktasın ey yâr-ı mihriban benden!
Demek, görünmeyeceksin ebediyen bana sen,


Demek, uzaktasın ey sevgili dost benden!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Hayâta sen beni rabteylemiş iken, şimdi
Aceb nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben?

Hayata sen beni bağlamış iken, şimdi


Acaba nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben?

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
"Günün birinde gelirsin de eski âlemler
Devâm eder yine birlikte öyle şâtır, şen...

"Günün birinde gelirsin de eski âlemler


Devam eder yine birlikte öyle neşeli, şen...

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bu gîrûdâr-ı maîşetten el çeker, ararız
Seninle sîne-i uzlette gizli bir me'men...

Bu geçim kavgasından el çeker, ararız


Seninle tenhalığın kucağında gizli bir sığınak...

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Karışmayız şu cihânın nebûd ü bûduna hiç,
Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zâten!
Karışmayız şu dünyanın varına yoğuna hiç,


Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zaten!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Uzakta aksede dursun o hây ü hûy-i mehîb...
Sükûn içinde biz ,ey dost, yek-revan, yek-ten,
Uzakta yansıya dursun o korkunç kargaşa..


Sessizlik içinde biz ey dost, tek ruh, tek beden,

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Devâm eder gideriz her zamanki âhenge,
Döner muhîtimiz üstünde hep senin nağmen...
Devam eder gideriz her zamanki âhenge.


Döner çevremiz üstünde hep senin nağmen...

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Beyân-ı ukde-güdâzınla mübhemât-ı şu'ûn
Yavaş yavaş açılıp bir vuzûh olur rûşen.
Düğümleri çözen sözlerinle olayların örtüleri


Yavaş yavaş sıyrılıp apaçık bir aydınlık görülür.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Verâ yı perde-i kudrette gizlenen râzın
Önünde feyz-i beyânın açar da bin revzen

Kudret perdesinin ötesinde gizlenen sırrın


Önünde manâlı sözlerin bin pencere açar da,

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
İyân olur o zaman karşımızda âlem-i rûh
Düşüp gider gözümüzden bütün kuyûd-i beden!

Görünür o zaman ruh âlemi karşımızda,


Kaybolup gider gözümüzden bütün varlık bağları!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Birer terâne-i ilhâm olan neşâidini
Kemâl-i vecd ile tekrâr dinlerim... " derken

Birer ilham nağmesi olan şiirlerini


Tam bir heycan içinde tekrar dinlerim..." derken,

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bugün emellerimin hepsi ser-nigûn oldu...
Meğerse olmıyacakmış ne bir gelen, ne giden!

Bugün emellerimin hepsi yerle bir oldu...


Meğerse olmayacakmış ne bir gelen, ne giden!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Meğer açılmıyacakmış müebbeden artık
O perde perde hakâik o ukdeler, o dehen!

Meğer açılmayacakmış sonsuza dek artık


O perde perde gerçekler, o düğümler, o ağzın!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Yazık ki yükselerek matla'ında etti karar
O lem'a lem'a sünûhât... Hem de pek erken!
Yazık ki yükselerek doğduğu yerde karar kıldı


O pırıl pırıl ilhamlar...Hem de pek erken!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Niçin gurûb ediverdin sen ey sitâre-i şark,
Henüz kemâlini derk etmeden zavallı vatan?

Niçin batıverdin sen ey doğunun yıldızı,


Henüz kemâlini anlayamadan zavallı vatan?

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Şu son zamanda zıyâ'ın kadar zıyâ-ı elîm
İsâbet etmedi âfâk-ı Şark'a, İbrâhîm!

Şu son zamanda kaybın kadar acı bir kayıp

İsabet etmedi Doğu'nun ufuklarına, İbrahim!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Eğerçi milletin ümmîd-gâh-ı ikbâli
Olan beş on büyük âdem, beş on vücûd-ü kerîm

Gerçi milletin kendini yükselteceğini ümit ettiği


Beş on büyük adam, beş on yüce varlık

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Birer birer heder olmuştu senden evvelçe...
Senin peyinde fakat kaldı bin ümîd-i akîm.

Birer birer kaybedilmişti senden evvelce


Fakat senin ardından binlerce ümit sonuçsuz kaldı.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Yarım asırda uyanmış çerâğ-ı feyze bakın:
Bir anda oldu sönüp perde pûş-i hâk-i remîm!

Yarım asırda uyanmış şu zevk meşalesine bakın:


Bir anda sönüp çürümüş toprakla örtüldü.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Tasavvur eyliyemezdim ki ansızın dursun
Felâh-ı ümmet için çarpınan o kalb-i râhîm!
Hayal edemezdim ki ansızın dursun,


Milletin kurtuluşu için çırpınan o merhametli yürek.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Tahayyül eyliyemezdim ki seyrden kalsın
Muhît-i şarkta cevlân eden o fikr-i hakîm!

Hayal edemezdim ki gösterimden geri kalsın,


Doğu ufuklarında dolaşan o hikmet dolu fikir!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ridâ-yi hâke büründün sen ey sirâc-i edeb,
Fakat o lem'a ki yâdımdadır... Zevâli adîm!

Toprağın örtüsüne büründün ey edep ışığı,


Fakat o parıltı ki hatırımdadır...Asla sönmez!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Durup mezârının üstünde ağladıkça sehâb;
Gelip başında enîn eyledikçe rûh-u nesîm;

Durup mezarının üstünde ağladıkça bulut;

Gelip başında inledikçe ruhu rüzgârın;

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
İnip melâik-i rahmet cihân-ı bâlâdan
Harîm-i kabrine ettikçe her zaman ta'zîm;


Rahmet melekleri yüce âlemden,

Mezarına inip senin büyüklüğünü andıkça;


İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bahâr vakti çiçeklerde yâd-ı enfâsın
Meşâm-ı câna duyurdukça bin lâtîf şemim;

Bahar vakti çiçeklerde nefeslerinin hatırası

Ruhuma bin güzel koku duyurdukça;

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Döner hayâlimin en muhterem harîminde
Senin o tayf-ı lâtîfin ey âşinâ-yı kadîm!


Döner hayalimin en derin yerlerinde

Senin o güzel güzel görüntün ey eski dost!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Musâb olan yalınız âilen midir? Heyhât,
Bıraktın arkada binlerce hânümânı yetîm!

Acıya uğrayan yalnız ailen midir?Yazık,

Bıraktın arkanda binlerce ocağı yetim!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Olurdu dest-i tesellî-medâr-ı lûtfunla
Sirişk içinde yüzen çehreler bir anda besîm;
Senin lûtfunun teselli edici eliyle,


Göz yaşı içinde yüzen çehreler bir anda gülerdi;

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ederdi cûd-i merâhim-nümûd-i feyyâzın
Hazâin olsa bütün ehl-i fâkaya taksîm.

Hazinelere sahip olsan, bunları merhametle dolu,


Çok bereketli cömertliğin yoksullara paylaştırırdı.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
O bir cihân-ı fezâildi, mahvolup gitti...
Nedir? Niçindir İlâhî bu inkılâb-ı azîm?

O bir erdemler dünyasrydı, yok olup gitti...


Nedir? Allah'ım bu büyük değişiklik ne içindir?

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ey yâd-ı güzîn-i ihtirâmı,
Rûhumda hayâtının devâmı;

Ey çok değerli, seçkin hatırasıyla,


Ruhumda hayatını sürdüren;

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ey lem'a-i feyzinin tamâmı,

Subh-i ezelînin ihtişâmı;


Âmâline dargelince nâsût

İkbâline sîne açtı lâhût.

Ey bereket dolu bütün parıltısında,


Ezel sabahının görkemini taşıyan;


Dünya dar gelince isteklerine,


Öteler kucak açtı yüceliğine.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bakmaz da bu dâr-ı ibtilâya

Rûhun can atardı i'tilâya;

En sonra o nûr-i arş pâye

Yükseldi civâr-ı Kibriyâ'ya...

Bu imtihan yerine bakmaz da,

Ruhun can atardı yükselmeye;

En sonra o göğe dayanmış olan nur,


Yükseldi Allah katmanına...

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Dem şimdi dem-i saâdetindir.·
Ervâh, nedîm-i hazretindir.

Zaman şimdi mutluluğunun zamanıdır:


Ruhlar, saygı dolu sohbet arkadaşlarındır.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Tevfik olarak yolunda hem-râh,

Aştın şu fezâ-yı tân nâgâh;

Tâ fecr-i bekâda oldun âgâh...
Allah'ın yardımı yolunda yoldaş olarak,


Şu karanlık fezayı bir anda geçtin;


Bekanın şafağına vardığında göründü gözlerine hakikat.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!

Pervâzına yok mudur tenâhî?

Ey tâir-i gülşen-i İlâhî!
Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!


Ey Allah'ın gül bahçesine kanat açan dost,


Uçuşuna bir son olmayacak mı?

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Her gül dibi medfen-i hayâlin,

Her gonca kitâbe-i kemâlin

Her yerde nihân olan cemâlin,

Her yerde iyân olan meâlin;
Her gülün dibinde hayalin gömülü,Her gonca olgunluğunun kitabesi;Kaybolup giden yüzün her yerde,Aşikâr olan manâların her yerde;
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Bir yerde görünmüyorsun amma;
Her yerde bedâyi'in hüveydâ!

Bir yerde görünmüyorsun ama,


Her yerde besbelli güzelliklerin!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ey sen ki harîm-i Hakk'a mahrem

Oldun da yabancın oldu âlem;

Yâd eyliyecek misin ki bilmem?
Ey sen ki Allah'ın sırlarına ortak
Oldun da yabancılaştı sana âlemHatırlayacak mısın ki bilmem?
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Dünyâ denilen bu sicn-i mâtem

Hâlâ bana dâr-ı imtihandır...

Kurtulmadım işte an bu andır!

Dünya denilen bu matem dolu zindan

Benim için hâlâ bir imtihan yeridir...

Ve şu ana dek kurtulmamışımdır.

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Ey yar-ı aziz-i gam-küsarım,
Mahvoldu Huda bilir kararım;

Ey dert ortağı sevgili dostum,


Mahvoldu, Allah bilir, kararım,

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Sarsıldı olanca ıstırabım;
Bi-zar peyinde ruh-i zarım!
Sarsıldı olanca sabır ve tahammülüm;


Bitkindir ardından inleyen ruhum!

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Gittin, beni kimsesiz bıraktın,
Yaktın beni hasretinle yaktın.

Gittin, beni kimsesiz bıraktın,


Yaktın beni hasretinle yaktın

İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة



Merhum_İbrahim Bey
Güncel Türkçesi
Deceased İbrahim Beg
Osmanlıca

مرحوم باراهيم بك

(İbrâhim Bey merhum ki tabâbet-i baytariye ulemâsındandır, hâk-i pâk-i, Şark´ın yetiştirdiği nevâdir-i irfân ü faziîletin biridir: Merhûmu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa-i irtihâlinin millet için ne elîm bir zıyâ ; hükûmet için ne azîm bir hacâlet olduğunu teslimde tereddüt etmezler. Şark´ın, Garb´ın bedâyi´i-i ilm ü fennini toplayıp hâfızasına doldurmuş; mahfûzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâtıyle şâyân-ı hayret bir sûrette tevsi´ etmiş; Şark´ın her tarafını defeât ile dolaşmış; Garb´ın en medenî memâlikini görmüş, gezmiş; elsine-i Şarkıyeyi edebiyâtıyle bilir; Fransız, Rus lisanlarını hakkıyle öğrenmiş olan bu büyük adam fıtraten mahviyyete âşık, iştihâra düşman olmasaydı, emînim ki, hükümet-i sâbıkanın o sâbıkalı ricâli yüzünden gurebâ hastahânelerinde ölen öyle birhakîm-i zû fünûnu tanımak için kâriîn-i kirâm benim gibi bir âcizin delâletine müftekır kalmazdı!)



Dönen muhît-i nigâhımda yâl ü bâlindir;

Bütün hayâlim o fevka´l-hayâl hâlindir!

Zalâm-ı hayrete düşmüş, batar çıkarken ümîd,

Önünde rehber olan meş´alem hayâlindir.

Semâ-güzîn olarak gittin ey İlâhî nûr,

Peyinde şimdi ufuktan geçen zılâlindir.

Bu kâinât senin hâtıranla hep lebrîz:

Zemîn, zaman banâ yâd-âver-i cemâlindir.

Bütün cihâtta akseyliyen hemâlindir.

Esîr, sanki bir âyîne-i celâlindir!

Nücûm-i lâmia-zâ bârikât-ı irfânın,

Leyâl, ihâta-i eşyâdaki kemâlindir!


Seher o nâsiyeden bir nişân-ı feyzâ feyz

Şafakta dalgalanan renk reng-i âlindir.

Ulüvv-i kâ´bını tasvîr eder nigâhımda

Semâ, olanca vuzuhiyle bir misâlindir.

Cibâl, heykel-i sâhib-vekâr-ı azmindir,

Suhûr, hıffete düşman olan hısâlindir.

Bulut yemîn-i leâl-î-nisâr-ı cûdundur,

Güneş müfekkire-i herdem-iştiâlindir.

Tulû? ; levha-i rengîn-i ibtisamındır,

Gurûb, safha-i gamkîn-i infiâlindir.

Havâda mevcelenir sânihat-ı kudsiyyen,

Riyâh, rûhumu pür-cûş eden mekâlindir.

Çemende cilveler eyler bahâr-ı dîdârın,

Sabâ nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir.

Şitâ, peyinde hurûşan kıyâmet-i kübrâ,

Rebî ; hâtıra-i şi´r-i lâ yezâlindir.

Hülâsa, nazra-i im´ânımın önünde cihan

Senin sahîfe-i zâtın, senin meâlindir.


Senin hayâl-i sabîhin -ki bir zaman ey yâr,

Edince leyle-i rûhumda bin emel bîdâr;

Kıyâs ederdim açılmış sabâh-ı istikbâl-

Bugün bulutların altında eylemekte karâr!

Garîb, şâm-ı garîban kadar hazîn oluyor,

Nigâh-ı rikkatimin karşısında fecr-i bahâr.

Birer bürehne kadîd-i mehîbi andırıyor

Hayât hulle-i sebzinde cilveger eşcâr.

Bütün bu sâha-i hadrâ, bu nev-demîde çemen

Yeşil bir örtünün altında bir amîk mezâr!


Sımâh-ı cânıma bin uhrevî sadâ geliyor

Neşîdeler okuyorken gusûn-i terde hezâr.

Temevvüc eyliyerek gözlerinde jale-i nûr

Şükûfe-zârda gûyâ ki ağlıyor ezhâr.

Senin sahîfe-i zâtın senin meâlin iken

Bütün cihân-ı bedâyi´de müncelî âsâr,

Samîm-i rûhumu pür-cûş ü bîkarâr ediyor

Bugün o sîne-i hilkâtte inleyen eş´âr!

Muhît şimdi şebistan-ı iğtirâbındır:

Bugün uyanmıyor artık o nâzenîn eshâr!

Sen ey semâları işrâk eden ziyâ-yı ezel,

Bu hâkdânı bıraktın peyinde zulmet-zâr

Gerildi bir ebedî perde beynimizde, senin

Açıldı pîş-i celâlinde âlem-i dîdâr.

Cihan cihan dolaşırsın fezâ-yı lâhûtu,

Nasıl ki yâd-ı hazînin gezer diyar diyar!

Hayât varsa senin sermedî hayâtındır,

Azâb, yoksa, bu fânî hayât-ı velveledâr.

Sükûnu nerde bulur âh kalb-i mehcûrum?

Derûn-i sînede bin herc ü merc-i dâim var!


Demek, görünmiyeceksin ile´l-ebed bana sen,

Demek, uzaktasın ey yâr-ı mihriban benden!

Hayâta sen beni rabteylemiş iken, şimdi

Aceb nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben?

"Günün birinde gelirsin de eski âlemler

Devâm eder yine birlikte öyle şâtır, şen...

Bu gîrûdâr-ı maîşetten el çeker, ararız

Seninle sîne-i uzlette gizli bir me´men...


Kanşmayız şu cihânın nebûd ü bûduna hiç,

Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zâten!

Uzakta aksede dursun o hây ü hûy-i mehîb...

Sükûn içinde biz ey dost, yek-revan, yek-ten,

Devâm eder gideriz her zamanki âhenge,

Döner muhîtimiz üstünde hep senin nağmen...

Beyân-ı ukde-güdâzınla mübhemât-ı şu´ûn

Yavaş yavaş açılıp bir vuzûh olur rûşen.

Verâ yı perde-i kudrette gizlenen râzın

Önünde feyz-i beyânın açar da bin revzen

İyân olur o zaman karşımızda âlem-i rûh

Düşüp gider gözümüzden bütün kuyûd-i beden!

Birer terâne-i ilhâm olan neşâidini

Kemâl-i vecd ile tekrâr dinlerim... " derken

Bugün emellerimin hepsi ser-nigûn oldu...

Meğerse olmıyacakmış ne bir gelen, ne giden!

Meğer açılmıyacakmış müebbeden artık

O perde perde hakâik o ukdeler, o dehen!

Yazık ki yükselerek matla´ında etti karar

O lem´a 1em´a sünûhât... Hem de pek erken!

Niçin gurûb ediverdin sen ey sitâre-i şark,

Henüz kemâlini derk etmeden zavallı vatan?


Şu son zamanda zıyâ´ın kadar zıyâ´-ı elîm

İsâbet etmedi âfâk-ı Şark´a, İbrâhîm!

Eğerçi milletin ümmîd-gâh-ı ikbâli

Olan beş on büyük âdem, beş on vücûd-i kerîm

Birer birer heder olmuştu senden evvelce...

Senin peyinde fakat kaldı bin ümîd-i akîm.

Yarım asırda uyanmış çerâğ-ı feyze bakın:

Bir anda oldu sönüp perde pûş-i hâk-i remîm!

Tasavvur eyliyemezdim ki ansızın dursun

Felâh-ı ümmet için çarpınan o kalb-i râhîm!

Tahayyül eyliyemezdim ki seyrden kalsın

Muhît-i şarkta cevlân eden o fikr-i hakîm!

Ridâ-yı hâke büründün sen ey sirâc-ı edeb,

Fakat o lem´a ki yâdımdadır... Zevâli adîm!

Durup mezârının üstünde ağladıkça sehâb;

Gelip başında enîn eyledikçe rûh-i nesîm;

İnip melâik-i rahmet cihân-ı bâlâdan

Harîm-i kabrine ettikçe her zaman ta´zîm;

Bahâr vakti çiçeklerde yâd-ı enfâsın

Meşâm-ı câna duyurdukça bin lâtîf şemim;

Döner hayâlimin en muhterem harîminde

Senin o tayf-ı lâtîfin ey âşinâ-yı kadîm!

Musâb olan yalınız âilen midir? Heyhât,

Bıraktın arkada binlerce hânümânı yetîm!

Olurdu dest-i tesellî-medâr-ı lîtfunla

Sirişk içinde yüzen çehreler bir anda besîm;

Ederdi cûd-i merâhim-nümûd-i feyyâzın

Hazâin olsa bütün ehl-i fâkaya taksîm.

O bir cihân-ı fezâildi, mahvolup gitti...

Nedir? Niçindir İlâhî bu inkılâb-ı azîm?


Ey yâd-ı güzîn-i ihtirâmı,

Rûhumda hayâtının devâmı;

Ey lem´a-i feyzinin tamâmı,

Subh-i ezelînin ihtişâmı;Âmâline dargelince nâsût

İkbâline sîne açtı lâhût.


Bakmaz da bu dâr-ı ibtilâya

Rûhun can atardı i´tilâya;

En sonra o nûr-i arş pâye

Yükseldi civâr-ı Kibriyâ´ya...

Dem şimdi dem-i saâdetindir.·

Ervâh, nedîm-i hazretindir.


Tevfik olarak yolunda hem-râh,

Aştın şu fezâ-yı tân nâgâh;

Tâ fecr-i bekâda oldun âgâh...

Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!

Pervâzına yok mudur tenâhî?

Ey tâir-i gülşen-i İlâhî!

Her gül dibi medfen-i hayâlin,

Her gonca kitâbe-i kemâlin

Her yerde nihân olan cemâlin,

Her yerde iyân olan meâlin;

Bir yerde görünmüyorsun amma;

Her yerde bedâyi´in hüveydâ!


Ey sen ki harîm-i Hakk´a mahrem

Oldun da yabancın oldu âlem;

Yâd eyliyecek misin ki bilmem?

Dünyâ denilen bu sicn-i mâtem

Hâlâ bana dâr-ı imtihandır...

Kurtulmadım işte an bu andır!

Ey yar-ı aziz-i gam-küsarım,

Mahvoldu Huda bilir kararım;

Sarsıldı olanca ıstırabım;

Bi-zar peyinde ruh-i zarım!

Gittin, beni kimsesiz bıraktın,

Yaktın beni hasretinle yaktın.

türkçe



Bu kâinat senin hatıranla dopdoludur:

Zemin, zaman bana senin yüzünü hatırlatır.

Bütün her tarafta benzerlerin yansımaktadır.

Esir sanki senin büyüklüğünün aynasıdır!

Şu parlayan yıldızlar irfanının şimşekleri,

Geceler, eşyayı kavrayıştaki olgunluğundur.


Sabah, o çehreden feyizli bir nişan,

Şafakta dalgalanan renk senin al rengindir.

Gözümde yücelik dereceni anlatmak ancak

Gökyüzüyle mümkündür o senin apaçık misalindir.

Dağlar, azminin ağırbaşlı heykelidir.

Kayalarsa hafifliğe düşman ahlâkını temsil ederler.

Bulut inciler saçan cömertlik elindir,

Güneş sürekli parlayan düşünme gücündür.

Güneşin doğuşu, gülümseyişinin güzel tablosudur,

Batışı ise kırgın ve kederli zamanındır.

Havada kutsal fikirlerin dalgalanır,

Sular ruhumu coşturan sözlerindir.

Çemende oynaşır yüzünün baharı,

Sabah rüzgârı sana kavuşma ümidinin müjdeleri,

Kış, ardında coşan büyük kıyamettir,

Bahar, sonu gelmeyen şiirinin hatırasıdır.

Hülasa, araştıran bakışımın önünde dünya

Senin zâtına ait bir sayfadır, senin anlamını taşır.


Senin güzel hayalin -ki bir zaman ey dost,

Geceye benzeyen ruhumda binlerce arzu uyandırdığı sırada;

Bana gelecek sabahının doğuşu gibi gelirdi-

Bugün artık bulutların altını mekân tutmaktadır!

İncelikleri gören gözlerime bahar sabahı

Garip, gariplerin akşamı kadar hazin gelmektedir!

Yeşil hayat elbisesini giymiş oynaşan ağaçlarsa,

Örtüsünden soyulmuş heybetli iskeletler gibidir.

Bütün bu yeşil alan, bu yeni bitmiş çimen

Yeşil bir örtünün altında bir derin mezar!


Taze dallarda şarkılar söylüyorken bülbül,

Can kulağıma ahiret sesleri gelmektedir.

Dalgalanarak gözlerinde ışıklı çiğ damlaları,

Çiçek bahçesinde sanki şarkı söylüyor çiçekler.

Bütün güzellikler cihanmda parlayan eserler

Senin zâtına ait şeyler, senin anlamın iken,

Ruhumu derinden coşturup kararsız bırakıyor,

Bugün o yaratılışın kucağında inleyen şiirler.

Dünya şimdi senin batışınla karanlığa gömülmüştür,

Bugün doğmuyor artık o nazlı sabahlar!

Sen ey gökleri aydınlatan ezeli ışık,

Bu dünyayı bıraktın ardında kapkaranlık!

Seninle aramıza bir ebedî perde gerildi,

Açıldı senin büyüklüğünün önünde Allah'ın zât âlemi.

Hüzünlü hatıralarının diyar diyar karşıma çıkması gibi,

Cihan cihan dolaşırsın öteler âlemini!

Nasıl ki hüzünlü hatıran gezer diyar diyar!

Gerçek hayat ancak senin sonsuz hayatındır,

Şu geçici gürültülü hayat bir azaptan ibarettir.

Rahatı nerede bulur âh bu terk edilmiş kalbim?

Göğsümün derinliğinde binlerce bitmeyen kargaşa var!


Demek, görünmeyeceksin ebediyen bana sen,

Demek, uzaktasın ey sevgili dost benden!

Hayata sen beni bağlamış iken, şimdi

Acaba nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben?

"Günün birinde gelirsin de eski âlemler

Devam eder yine birlikte öyle neşeli, şen...

Bu geçim kavgasından el çeker, ararız

Seninle tenhalığın kucağında gizli bir sığınak...


Karışmayız şu dünyanın varına yoğuna hiç,

Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zaten!

Uzakta aksede dursun o korkunç kargaşa..

Sessizlik içinde biz ey dost, tek ruh, tek beden,

Devam eder gideriz her zamanki âhenge.

Döner çevremiz üstünde hep senin nağmen...

Düğümleri çözen sözlerinle olayların örtüleri

Yavaş yavaş sıyrılıp apaçık bir aydınlık görülür.

Kudret perdesinin ötesinde gizlenen sırrın

Önünde manâlı sözlerin bin pencere açar da,

Görünür o zaman ruh âlemi karşımızda,

Kaybolup gider gözümüzden bütün varlık bağları!

Birer ilham nağmesi olan şiirlerini

Tam bir vecd içinde tekrar dinlerim..." derken,

Bugün emellerimin hepsi yerle bir oldu...

Meğerse olmayacakmış ne bir gelen, ne giden!

Meğer açılmayacakmış sonsuza dek artık

O perde perde gerçekler, o düğümler, o ağzın!

Yazık ki yükselerek doğduğu yerde karar kıldı

O pırıl pırıl ilhamlar...Hem de pek erken!

Niçin batıverdin sen ey doğunun yıldızı,

Henüz kemâlini anlayamadan zavallı vatan?


Şu son zamanda kaybın kadar acı bir kayıp

isabet etmedi Doğu'nun ufuklarına, İbrahim!

Gerçi milletin kendini yükselteceğini ümit ettiği

Beş on büyük adam, beş on yüce varlık

Birer birer kaybedilmişti senden evvelce

Fakat senin ardından binlerce ümit sonuçsuz kaldı.

Yarım asırda uyanmış şu feyz meş'alesine bakın:

Bir anda sönüp çürümüş toprakla örtüldü.

Tasavvur edemezdim ki ansızın dursun,

Milletin kurtuluşu için çırpınan o merhametli yürek.

Hayal edemezdim ki temaşadan geri kalsın,

Doğu ufuklarında dolaşan o hikmet dolu fikir!

Toprağın örtüsüne hüründün ey edep ışığı,

Fakat o parıltı ki hatırımdadır...

Asla sönmez! Durup mezarının üstünde ağladıkça bulut;

Gelip başında inledikçe ruhu rüzgârın;

Rahmet melekleri yüce âlemden,

Mezarına inip senin büyüklüğünü andıkça;

Bahar vakti çiçeklerde nefeslerinin hatırası

Ruhuma bin güzel koku duyurdukça;

Döner hayalimin en derin yerlerinde

Senin o güzel güzel siluetin ey eski dost!

Acıya uğrayan yalnız ailen midir?

Yazık, Bıraktın arkanda binlerce ocağı yetim!

Senin lûtfunun teselli edici eliyle,

Göz yaşı içinde yüzen çehreler bir anda gülerdi;

Hazinelere sahip olsan, bunları merhametle dolu,

Çok bereketli cömertliğin yoksullara paylaştırırdı.

O bir erdemler dünyasrydı, yok olup gitti...

Nedir? Allah'ım bu büyük değişiklik ne içindir?


Ey çok değerli, seçkin hatırasıyla,

Ruhumda hayatını sürdüren;

Ey bereket dolu bütün parıltısında,

Ezel sabahının görkemini taşıyan;

Dünya dar gelince isteklerine,


Öteler kucak açtı yüceliğine.

Bu imtihan yerine bakmaz da,

Ruhun can atardı yükselmeye;

En sonra o Arş'a dayanmış olan nur,

Yükseldi Allah katma...

Zaman şimdi mutluluğunun zamanıdır:


Ruhlar, saygı dolu sohbet arkadaşlarındır.

Allah'ın yardımı yolunda yoldaş olarak,

Şu karanlık fezayı bir anda geçtin;

Bekanın şafağına vardığında göründü gözlerine hakikat.

Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah!

Ey Allah'ın gül bahçesine kanat açan dost,

Uçuşuna bir son olmayacak mı?

Her gülün dibinde hayalin gömülü,

Her gonca olgunluğunun kitabesi;

Kaybolup giden yüzün her yerde,

Aşikâr olan manâların her yerde;

Bir yerde görünmüyorsun ama,

Her yerde besbelli güzelliklerin!


Ey sen ki Allah'ın sırlarına ortak

Oldun da yabancılaştı sana âlem

Hatırlayacak mısın ki bilmem?

Dünya denilen bu matem dolu zindan

Benim için hâlâ bir imtihan yeridir...

Ve şu ana dek kurtulmamışımdır.

Ey dert ortağı sevgili dostum,

Mahv oldu, Allah bilir, kararım,

Sarsıldı olanca sabır ve tahammülüm;

Bitkindir ardından inleyen ruhum!

Gittin, beni kimsesiz bıraktın,

Yaktın beni hasretinle yaktın

The late Mr. İbrahim that the profesor veterinary ,
Clean soil knowledge and trained elite of the East

Virtue is one of his characteristics
Those who know closely the previous four years late
What a sad loss for the nation's death tragic,
How big shame
do not hesitate to admission.
East, West, picking up the beauty of in the science
memory are completed;
information,
be amazed to see on an expanded; Repeatedly circulated in every part of the East;
Have been the most civilized countries of the West, traveled;
Eastern languages he knows;

French, Russian languages, having learned of this great man the right to
the creation is love, fame had not been hostile,

I am sure that rogue managers because of the weird old administration

hospitals dying of a scholar to know such a deep knowledge
I like to frustrate reader
his guide needy.)
your beauty shaped out of my sight,
Exceptional case that all all my dreams.
Fallen into the darkness of bewilderment, while promising Once the sun sets,
You dreamed of the light guide in front of me.
O divine light, the sky did you go willingly,
Flowing through the last shadows on the horizon behind you now.
The universe is full of your memory:
Floors, when your face reminds me.
All simulants is reflected on all sides
The prisoner as if the mirror of your size!
lightning on the stars that shine,
Nights, your comprehend ripe matter.In the morning, he faces an engagement always live, Get your color of fluctuating color at dawn. But the eyes tell the glory degree It is possible that your example to clear the sky. Mountains, dignified statue of tenacity. With rocks lightness moral values do not represent the enemy. Cloud pearls in the hands of murderous generosity, The sun always shines powered thinking. The birth of the sun, your smile beautiful table, The time of the sinking of the upset and sad. Divine ideas in the air waves, To sing my soul to the words of the waters. From Çemen play face spring, Search Calendar reunion I hope that the morning wind, Winter, behind the gushing great apocalypse Spring, memory of the endless poetry. &nbsp Extracts, in front of my view to exploring the world Your person a page belonging to your means.

Your beautiful dream-that time, O friend, Awakened the desire in my soul like the night when thousands; I would like the birth of the next-morning- Today, space is no longer keeps the bottom of the clouds! On the morning of my eyes sees hints of spring Strange, strange as the evening is sad! Can play wearing a green dress with trees life, Peeled sheets to skeletons are as imposing. All this green space, this new grass-finished Green is a deep grave under a blanket!

Fresh branches nightingale sing songs, Campbell comes from the sounds in my ear the Hereafter. Fluctuating light dew drops in her eyes, Flower garden of flowers if they are singing. All works of beauty shining to my world Find your person things, while your meaning, Enthuse my soul deeply unstable leaves, Today, that poetry of creation groaning in his lap. World is now buried in the darkness with your sinking Today, it is not out is no longer coy morning! You, O heavens, illuminating the eternal light, Leave behind the darkness of this world! Eternal with you in a curtain stretched between us, Person kingdom of God was opened in front of your greatness. Come meet me sad memories clime such as land, The world realm of the universe shifts travels! How sad that the memory overhead realm Real-life, but your eternal life, Current temporary noisy life consists of a punishment. Where my heart finds comfort uttering this abandoned? There are thousands of deep turmoil did not end my chest!

I mean, you don’t seem me forever, So, far away from me, O my dear friend! While you have connected me to life, now I wonder how I live, tell me without uttering? "One day, you come all the old worlds Continues to be together again so cheerful, merry ... This living hand takes beating, we look for Solitude with you a secret shelter in her arms ...

Do not interfere in the world currently not available or available How all this time that not meddle already! Reflecting the distance let alone the terrible chaos .. In silence we, O friends, one soul, one body, Will continue to go to the usual chime. Turning all your tunes on our environment ... Nodes covers events in your words to solve Gradually, the light is an obvious wriggle. Power is hidden beyond the veil of mystery Opens a window in front of thousands of words meaning, Apparent mental world of that time in front of us, Ties being lost in all our eyes go! Tuneless poems inspired by one of the I listen to a full back in ecstasy ... "he said, Today my purpose all was destroyed ... Apparently from what one will not have, what you going! Apparently not open forever now He revealed to the facts, then nodes, then the mouth! Unfortunately, he was born raised to decide where He brilliantly ... It's very early inspiration! Why do you sink O star of the east, Purpose Not understanding The poor country?

We recently lost a bitter loss to did not hit outlook of the East, Abraham! Though I hope to raise the nation's self- Five-ten big man, five-ten supreme being One by one you previously lost But I hope, and then thousands have been unsuccessful. Half a century of enlightened awakened see the following: Fall down a rotten time was covered with earth. I could not imagine that all of a sudden, let Compassionate heart for the salvation of the nation is strugg it. I could not keep back matter of show, It is full of wisdom, ideas circulating in the Eastern horizon! O decorum light cover of soil, But then I remember that glow ... Never eternal! When they stop and when she cried over the grave of the cloud; Moan come at the beginning of the wind spirit; Angels of mercy lofty realm, Commemorate down the size of your grave; Spring time flowers memorial of breaths Announce thousand beautiful fragrance to my soul; Rotating the deepest parts of my fantasy She beautiful silhouette that your old friends! Is your family suffered the pain alone? Pity, left behind thousands of orphans Stove! Consolatory grace you with his hand, Laughed faces floating in tears in a moment; Treasures you're having them filled with compassion, Very fertile shared generosity to the poor. He is a his world virtues, is not gone ... What is it? God, what is this big change?

O great value, outstanding memories, Maintain the life of my soul; O full of all the flashes in abundance, Ezell with the glory of the morning; As to the narrow demands of the world,

Dignity of shifts embraced. This test also does not look at instead of, Life used to throw the soul to rise; Most of the light after it withstood Res He rose to the added ... Time is now time for happiness:


ابراهيم بك مرحوم كه طبابت بيطر يه عاماسندندر ،

خاك پاك شرقك يتيشديرديكى نوادر عرفان و فضيلتك بريدر.

مرحومى ياقيندن طانيانلر درت سنه اولكى فجيعۀ ارتحالنك ملت

ايچون نه اليم بر ضياع ، حكومت ايچون نه عظيم بر خجالت اولديغنى

تسليمده تردد ايتمزلر. شرقك، غربك بدايع علم و فننى طوپلايوب

حافظه سنه طولدورمش؛ محفوظاتنى محاكماتيله ، مشهوداتيله

شايان حيرت بر صورتده توسيع ايتمش ؛ شرقك هر طرفنى

دفعات ايله طولاشمش ؛ غربك اك مدنى ممالكنى كورمش



كزمش ؛ السنۀ شركيه يى ادبياتيله بيلير : فرانسز، روس



لسانلرينى حقيله اوكرنمش اولان بو بويوك آدام فطرة



محويته عاشق، اشتهاره دشمن اولماسه ايدى، امينم كه،



حكومت سابقه نك اوسابقه لى رجالى يوزندن غربا خسته خانه لرنده



أولن، اويله بر حكيم زوفنونى طانيمق ايچون قارئين كرام



بنم كبى بر عاجزك دلالتنه مفتقر قالمازدى]



دونن محيط نكاهمده يال و بالكدر،



بوتون خيالم او فوق اخايال حالكدر.



ظلام حيرته دوشمش، باتار چيقاركن اميد،



اوكنده رهبر اولان مشعله م خيالكدر.



سما كزين اوله رق كيتدك اى الهى نور،



پيكده شيمدى افقدن كچن ظلالكدر.



بو كائنات سنك خاطره كله هپ لبريز:



زمين، زمان بكا ياد آور جمالكدر.



بوتون جها ده عكس ايله ين همالكدر



اشير،صا نكه بر آيينهٔ جلالكدر!



نجوم لامعه زا بارقت عرفانك ،



ليال، احاطهٔ اشياده كى كمالكدر.



سحر او ناصيه دن بر نشان فيضا فيض،



سحر او ناصيه دن بر نشان فيضا فيض،



شفقده دالغه لا نان رمك آلكدر



علو كعبكى تصوير ايدر نكاهمده



سما اولانجه وضوحيله بر مشالكدر.



جبال ، هيكل صاحب وقار عزمكدر،



صخور، خفته دشمن اولان خصالكدر.



بولوط يعمين لا ٔلى نشار جودكدر،



كونش مفكرهٔ هردم اشتعالكدر.



طلو ع، لوحهٔ رنكين ابتسامكدر،



غروب، صفحهٔ غمكين انفعالكدر.



هواده موجه لنير سانحات قدسيه ك،



رياح، روحمى پر جوش ايدن مقالكدر.



چمنده جلوه لر ايلر بهار ديدارك،



صبا نويد اميد آور وصالكدر.



شتا، پيكده خروشان قيامت كبرى،



ربيع، خاطرهٔ شعر لايزالكدر.



خلاصه ، نظرهٔ امعانمك اوكنده جهان



سنك صحيفهٔ زاتك، سنك مألكدر.



سنك خيال صبيحك -كه برزمان اى يار،



ايدنجه ليلهٔ روحمده بيك امل بيدار؛



قياس ايدردم آچيلمش صباح استقبال-



بوكون بولوطلرك آلتنده ايله مكده قرار!



غريب، شام غريبان قدر حزين اوليور،



نكاه رقتمك قارشيسنده فجر بهار.



برر برهنه قديد مهيبى آكديرييور



حيات حلهٔ سبزنده جلوه كر اشجار.



بوتون بوساحهٔ خظرا، بو نودميده چمن



يشيل بر اورتونك آلتنده بر عميق مزار!

صماخ جانمه بيك اخروى صداكليور



نشيدهلر اوقويور كن غصون ترده هزار



تموج ايليه رك كوزلرنده ژالهٔ نور



شكوفه زارده كوياكه آغليور ازهار



سنك صحيفهٔ ذاتك سنك نألك ايكن



بوتونجهان بدايعده منجلى آثار



صميم روحمى پرجوش وبى قرار ايديور



بوكون اوسينهٔ خاقتده ايكله ين اشعار!



محيط شيمدى شبستان اغترابكدر:



بوكون اويانميور آرتق اونازنين اسحار!



سن اى سمالرى اشراق ايدن ضياى ازل



بو خاكدانى براقدك پيكده ظلمتزار!



كريلدى برابدى پرده بينمزده، سنك



آچيلدى پيش جلا لكده عالم ديدار



جهان جهان طولا شيرسك فضاى لا هوتى



نصل كه يادحزينك كزرديار ديار!



حيات وارسه سنك سرمدى حياتكدر



عذاب يوقسه بوفانى حيات ولوله دار



سكونى نرده بولور آه قلب مهجورم ?



درون سينه ده بيك هرج ومرج دأم وار





ديمك كورونميه جكسك الى الا بد بكا سن



ديمك اوزاقده سك اى يار مهربان بندن



حياته سن بنى ربط ايلمش ايكن شيمدى



عجب نصل ياشارم سويله آه سنسز بن?



كونك برنده كلير سكده اسكى عالملر



دوام ايدر ينه برلكده اويله شاطر شن



بو كيرودار معيشتدن ال چكر آرارز



سنكله سينهٔ عزلتده كيزلى بر مأمن..

قاريشمايز شو جهانك نبود و بودينه هيچ



نصل كه بونجه زماندر قاريشمادق ذاتاً



اوزاقده عكس ايده طورسون اوهاى وهوى مهيب..



سكون ايچنده بز اى دوست، يكروان، يكتن،



دوام ايدر كيدرز هر زمانكى آهنكه



دونر محيوطمز اوستنده هپ سنك نغمه ك..



بيان عقده كداز كله مبهمات شﺌون



ياواش ياواش آچيلوب بر وضوح اولور روشن



وراى پردهٔ قدرتده كيزلهنن رازك



اوكنده فيض بيانك آچارده بيك روزن



عيان اولور او زمان قارشيمزده عالم روح



دوشوب كيدر كوزيمزدن بوتون قيود بدن



برر ترانهٔ الهام اولان نشاﺌديكى



كمال وجد ايله تكرار ديكلرم... ديركن



بو كون امللريمك هپسى سرنكون اولدى..



مكرسه اولمايه جقمش نه بر كلن نه كيبن



مكر آچيلمايه جقمش مؤبداً آرتيق



او پرده پرده حقاﺌق او عقده لر اودهن



يازيق كه يوكسله رك مطلعنده ايتدى قرار



او لمعه لمعه سنوحات.. همده پك ايركن



نيچون غروب ايديويردك سن اى ستارهٔ شرق



هنوزكمالكى درك ايتمه دن زواللى وطن



شو صوك زمانده ضياعك قدر ضياع اليم



اصابت ايتمه دى آفاق شرقه ابراهيم



اكرچه ملتك اميدكاه اقبالى



اولان بش اون بويوك آدم بش اون وجود كريم

يارم عصرده اويانمش چراغ فيضه باقك:



بر آنده اولدى سونوب پرده پوش خاك رميم!



تصور ايليه مزدم كه آنسزين طورسون



فلاح امت ايچون چارپينان او قلب رحىم؛



تخيل ايليه مزدم كه سيردن قالسون



محيطشرقده جولان ايدن او فكر حكيم



رداى خاكه بوروندك سن اى سراج ادب



فقط او لمعه كه يادمدهدر..زوالى عديم



طوروب مزاريكك اوستنده آغلادقجه سحاب؛



كلوب باشنده انين ايلدكجه روح نسيم؛



اينوب ملاﺌك رحمت جهان بالا دن



حريم قبريكه ايتدكجه هرزمان تعظيم؛



بهار وقتى چيچكلرده ياد انفاسك



مشام جانه طويوردقجه بيك لطيف شميم



دونر خيالمك اك محترم حريمنده



سنك او طيف لطيفك اى آشناى قديم



مصاب اولان يالكز عاﺌله كميدر? هيهات



براقدك آرقه ده بيكلر جه خانمانى يتيم



ولوردى دست تسلى مدار لطفكله



سرشك ايچنده يوزه ن چهره لر بر آنده بسيم؛



ايدردى جود مراحم نمود فياضك



خزاﺌن اولسه بوتون اهل فاقه يه تقسيم



او بر جهان فضاﺌلدى محو اولون كيتدى..



نه در ؟ نيچوندر الهى بو انقلان عظيم



اى ياد كزين احترامى



روحمده حياتنك دوامى؛



اى لمعهٔ فيضنك تمامى



صبح ازلينك احتشامى؛

آمالكه طار كلنجه ناسوت



اقبالكه سينه آچدى لاهوت



باقمازده بو دار ابتلايه



روحك جان اتاردى اعتلايه؛



اك صو كره اونور عرش پايه



يو كسلدى جوار كبريايه..



دم شيمدى دم سعادتكدر:



ارواح نديم حضر تكدر



توفيق اوله رق يو لكده همراه



آشدك شو فضاى تارى ناكاه؛



تا فجر بقاده اودلك آكاه...



حالا كيدييو سك اللّه اللّه!



پروازيكه يوقميدر تناهى



اى طاﺌر كلشن الهى



هر كل ديبى مدفن خيالك



هرغنجه كتابهٔ كمالك؛



هر يرده نهان اولان جمالك



هر يرده عيان اولان مألك؛



بر يرده كورونميورسك اما؛



هر يرده بدايعك هويدا



اى سن كه حريم حقه محرم



اولدكده يابانجيك اولدى عالم؛



ياد ايليه جكميسك كه بيلمم?



دنيا دينيلن بوسجن ماتم



حالا بكا دار امتحاندر..



قورتولمدم ايشته آن بو آندر

اى يار عزيز غمكسارم



محواولدى خدا بيلير قرارم



صارصلدى اولانجه اصطبارم؛



بيزار پيكده روح زارم



كيتدك بنى كيمسه سز براقدك



ياقدك بنى حسرتكله ياقدك


Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Advertisement