Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

MUSAFAHA

Tumblr mbvqrmSIh41r9h9xuo1 r1 1280

Büyük Doğu dergisinde Necip Fazıl Kısakürek in musafaha resmidir.

Sözlükte[]

MUSÂFAHA المصافحة "tokalaşmak" anlamına gelir. Sözlükte “yaymak, açmak, kaplamak; bağışlamak” mânalarındaki safh kökünün “müfâale” kalıbından masdar olan musâfaha “el sıkışmak, nazikçe dokunmak, selâmlaşmak” gibi anlamlara gelir.

Hadis ilminde,[]

Musafaha, hadis ilminde muteber hadisçilerden birinin rivâyet ettiği bir hadisin senedindeki râvî sayısının, aynı hadisi rivâyet eden bir başka kimsenin senedindeki ravî sayısı ile eşit olmasıdır. Musafaha, muteber hadis kitabına göre kıyaslanan hadisin isnadının âlî olduğuna işaret eder. (bk. Âlî İsnad)

Yani bilinen bir musannifin âlî isnadındaki râvi sayısıyla, daha sonra gelen bir muhaddisin rivayetindeki râvi sayısının aynı olması anlamında hadis terimidir.


Musafaha, terim olarak meşhur hadis musanniflerinden birinin rivayet ettiği hadisin senedindeki râvi sayısıyla daha sonraki bir dönemde aynı hadisi rivayet eden başka bir muhaddisin şeyhinden veya şeyhinin şeyhinden sonraki râvi sayısının eşit olması halini ifade eder.

Bu durumda râvi, o hadisi kendi şeyhinden aldığı gibi aynı sayıda râvi aracılığı ile meşhur musanniften de almış sayılmaktadır. Birbiriyle karşılaşan iki kişinin musâfaha etmesi gibi aynı durumdaki iki senedin birbiriyle musâfaha ettiği kabul edilmiştir.

Resûl-i Ekrem > Enes > râvi> râvi > râvi > râvi > Müslim şeklindeki bir senedle

Resûl-i Ekrem > Enes > râvi > râvi > râvi > râvi > şeyh > muhaddis şeklindeki isnad incelendiğinde birinci senedle Müslim Resûlullah’a beş râviyle ulaşmakta, ikinci senedde de muhaddisin şeyhinden sonra senedde beş râvi bulunmaktadır.

Bu durumda muhaddis hadisi kendi şeyhinden aldığı gibi Müslim’den de almış ve onunla görüşüp musâfaha etmiş sayılmakta, muhaddisin şeyhiyle Müslim arasında bir müsâvat oluşmaktadır. Eğer râvi sayısı şeyhte değil şeyhin şeyhinde eşitleniyorsa bu takdirde musâfaha muhaddisin şeyhiyle Müslim arasında meydana gelmektedir.

Bir başka tanıma göre musâfaha daha sonraki tabakadan bir muhaddisin, meşhur musanniflerden birinin talebesiyle bir hadisi aynı sayıdaki râvi vasıtasıyla, ancak farklı tariklerle Hz. Peygamber’den rivayet etmesidir (Ali el-Kārî, s. 628).

Bu durumda muhaddisin şeyhiyle musannifin talebesi arasında müsâvat, muhaddisle musannifin talebesi arasında musâfaha gerçekleşmiş olur. Musâfahada senedin mutlaka Resûl-i Ekrem’e ulaşma zorunluluğu yoktur; sahâbî, tâbiî veya tebeu’t-tâbiînde birleşmesi de mümkündür. Hz. Peygamber’e ulaşan musâfahayı mutlak âlî isnad olarak görenler de vardır (M. Abdürraûf el-Münâvî, II, 246).

Musâfahanın gerçekleşmesi için aynı sayıda râvi tarafından rivayet edilmesi şart koşulan meşhur musannifin isnadının nâzil, daha sonraki bir tabakadan musâfaha hâsıl olan muhaddisin isnadının ise âlî olması gerekir. Musâfahaya konu olan isnadın birkaç tabaka sonraya ait olması gerekli sayıldığı için aynı devirde yaşayıp aynı yıllarda vefat eden kimseler arasında musâfaha meydana gelmez.

Meşhur musanniflerden zaman itibariyle uzaklaşıldıkça musâfaha örneği bulmak zorlaşır. Musâfahaya hadis talebesinin hadise ilgisini arttırmak için önem verilmiştir.

Musâfaha ile ilgili olarak Reşîd el-Attâr (Ebü’l-Hüseyin Yahyâ b. Ali) el-Muṣâfaḥât, Süleyman b. Hamza el-Makdisî el-Muṣâfaḥât ve’l-muvâfaḳātü’l-ʿavâlî, Abdüllatîf b. Abdülmün‘im el-Harrânî el-Muṣâfaḥât, Ömer b. Muhammed b. Mansûr İbnü’l-Hâcib el-Muṣâfahât ve’l-muvâfaḳāt ve’l-ebdâl ve eḥâdîs̱ü ʿavâlî, Ebû Abdullah Muhammed b. İbrâhim el-Makdisî el-Muṣâfaḥâtü’l-ʿavâlî, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî ve Berkānî Muṣâfaḥâtü Müslim ve’l-Buḫârî adlı eserleri kaleme almışlardır (Kettânî, s. 356-362).

BİBLİYOGRAFYA[]

  • İbnü’s-Salâh, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱, s. 259-260;
  • Şemseddin es-Sehâvî, Fetḥu’l-muġīs̱, Beyrut 1399/1979, III, 16;
  • Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1399/1979, II, 167; Ali el-Kārî, Şerḥu Şerḥi Nuḫbeti’l-fiker (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1415, s. 628-629;
  • M. Abdürraûf el-Münâvî, el-Yevâḳīt ve’d-dürer fî şerḥi Nuḫbeti İbn Ḥacer (nşr. Murtazâ ez-Zeyn Ahmed), Riyad 1420/1999, II, 246-247; Tecrid Tercemesi, Mukaddime, I, 196; Subhî es-Sâlih, ʿUlûmü’l-ḥadîs̱ ve muṣṭalaḥuh, Beyrut 1977, s. 238; Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1985, s. 36, 300-301; Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 1987, s. 113; Mücteba Uğur, Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, Ankara 1992, s. 274-275; Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe (Özbek), s. 356-362.

Ahlaki terim olarak musafaha[]

Ahlâkî bir terim olarak, karşılaşan iki insanın selamlaştıktan sonra, tokalaşmasına denir. (A.G.)

Dinimizde kadınların el sıkma şeklinde merhabalaşmalarına ne demektedir.

Buna musafaha denir. Gerek erkeklerin birbiriyle, gerekse de kadınların birbirleriyle, karşılaştıkları zaman selâmlaşmaları, hal-hatır sormaları, musafaha yapmaları, tokalaşmaları, kucaklaşmaları, birbirlerine güleryüz göstermeleri İslâmî kardeşliğin bir icabıdır. Bu davranışların tamamı sadakadır ve ibadettir.

Hadis-i serifler[]

Bir hadiste Peygamberimiz musafahanın faziletini şöyle anlatırlar:

"İki Müslüman karşılaşıp musafaha yaparlarsa, Cenâb-ı Hak, onlar ayrılmadan her ikisinin de günahını bağışlır.(1)

"Peygamberimizin bu hususta nasıl hareket ettiğini de Hazret-i Ebû Zer'den öğreniyoruz. Müslümanlar kendisi ne sorarlar:

"Resul-i Eklemle (a.s.m.) karşılaştığımz vakit sizinle musafaha yapar mıydı?"

Bu sual üzerine Hz. Ebû Zer (r.a.) kendi başından geçen nurlu bir hatırayı şöyle anlatır:

"Resul-i Ekrem Efendimizle (a.s.m.) karşılaşıp da musafaha etmedimiz hiç vaki değildir. Her karşılaşmada musafaha ederdi. Beni bir gün evden çağırtmıştı. O gün evde yoktum. Eve geldiğimde haber verdiler. Hemen huzuruna vardım, divanın üzerinde oturuyorlardı. Beni görünce ayağa kalktı ve kucakladı. Bu manzara benim için çok, hem çok güzel bir şeydi."(2)

Karsılaşınca musafaha yapmak, kucaklaşmak Peygamberimizin hem sözlü, hem de fiilî bir sünnetidir. Peygamberimizin sünnet olan bu hareketini mutlaka erkekler tatbik edecek diye bir kaide yoktur. Bu sünneti mü'min erkekler yapabildikleri gibi, mü'min kadınlar da yaparlar Yalnız burada dikkat edilmesi gereken husus, kadınlarin kendilerine nikâhı düşebilecek erkeklerle musafaha yapmamalarıdır, bu caiz değildir.

Karşılaşınca Peygamber Efendimizin üzerine salavat-ı şerife getirme meselesine gelince; bu mevzuda da yine bir hadis-i şerifin mealini okuyalım:

"Birbirlerinii seven iki kul karşılaştıkları zaman Resulullaha (a.s.m.) salavat getirirse, ayrılmadan önce Allah'ın affına ermiş olurlar."(3)

Meallerini verdiğimiz bu hadislerden, bizim de tabiî olarak tatbik ettiğimiz şu sıralama çıkıyor.

İki Müslüman karşılaştıkları zaman önce "Esselâmü Aleyküm" "Ve aleykümüsselam" diyerek selâmlaşırlar, musafaha yaparlar ve "Allahümme salli âlâ seyyidinâ Muhammed" diyerek Peygamberimizin üzerine salavat getirirler. Bunlann hepsi de sünnettir. Hiçbir zaman bid'at ve uydurma olamaz. Gerek erkekler, gerekse kadınlar kendi aralarında bu sünneti yaşamaya, yaşatmaya gayret ederler.

Yalnız, kadınlar musafaha ve kucaklaşma sünnetini cadde ve sokak gibi yabancı erkeklerin görebileceği bir yerde yapmamaya dikkat ederlerse daha isabetli olur. Zaten takvaya riayet eden mümin kadınlar her vakit İslâmî edep ve erkâna riayet ederler.

Erkeklerin karşılaştıklarında birbirlerinin yüzünü öpmesi İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed’e göre mekruh ise de, İmam-ı Ebu Yusufa göre mekruh değildir.

Bazı alimler bu hususta şöyle derler: Eğer yüzünü öptüğü bir kimse bir din alimi ve takva sahibi bir kimse ise, bunda bir mahzur yoktur. Çünkü, bunda dinin şerefini korumak vardır.

Kadınların ise karşılaştıkları zaman ve ayrılacakları zaman birbirlerinin yanaklarını öpmeleri mekruhtur. (4)

1- Ebu Davud, Edeb: 143 2- Müsned, 5:168. 3- el-Ezkar Trc. s.480 4- el- Fetava’l- Hindiye, 5:369 Mehmed PAKSU (Sünnet ve Aile)


Kadınla tokalaşma:[]

Yabancı bir kadının yüzüne ve eline, el sürmek –her nekadar şehvetten emin olsa bile- helal olmaz. (Fetevayi Hindiyye)


Şehvetlenilmeyen ihtiyar kadınla musafaha yapmakta bir beis yoktur. (İbni Abidin-2)

Özellikle belirtmek gerekirse, kadın ve erkeğin tokalaşmasını yasaklayan bir ayet olmadığı gibi Hz. Peygamberin bu yönde herhangi bir sözü de yoktur. (Mevcutlar zayıf kabul edilir)

Resulullah döneminde kadınlarla erkeklerin tokalaşmaları gibi bir adet yoktu. Bu sebeple bu yöndeki açıklamalardan sarih bir yasaklama hükmü çıkarmak doğru olmaz. Yaygın olarak kabul edilen bir fıkıh kuralına göre, harama götüren şeyde haramdır. Tokalaşmada bu kuraldan yola çıkılarak haram kılınmıştır. Bu tokalaşmanın zinaya götürme ihtimali zayıfladığında hükümde haramlıktan mekruhluğa indirilmiştir. Zinaya götürme hususu da kişiye ve toplumlara göre değişkendir. Dinin açık ilkelerinde değişkenlik söz konusu olmazken onları koruyucu mahiyetteki dolaylı sınırlama ve tedbirlerde bundan söz edilebilir. Bu itibarla fertlerin, dinin bu önlemlerle korumak istediği ilkeleri ve sakındırmak istediği hususları bilmesi ve davranışlarını ona göre ayarlaması, bu konuda bireysel insiyatif ve sorumluluğa alan bırakması gerekir. (Diyanet İslam İlmihali-2)

Erkekler ve kadınlar enişteleri, yengeleri, baldızları veya yabancı kadın ve erkekler ile musafaha (toka) yapmamalıdırlar. Bunlar hep haramdır. (İkaz-Mehmet Güleç)

Bazı alimler ise burada şehveti esas almış, şehvetin söz konusu olmadığı durumlarda mesela el sıkışmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. (Şerbasi-Yeselunek)


Kadınla tokalaşma, kadın genç ve şehvete sebep olabilecek durumda ise, haramdır. (Fetevayi Hindiyye)

Ancak şehvet duyulmayacak derecede ihtiyar olan bir kadınla musafaha etmekte bir beis yoktur. Hz. Ebu Bekir, süt annesinin kabilesinden olan ihtiyar kadınlarla musafahalaşırdı. Allah Resulünün de biatta ihtiyar kadınlarla musafaha yaptığı rivayeti mevcuttur. (Sabuni-Revai) (Fetvalarla Çağdaş Hayat-Faruk Beşer)


Şehvetsiz tokalaşmak caizdir. Peygamberimiz cariyenin elinden tutmuştur. (İmam Ahmed, Buhari-Edep 61) Dokunma ile ilgili hadisteki tehdidi cinsi birleşme olarak anlıyor. (Sünneti Anlamada Yöntem-Yusuf el-Kardavi)

Peygamber sav’e biat eden kadınlar dediler ki: Ey Allah’ın Rasülü biat ederken elimizi tutmadınız. Peygamber sav kadınların elini tutup tokalaşmam, buyurdu. (Ahmed, Nesai, İbni Mace) Peygamber sav bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Sizden birinizin başına iğne ile dürtülmesi, kendisi için helal olmayan kadına dokunmaktan daha hayırlıdır.” ((Fetvalar 2-Halil Gönenç)



MUSAFAHA YAPMAK

Musafaha Yapmak

MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE KARŞILAŞINCA MUSÂFAHA YAPMALARI, GÜLERYÜZLÜ DAVRANMALARI, SÂLİH BİR KİMSENİN ELİNİ ÖPMENİN, ÇOCUĞUNU ŞEFKATLE ÖPMENİN, YOLCULUKTAN DÖNENLE KUCAKLAŞMANIN MÜBAH, BİRİNİN ÖNÜNDE EĞİLMENİN MEKRUH OLDUĞU

RHadisler=[]

887 Ebü’l-Hattâb Katâde şöyle dedi:

Ben Enes’e:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı arasında el sıkışma âdeti var mıydı diye sordum O da:

– Evet, diye cevap verdi

Buhârî, İsti’zân 27

Katâde İbni Diâme es-Sedûsî

Katâde, tâbiîn tabakasının önde gelenlerindendir Künyesi Ebü’l-Hattâb’dır 61 (680) senesinde Basra’da dünyaya geldi Müfessir ve hadis hâfızı idi Katâde gözleri görmeyen âmâ ulemanın en şöhretlilerinden biridir Ahmed İbni Hanbel, onun Basra âlimlerinin en hâfızı olduğunu söyler Hadis ilmi yanında, Arapça, lugât bilgisi, Arapların geçmiş tarihleri ve nesep ilminde de öncü bir isim olduğu söylenir Kaderiye mezhebine meyilli idi Hadis rivayetinde tedlis yaptığı da bilinmektedir Katâde 118 (736) senesinde Vâsıt’da tâun hastalığından vefat etti

Allah ona rahmet etsin

889 numaralı hadis ile birlikte açıklanacaktır

888 Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Yemen halkı gelince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Size Yemen halkı geldi, el sıkışma âdetini ilk başlatan onlardır”

Ebû Dâvûd, Edeb 143

Bir sonraki hadis ile birlikte açıklanacaktır

889 Berâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İki müslüman karşılaştıklarında el sıkışırlarsa, birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanır”

Ebû Dâvûd, Edeb 143 Ayrıca bk Tirmizî, İsti’zân 31; İbni Mâce, Edeb 15

Açıklamalar

Musâfaha, dilimizdeki kullanımıyla tokalaşmak veya el sıkışmak demektir Musâfahanın şekli, bir kimsenin elinin içini başkasının elinin içiyle birleştirmesi, birbirlerinin ellerini bu vaziyette tutmaları tarzında olur Musâfaha çok eski bir sünnettir Onu ilk ortaya çıkaranların Yemenliler olduğu kabul edilir İlk karşılaşma sırasında musâfaha yapmak sünnet, her karşılaşmada musâfaha ise müstehaptır Karşılaşma esnasında önce selâmlaşılır, sonra el tutuşulur Musâfaha için elini uzatandan yüz çevirmek ve mukabelede bulunmamak doğru bir davranış tarzı kabul edilmez ve edebe aykırıdır

Bir topluluğun başka bir toplulukla karşılaşıp musâfaha yapmadan konuşmaları, ilim müzâkeresinde bulunmaları veya uzun bir süre bir arada kaldıktan sonra ayrılacaklarında ayağa kalkıp salâvat getirerek el sıkışmaları sünnete uygun bir davranış olmayıp, mekruh kabul edilmiştir Çünkü ilk karşılaşmalarında bu görevi yerine getirmeleri gerekir Sadece, cami veya mescide gelen bir kimse cemaati namazda veya başka bir meşrû ibadet veya meşgale içinde bulursa, onların bu ibadet ve meşgaleden ayrılmalarından sonra, önce selâm vererek musâfaha yapabilir Bazı mıntıkalarda ve camilerde cemaatin âdet haline getirdikleri sabah namazından ve ikindi namazından sonra musâfaha yapmalarının şer’î bir mesnedi yoktur Fakat bunda herhangi bir günah veya kerâhet de söz konusu değildir Bir malın alış verişi esnasında el tutuşmanın sünnetle ilgisi olmasa da, karşılıklı hoşnutluk ve rızâyı ifade etmesi açısından bir mahzuru bulunmamaktadır

Musâfaha esnasında helâl ve harama riâyet edilmesi temel prensiptir Birbirlerine bakmaları haram olanların, dokunmaları da haramdır Bu sebeple erkeklerin kadınlarla musâfahaları câiz değildir Hatta dokunmak bakmaktan daha öncelikli haramlardandır Meselâ birbirleriyle evlenmek isteyen yabancı bir erkekle kadının birbirlerine bakmaları câiz olmasına rağmen, el sıkışmaları haramdır Birbirlerine nikâhları düşmeyenlerin de bu konuda hassas olmaları ve fitneye sebep olacak davranışlardan uzak durmaları tavsiye olunmuştur

Musâfaha hakkındaki bu genel bilgilerden sonra hadislerin muhtevasına dönebiliriz Yukarıdaki her üç hadis aynı konu etrafında bilgiler vermektedir Enes’in ilk rivayetinden musâfahanın Peygamber Efendimiz zamanında varlığını ve sahâbe arasında yaygınlığını anlıyoruz Bir şeyin Efendimiz zamanında müslümanlar arasında uygulanması aynı zamanda onun meşrûiyetini ortaya koyar Hadis kitaplarımızın bir çoğunda yer alan rivayetlerden, sahâbe-i kirâmın selâmdan sonra musâfaha yaptıklarını öğreniyoruz Sevgi ve kardeşliğin belirtilerinden biri olan selâmdan sonra el sıkışmak, aralarında varolan sevgi ve kardeşliği, dostluğu, insanların birbirlerine karşı samimiyetini ve değer verişlerini daha da öne çıkarıcı bir unsurdur

Resûl-i Ekrem, bir kısım sahih rivayetlerinde çeşitli vesilelerle Yemenlileri methetmiştir Onların îmanlarının güçlü, kendilerinin iyi mü’min ve hikmet ehli olduklarını övdüğünü görürüz Bu, Yemenlilerin o günün önde gelen medenî topluluklarından biri oluşlarıyla alâkalıdır, denilebilir Çünkü Yemenliler herhangi bir zorlama söz konusu olmadan ve benimseyerek İslâm’ı kabul etmişler, gerçekten de dini en iyi yaşayan topluluklardan biri olarak temayüz etmişlerdi Bu, övülmeye ve takdire değer bir haldir Enes’in ikinci hadisinden öğrendiğimize göre, Efendimiz musâfaha âdetini ilk getirenlerin de Yemenliler olduğunu söylemişlerdir ki, bu da onların lehine ve methine yönelik bir hadistir Ayrıca bu hadis vesilesiyle bir kere daha tekrar etmemiz gereken bir gerçek vardır: İslâm, daha önce insanlar arasında yaygın olup da Kur’an ve Sünnet’e aykırı olmayan güzel âdetleri ibkâ etmiş, ortadan kaldırmamıştır Bu durum, insanlığın tarih boyunca geliştirdiği iyi ve güzel hasletlerin, bütün insanlığın ortak bir eseri olduğunu, bunlardan Allah’ın rızâsına uygun ve insanlara faydalı olan hiçbir şeyi İslâm’ın reddetmediğini gösterir

Müslümanlar birbirleriyle karşılaşıp selâmlaştıktan sonra musâfaha yaparlar Selâmlaşmaları bir sâlih amel, musâfaha yapmaları da bir başka güzel davranıştır Bunların her ikisi görüldüğü gibi Resûl-i Ekrem tarafından övülüp teşvik edilmiştir İyi mü’min olmanın birer belirtisi sayılan bu güzel davranışlar, kul hakkının dışında kalan hukûkullahla ilgili küçük günahların bağışlanmasına vesile teşkil eder Zira onlar karşılaşmaları esnasında birbirlerine dua ederler Ebû Dâvûd’un bir rivayetinde ifade edildiği gibi, iki müslüman karşılaştıkları zaman musâfaha yaparlar, her ikisi Allah’a hamdeder ve bağışlanmalarını dilerlerse, her ikisi mağfiret olunur (Ebû Dâvûd, Edeb 143) Kur’ân-ı Kerîm’de [Hud sûresi(11), 114] ve Resûl-i Ekrem’in bir hadislerinde açıkça belirtildiği gibi, iyilikler çirkinlikleri yok eder (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IX, 160) Bütün bunları bir arada düşündüğümüz zaman, müslümanların işledikleri her hayırlı iş, onların hem dünyada hem de ahirette kendileri için bir kazançtır

Hadislerden Öğrendiklerimiz

1 Musâfaha, tokalaşmak sahâbe arasında yaşatılan bir sünnettir

2 Musâfahanın meşrûiyeti Peygamber Efendimiz’in takrirleri ile sâbittir

3 Musâfahanın varlığı konusu sahâbîlerin aksine birşey söylemeyerek onayladıkları ortak bir hükümdür ve bu dinî açıdan müslümanlar için bir delildir

4 İnsanlar arasında musâfahayı ilk ortaya çıkaranlar Yemen halkıdır

5 Musâfaha ilk karşılaşma anında ve selâmdan sonra yapılır Bu müstehaptır

6 Musâfaha salih amellerden biridir ve küçük günahlara keffâret olur


KADINLA MUSAFAHA

Islâm fıkhında (hukukunda) genel kaide olarak: "Bakılması helâl olan yere dokunulması da helâldir." Bundan sadece erkeğe göre yabancı kadınlar istisna edilir. Meselâ erkek, Hanefî mezhebine göre, yabancı bir kadının eline ve yüzüne belli şartlarla bakabıldiği halde, dokunması câiz değildir. Buna göre, kadınla musafaha (tokalaşma), kadın genç ve şehvet duyabilecek yaşta ise ittifakla haramdır. Bu konudaki rivayetlerin hemen hemen hepsi ve sahih olanları Rasûllüllah Efendimizin kadınlarla tokalaşmadığını söyler. Ümeyme bint Rakika kadınların biatını anlatır ve: "Allah Rasûllü bizim hiç birimizle musafaha yapmadı, gidin artık, sizinle biatlaşmış olduk, yüz kadına diyecegim de, bir kadına dediğimden ibarettir, buyurdu" ( Taberî XXVNI/80). Aişe validemiz: "Vallahi Allah Rasûllünün eli aslâ bir kadının eline değmedi. O kadınlarla sözle biatlaştı" demiştir. ( Kurtbî XVNI(71)) Hz. Aişe validemiz bunu çok sonraları söylemiş olacâğına göre, Akabelerde vuku bulan "Bey'atü'n-nisâ" hakkında Rasûlüllah'tan bilgi almış olması gerekir. Aksi halde böyle te'kidli bir yemin etmesine anlam verilemez. Bunun anında Rasûlüllah'ın kadınlarla elinde elbise varken, bir kâb içindeki suya, ellerini birbirine değdirmeden sokarak biatlaştığı haberleri de vardır. Bunlar da onun kadınlarla tokalaşmadığını gösterir. Suyûtî, Taberâni'den alarak, Allah Rasûlü'nün kadınlarla "elbise altından" (tahtes'sevbi) tokalaştığı rivayetini, zayıf olduğunu belirterek verir. ( el-Câmi'u's sağîr (fethu'I-Kadir) V/221 ) Gümüşhanevî aynı hadisi şerhederken "bez altından=tahtes'sevbi" ibaresini "yani arada bir engel olmâksızın (bilâ hâilin) diye açıklar ki, ( Levami'u'I-‚ukûl V/605) doğrusu garip karşılanmalıdır. Ama hadîs her hâlükârda zayıftır. Safâ tepesinde Allah Rasulü kadınlarla biatlaşırken Hz. Ömer'in de onlarla musafahalaştığı rivayeti de vardır. (Kurtubî agk.) Ancak sahih kaynaklarda buna da rastlayamadık. Aksine onunla ilgili olarak meşhur olan rivayet şudur: Ümmi Atiyye anlatıyor: "Rasûlüllah Medine'ye gelince Ensar kadınlarını bir evde topladı. Sonra Ömeri bize gönderdi. Ömer gelip selâm verdi. O evin dışından elini uzattı, biz de içinden uzattık. O da, Allah'ım şahid ol!, dedi" ( Taberî .; Kurtubî agk.) Görüleceği gibi burada musafaha değil, el uzatma vardır. Şehvet duyulmayacak derecede yaşlı kadınlara gelince: Hanefî fıkhının meşhur kitaplarından olan el-Hidâye, onlarla musafahalaşmakta mahzur olmadığını söyler ve delil olarak Hz. Ebûbekir'in süt annesinin bulunduğu kabilelere gittiğinde kocakarılarla musafahalaştığı ve Abdullah b. Zübeyr'in hasta bakıcı olarak bir kocakarı tuttuğu, ona ayağını ovdurup başını kaşıttığı haberlerini zikreder. ( Merginânî, el-Hidâye IV/84) Kâdizâde Efendi Hidâye'nin bu kısmını serhederken "el-Muhît" ve başkalarından diye bir de Rasûlüllah Efendimizin bey'atta, "genç kadınlarla değil ama yaşlılarla musafahalaşırdı" rivayetini verir. (Fethu'I-Kadîr (Tekmile) VNI/98 NNI/461 eski)) Fakat Hidâye'nin hadislerini tahriç eden Zeyla'iye başvurduğumuzda: Hem bu rivayetin hem de Hz. Ebûbekir ve Abdullah b Zübeyr'le ilgili rivayetlerini "garîb" olduğunu söyler. ( Nasbu'r-râye IV/240) Aynı konuda çalışması olan Ibn Hacer ise, bu üç rivayeti de hiç bir yerde bulamadığını söyler. (ed-Dirâye N/225; Konu hakkında ayrıca bk. Merdavî, el-insaf 8/32)

Taberî, Ebû Süfyân'in karısı Hind'in müslüman olduğunda, biat için gelip Rasûlüllah'ın elini tuttuğunu kaydeder ki, (Taberî XXVlll/78) bunun için de biz aynı şeyi söylüyoruz.

Netice olarak, Merginân-i gibi .müdekkik bir fıkıhçının, nereden aldığı bulunamamış olsa bile, verdiği bir rivayeti hiç hesaba katmamak da uygun olmayabilir. Buna göre, fitneden emin olunan ihtiyar kadınlarla musafaha yapılabilirse de, sahih rivayetlerle anlatılan Rasûlüllah'ın fiiline uymak ve namahrem olmaları halinde onlarla da musafahalaşmamak en emin yoldur. (Allah'u a'lem)


Musâfaha Nedir? Nasıl Yapılır? Musâfaha, dilimizdeki kullanımıyla tokalaşmak veya el sıkışmak demektir. Musâfahanın şekli, bir kimsenin elinin içini başkasının elinin içiyle birleştirmesi, birbirlerinin ellerini bu vaziyette tutmaları tarzında olur. Musâfaha çok eski bir sünnettir. Onu ilk ortaya çıkaranların Yemenliler olduğu kabul edilir. İlk karşılaşma sırasında musâfaha yapmak sünnet, her karşılaşmada musâfaha ise müstehaptır. Karşılaşma esnasında önce selâmlaşılır, sonra el tutuşulur. Musâfaha için elini uzatandan yüz çevirmek ve mukabelede bulunmamak doğru bir davranış tarzı kabul edilmez ve edebe aykırıdır.

Gerek erkeklerin gerekse kadınların birbirleriyle karşılaştıkları zaman selâmlaşmaları, hal-hatır sormaları, musafaha yapmaları, tokalaşmaları, kucaklaşmaları, birbirlerine güleryüz göstermeleri İslâmî kardeşliğin bir icabıdır. Bu davranışların tamamı sadakadır ve ibadettir.

Bir hadiste Peygamberimiz musafahanın faziletini şöyle anlatırlar:

“İki Müslüman karşılaşıp musafaha yaparlarsa, Cenâb-ı Hakk, onlar ayrılmadan her ikisinin de günahını bağışlar. (Ebu Davud, Edeb: 143)

Peygamberimizin bu hususta nasıl hareket ettiğini de Hz.Ebû Zer’den öğreniyoruz. Müslümanlar kendisine sorarlar:

“Resul-i Eklem’le (sav) karşılaştığınız vakit sizinle musafaha yapar mıydı?” Bu sual üzerine Hz.Ebû Zer (r.a.) kendi başından geçen nurlu bir hatırayı şöyle anlatır: “Resul-i Ekrem Efendimizle (sav) karşılaşıp da musafaha etmediğimiz hiç vaki değildir. Her karşılaşmada musafaha ederdi. Beni bir gün evden çağırtmıştı. O gün evde yoktum. Eve geldiğimde haber verdiler. Hemen huzuruna vardım, divanın üzerinde oturuyorlardı. Beni görünce ayağa kalktı ve kucakladı. Bu manzara benim için çok, hem çok güzel bir şeydi.”(Müsned, 5:168)

Musafahayı sonraya bırakmak caiz midir?

Bir topluluğun başka bir toplulukla karşılaşıp musâfaha yapmadan konuşmaları, ilim müzâkeresinde bulunmaları veya uzun bir süre bir arada kaldıktan sonra ayrılacaklarında ayağa kalkıp salâvat getirerek el sıkışmaları sünnete uygun bir davranış olmayıp, mekruh kabul edilmiştir. Çünkü ilk karşılaşmalarında bu görevi yerine getirmeleri gerekir.

Karşılaşınca salavat getirilir mi?

Karşılaşınca Peygamber Efendimizin üzerine salavat-ı şerife getirme meselesine gelince; bu mevzuda da yine bir hadis-i şerifin mealini okuyalım:

“Birbirlerini seven iki kul karşılaştıkları zaman Resulullah’a (a.s.m.) salavat getirirse, ayrılmadan önce Allah’ın affına ermiş olurlar.”(el-Ezkar Trc. s.480)

Meallerini verdiğimiz bu hadislerden, bizim de tabiî olarak tatbik ettiğimiz şu sıralama çıkıyor:

İki Müslüman karşılaştıkları zaman önce “Esselâmü Aleyküm” “Ve aleykümüsselam” diyerek selâmlaşırlar, musafaha yaparlar ve “Allahümme salli âlâ seyyidinâ Muhammed” diyerek Peygamberimizin üzerine salavat getirirler. Bunların hepsi sünnettir. Hiçbir zaman bid’at ve uydurma olamaz. Gerek erkekler, gerekse kadınlar kendi aralarında bu sünneti yaşamaya, yaşatmaya gayret ederler.

Yalnız, kadınlar musafaha ve kucaklaşma sünnetini cadde ve sokak gibi yabancı erkeklerin görebileceği bir yerde yapmamaya dikkat ederlerse daha isabetli olur. Zaten takvaya riayet eden mümin kadınlar her vakit İslâmî edep ve erkâna riayet ederler.

Erkeklerin karşılaştıklarında birbirlerinin yüzünü öpmesi İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed’e göre mekruh ise de, İmam-ı Ebu Yusuf’a göre mekruh değildir.

Bazı alimler bu hususta şöyle derler: Eğer yüzünü öptüğü bir kimse bir din alimi ve takva sahibi bir kimse ise, bunda bir mahzur yoktur. Çünkü, bunda dinin şerefini korumak vardır. Kadınların ise karşılaştıkları ve ayrılacakları zaman birbirlerinin yanaklarını öpmeleri mekruhtur. (el- Fetava’l-Hindiye, 5:369)


Sonuç olarak;

1.Musâfaha, tokalaşmak sahâbe arasında yaşatılan bir sünnettir.

2.Musâfahanın meşrûiyeti Peygamber Efendimiz’in takrirleri ile sâbittir.

3.Musâfahanın varlığı konusu sahâbîlerin aksine birşey söylemeyerek onayladıkları ortak bir hükümdür ve bu dinî açıdan müslümanlar için bir delildir.

4.İnsanlar arasında musâfahayı ilk ortaya çıkaranlar Yemen halkıdır.

5.Musâfaha ilk karşılaşma anında ve selâmdan sonra yapılır. Bu müstehaptır.

6.Musâfaha salih amellerden biridir ve küçük günahlara keffâret olur.


MUSAFAHA YAPMAK MÜSLÜMANLARIN BİRBİRLERİYLE KARŞILAŞINCA MUSÂFAHA YAPMALARI, GÜLERYÜZLÜ DAVRANMALARI, SÂLİH BİR KİMSENİN ELİNİ ÖPMENİN, ÇOCUĞUNU ŞEFKATLE ÖPMENİN, YOLCULUKTAN DÖNENLE KUCAKLAŞMANIN MÜBAH, BİRİNİN ÖNÜNDE EĞİLMENİN MEKRUH OLDUĞU 887- عن أبي الخطاب قتادة قال : قلُت لأنس :أكَانتِ المُصافَحةُ في أصْحابِ رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم؟ قال : نَعَمْ .رواه البخاري . 887. Ebü’l-Hattâb Katâde şöyle dedi: Ben Enes’e: – Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı arasında el sıkışma âdeti var mıydı diye sordum. O da: – Evet, diye cevap verdi.

Buhârî, İsti’zân 27 888- وعن أنس رضي الله عنه قال :لَمَّا جَاءَ أهْلُ اليَمنِ قال رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « قَدْ جَاءَكُمْ أهْلُ الْيَمَنِ ، وَهُمْ أولُ مَنْ جَاءَ بالمُصَافَحَة »رواه أبو داود بإسناد صحيح . 888. Enes radıyallahu anh şöyle dedi: Yemen halkı gelince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Size Yemen halkı geldi, el sıkışma âdetini ilk başlatan onlardır.”

Ebû Dâvûd, Edeb 143 Bir sonraki hadis ile birlikte açıklanacaktır. 889- وعن البراء رضي الله عنه قال : قال رسول الله صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « ما مِنْ مُسْلِمْيِن يَلْتَقِيَانِ فَيَتَصافَحَانِ إلا غُفر لَهما قبل أن يفترقا »رواه أبو داود . 889. Berâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İki müslüman karşılaştıklarında el sıkışırlarsa, birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanır.”

Ebû Dâvûd, Edeb 143. Ayrıca bk. Tirmizî, İsti’zân 31; İbni Mâce, Edeb 15 Musâfaha, dilimizdeki kullanımıyla tokalaşmak veya el sıkışmak demektir. Musâfahanın şekli, bir kimsenin elinin içini başkasının elinin içiyle birleştirmesi, birbirlerinin ellerini bu vaziyette tutmaları tarzında olur.

Musâfaha çok eski bir sünnettir. Onu ilk ortaya çıkaranların Yemenliler olduğu kabul edilir. İlk karşılaşma sırasında musâfaha yapmak sünnet, her karşılaşmada musâfaha ise müstehaptır. Karşılaşma esnasında önce selâmlaşılır, sonra el tutuşulur. Musâfaha için elini uzatandan yüz çevirmek ve mukabelede bulunmamak doğru bir davranış tarzı kabul edilmez ve edebe aykırıdır.

Bir topluluğun başka bir toplulukla karşılaşıp musâfaha yapmadan konuşmaları, ilim müzâkeresinde bulunmaları veya uzun bir süre bir arada kaldıktan sonra ayrılacaklarında ayağa kalkıp salâvat getirerek el sıkışmaları sünnete uygun bir davranış olmayıp, mekruh kabul edilmiştir. Çünkü ilk karşılaşmalarında bu görevi yerine getirmeleri gerekir. Sadece, cami veya mescide gelen bir kimse cemaati namazda veya başka bir meşrû ibadet veya meşgale içinde bulursa, onların bu ibadet ve meşgaleden ayrılmalarından sonra, önce selâm vererek musâfaha yapabilir.

Bazı mıntıkalarda ve camilerde cemaatin âdet haline getirdikleri sabah namazından ve ikindi namazından sonra musâfaha yapmalarının şer’î bir mesnedi yoktur. Fakat bunda herhangi bir günah veya kerâhet de söz konusu değildir. Bir malın alış verişi esnasında el tutuşmanın sünnetle ilgisi olmasa da, karşılıklı hoşnutluk ve rızâyı ifade etmesi açısından bir mahzuru bulunmamaktadır.

Musâfaha esnasında helâl ve harama riâyet edilmesi temel prensiptir. Birbirlerine bakmaları haram olanların, dokunmaları da haramdır. Bu sebeple erkeklerin kadınlarla musâfahaları câiz değildir. Hatta dokunmak bakmaktan daha öncelikli haramlardandır.

Meselâ birbirleriyle evlenmek isteyen yabancı bir erkekle kadının birbirlerine bakmaları câiz olmasına rağmen, el sıkışmaları haramdır. Birbirlerine nikâhları düşmeyenlerin de bu konuda hassas olmaları ve fitneye sebep olacak davranışlardan uzak durmaları tavsiye olunmuştur.

Musâfaha hakkındaki bu genel bilgilerden sonra hadislerin muhtevasına dönebiliriz. Yukarıdaki her üç hadis aynı konu etrafında bilgiler vermektedir. Enes’in ilk rivayetinden musâfahanın Peygamber Efendimiz zamanında varlığını ve sahâbe arasında yaygınlığını anlıyoruz.

Bir şeyin Efendimiz zamanında müslümanlar arasında uygulanması aynı zamanda onun meşrûiyetini ortaya koyar. Hadis kitaplarımızın bir çoğunda yer alan rivayetlerden, sahâbe-i kirâmın selâmdan sonra musâfaha yaptıklarını öğreniyoruz. Sevgi ve kardeşliğin belirtilerinden biri olan selâmdan sonra el sıkışmak, aralarında varolan sevgi ve kardeşliği, dostluğu, insanların birbirlerine karşı samimiyetini ve değer verişlerini daha da öne çıkarıcı bir unsurdur.

Resûl-i Ekrem, bir kısım sahih rivayetlerinde çeşitli vesilelerle Yemenlileri methetmiştir. Onların îmanlarının güçlü, kendilerinin iyi mü’min ve hikmet ehli olduklarını övdüğünü görürüz. Bu, Yemenlilerin o günün önde gelen medenî topluluklarından biri oluşlarıyla alâkalıdır, denilebilir. Çünkü Yemenliler herhangi bir zorlama söz konusu olmadan ve benimseyerek İslâm’ı kabul etmişler, gerçekten de dini en iyi yaşayan topluluklardan biri olarak temayüz etmişlerdi. Bu, övülmeye ve takdire değer bir haldir.

Enes’in ikinci hadisinden öğrendiğimize göre, Efendimiz musâfaha âdetini ilk getirenlerin de Yemenliler olduğunu söylemişlerdir ki, bu da onların lehine ve methine yönelik bir hadistir. Ayrıca bu hadis vesilesiyle bir kere daha tekrar etmemiz gereken bir gerçek vardır:

İslâm, daha önce insanlar arasında yaygın olup da Kur’an ve Sünnet’e aykırı olmayan güzel âdetleri ibkâ etmiş, ortadan kaldırmamıştır. Bu durum, insanlığın tarih boyunca geliştirdiği iyi ve güzel hasletlerin, bütün insanlığın ortak bir eseri olduğunu, bunlardan Allah’ın rızâsına uygun ve insanlara faydalı olan hiçbir şeyi İslâm’ın reddetmediğini gösterir.

Müslümanlar birbirleriyle karşılaşıp selâmlaştıktan sonra musâfaha yaparlar. Selâmlaşmaları bir sâlih amel, musâfaha yapmaları da bir başka güzel davranıştır. Bunların her ikisi görüldüğü gibi Resûl-i Ekrem tarafından övülüp teşvik edilmiştir. İyi mü’min olmanın birer belirtisi sayılan bu güzel davranışlar, kul hakkının dışında kalan hukûkullahla ilgili küçük günahların bağışlanmasına vesile teşkil eder.

Zira onlar karşılaşmaları esnasında birbirlerine dua ederler. Ebû Dâvûd’un bir rivayetinde ifade edildiği gibi, iki müslüman karşılaştıkları zaman musâfaha yaparlar, her ikisi Allah’a hamdeder ve bağışlanmalarını dilerlerse, her ikisi mağfiret olunur (Ebû Dâvûd, Edeb 143). Kur’ân-ı Kerîm’de [Hud sûresi(11), 114] ve Resûl-i Ekrem’in bir hadislerinde açıkça belirtildiği gibi, iyilikler çirkinlikleri yok eder (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, IX, 160). Bütün bunları bir arada düşündüğümüz zaman, müslümanların işledikleri her hayırlı iş, onların hem dünyada hem de ahirette kendileri için bir kazançtır. Hadislerden Öğrendiklerimiz

1. Musâfaha, tokalaşmak sahâbe arasında yaşatılan bir sünnettir.

2. Musâfahanın meşrûiyeti Peygamber Efendimiz’in takrirleri ile sâbittir.

3. Musâfahanın varlığı konusu sahâbîlerin aksine birşey söylemeyerek onayladıkları ortak bir hükümdür ve bu dinî açıdan müslümanlar için bir delildir.

4. İnsanlar arasında musâfahayı ilk ortaya çıkaranlar Yemen halkıdır.

5. Musâfaha ilk karşılaşma anında ve selâmdan sonra yapılır. Bu müstehaptır.

6. Musâfaha salih amellerden biridir ve küçük günahlara keffâret olur.

Özetle: cami içinde namazı müteâkip sıraya girip de yapılacak bir sünnet musafaha âdeti yoktur. Böyle musafahanın “bid’at” olduğu yolunda hükümler vardır. İmam-ı Nevevî’nin bazı eserlerinde bu musafahanın kendi zamanında sabah ve ikindi namazından sonra başladığı, daha sonraları da bütün namazlardan sonra yapılmaya devam edildiği kaydı vardır. “Şemsü’r-Remli” fetvâsında ise:

Bu bir bid’attır. Ancak yapılmasında beis de yoktur, denmektedir.

Bilhassa ehl-i tarik zatların devam ettirdiği bu âdetin asılda bulunmayıp sonradan ihdas edildiği anlaşılmaktadır. Belki de üzerinde durmayıp geçmek gerekebilecek bir mes’eledir. Ancak, Bağdad’da neşredilen (Et-Terbiyetü’l-İslâm)’ın 27Mayıs 1979 sayısında şu hükme varıldığı da hatırdan uzak tutulmamalıdır: Mecmûa’nın hükmü: Efdâl olan cami içindeki bu musafahanın terkidir. Hele imamlar için... çünkü cemaat imamlardaki hâli zarurî zanneder. Şurası da var ki, İbn-i Âbidin’de bazı cuma ve bayramlarda âdet etmeden yapılan musafahanın mübah olduğuna işaret edilmektedir.

Demek âdet etmemek ve ısrarda bulunmamak kaydıyla bâzan yapılabilir

Kimi yörelerde namazlardan sonra yapılan musafahaya gelince: Peygamber Efendimiz (asm) ve Ashab-ı Kirâm (ra) devrinde namazlardan sonra, törene benzer şekilde toplu tokalaşma yapılmamıştır. Öyleyse, namazın ardından toplu biçimde musafaha yapmak namazın sünneti değildir. Fakat, nerede olursa olsun musafaha yapmak, müstakil olarak sünnet-i seniyyedendir.

Namaza bağlı toplu musafahanın, zamanla, cemaat namazının bir sünneti biçiminde algılanmasından endişe duyan kimi âlimler, bu toplu uygulamaya bid’at da demişlerdir. Fakat yukarıdaki ayırımı yapmak şartıyla; Müslümanı, nerede olursa olsun,—sakındıracak o kadar çok mesele varken—musafaha yapmaktan sakındırma çabasının işe yarar bir çaba olduğu kanaatinde değiliz. Ne var ki, namazdan sonra musafaha yapan Müslümanın, bunu namazın bir sünneti değil, müstakil bir sünnet olduğunu ve buraya özgü olarak bunun şart olmadığını bilmesi gerekir ve bu ona yeterlidir.

KUCAKLASMA ÖPME

890- وعن أنس رضي الله عنه قال : قال رجل :يا رسول الله ، الرَّجُلُ مِنَّا يَلْقَى أخَاُه أوْ صَديقَهُ أينْحني لَهُ ؟ قال : « لا »قال : أفَيَلتزمه ويقبله ؟ قال : « لا »قال : فَيَأْخُذُ بِيَده وَيُصَافِحُهُ ؟ قال : « نَعَم َ»رواه الترمذي وقال : حديث حسن .

890. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

– Bir adam: – Yâ Resûlallah! Bizden bir kişi kardeşi veya arkadaşıyla karşılaştığında onun için eğilebilir mi, diye sordu. Peygamberimiz: – “Hayır eğilemez” buyurdu. Adam: – Ona sarılıp öpebilir mi, diye sordu. Efendimiz: – “Hayır” buyurdular. Bu defa adam: – Elini tutup musâfaha edebilir mi, dedi. Peygamberimiz: – “Evet” buyurdu.

Tirmizî, İsti’zân 31. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 15; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 198 Hadiste geçen kardeş kelimesiyle kastedilen öncelikle müslüman kardeşi veya ikinci bir ihtimal Arap toplumundan kardeşi demektir. Sadîk ise, arkadaş ve dost anlamına gelir ki, akraba ve tanıdıklarından, ya da sevdiği kimselerden biri olabilir. İslâm dini herhangi bir kimsenin karşısında rükû ve secde eder tarzda eğilmeyi veya başını eğmeyi ve bu tarzda bir saygı gösterisini yasaklamıştır.

Bir kimse ile karşılaşma anında onun önünde eğilmek, haram kılınan bid’atlardan biridir. Kişinin bu eğilme esnasındaki niyeti ve maksadı Allah’a secde etmek olsa dahi, yaratılmışlardan birinin huzurunda saygı ve sevgi alâmeti olarak eğilmesi haramdır. Bunun İslâm’dan önceki şerîatlarda olduğu ifade edilebilir. Çünkü Kur’an’da Yûsuf aleyhi’s-selâm kıssasında geçen: “Ana-babasını tahtın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar” [Yûsuf sûresi (12), 100] âyetinde geçen secdeyi bazı müfessirler Allah’a şükür secdesi olarak yorumlarken, bazıları da Yûsuf aleyhi’s-selâm’ın önünde saygı ile eğildiler anlamına almışlardır. Böyle bile olsa, saygı ve tazim alâmeti olarak başkası önünde eğilmenin bizim dinimizde yasak olduğu kesindir.

Kucaklaşma veya sarılıp öpme konusunda çeşitli rivayetler vardır. Arapçada muâneka denilen kucaklaşma veya sarılmanın câiz olan ve olmayan kısımları bulunmaktadır. Uzaktan gelen veya bir yolculuktan dönen kimse ile kavuşma anında muâneka yapılabileceği, ancak kadınların ve kadın yapılı erkeklerin bu hükmün dışında olduğu kabul edilir.

Bu yöndeki ictihad, Hz.Ömer’den nakledilmiştir. Ca’fer İbni Ebû Tâlib, Habeşistan’dan Necâşî’nin yanından dönüp geldiğinde Resûl-i Ekrem Efendimiz onu kucaklayarak iki gözünün arasından, alnından öpmüştü. Ayrıca Peygamberimiz’in Hz.Hasan ile muâneka yapması da bu konuda rivayet edilen sahih haberlerden bir başkasıdır. Bunları delil alan ulemâ muânekanın mübah olduğuna hükmetmişlerdir. Tahâvî, ashâb-ı kirâmdan bir çoklarının birbirleriyle muânekalarının sâbit olduğunu naklederek, bu durumda kucaklaşıp sarılmayı yasaklayan rivayetlerin İslâm’ın ilk dönemiyle ilgili olabileceğini söyler. Çünkü, yasak olan bir hareketin ashâbın arasında yaygın olarak bulunması mümkün değildir. Hanefî mezhebi imamlarının bu yöndeki kanaatleri, giyinmiş kuşanmış iki mü’minin birbiriyle muânekasında bir sakınca olmadığı yönündedir. Ancak bir izâr ve bir gömlekle yapılacak muâneka konusunda ihtilâf vardır. İmam Mâlik muânekanın mekruh olduğu görüşünde olmakla beraber Peygamberimiz’in Ca’fer İbni Ebû Tâlib’le muânekasını özel bir lutuf sayar. Öpme konusuna gelince: İmam Nevevî, bu konuda pek çok sahih hadis olduğunu belirttikten sonra, ilmi, zühdü, dindarlığı, kendisini günahlardan koruması ve bunlara benzer dînî davranış veya nitelikleri sebebiyle başka birinin elini öpmenin mekruh değil, aksine müstehap olduğunu söyler. Fakat, zenginliği, mevki ve makamı, ya da bunlara benzer dünyalık bir sebeble el öpmenin mekruh, hatta bazı ulemâya göre haram olduğunu söyler. Bir de önemli olan, öpülen yerin el veya alnın ortası olması gerektiğidir. Bir başkasının dudaklarını ve yanağını öpmek câiz değildir.

Hanefî fakîh Ebü’l-Leys es-Semerkandî öpmenin beş çeşit olduğunu söyler. Önemine binaen bunlara kısaca işaret etmek faydalı olacaktır.

  • Tahiyye maksadıyla öpmek (kuble-i tahiyye): Hürmet ve saygıya lâyık birinin veya yaşlı olan bir mü’minin elinin üstünü öpmektir.
  • Şefkat öpüşü (kuble-i şefkat): Çocuğun babasını ve anasını öpmesidir.
  • Rahmet öpüşü (kuble-i rahmet): Babanın, ananın kendi çocuğunun yanağını öpmesidir.
  • Şehvet öpüşü (kuble-i şehvet): Zevcin zevcesinin dudağını öpmesidir.
  • Meveddet öpüşü (kuble-i meveddet): Erkek ve kız kardeşlerin birbirlerinin yanaklarından öpmesidir.

Hanefî fakihlerden bazıları buna bir de dindarlık öpüşünü (kuble-i diyânet) ilâve ederler ki, o da Hacer-i Esved’i öpmektir. Bunlardan anlaşılacağı gibi öpmenin hürmet ve saygı, şefkat ve sevgi için olması gereği vardır. Şehvet maksadıyla öpme sadece karı koca arasında meşru olup bunun dışında hiçbir şekilde câiz değildir. Musâfaha konusunda daha önceki hadislerde yeteri kadar bilgi verilmişti.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Hürmet ve saygı maksadıyla da olsa başka birinin önünde secde veya rükû eder gibi eğilmek, ya da başını eğmek câiz değildir.

2. Uzaktan gelen veya yolculuktan dönen bir kimseyle muâneka denilen kucaklaşma câizdir. Ancak bunun cevazı, her iki tarafın elbiseli olması şartına bağlıdır.

3. Hürmet ve saygıya lâyık veya yaşı ilerlemiş bir müslümanın elinin üstünü öpmek câizdir.

4. Bir kimseyi ağzından ve yanağından öpmek câiz değildir.

5. Öpmenin câiz olup olmayanları yukarıda açıklamalar kısmında etraflıca belirtilmiş bulunmaktadır.

6. Musâfaha, tokalaşmak sünnete uygun bir davranıştır.

==

==

Lupa Eylem[]

Ico libri Anlamlar

[1]El sıkışmak. Tokalaşmak.
[2]Muhabbetini, arkadaşlığını, sevgisini izhar etmek.
Advertisement