Mevlana: Mesnevi-i Manevi ve Ruh-ul Mesnevi | |
---|---|
Mevlana/VP -Mevlana/WP - Mevlana/Sözleri - Mevlana/Resimleri - Mevlana/Kitapları - Mevlana/Vecizeleri - Mevlana/Kaynak - Mevlana/Video - Mevlana/Siteleri | |
Mevlana | Mevlanâ < Mevlânâ < Mevlana Celalleddin-i Rumi < Mevlânâ Celaleddin-i Rumi < Mevlâna Celâleddin-i Rûmî < Mevlana'nın hayatı |
Mesnevi | Mesnevi-i manevi < Mesnevi-i Manevi < Ruh-ul Mesnevi < Rûhû’l Mesnevî < Şablon:Ruh-ul Mesnevi < Şablon:Mesnevi < Mesnevi/Dokument < Mesnevi/Web siteleri < Mesnevi/Araştırmaları < Mesnevi/Kitapları < Mesnevi/Periyodikleri < Mesnevi/Şerhleri <Mesnevi ve sûfi şiirinin poetikası |
Mevlevi | Mevlevilik < Mevlevi Ayinleri < Mevlevi musikisi <Mevlevi bestekarları |
Mesnevihan | Mesnevi/Video < Mesnevi/Sesli <Mesnevi/PPT |
Şablon:Mevlana |
6.BEYİT[]
ORJİNAL METİN |
LATİNO TRANSKRİPTİ |
TÜRKÇE TERCÜMESİ |
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
| |
1. |
هرکسی از ظن خود شد یار من |
her kasi ez zanı hod şud yarı men |
her kes kendini benim en iyi dostum yarim zannetti |
Each in my fond affections claim'd a part,
|
2. |
از درون من نجست اسرار من |
ez deronı men nec..st esrarı men |
ama benim içimden (yani benden)koparamadı hiç bir sırımı |
But none discern'd the secret of my heart.
|
Yani nâlân olduğum cemiyetlerde mevcûd olan ecnâs-ı muhtelife ve esnaf-ı mutenevviadan her bir kes kendi zann-ı fâsıdı ve kıyâs-ı kâsıdı yüzünden bana yâr oldu.
Yanî kimi benim feryâdımı mecâza haml edip şehvet ü hevâ ile bana kulak tutdu ve kimi dahi benim hâlimi mücerret zâhirde olan sıyt u sedâyâ kıyâs edip kimse benim terûnumdan esrârımı talep ve savtimden sırrıma ve sûret-i halimdenhakîkatime intikâl etmedi.
Zîra zâhir-bîn idi ve esrâr-ı bâtına vukufa istidâdi yok idi. Nitekim bazi kelimâtda gelir.
- Kuru efsane sanur sûfî sedâ-yı nâyî
- Neyle sâlik idi göresin Mevlânâ’yı
El-hâsıl bed-hâl olanlara şehvet ve hevâları hicâb ve hoş-hâl olanlara zühd ve tekvâları mikâb olup hakîkat-i hâl-i müşâhededen mahrûm oldular ve fehm ettikleri gibi kıyâs edip perde-i pindârda kaldılar.
Pes bunda işaret vardır ki, sırr-ı insân-î nüzûl ve urûcunda mürûr eylediği ecsâm-ı zulmâniye ve nurâniyyeden biriyle hakîkat üzere sohbet etmedi.
Zîra hic bir mertebe ehli onunla hemrâz olmağa [28] müstaid değil idi. Egerçi ki, her mevcûd ulvî olsun, suflî olsun insânı kendi taayyunü libâsında görüp kendi mertebesinde vâkıf olmak zann eyledi ve kendi berâberi sandi.
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
و هيهات اين الثر يا من بد ا لمتنا ول |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Heyhat Süreyya nerde, ona uzanan nerede
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Ve hâdis-i kudside gelir
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
سر الا نسا ن سرى و سرى سر ه |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Allah Ademi kendi suretinde yarattı. (sahih-i buhari, kitabu’l-İstizan,1)
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Yâni insânın sırrı benim sırrımın zâhiri ve sûretidir ve benim sırrım insânın sırrının bâtını ve hakîkatıdır. Ve bu sırr-ı insân hakîkat-ı insâniyyeden ibâretir ki, hakîkat-ı ilâhiye sûreti üzere zâhır olmuştur.
Nitekim hadîsde gelir:
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
خلق ا لله آد م على صورته |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Allah Ademi kendi suretinde yarattı. (sahih-i buhari, kitabu’l-İstizan,1)
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Ve bu hakîkatdir ki, mertebe-i gaybdan mertebe-i şehâdete nüzûl etdikde Allah tealâ anâ cemal ve celâliyle tecelli eyleyip cânib-i şarkîsinde nûr-ı cemâlini ve cânib-i garbîsinde zulmet-i celalini îdâ’edip meleği kabza-ı cemâlın, sâdini ve şeytanı gabza-ı celâlin hadimi kıldı.
Meleği ve cinni ise bu cem’iyyet üzere etmedi. Zîra melek yalnız cemâl ve cin yalnız celâl üzere mahlûkdur ve sair mevcûdatda olan [[kemâlâ]-ı fiil]]e gelmeyip kuvvede kaldı.
Egerçi ki, her zerre âfîtâbın nurunu müştemil ve her katre deryanın sırrını muhtevidir.
Ve Mevlânâ camii kelimâtında gelir:
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
ملا ئك راج سوداز حسن طاعت جو فيضعشق بر آ د م فرو ريخت |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
İnsân bu cemiyet-i uzmâ ile dâir ve sırr-ı ilâhî ile zâhir olup sûret-i tenezzülde terakkî buldu.
Onunçün küffâr-ı cehâlet-âşınâ enbîyâ-ı ızâm aleyhimi’s-selâmın beşeriyyetle taayyünlerine nazar edip ol sûrete manâ-yî nübüvveti münâfî sandılar.
Ve Tennûr-ı kıyasa düşüp âteş-i cehâlete yandılar.
Bu sebebdendir ki, kişi Hakk’ı bilmek âsân, insânı bilmek müşküldür.
Onunçün insân-ı ekmel hem ma’lûm ve hem mechûldur.
Zira âlem-i gâybda müstekarrdır.
Şöyle ki, ondan eser nâ-peydâ ve ayn-ı haber nâ-bûddur. Velakin kendi ayn-ı âyinesinde tecelliyât-ı ilâhiyye idrâk olunmak hasebiyle mûşahedede olundu zann olunur ve kendiye muzâf olan sûret yüzünden âsâr-i muhtelife hiss olunmak sebebiyle ol sûret onun aynıdır zann olunup bilindi, kıyas olunur. Hakikatde ise aynî ve zâti ile âlem-i gaybda muhtecipdir,
Pes anı âlem-ı kevden olan nice idrâk eder ve nice ta’yin edip odur diyebilir.
Ve cün insân-ı nâkıs insâ-ı kâmili marifetten ve hakîkati üzerine itrâkden âciz olicak sâir taayyunât[29] ehli onun nice idrâk edebilir. El-hâsil mücerred sûretde iştirâk ve taayyünde vifâk mûcip-i marifet değildir.
Zîra nazar alem-i sifattadır ki, ahiret onun mazharıdır. Alem-i sûrete degildir ki, dünya onun mazharıdır.
Nitekim bazı eş’ârda gelir.
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
آن سيا هى بى نا موس حق نا قوسزد در عرب بوالليل بود اندر قيا مت بوا لنهار |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Pes insânınvücûdu müteşâbihâtdan oldu, ney gibi yanî. Çün bed-hâle mukârin oldu, bed göründü ve mücerred mecâz olunmak kıyâs oldu. Maa-hâzâ ol bedlik neyin değil belki sâimindir.
pes ney feryadında sâdık ve bed-hâl istimâında kâzib oldu. Bu sûretde ney sıdkı sebebiyle necât bulup sâmi bed-hâl ise kizbi yüzünden helâk oldu. ve çün sâmi ney gibi hoş ola, ikisi bile makbûl olur.
Nitekim bu kadar Şi'a, ve refâviz ve İmâmiye hazret-i emirü'l mü'minin Ali kerremellahu vecheyi kendi zu'mları imâm ve dost ve mahram-i râz ittihaz ettiler. Ali ise fî nefsi'l-emr bunların zunûn-i fâsidesi mertebesinde berterdir.
Bâde-zâ, beyt-i mesnevî’de insân-ı kâmilin telvîn-i makbûlüne remz vardır.Zîra telvîn. Biri telvîn-i ehl-i hicâbdır ki,merdûddur. Ve biri dahi telvîn-i ehl-i mükâşefedir ki,makbûldur. Ve buna telvîn-i hakîkî ve nifâk-i ekber derler.
[[Münâfik-i şer’î cehennemin dereke-i süfelâsında olduğu gibi münâfık-ı hakîki dahi cennetin derece-i ulyâsındadır. Yanî münâfık-ı şer’ı ol mâsivâ-pereste derler ki,bir yüz ile îman ve bir yüz ile küfür [[izhâr] eyler.
Ve münâfık-hakîki ol [[Hak-pereste derler ki,esmâya her yüzden tecellî eyleye ve bâtını cemî süverden muarrâ ve kuyûddan müberrâ ola.
Bazı sikâtdan mesmüdur ki,telvîn-i hakîki ehlinden biri vefât etdikde yetmiş iki fırkanın her birinden âdam hâzır olup bizdendir,biz defnederiz diye iddiâ etmişler.
Maa-hâza bir fırkadan değil idi.
Mahkîdir ki,Mevlânâ kuddise sırruhunun meclisine ba’zı ruhbân gelip Mevlânâ’ya tazîme dü-tâ olup inhinâ gösterirler. Mevlânâ dahi bunlara kıyâm edip tevâzû kılarlar. Sırrı budur ki,ruhbân mezâhir-i celâldendir ki,cemal onlarda mertebe-i bâtında kalmışdır ve Mevlânâ mezâhir-i cemâlindendir ki,celâl onlarda mestûr olmuşdur.
Yani ol celâl ki,kahre müteallıkdır,ondan ehlullahda bi’l fiil eser yokdur. Zira riyâzet ve mücâhede [30] ile nârı nûra tebdîl etmişlerdir. Kahr ise nâr makûlesindendir.
Onunçün mağdûbun aleyh olanlar nârla muazzeb olurlar. Pes kahre müteallık olan mertebe onlarda bi’l-kuvve eser-i nâ-peydâdır.
Pes Mevlânâ'nın ruhbâna ser-fürû kıldığı hakikatde onların batınlarında mestûr olan cemâl bi’l-kuvveye göredir. Zahirlerinde bi’l-fiil olan celâle değildir.
Eğerçi ki,bi-hase bi’zâhir bu kabîlden zan olunur. Ruhbânın Mevlânâ’ya münhenî olduğu hakikatde
Mevlânâ’nın bâtınında destûr olan celâl bi’l-kuvveye göredir.Zahirinde bi’l-fiil olan cemâle göre değildir. Eğerçi ki,bi-hasebi’s-sûre bu bâbdan kıyas olunur.
Pes bunlardan her biri kendi nefsinde mütehakkık olduğu hakîkat-i cemâliyye ve celâliyyeye ser-fürûkılmış oldu. İnsân ise kendi hakîkatine musahhardır.
Feefhem.
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
فانه من مزالق الاقدام حتى لا يلزم الكفر بعد الا سلام |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Muhakkak ki, o ayakların kaydığı yerlerdendır. İyi anla ki, Müslüman olduktan sonra küfre düşme Durumu olmasın
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Ve bu zikrolunan cemâl ve celâl,ilâ yevmi’l kıyâm insân arasında dâirdir. Ebu’l beşer Adem aleyhisselamın cemâl-i zâhiri Habîl’de ve celâl-i bâtını Kâbil’de
zuhûr eyledi ve Hazret-i Nuh aleyhis-selamın oğlu Ken’an dahi Kâbil kabilinden oldu.
Ve hikâyede gelir ki, Şems-i Tebrîzî kuddise sırruhu
Vak’asında evlâd-ı Mevlânâ’dan biri muhâlifîn tarafında bulunmakla vefât etdikde Mevlânâ onun cenâzesine hâzır olmayıp, bizden değildir,dedi.Yâni bizim cemâl-i zâhirimiz mertebesiyle mute-Hakkıkdeğil belki celâl-i bâtınımız mazhârıdır,demek olur.
Ve çünkü zâhiren veya bâtınen muvâfakat bulunmadı.
Ayet Metni
|
Meali
|
Sure ve Ayet
|
يس منى
|
Bizden değildir
|
(Bakara 249)
|
kabilinden oldu.Pes sa’y edip miras-ı peder-i ihrâz etmek gerekdir.
Onuncun mirâs-i Zekeriya ve Yehûd’da gelir.
Ayet Metni
|
Meali
|
Sure ve Ayet
|
فهب لى من لدنك وليا يرثنى ويرث من آل يعقوب |
Onun için bana bir oğul ihsan eyle ki, o hem bana hem Yakup ailesine mirasci olsun
|
(Meryem 5- 6 )
|
Li muharririhi:
- Gördü ferzendini çü Mevlânâ
- Mazharı rutbes-i rutbe-i celâl olmuş
- Dedi bizden değildir bu veled