Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

72.BEYT- Ruh-ul Mesnevi/72 ile ilgili daha fazla bilgiye Vikikaynak'dan ulaşabilirsiniz.


324. Senin gibi kıymetli bir humânın kemik hırsına yazıklar olsun. Yazık ki himmeti­nin gölgesi layık olmayanların üzerine düşmüş.

Malûm ola ki lisân-ı sûfiyyede hayâl suret mânasına müstameldir.

Nite­kim Şeyh-i Ekber kuddise sırruhu'l-athar nazmında gelir: METNİN ORJİNALİ

LATİNO TRANSKRİPTİ

TÜRKÇE TERCÜMESİ

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

انما الكون خيال وهو فى الحقيقة

LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR


Kâinat görünüşde hayâl, gibidir, hakikatte ise gerçektir

İNGİLİZCE TERCÜMESİ


انما الكون خيال وهو فى الحقيقة


325. Kâinat görünüşde hayâl, gibidir, hakikatte ise gerçektir.

Yâni âlem-i kevn gerçi sûretdir, velâkin hakîkatde Hak'dır.

Zîrâ mezâhir-i esma ve sıfâtdır.

Pes Hâk, bâtılın mukabilidir.

Bâtıl ikidir.

Biri bâtıl-ı hakîkîdir ki adem-i mahzdır.

Ve biri bâtıl-ı izafidir, şeytan gibi.

Me­selâ bâtıl-ı izafî olmak fi'1-cümle Hakk olmayı münâfî değildir.

Zîra Hak gi­bi tecellî-i vücûdda dâhildir.

Ve hayâl-ı mutlak ve misâl-i mutlak emr-i vâ­hiddir.

Ki arşdan tahte’s-serâya dek mevcûdât-ı hâriciyyedir.

Ve kezâlik ha-yâl-ı mukayyed dahi emr-i vâhiddir, âlem-i rüyâ ve âlem-i berzah gibi.

Pes hayâlâtda murâd cemî ekvân u suver-i hâriciyyedir ki dâm-ı evliyadır.

Evli­yada enbiyâ dahi dahildir.

Zîra velayet cihet-i camiadır ki dâm olduğu bu­dur ki dâm ile şikâr-ı sûrî sayd olunduğu gibi eşya ile dahi şikâr-ı manevî sayd olunur ki ulûm ve maârif ve hakâyıkdır.

Onunçün demişlerdir ki tecelliyât-ı vücûduyye tecelliyât-ı şuhûdiyyenin âyînesidir.

Tahkîki budur ki, vücûd dâiresinde olan lâ-cerem mütegaddî ve merzûk kısmındandır.

Ve rızk iki nevdir.

Hissidir, cusûm için, esnâf-ı me'kûlât u meşrubat gibi.

Ve aklîdir ervah için, envâ-ı ulûm u maârif gibi.

Allah tealâ ise bazı merzûkunu bazı üzerine tafdîl etmişdir.

Pes rızk-ı sûri ile tagaddide tefâzıl bulunduğu gibi rızk-ı manevî ile tagaddide dahi tefâzıl bulunur.

Bu sebebdendir ki zahirde avâm u bâtında havâs merâtib ü derecâtda tefâvüt üzerinedir.

Ve insân bu âleme celb-i gıda ve tahsîl-i ulûm için gelmişdir.

Nitekim Kuran'da gelir: Ayet Metni

Meali

Sure ve Ayet وما خلقت الجن و انس الا ليعبدون


Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım

(Zürner 56)


Zîra Ibn Abbas raziyellahü anh ibâdet-i marifet ile tefsîr eylemişdir.

Velâkin marifet-i makbûlenin tarîki ibâdet ol­duğun iş'âr için muktazâ-yı zahirden udûl olundu.

Pes, bu eşya evvelen na­zar u istdilâl ve sâniyen vukûf-ı hakîkat-i hâl içindir.

Onunçün hadîsde gelir. Hadis Metni

Meali

Kaynak

رب ارني الاشياء كماهي


Rabbim bana eşyayı olduğu gibi göster

(Hadis Kaynağı Buraya Yazılacaktır)

[128] Yâni her nesnenin müştemil olduğu, ha­kikate vukuf ve muhtevi olduğu sırr-ı marifet ü cemâl-i kemâlî ru'yet ilemüste'id eyle demekdir.

Enbiyâ ve evliyâullah Allah'ı bu âlemden bildiler.

Âlemsiz Allah bilinir demek iyi söz değildir.

Onunçün âlem aslında ilimdir.

Elif işba içindir, âlem ise bi-aynihî zâta delâlet edene derler.

Bu ismin ibti­da mazharı Hakîkat-ı Muhammdiye’dir ki bunun feleği cümleden evsâ' vu a'zâmdır ki felek-i hayâtdır.

Onunçün eşyâ-ı dâlle arasında onun fev­kinde âlem yokdur.

Şâir ondan zuhur eden mezâhirin dahi merâtib üzeri­ne ahvâli ona kıyâs oluna.

Pes bu âlem âyîne-i envâr-ı Hak'dır.

Bûstân-ı Hûda'dan murâd zât-ı Hak'dır ki cemî eşyanın münbiti yanî menşe ü menbaıdır]].

Zîrâ zât-ı Hak çekirdek ve eşyâ şecer mertebesindedir.

Varlık to­humdur ve ağaç hayâldir.

Bûstânda gûnâ-gûn nebâtâ u ezhâr u eşcâr oldu­ğu gibi zât-ı Hak'da dahi envâ-ı esmâ-ı İlâhiyye ve sıfât-ı Rabbâniye vardır ki eşyâ-ı hâriciyye onların mezâhiridir, eşcâr çekirdeğin mezâhiri olduğu gibi.

Pes cümlenin aslı çekirdek gibi emr-i vâhiddir.

Nitekim Nev'î naz­mında gelir:

Gülşende güne güne nedür bu şükûfeler

Âb û hevâsı bir kamunun bağbânı bir


Ve Fuzûlî kelimâtında gelir:

Zihî zâtun nihân ve ol nihândan mâsivâ peyda

Bihâr-ı sun' ki emvâc peydâ ka'r nâ-peydâ

Ağaç çekirdekde bâtın iken zahir oldu.

Ve çekirdek zahir iken bâtın ol­du.

Bundan âlem Hak yüzüne ridâ gibi olmak lâzım geldi.


Hadîs-i kudsîde Hadis Metni

Meali

Kaynak

الكبر ياءرداءى


Büyüklük benim abamdır

(Sahıhı Buhari Tefsirü's-Sûre. 55)

Dediği âlemdir.

Arab'ın âdetidir ki, başdan ayağa dek bürü­nür. Görünen ridâdır, mürtedî görünmez.

Kezâlik baş gözüyle görünen âlemdir. Hak görünmez. Belki Hak gönül gözüyle görünür.

Nitekim hadîsde gelir: Hadis Metni

Meali

Kaynak

رأىربى قلبى


Rabbim kalbimi gördü

(Sahih-i Müslim, Kitâbu’l-İmam,284.)

Ve kezâlik görünen ağaçdır, çekirdek görünmez. Bel­ki çekirdek gönül gözü ile görünür. Zîrâ her nesnenin melekûtunu mükâşe-fe etmek basîret ile olur, basar ile olmaz. Zîrâ basar ve sâir havâs belki mü­şahede içindir, melekûtu değil. Hüsn-i zatîlerine binâen meh-rû ile tabîr ey­ledi. Onunçün Muhammediye'de gelir:

Sıfât-ı hüsne bakmagıl velî hüsn-ı sıfata bak Sıfât-ı hüsnden murâd mezâhirdir. Hüsn-i sıfâtdan murâd ol sıfâtda zâ­hir olan hüsn-i ezelîdir.

Onunçün Şeyh Sa'dî Gülistan'da buyurur; METNİN ORJİNALİ

LATİNO TRANSKRİPTİ

TÜRKÇE TERCÜMESİ

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

محقق همى بيند اندر ابل كه در خواب رؤبان حين وجكل

LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR


Bir işin hakikatini araştırarak bilen kişi aradığını deve de görebilir uyayanların rü­yada Çin'i ve çigil'i görebildikleri gibi

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

Zîrâ maksût mezâhir değildir ki âyinedir. Belki zahirdir ki esmâ ve sıfât-dır. Ve bu tecellîde ise cemi eşyâ berâberdir.

Bu sebebdendir ki Kuran'da gelir. Ayet Metni

Meali

Sure ve Ayet

نظروا الى آثار رحمة الله


Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak

(Rûm 50)

Bu kelâm fü-hakîka taaccübü mütezammındır. Yâni âsâr-ı rahmete nazar edip taaccüb ediniz nice cemi eşyâda izhâr-ı hüsn eyledi. Ve rahmetiyle esmâyı tenfîs edip hakâyıkı izhâr eyledi. Ayet Metni

Meali

Sure ve Ayet

فتبارك الله احسن الخالقين


Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir

(Mü'minûn 14)


Esmâ-ı Ilâhiyye ve ayân-ı sabitenin ilmullahda suver-ı makûlesi vardır ki ona suver-i ilmiyye derler.

Bu mahlukât onun aks u âsârıdır, aynı de­ğildir.

Nitekim âyînede görünen ayn-ı mer'î değildir, belki eseridir.

Pes bu ak­sin hakîkatde vücûdu olmamakla hayâl ile tabîr olunur.

Nitekim zıll zü'z-zıl-lun hayâlidir ki hakîkatde -vücûd zü'z -zıllundir ki vücûd-ı zıll emr-i mevhum­dur.

Hakîkati budur ki, vücûd zâta ve sıfât-ı vücûduyyeye yâni mezâhirde olan sıfata mahsûsdur.

Eğerçi ki sıfât-ı vücûduyye mertebe-i abdiyetde taay­yününe nazar ile zaaf u noksan lüzumundan hâlî değildir.

Zîra onun kuvvet ü kemâlî ilâhiyetde dir.

Ve bu sebebden demişlerdir ki şuûn u a'yân-ı müte'akkıledir ki râyihâ-ı vücûd şemm etmişler.

Nitekim zıll hakîkatde rayihâ-ı vücûd şemm etmemisdir.

El-hâsıl enfüs ü âfâkda zahir olan âyât-ı Hak'dır.

Nitekim Kur'an'da gelir: Ayet Metni

Meali

Sure ve Ayet

سنريهمآياتنافي الآفاق وفي انفسهم


insanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz

(Fussilet 53)

Onunçün ehl-i tahkîk âle­me mushaf-ı kebîr demişlerdir.

Tilâvet-i hâl ile Hakk'ı tilâvet ederler. Tilâvet-i kavl ile Kuran tilâvet olunduğu gibi.

Pes âyât iki oldu ki biri âyât-ı tekvîniyye ve fiiliyye ve bir âyât-ı Kur'aniyye ve kavliyyedir.

İkisi de Hak'dır.

Onun­çün Kuran'da gelir: Ayet Metni

Meali

Sure ve Ayet

حتى يتبين لهم انه الحق


Kuran'ın gerçek olduğu belli olsun

(Fussilet 53)

Ve ol ki bazı kibar buyurmuşlar­dır; METNİN ORJİNALİ

LATİNO TRANSKRİPTİ

TÜRKÇE TERCÜMESİ

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

انا القر آن و السبع المثانى

LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR


Ben Kuran'ım ve tekrarlanan yedi ayetim

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

Kuran-ı fiiliyye mahmuldur ve onun ki bu esra­ra ıttılaı yokdur.

Onun katında ene'l-Kuran yâ hatâya veya- recl-i adl kabilin­den olmaya mahmuldur, ene kâriü'l-kuran mânasına.

Pes âkile gerekdir ki bâ­siret ehli olup her nesnede sırr-ı Hakk'ı mütâlaaya kadir ola.

Mana-yı beyit budur ki;

ol suver-i mevcudat ve eşkâl-i kâinat ki evliya-ullâha ulûm-ı hakîkiyye ve maârif-i Ilâhiyye tahsiline vesâil ü esbâb olmuşdur.

Dâm ki tuzâkdır, sayd-ı şikâra âlet olduğu gibi bûstân misâl olan zât-ı Hûdâ'da çekirdek-vâr olan esma vü sıfatın aks u âsârıdır.

Yanî bustânda bi­ten eşcâr çekirdeğin [130] sûreti olduğu gibi zikr olunan suver-i eşya dahi es­mâ vü sıfâtın tecelliyâtıdır.

Pes ol eşcâr yüzünden meyvehâ gûnâ gûn hâsıl olduğu gibi suver-i mevcûdât tecellîsinden dahi envâ-ı ulûm u ezâk hâsıl olur.

Şöyle ki eğer ol tohm ve onun fer'i ve tafsîl-i sureti olan şecer olmasa meyve mefkûd ve onun yüzünden telezzüz adîm olduğu gibi suver-i mevcû-desiz dahi tahsîl-i maârif u ahz-ı ulûm ve celb-i ezvâk etmek mümkün değil­dir, âyinesiz suver görünmediği gibi.

Onunçün Mevlânâ Câmî keiimâtında gelir: METNİN ORJİNALİ

LATİNO TRANSKRİPTİ

TÜRKÇE TERCÜMESİ

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

جهان مرات حسن شاهد ماست فشاهد وجهه فى كل ذرات

LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR


Cihan bizim güzelliğimize şahit olan aynadır. Ve her zerrede güzelliğinin bir yö­nüne şahittir

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

Yani müşahedeye elbette âyine gerekdir.

Onunçün hadîs-i kutside gelir: Hadis Metni

Meali

Kaynak

كنت كنزا مخفيا فاحببت ان اعرف فخلقت الخلق لأعرف


Ben bir gizli hazine idim, bilinmek istedim ve beni bilsinler diye mahiukâtı yarattım


Yâni marûfiyyet-i Hak halk yüzündendir.

Ednâ mertebe ârifin kendi vücûdunun halkıdır.

Velâkin Allah tealâ enfüs ve âfâk halk eyledi.

Tâ ki esrâr-ı icmâl ü tafsil zâhir ola.

Bâ-de-zâ Hazret-i Mevlânâ zikr olunan manâyı evliyâya tahsîs eyledi.

Zîrâ evli­ya ki havass-ı ibâddır, kesretde mutâlaa-i vahdete kâdirler ve zerrâtda müşa­hede-i âf-tâba mâlikler ve katrâtda muâyene-i deryâya müsteidlerdir.

Zîra ol sıfât-ı Hak ki mezâhirde zuhûr etmişdir, onun müşahedesi fenâ-i ef âl ü sıfat u zât üzerine mevkûfdur.

Bu fenâ-ı mutlak hâsıl olmadıkça ise kimse velâyet dâiresine kadem basmaz.

Ve illâ mahrem-i sarây-ı yâre ağyâr duhûl etmek lâ­zım gelir.

Nitekim Kemâl Hucendî nazmında gelir: METNİN ORJİNALİ

LATİNO TRANSKRİPTİ

TÜRKÇE TERCÜMESİ

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

مدعى نيست محرم دريار خادم كعبه بولهب نبود

LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR


İddiacı yarin kapısının sırrının mahremi değildir, Ebu Leheb de Kabe'nin hizmet­karı değil

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

Ve Hâce Hafız kelimâtında gelir: METNİN ORJİNALİ

LATİNO TRANSKRİPTİ

TÜRKÇE TERCÜMESİ

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

مدعىخواست كه آيد بتماشا كه مدعى خواست كه آيد بتماشا كه

LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR


İddiacı istedi ki sırların seyredildiği yeri görsün. Gaybden gelen ol yabancıyı engelledi

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

Pes tathîr-i evsâh-ı vücûd ve tahsîl-i a'yân-ı şühûd etmeyenler zikr olu­nan hâletden mahrûmlar ve müşahededen amâlardır. Ayn; Çü görmez Yûsuf'un yüzin çe hâsıl çeşm-i a'mâdan

Ve Yunus Emre kuddise sırruhu kelimâtında gelir:

Yitirdüm Yûsuf ı Kenan ilinde

Bulundı Yûsuf Kenan bulunmaz

Yûsuf'dan murâdı vahdetr ve Ken'ân'dan kesretdir.

Yâni ibtidâ hâlinde ehl-i hicâb u gaflet idi.

Yûsuf-1 vahdeti Kenan-ı kesretde yitirdi.

Ve vücûdât-ı müteğayyire isbât etmek ile ne vechle vücûd-ı vahidî mütâlaa edeceğin bildi.

Ve ol vahdetin kemâl-i zuhûru [131] onun müşâhedesine perde oldu, kurb-î müfrit gibi.

Nitekim Hazret-i Yakûb aleyhisselâm Ken'an ilinde müddet-i ta-vîl beytü'1-hüzn-nişîn oldu ve firâk-ı Yusuf için ağladı.

Maa-hâzâ Yûsuf onun kutbunda idi.

Zîra Ken'ân ile Mısır arası yedi sekiz merhale idi ve kavâfil va­rıp gelirdi.

Sonra ki basîreti açılıb müşâhedeye kâdir oldu, Yûsuf-ı vahdeti buldu ve Ken'an-ı kesreti görünmez oldu.

Nitekim bir kimse hiddet ile güne­şe nazar eylese gözü kamaşıp eşyâyı görmez olur.

Pes ol vaktde kesret, vah­det ü ağyar, yâr u bî-gâne âşinâ ve baîd karîb ve müvehhiş mûnis oldu.

İnsa­na nazar eyledi, ism-i câmia mazhar gördü.

Zîra suver-i eşyâ ve hakâyık-ı mevcudatı bi'l-külliye câmidir.

Nitekim mahallinde mübeyyendir.

Ve hayva­na nazar eyledi, muzill ismine mazhar gördü.

Zîra insân elinde musahhardır.

Husûsan intisâb-ı kâmeti yok ve ekl u şurbu dahi nefâyisden değil..

Ve müzâ-vele-i umûr-ı şakiye âletdir.

Ve nebâta nazar eyledi, rezzâk ismine mazhar gördü.

Zîra insân ve hayvana ondan rızk hâsıldır.

Ve madene nazar eyledi, aziz ismine mazhar gördü.

Zîra fi-nefsi’l-emr izzet-i vücûdu var ve nakdi iz­zet ile elden ele devvârdır.

Ve türâba nazar eyledi, mümît ismine mazhar gör­dü.

Zîra bârid ve yâbisdir, ecsâdı eridir ve çürüdür.

Ve âba nazar eyledi, muh-yî ismine mazhar gördü.

Zîra cümle şecer ü nebât u hayvân u insânın hayâtı­na sebebdir.

Onunçün Kuran'da gelir: Ayet Metni

Meali

Sure ve Ayet

وجعلنا من الماء كل شىء حى


Bütün canlıları sudan meydana getirdik

(Enbiyâ 30)

Ve hava­ya nazar eyledi, hayy ismine mazhar gördü.

Zîra dâimâ hareket üzerinedir.

Ve berrî olan hayvânâtın hayâtına bâ'sdır ve âteşe nazar eyledi, kabz ismine mazhar gördü.

Husûsan ki muayyendir, yemek pişirir ve sovukdan ısıdır.

Ve dârû-yı hekime nazar eyledi, şâfî ismine mazhar gördü.

Zîrâ onun yüzünden şifâ hâsıl olur.

Ve iksîre nazar eyledi, muhavvel ismine mazhar gördü.

Zîrâ nuhâsı fıdda vü zehebe tahvîl ü tebdîl eder.

Ve Hakk’ın eşyada sıfât-ı îcâdını gördü, kadîr dedi.

Ve her işde hikmet-i bâhiresin fehm eyledi, hakim dedi.

Ve emr ü nehyün âsârın müşahede eyledi, hakîm dedi.

Ve eşyânın vücûden ve ademen makhûr olduğuna nazar eyledi, kâhır dedi.

Ve esbâb-ı mâişetin teysîr ü teshiline [132] bakdı, müyessir ü müsehhil dedi.

Ve memur olduğu kârın husulüne medâr olan kuvvete iitifât eyledi, muîn dedi.

Ve güneşin izâ-et-i âlem etdiğin gördü, nûr dedi.

Ve vakt-i duhâda olan inbisât-ı nûra nazarkıldı, bast dedi.

Ve vakt-i gurûbda olan inkıbâzına nazar kıldı, kâbız dedi.

Ve gecede kamer haline bakdı, mübîn dedi.

Ve deryâyı gördü, vâsi u sehâbı gör­dü, mufîz dedi.

Ve alâ hazâ cemi mevcûdâtda sıfât-ı Hak'dan gayrı görmedi.

Ve cemi ef'âl u ahvâlde esmâsının tesîrinden hâric bilmedi.

Ve bu sırra binâ­en Hazret-i Hüdâyî buyurur;

Ol kadar hayretde olsun cân u dil:::Kande bakarsam efendün sanayin

Bundan eşyâ Hakk olmak lâzım gelmez.

Ve illâ tenzîh bâtıl olmak iktizâ eder.

El-hâsıl Allah tealâ zât-ı akdesi cihetinden sıfât-ı tecerrüdle muttasıldır, Velâkin merâtib-i a'yânda sıfât ile zâhir olmuşdur.

Pes, her nesne ki sıfât-ı ke­mâldir, Hakk'a râcidir.

Zîrâ ol noksân onun kusûr-ı isti'dâdındandır.

Nite­kim sular aslında azb u tîybdir.

Velâkin yerlerin mîzâcından tu'ûm-ı muhte­life hâdis olur.

Ve kezâlik maâdinde olan tesirât birdir.

Velâkin harâret ü ru­tûbet u burûdet u yubûsetin tefâvütüyle bi-hasebi'1-istidâd kimi sîm ve kimi zer kimi

gayri ecsâm üzerine tekevvün eder.

Ve Kuran'da gelir: Ayet Metni

Meali

Sure ve Ayet

هذا ليس وراء عبادان قرية


Yeryüzünde birbirine komşu toprak parçaları vardır

(Râ'd 4)


METNİN ORJİNALİ

LATİNO TRANSKRİPTİ

TÜRKÇE TERCÜMESİ

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

وفى الارض قطع متجاوراث

LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR


Şunu iyi anla ki Abadan'dan öteye köy yokdur

İNGİLİZCE TERCÜMESİ

Velâkin bilinmez. Ayn; Ne bilsün bahr hâlin ol ki menzilgâhı sâhildür

Rumeli'de Kayılar kazasının Aydos karyesinden olan İsmail Hakkı Bursevi'nin "Ruh-ul Mesnevi" adlı eseri (Mevlana'nın Mesnevi-i manevisinin en iyi yorumudur.)


1.Kitap (1-100 Beyitler)


Ruh-ul Mesnevi/1 . Ruh-ul Mesnevi/2 . Ruh-ul Mesnevi/3 . Ruh-ul Mesnevi/4 . Ruh-ul Mesnevi/5 . Ruh-ul Mesnevi/6 . Ruh-ul Mesnevi/7 . Ruh-ul Mesnevi/8 . Ruh-ul Mesnevi/9 . Ruh-ul Mesnevi/10 . Ruh-ul Mesnevi/11 . Ruh-ul Mesnevi/12 . Ruh-ul Mesnevi/13 . Ruh-ul Mesnevi/14 . Ruh-ul Mesnevi/15 . Ruh-ul Mesnevi/16 . Ruh-ul Mesnevi/17 . Ruh-ul Mesnevi/18 . Ruh-ul Mesnevi/19 . Ruh-ul Mesnevi/20 . Ruh-ul Mesnevi/21 . Ruh-ul Mesnevi/22 . Ruh-ul Mesnevi/23 . Ruh-ul Mesnevi/24 . Ruh-ul Mesnevi/25 . Ruh-ul Mesnevi/26 . Ruh-ul Mesnevi/27 . Ruh-ul Mesnevi/28 . Ruh-ul Mesnevi/29 . Ruh-ul Mesnevi/30 . Ruh-ul Mesnevi/31 . Ruh-ul Mesnevi/32 . Ruh-ul Mesnevi/33 . Ruh-ul Mesnevi/34 . Ruh-ul Mesnevi/35 . Ruh-ul Mesnevi/36 . Ruh-ul Mesnevi/37 . Ruh-ul Mesnevi/38 . Ruh-ul Mesnevi/39 . Ruh-ul Mesnevi/40 . Ruh-ul Mesnevi/41 . Ruh-ul Mesnevi/42 . Ruh-ul Mesnevi/43 . Ruh-ul Mesnevi/44 . Ruh-ul Mesnevi/45 . Ruh-ul Mesnevi/46 . Ruh-ul Mesnevi/47 . Ruh-ul Mesnevi/48 . Ruh-ul Mesnevi/49 . Ruh-ul Mesnevi/50 . Ruh-ul Mesnevi/51 . Ruh-ul Mesnevi/52 . Ruh-ul Mesnevi/53 . Ruh-ul Mesnevi/54 . Ruh-ul Mesnevi/55 . Ruh-ul Mesnevi/56 . Ruh-ul Mesnevi/57 . Ruh-ul Mesnevi/58 . Ruh-ul Mesnevi/59 . Ruh-ul Mesnevi/60 . Ruh-ul Mesnevi/61 . Ruh-ul Mesnevi/62 . Ruh-ul Mesnevi/63 . Ruh-ul Mesnevi/64 . Ruh-ul Mesnevi/65 . Ruh-ul Mesnevi/66 . Ruh-ul Mesnevi/67 . Ruh-ul Mesnevi/68 . Ruh-ul Mesnevi/69 . Ruh-ul Mesnevi/70 . Ruh-ul Mesnevi/71 . Ruh-ul Mesnevi/72 . Ruh-ul Mesnevi/73 . Ruh-ul Mesnevi/74 . Ruh-ul Mesnevi/75 . Ruh-ul Mesnevi/76 . Ruh-ul Mesnevi/77 . Ruh-ul Mesnevi/78 . Ruh-ul Mesnevi/79 . Ruh-ul Mesnevi/80 . Ruh-ul Mesnevi/81 . Ruh-ul Mesnevi/82 . Ruh-ul Mesnevi/83 . Ruh-ul Mesnevi/84 . Ruh-ul Mesnevi/85 . Ruh-ul Mesnevi/86 . Ruh-ul Mesnevi/87 . Ruh-ul Mesnevi/88 . Ruh-ul Mesnevi/89 . Ruh-ul Mesnevi/90 . Ruh-ul Mesnevi/91 . Ruh-ul Mesnevi/92 . Ruh-ul Mesnevi/93 . Ruh-ul Mesnevi/94 . Ruh-ul Mesnevi/95 . Ruh-ul Mesnevi/96 . Ruh-ul Mesnevi/97 . Ruh-ul Mesnevi/98 . Ruh-ul Mesnevi/99 . Ruh-ul Mesnevi/100


2.Kitap (101-200. beyitler)


Ruh-ul Mesnevi/101 . Ruh-ul Mesnevi/102 . Ruh-ul Mesnevi/103 . Ruh-ul Mesnevi/104 . Ruh-ul Mesnevi/105 . Ruh-ul Mesnevi/106 .Ruh-ul Mesnevi/107 . Ruh-ul Mesnevi/108 . Ruh-ul Mesnevi/109 . Ruh-ul Mesnevi/110 . Ruh-ul Mesnevi/111 . Ruh-ul Mesnevi/112 .Ruh-ul Mesnevi/113 . Ruh-ul Mesnevi/114 . Ruh-ul Mesnevi/115 . Ruh-ul Mesnevi/116 . Ruh-ul Mesnevi/117 . Ruh-ul Mesnevi/118 .Ruh-ul Mesnevi/119 . Ruh-ul Mesnevi/120 . Ruh-ul Mesnevi/121 . Ruh-ul Mesnevi/122 . Ruh-ul Mesnevi/123 . Ruh-ul Mesnevi/124 .Ruh-ul Mesnevi/125 . Ruh-ul Mesnevi/126 . Ruh-ul Mesnevi/127 . Ruh-ul Mesnevi/128 . Ruh-ul Mesnevi/129 . Ruh-ul Mesnevi/130 .Ruh-ul Mesnevi/131 . Ruh-ul Mesnevi/132 . Ruh-ul Mesnevi/133 . Ruh-ul Mesnevi/134 . Ruh-ul Mesnevi/135 . Ruh-ul Mesnevi/136 .Ruh-ul Mesnevi/137 . Ruh-ul Mesnevi/138 . Ruh-ul Mesnevi/139 . Ruh-ul Mesnevi/140 . Ruh-ul Mesnevi/141 . Ruh-ul Mesnevi/142 .Ruh-ul Mesnevi/143 . Ruh-ul Mesnevi/144 . Ruh-ul Mesnevi/145 . Ruh-ul Mesnevi/146 . Ruh-ul Mesnevi/147 . Ruh-ul Mesnevi/148 .Ruh-ul Mesnevi/149 . Ruh-ul Mesnevi/150 . Ruh-ul Mesnevi/151 . Ruh-ul Mesnevi/152 . Ruh-ul Mesnevi/153 . Ruh-ul Mesnevi/154 .Ruh-ul Mesnevi/155 . Ruh-ul Mesnevi/156 . Ruh-ul Mesnevi/157 . Ruh-ul Mesnevi/158 . Ruh-ul Mesnevi/159 . Ruh-ul Mesnevi/160 .Ruh-ul Mesnevi/161 . Ruh-ul Mesnevi/162 . Ruh-ul Mesnevi/163 . Ruh-ul Mesnevi/164 . Ruh-ul Mesnevi/165 . Ruh-ul Mesnevi/166 .Ruh-ul Mesnevi/167 . Ruh-ul Mesnevi/168 . Ruh-ul Mesnevi/169 . Ruh-ul Mesnevi/170 . Ruh-ul Mesnevi/171 . Ruh-ul Mesnevi/172 .Ruh-ul Mesnevi/173 . Ruh-ul Mesnevi/174 . Ruh-ul Mesnevi/175 . Ruh-ul Mesnevi/176 . Ruh-ul Mesnevi/177 . Ruh-ul Mesnevi/178 .Ruh-ul Mesnevi/179 . Ruh-ul Mesnevi/180 . Ruh-ul Mesnevi/181 . Ruh-ul Mesnevi/182 . Ruh-ul Mesnevi/183 . Ruh-ul Mesnevi/184 .Ruh-ul Mesnevi/185 . Ruh-ul Mesnevi/186 . Ruh-ul Mesnevi/187 . Ruh-ul Mesnevi/188 . Ruh-ul Mesnevi/189 . Ruh-ul Mesnevi/190 .Ruh-ul Mesnevi/191 . Ruh-ul Mesnevi/192 . Ruh-ul Mesnevi/193 . Ruh-ul Mesnevi/194 . Ruh-ul Mesnevi/195 . Ruh-ul Mesnevi/196 .Ruh-ul Mesnevi/197 . Ruh-ul Mesnevi/198 . Ruh-ul Mesnevi/199 . Ruh-ul Mesnevi/200


3.Kitap (201-300. Beyitler)


Ruh-ul Mesnevi/201 . Ruh-ul Mesnevi/202 . Ruh-ul Mesnevi/203 . Ruh-ul Mesnevi/204 . Ruh-ul Mesnevi/205 . Ruh-ul Mesnevi/206 . Ruh-ul Mesnevi/207 . Ruh-ul Mesnevi/208 . Ruh-ul Mesnevi/209 . Ruh-ul Mesnevi/210 . Ruh-ul Mesnevi/211 . Ruh-ul Mesnevi/212 . Ruh-ul Mesnevi/213 . Ruh-ul Mesnevi/214 . Ruh-ul Mesnevi/215 . Ruh-ul Mesnevi/216 . Ruh-ul Mesnevi/217 . Ruh-ul Mesnevi/218 . Ruh-ul Mesnevi/219 . Ruh-ul Mesnevi/220 . Ruh-ul Mesnevi/221 . Ruh-ul Mesnevi/222 . Ruh-ul Mesnevi/223 . Ruh-ul Mesnevi/224 . Ruh-ul Mesnevi/225 . Ruh-ul Mesnevi/226 . Ruh-ul Mesnevi/227 . Ruh-ul Mesnevi/228 . Ruh-ul Mesnevi/229 . Ruh-ul Mesnevi/230 . Ruh-ul Mesnevi/321 . Ruh-ul Mesnevi/232 . Ruh-ul Mesnevi/233 . Ruh-ul Mesnevi/234 . Ruh-ul Mesnevi/235 . Ruh-ul Mesnevi/236 . Ruh-ul Mesnevi/237 . Ruh-ul Mesnevi/238 . Ruh-ul Mesnevi/239 . Ruh-ul Mesnevi/240 . Ruh-ul Mesnevi/241 . Ruh-ul Mesnevi/242 . Ruh-ul Mesnevi/243 . Ruh-ul Mesnevi/244 . Ruh-ul Mesnevi/245 . Ruh-ul Mesnevi/246 . Ruh-ul Mesnevi/247 . Ruh-ul Mesnevi/248 . Ruh-ul Mesnevi/249 . Ruh-ul Mesnevi/250 . Ruh-ul Mesnevi/251 . Ruh-ul Mesnevi/252 . Ruh-ul Mesnevi/253 . Ruh-ul Mesnevi/254 . Ruh-ul Mesnevi/255 . Ruh-ul Mesnevi/256 . Ruh-ul Mesnevi/257 . Ruh-ul Mesnevi/258 . Ruh-ul Mesnevi/259 . Ruh-ul Mesnevi/260 . Ruh-ul Mesnevi/261 . Ruh-ul Mesnevi/262 . Ruh-ul Mesnevi/263 . Ruh-ul Mesnevi/264 . Ruh-ul Mesnevi/265 . Ruh-ul Mesnevi/266 . Ruh-ul Mesnevi/267 . Ruh-ul Mesnevi/268 . Ruh-ul Mesnevi/269 . Ruh-ul Mesnevi/270 . Ruh-ul Mesnevi/271 . Ruh-ul Mesnevi/272 . Ruh-ul Mesnevi/273 . Ruh-ul Mesnevi/274 . Ruh-ul Mesnevi/275 . Ruh-ul Mesnevi/276 . Ruh-ul Mesnevi/277 . Ruh-ul Mesnevi/278 . Ruh-ul Mesnevi/279 . Ruh-ul Mesnevi/280 . Ruh-ul Mesnevi/281 . Ruh-ul Mesnevi/282 . Ruh-ul Mesnevi/283 . Ruh-ul Mesnevi/284 . Ruh-ul Mesnevi/285 . Ruh-ul Mesnevi/286 . Ruh-ul Mesnevi/287 . Ruh-ul Mesnevi/288 . Ruh-ul Mesnevi/289 . Ruh-ul Mesnevi/290 . Ruh-ul Mesnevi/291 . Ruh-ul Mesnevi/292 . Ruh-ul Mesnevi/293 . Ruh-ul Mesnevi/294 . Ruh-ul Mesnevi/295 . Ruh-ul Mesnevi/296 . Ruh-ul Mesnevi/297 . Ruh-ul Mesnevi/298 . Ruh-ul Mesnevi/299 . Ruh-ul Mesnevi/300


Advertisement