Mevlana: Mesnevi-i Manevi ve Ruh-ul Mesnevi | |
---|---|
Mevlana/VP -Mevlana/WP - Mevlana/Sözleri - Mevlana/Resimleri - Mevlana/Kitapları - Mevlana/Vecizeleri - Mevlana/Kaynak - Mevlana/Video - Mevlana/Siteleri | |
Mevlana | Mevlanâ < Mevlânâ < Mevlana Celalleddin-i Rumi < Mevlânâ Celaleddin-i Rumi < Mevlâna Celâleddin-i Rûmî < Mevlana'nın hayatı |
Mesnevi | Mesnevi-i manevi < Mesnevi-i Manevi < Ruh-ul Mesnevi < Rûhû’l Mesnevî < Şablon:Ruh-ul Mesnevi < Şablon:Mesnevi < Mesnevi/Dokument < Mesnevi/Web siteleri < Mesnevi/Araştırmaları < Mesnevi/Kitapları < Mesnevi/Periyodikleri < Mesnevi/Şerhleri <Mesnevi ve sûfi şiirinin poetikası |
Mevlevi | Mevlevilik < Mevlevi Ayinleri < Mevlevi musikisi <Mevlevi bestekarları |
Mesnevihan | Mesnevi/Video < Mesnevi/Sesli <Mesnevi/PPT |
Şablon:Mevlana |
8.BEYT[]
ORJİNAL METİN |
LATİNO TRANSKRİPTİ |
TÜRKÇE TERCÜMESİ |
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
| |
1. |
تن ز جان و جان ز تن مستور نیست |
ten ze can o can ze ten mestur nist |
ten,can(ruh)dan,can(ruh),tenden ayrı değildir |
Free through each mortal form the spirits roll
|
2. |
لیک کس را دید جان دستور نیست |
leek kes ra did can destur nist |
lakin kimse canı(ruhu) görmuş değildir |
But sight avails not. Can we see the soul?:
|
Destûr, feth-i dâl ile,izin ve icâzet manâsınadır. Lisân-ı Farisî’de ten ve Arab’ı’de beden ikisi bir manâyadır ki, gövdedir. Etrâf yanî baş ve el ve ayak onun müsemmâsından hâricdir.
Velâkin kâh olur ki, zikr-i cüzî ve irâde-i küllî tarîkıyla zikr olunup şahsın kendini murâd ederler. Bu makamda olduğu gibi. Cân,ruh-ı hayvânidir ki, revân yanî ruh-ı sultânînin eseri ve zıllidir. Burada cân ile murâd revândır.
Ma’lûm ola ki, ruh ikidir. Evvelkisi sultânîdir ki, âlem-i emredendir, ona rûh-i mufârık dahi derler. Zîra hayât-ı hâletde halinde bedene taalluk-ı tedbîr ve tasarrufla müteallık olup memât hâlinde mufârakat eder ve rûh-ı izâfî dahi ederler.
Ayet Metni
|
Meali
|
Sure ve Ayet
|
ونفخت فيه من روحى
|
Ona ruhundan öfledi
|
(Secde 9)
|
kelâmında olan izâfetden ahz olunmuştur. Ve bu rûh-ı sultânî bedenin harabıyla harâb olmaz. Velâkin azâ ve kuvâ-yı bedende olan tasarrufu fenâ bulur ve bunun mahal-i taayyunu kalb-i senavberîdir.
Ve kalb dahi rûh gibi min vech âlem-i melekûtdandır. Ve bu rûh-ı sultânî ki, insânın melekûtudur,kabza-ı Hâk’tadır.
Nitekim ahir-i Yâ-sîn’de gelir:
Ayet Metni
|
Meali
|
Sure ve Ayet
|
فسبحان الذى بيده ملكوت كلشئ
|
Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir
|
(Yasîn 83)
|
Ve çün bu rûh-ı melekûtu
Ayet Metni
|
Meali
|
Sure ve Ayet
|
الله يتوفى الانفس حين موتها
|
Allah o canları öldükleri sırada alır
|
(Zümer 42)
|
mücebincekâbız-ı ervâhın yed-i kudretiyle makbûz ola, tasarrufundan Mâ’zûl olur.
Onuncün bedene ihtilâl gelip incilâ'l ile nizâmi bozulur.
Gerek beden-i âlem-i sâğîr olsun ve gerek beden-i âlem-i kebîr olsun.
Nitekim hadisde bi-tariki’l-iş'âre gelir,
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
لا تقوم الساعة و فى الارض من يقول الله |
"LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Yeryüzünde Allah diyen bulundukça kıyamet kopmaz.(Sahih-i Müslim,İman,234)
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Ey ,ملازم الذ كر لا ا لذ كر فى الجملة فافهم جدا Ve ikincisi rûh-i hayvânidir ki, âlem-i halkdandır ve ona kalb veakl ve nefs dahi derler.
Aza-i bedenin cümlesine sârîdir, cemrin fehme ve dühnün simsime sirâyeti gibi.
Velâkin akvâ-yı mezâhir bedendir. Onunçün hükema
katında ruh-ı hayvânî demden ibarettir. Zîra deme, zaaf vefesâd târi olsa [helâk]] hâsıl olur.
Ve bu ruhun mahal-i taayyunu dimâğdır. Bir kimsenin kellesi kat olunsa veya
dimâğına ihtilâ-i küllî gelse helâkine veya cünûna sebeb olur.
Eğerçi ki, yüreğin ve ciğerin ihtilâlin ile dahi fesâd-i beden hâsıl olur.
Aslı budur ki, ırk’ı dimâğ kalbemuttasıl ve nûru ona mün’akisdir.
Onun-çün akıl baştadır derler. Maa-hazâ kalb ile dahi idrâk[33]olunur.
Yâni akl ve kalbin idrâkine âlet ve vasıtadır. Zîra aralarında ittisâl vardır.
Ve bu ruh-i hayvânî ruh-ı sultânînin bu heykel-i mahsûsa taallukundan sonra hâdis olmuşdur,onun envârı in’ikâsındandır ve cemî ef’âl u harekâtın mebdeidir.
Zîra hayat sıfatı haay olanda mestûr ve muğayyebdir,âsârı ile mâ’lum olur,hiss ü hareket ü iradet ü emsali gibi.
Eğer bu ruh olmasa insandan âsâr-ı muhtelife sâdır olmazdı. Zîra rûh-ı sultânî zât ve bu rûh sıfât menzilesindedir.
Onunçün taş duvar olmaz derler. Ef’âl-i ilâhiyye zât ve sıfatın ictimâ’ına mübteni olduğu gibi ef’âl-i insânî dahi bu iki rûhun izdivâcına mevkufdur.
Ve ne kadar sıfât-ı kemâl-i-ilâhiye var ise bu ef’âl ve âsârın vûcûdundan mukaddem gayb-ı zât-ı ehâdiyede bâtın olduğu gibi ruh-ı hayvân-î dahi ruh-ı sultânînin bedene taallukundan evvel onun bâtınında müstecinn ve bi’l-kuvve idi.
Taalluk-ı mezkûrede zâhir ve bi’l-fi’l oldu.
Velâkin ruh-i sultânî hâlet-i insilâhında ve menâmda ve mevt-de bedenden mufârakat eyler. Eğerçi ki,fenâ bulmaz.
Feemmâ rûh-ı hayvânî yalnız mevt-i cânda mufârakat eyler ve fenâ bulur. Ol vakitde rûhun taayyunu ceset sûretinde olur.
Bade'za ten ve cân asılda ehadiyyü’z-zâtdır.
Yâni âlem-i emre göre yekpâre cevherdir. Eğerçi ki,âlem-i halka göre müfterık olmuşlardır.
Nitekim Şeyh-i Ekber kuddise sırruhu’l-ethâr bir kasîde ünvânında işaret edip buyururlar,
şir:
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
لنا من امرة روح وجسم |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Bizim ruhumuz ve şeklimize ait olan her şey onun işlerindendir
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Ve bunların âlem suretinde biri birlerinden bi-hasebi’l-merâtib ve’l-celiyyât iftirâk ve temâyüzleri âlem-i manâda ittisâl ve ittihâdlarına münâfî değildir.
Zîra âlem-i halk âlem-i fark ve âlem-i emr Alem-i cemdir.
Tahkîki budur ki, rûh kendi cevheri ve tecerrüdü ve [[âlem-i ervâh-ı mücerrededen olduğu hasebiyle bedene mugâyir ve ona taalluk-ı tedbîr ü tasarruf
ile müteallıkdır ve bi-zâtihi kâimdir. Devam ve bekâsında bedene muhtâc değildir.
Lâkin âlem-i şehâdete göre beden onun sûreti ve kemâlât ve kuvvasının mazharı olmakla rûh bedene muhtâcdır ve ondan münfekk değildir.
Ve mutlakın mukayyede sirâyeti gibi sârîdir, sereyân-ı hulûli ve cevârî gibi değildir.
Nitekim hayvan-ı natık manâsı cemî-i efrâd-ı insâniyede zuhûr etmişdir.
Maa-hâzâ hulûl ve sereyân yoktur.
Bu makâm mezalık-i akdâmdandır,mükâşefeye muhtâcdır.
Pes bundan fehm olundu ki,[34] ten ve cân miyânında min külli’l-vech muğayeret yokdur. Belki biri birlerinin min vech aynî ve min vech gayrîdir.
Beyt-i Mesnevî’de nâyı tene ve âvâzı yüzünden zâhir olan sırrı câna teşbîh vardır.
Rûh-ı hayvânî rûh-ı sultânîye ve beden dahi rûh-ı hayvâniye âyine vaki olup, Miyân'da, yanî beyne’z-zâhir ve’l mazhar hâil olduğu gibi nây ile sırrı arasında dahi hicâb yokdur.
Ve rûh-ı sultânî ve rûh-i hayvânı dahi beden tavassutuyla mahsûs ve müşâhede olduğu gibi sırr-ı nây dahi âvâzı tavassutuyla müdrik ve mer’idir.
Mana-yı beyt budur ki,kaçan candan ve can dahi tenden mestûr ve mahfî değildir. Zîra ten cânınnikâbı ve mazharıdır.
Âyineyye nikâbı perde olmadığı gibi câna dahi perde değildir. Velakin kimse için cânı görmekliği icâzet yokdur.
Zîra cân latîfdir ve latîfe havâs-ı zâhire ile rüyet taalluk etmez.
Nitekim Tenzîl’de gelir.
Ayet Metni
|
Meali
|
Sure ve Ayet
|
لا تد ركه ابصا ر وهو يد رك الا بصا ر وهو اللطيف ا لخبير
|
Onu gözler idrak edemez. Fakat o,bütün gözleri ihada eder.O bütün incelikleri bilir. her şeyden haberdardır
|
(en’âm 103)
|
Pes rüyet lâzim gelse rütbe-i mazhardan bi’l-vâsıda görülür ki, ol rütbe-i zâhiri nikâbıdır.
Elhasıl rüyet-i verâ nikâbdandır. Rüyet [[çehre-i [fitâb]] verâ gam-i rakîbden olduğu gibi.
Ve hadîsde gelir,
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
ليس بين القوم وبين ان ينظروا الى ربهم الارداء الكبرياء |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Kavmim ile Rablerine bakanlar arasında büyük engeller yoktur.(Sahih-i Buhâri Kitabu Tefsiri Sure(55–1,2)
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Bu " رداء الكبرياء" ile murâd zikrolunan rütbe-i mazhardir.
Eğer bu “ الكبر يا “ aradan zâil olsa nûr-ı mahz kalır.
Nûr-i mahza ise rüyet taallük etmez.
Nitekim fahr-ı âlem sallallahu aleyhiveselem,Rabb’ını gördün mü, diye sual olundukda,cevâbında
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
نور انى اراه |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Şüphesiz benim gördüğüm nurdur.(Sahih-i Müslim, Kitabu İman 291)
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
buyurdular. Ya’nî nurdur,nice göreyim, demekdir.
Maa-hâzâ leyle’i mi’râcda ala’t-tahkîk]] hâsıl olmuşdur. Pes ol nefy bu isbât-ı münâfî olmadı.
Zîra rütbe-i mazhar arasında müdrik ve nûr-i mücerred olduğu cihetden gayr-ı müdrikdir.
Ve ol ki, hadîsde gelir,
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
ان من العلم كهئة المكنون لايعلمه الاالعلماء بالله |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
İlim gizlenmiş bir hazine niteliğindedir. Onu ancak Allah’ı bilen alimlerden başkası bilmez
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Yani marifet cüziyâtda ve ilm gülliyâtda müsta’mel olup " عرفت الله” deme sahih“,
"علمت الله" demek câiz olmayacak, hadîsde olan ibaret nice yaraşır.
Hâvâşi-i Hüseyniye’de cevâbında “bâ” mecâzen “lam ” ma’nâsındadır,sıla-i ilm değildir.
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
لايعلم الا العلماء المخلصون له |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
O’na karşı ihlaslı ve samimi olan alimlerden başkası bilmez
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
demekdir,demiş.
Velakin bu tevcîhden zarûretsiz zâhirden udûl vârdır.
Haysiyet-i kayd-ı i’tibâr olunacak gubâr
kalmaz. Yanî ilm-i bi’l-lah’dan maksûd Allah tealâyı ilm ve müşâhede tarikiyle ihâta değildir.
Belki kendi ile halk arasında irtibât ve âlemin [35] andan istisnâsı haysiyetinden bi-kaderi’t-tâkatil –beşeriyye ilm demektir.
Pes bâ asıl üzerine olur, bu manâya şehâdet eder ol kavl ki,
A’lemü’l-beşer sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur.
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
ما عرفناك حق معر فتك |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Seni hakkıyla bilmedik
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Ey
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
ماعر قناك حق معرفتك مجسبنا فا فهم جدا فقد اغناك الاصباح عن المصبا ح |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
Veya seni ,sana layık olan gerçek marifetinle tanıyamadık.Fakat seni bize göre olan gerçek marifetinle tanıdık.Bunu iyi olarak anla
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Hiç şüphesiz sabahın olması seni lambadan kurtardı.
Ba’dezâ beyt-i mesnevî’de iki işâret vardır. Evvelkisi budur ki, rüyet-i câna desdûr olsa mer’î olmak şânındandır.
Zîra mahlûkdur. Mahlûk ise ne kadar latîf olsa idrâki mümteni değildir. İdrâk olunmak zaaf terkîbindendir.
Ve illa: Allah tealâ insânı rüyet üzerine ikdâr eylese basar dahi basîret kadar idrâk eylerdi. Onuncun ahiretde terkîb-i âhir üzerine olup halka bile rüyet taalluk etse gerekdir.
Zîra dünyada ervâh ecsâm sıfatıyla zâhır olmuşdur.
Ahiretde ise aksı üzerinedir. Onuncun demişlerdir ki, ahiret dünyânın kalbidir.
Pes orada kâlıp kalb olsa gerekdir.
Feefhem cidden
İkincisi budur ki, cân, ten teayyünuyla müteayyin olmuştur.
Onuncün bedenden müfâkaratdan sonra beden sûretiyle teşekkül eder ervâhın hıyn-ı mulâkâtda teârüflerine sebeb budur.
Ve illa biri birlerinden fark etmek lâzım gelirdi. Ve ruhda bu sûret-i beden kalple’t-taalluk bi’l-kuvve idi.
Sonra hâdis oldu.
Pes cân ten sûretiyle tasavvur etmekle teni rüyet cânı rüyetin aynı oldu.
Nitekim levn-i müşâhede zî-levni müşâhedenin kendidir. Ten ise cânın levnî rengidir.
Ve bu makamın esrârındandır ki, demişlerdir;
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
فتشبها وتشا كل الامر رق ا لزخاج ورقت ا لحمر فكا نما خمر و لاقدح فكا نما قدح ولاخمر |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
- Kadeh inceldi,içki de inceldi.
- Böylece birbirine benzediler ve iş zorlaştı.
- Denebilir ki sanki içki var, kadeh yok,
- sanki kadeh var içki yok.
Ve Ebu Yezid Bestâmi kuddise sırruhu buyurdular ki, kırk senedir ki, ben hak’la mükâleme eder ve hak’dan ictimâ eylerim.
Bu hot ma’lûmdur ki, mükâleme ve ictimâları zâhirde halkla ve halkdandır,
fee-emmâ hakîkatde hak’la ve hak’dandır.
Eğerçi ki, zâhir-bîn olanlar kendileri gibi hak’dan gâib ve halkla hâzır kıyâs ederler. Zîra mehcûblardır.
Nitekim Hâce Hâfiz kelimâtinda dahi gelir:
METNİN ORJİNALİ
|
LATİNO TRANSKRİPTİ
|
TÜRKÇE TERCÜMESİ
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
اغيار نعى بيند از ان بسته نقابست معشوق عيان ميكذرد بر تو وليكن |
LATİNO TRANSKRİPTİ BURAYA YAZILACAKTIR
|
İNGİLİZCE TERCÜMESİ
|
Ve Şeyh Fazlı mâkalatında dahi gelir:
- Şuhûd eylerdi âsârı ülü-l- ebsâr olanlar hep
- Cemâl-i şâhid-i maksûda perdedür bu beden [36]
- Görür o can-ı beden perdesin Yakup kûl iden
- Eğerçi cilve-i yâre nikâbdur nâzı