Yenişehir Wiki
Advertisement

“Semavî” kelimesi Türkçede gökle ilgili, göğe ait gibi anlamlara gelmektedir. “Semâvî dinler” denildiğinde ise “ilâhî dinler” anlaşılmaktadır. İlâhî dinler, temelde tek tanrıya inanmaya dayanan, kitaplı ve peygamberli dinler olup, bunlar Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’dır. Günümüzde kutsal kitabı tahrifata uğramadan, Yüce Allah’tan geldiği gibi korunduğundan “hak din” “ilahî din” olma özelliklerini en güzel şekilde bünyesinde barındıran din, İslam’dır Yahudilik ve Hıristiyanlık, esaslarında ve kutsal kitaplarında tahrifat bulunsa da, kaynağına nazaran ilâhî din sayıldığından, konumuz kapsamına girmektedir. Ancak bu üç semavî dinin sünnet mülâhazalarına geçmeden önce, sünnet ameliyesini farklı açılardan ele almak gerekecektir. Arapçada sünnet (h-t-n) kökünden türeyen “hitân” kelimesiyle ifade edilir. Sünnet edilene “el-mahtûn” denilir. Ayrıca erkeklerin sünnetine “el-hatnu”, kadınların sünnetine “el-hafdu” da denilir. Sünnet etme sanatına “el-hitâne”, sünnetin yapılması ve tedavisi ile birlikte hepsine birden “el-hitânü” denilir. “el-hitânü” aynı zamanda erkeğin ve kadının sünnet edilen kısmıdır. İbn Manzûr’a göre “hitan” kadın ve erkeğin kesilen kısmıdır. Şafi’ye göre hatn’ın aslı kesmektir. Erkeğin sünnetine “el-i’zâr”, kadının sünnetine “el-hafdu” da denilir. İngilizcede sünnet, “circumcision” ile ifade edilir. Cirumcise: sünnet etmek demektir. Sünnetin Fransızca karşılığı circoncision kelimesidir. Circoncire: sünnet etmek, etre circoncis: sünnet olmak anlamlarına gelmektedir. Türkçede sünnet “sünnet: Erkek üreme uzvunun uç kısmında bulunan deri parçasının kesilmesi (Hitân): Amiyane olarak sünnet dediğimiz ameliyat ki buluğ çağından önce erkek çocukların erkeklik uzvu tepesini örten derinin kesilmesinden ibarettir” diye tarif edilmiştir. Genel olarak sünnet, erkeklerin ve kadınların sünneti olarak ikiye ayrılır. Erkeklerin sünneti, erkeklik uzvunun başından sünnet derisinin (gulfe) kesilip atılmasından ibaret olmasına rağmen, bazı farklı uygulanış biçimlerine de rastlanmaktadır. Sünnet uygulama alanı olarak; Afrika, Asya, Orta Asya, Avustralya, Amerika vs. gibi geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Farklı uygulanış biçimleri olmakla birlikte kadınların sünneti, bızır (klitoris) denilen şeyin birazının ameliyatla kesilmesi demektir. Günümüze kadar yapılan araştırmalar, eski Mısırlıların M.Ö. 4000’li yıllarda sünneti uyguladıklarını ortaya koymaktadır. Kaynaklarda geçen taş bıçakla sünnet edilme olayından dolayı bazı yazarlar sünnetin tarihöncesi dönemden bu yana geldiğini ifade etmişlerdir. Kadınların sünneti için ise M.Ö. 200’lü yıllardan kalma mumyalar delil olarak gösterilmektedir. Bu arada araştırmacılar sünnet ameliyesinin nedenleri üzerinde de durmuşlardır. Şüphesiz sünnet olmanın birçok amacı mevcuttur. Ancak içlerinde en enteresanı sünnetin kurbanla ilgili olabileceği görüşüdür. Sünnetin sağlık nedeniyle yapıldığı da düşünülmüş ve kansere karşı koruyucu etki yaptığı sonucuna varılmıştır. Her şeye rağmen sünnetin ne için yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi, sünnetin yeryüzünde çok yaygın uygulanma alanına sahip olması ve tarihinin geçmiş çağlara kadar uzanmasından kaynaklanmaktadır. Semavi dinlerden Yahudilik ve İslam’da sünnet olmak dine mensubiyetin şiarı olarak kabul edilmektedir. Yahudilikte sünnet, Hz. İbrahim ile Tanrı arasında yapılan ahdin sembolüdür. Bu ahdin işareti olarak erkek çocukların 8. gün sünnet edilmesi istenilmektedir. Yahudiler sünnete büyük bir önem verirler. Hatta ağaçların meyvelerini bile ilk üç yıl sünnetsiz sayarak ondan toplamaz ve yemezler. Sünnet olmayan Yahudi İsrailoğulları kavminden çıkarılır. Çünkü o kişi ahdi bozmuş bir kişidir. Hıristiyanlıkta ise durum biraz farklıdır. Luka İnciline göre Hz. İsa (a.s) 8. gün sünnet edilmiş ve adı konmuştur. Buna rağmen Pavlos, sünnet olmanın Yahudi şeriatı egemenliğine girmek sayılacağından sünnetin gereksizliğini, asıl lazım olanın salih iman olduğunu bildirmiştir. Pavlos’un bu içtihadına rağmen, günümüzde Habeşistan ve Mısır kiliseleri sünneti uygulamaktadırlar.Genelde Hadis-i Şeriflerde sünnetin fıtrî olduğu belirtilmiştir. Resulü Ekrem Efendimizin: “fıtrat beştir: sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak” emri fermanı, sünnet olmanın insan fıtratına uygun bir davranış olduğunu haber veriyor. Ayrıca ilk sünnet olan kişinin Hz. İbrahim (a.s.) olduğu belirtilmekle birlikte, farklı bir rivayette de Hz. İbrahim’in ilk sünnet olan değil, kendi kendisini sünnet eden ilk insan olduğu bildirilmektedir. Bu rivayetlerden anlaşıldığına göre sünnet, Peygamberimiz (a.s.)’in koyduğu bir kural değildir. Peygamberimiz kendinden önce gelen peygamberlerin sünnetini devam ettirmiştir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; Sünnet olma geleneği tarihi köken açısından oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Yahudilik ve İslam’da dine mensup olmanın işaretidir. Hıristiyan âleminde ise Kıpti ve Habeş kiliselerine mensup şahıslar tarafından uygulanmaktadır. Yani üç ilahi dinin ortak noktasıdır. Ayrıca sağlık açısından faydalarının sayılamayacak kadar fazla olması, sünnetin fıtrata (insanın ilahi yaratılış özelliklerine) uygun bir ameliyat olduğunu göstermektedir. Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yayınevi, Ankara 1988, 109. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Beyrut 1968, I, 791–792. New Webster’s Dictionary And Thesaurus, Danbury 1993, 179. Şemseddin Sâmî, Kâmûs-i Türkî, İstanbul 1989, 573. Buhârî, K. Libas, 64, VII, 206; K. Libas, 63, VII, 56; K. İstizan, 51, VII, 143; Müslim, K. Taharet, 16, I, 221; Tirmizî, es-Sünen, K. Edeb, 14, V, 275b.

Advertisement