Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Hayat Arkadaşıma Gölgeler Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
(7.Kitap Sonu)
Girilmez


Disambig Bakınız: San'atkâr/1 , San'atkâr/2 , San'atkâr/3 , San'atkâr/4 , San'atkâr/Güncel Türkçe , San'atkâr/İngilizce , San'atkâr/Osmanlıca , San'atkâr/Almanca , San'atkâr/Azerice , San'atkâr/ Arapça


San'atkâr
Güncel Türkçesi
-Mister Archibald Bulok Roosevelt Cenablarına
-Mister Archibald Bullok Roosevelt Cenaplarına

Şu mâcerâyı işittim birinden, üç sene var,

Olur ki dinleyecek bir meraklı kimse çıkar.

Şu macerayı işittim birinden, üç sene önce,

Olur ki dinleyecek bir meraklı kimse çıkar.

Zevâli beş geçe, Boston´dan ayrılınca tiren,

Vagonda volta vuranlar dağıldılar birden.

Öğle vaktini beş geçe, Boston'dan ayrılınca tren.

Vagonda volta vuranlar dağıldılar birden.

Demek: Sekiz kişilik hücre, şimdi, sâde benim...

O halde yan gelirim, dinlenir başım, beynim.

Demek: Sekiz kişilik kompartıman, şimdi, yalnızca benim...

O halde yan gelir yatarım, dinlenir başım, beynim.

Dışarda vecd ile dönsün semâ, ufcık toprak,

Gömüldüğüm köşe sâbit değil mi, sen şuna bak!

Dışarda kendinden geçip dönsün gök, ufuk, toprak,

Gömüldüğüm köşe sabit değil mi, sen şuna bak!

Aman ne zümrüt ağaçlar!.. Ne dalga dalga ekin!..

Çiçek mi, ev mi?.. Ne köyler: Şehir kadar zengin!..

Aman ne zümrüt ağaçlar!.. Ne dalga dalga ekin!..

Çiçek mi, ev mi?.. Ne köyler: Şehir kadar zengin!..

Yolun güzelliği lâkin!.. Aman ne manzaralar!..

Ne çok da fabrika! .

- Derken, içim yavaşça dalar;

Yolun güzelliği fakat!.. Aman ne manzaralar!..

Ne çok da fabrika!..

-Derken, içim yavaşça dalar;

Deminki hâtıralardan ne iz kalır, ne de yer.

Batar, çıkarken uzaklarda ben zavallı meğer,

Deminki hatıralardan ne iz kalır, ne de yer.

Batar, çıkarken uzaklarda ben zavallı meğer,

Bizim sekiz kişilik hücre durmamış yalnız:

Meğerse karşıma doğmuş ki bir civan yıldız,

Bizim sekiz kişilik kompartıman durmamış yalnız:

Meğerse karşıma doğmuş bir taptaze yıldız,

Nazar - kamaştığı berkıyle bî-mecâl-i şühûd

Kalır ayaklannın ta ucunda gaşy-ı sücûd!

Nazar - kamaştığı şimşeğiyle mecalsizce şühud (görme)

Kalır ayaklannın ta ucunda baygın sücud (secde hali)

Yanında - âşığı hiç şüphe yok - sevimli, kibar,

Bütün hutûtu yüzün gösterir ki: San´atkâr;

Yanında - âşığı hiç şüphe yok - sevimli, kibar,

Bütün çizgileri yüzün gösterir ki: Sanatkâr;

Uzunca boylu, ağırbaşlı, bir necîb erkek.

Bu çifte kumrular ürkerse, pek yazık diyerek

Uzunca boylu, ağırbaşlı, bir asil erkek.

Bu çifte kumrular ürkerse, pek yazık, diyerek,

Köşemde ben yine sessizce bir zaman tünedim;

Lüzûmu hiç bile yokmuş ya, sonradan denedim!

Köşemde ben yine sessizce bir zaman tünedim;

Ama buna hiç gerek yokmuş, sonradan denedim!

Bulutlu gözleri cânanda, kendi müstağrak;

Fezâ yıkılsa, kızın rûhu belki duymayacak!

Bulutlu gözleri cananda, kendi dalıp gitmiş;

Feza yıkılsa, kızın ruhu belki duymayacak!

Bu âşığınsa vakûr alnı çizgi çizgi fütûr

Derin bakışları dalmış semâya dûrâdûr.

Bu âşığınsa vakarlı alnı çizgi çizgi fütur ( )

Derin bakışları dalmış semaya duradur (uzun uzadıya).

O, şimdi cevvi süzerken, yanında Leylâ´sı,

Gözünde kurduğu âtîlerin heyûlâsı,

O, şimdi fezayı süzerken, yanında Leylâsı,

Gözünde kurduğu geleceklerin heyulası (hayali),

Senin bu gölge vücûdunla nerden uğraşacak?

Unut da kendini artık, ne söylüyor, kıza bak:

Senin bu gölge varlığınla nereden uğraşacak?

Kendini unut da artık kızın ne söylediğine bak:

-Emîr! O sonraki üç parça yok mu, pek müdhiş;

Bu şâheserleri ömründe sahne dinlememiş.

Emir! O sonraki üç parça yok mu, pek müthiş;

Bu şaheserleri ömründe sahne dinlememiş.

Nasıl, bulutlara yangın verir de yaz güneşi,

Yakarsa gökleri şimşeklerin seri´ ateşi;

Nasıl, bulutlara yangın verir de yaz güneşi,

Yakarsa gökleri şimşeklerin süratli ateşi;

Senin de çalmadı parmakların, tutuşturdu,

Ziyâ adımları altında haykıran ûdu!

Senin de çalmadı parmakların, tutuşturdu,

Ziyâ adımları altında haykıran ûdu!

Ne hisle inledi karşında sîneler, bilsen,

Kümeyle tellere birden alev dökerken sen!

Işık ışık hareketleri inledi karşında gönüller, bilsen,
Kümeyle tellere birden alev dökerken sen!

Kanar, yanar gibi yüzlerce bülbülün kalbi,

O perde perde tüten nevha neydi, yâ Rabbi!

Sanki kanayıp yanmakta yüzlerce bülbülün kalbi,

O perde perde yükselen ağlama sesler neydi, ya Rabbi!

Evet, bizim medenî Garb´ın ilk işittiği ses,

Çölün yanık yüreğinden kopup gelen bu nefes,

Evet, bizim medenî, Batı'nın ilk işittiği ses,

Bu çölün yanık yüreğinden kopup gelen nefes,

Nidâ-yı Hak gibi edvârı haşreden bu hitab.

Hudâ bilir ki, inerken o yıldırım mızrab,

Bu Hakk'm seslenişi gibi devirleri toparlayan hitab.

Allah bilir ki, inerken o yıldırım mızrap,

Gelirdi hep bana: "Mısr´ın, Irâk´ın, Îrân´ın,

Tihâme´nin, Yemen´in, Gazne´nin, Buhârâ´nın,

Gelirdi hep bana: "Mısır'ın, Irak'ın, İran'ın,

Mekke'nin, Yemen'in, Gazne'nin, Buhârâ'nın,

Hülâsa, Hind ile Şind´in serâb-ı mâzîsi,

Duman duman, tütüyor her harâbeden hissi!"

Kısacası, Hint ile Sind'in bugün bir serap olan geçmişi gibi.

Duman duman, tütüyor her yıkıntıdan bu serap duygusu!"

-Fakat, bu sözleri aczim nasıl benimseyecek?

Teşekkür etmeye insan hicâb edeı:..

-Ne demek?

-Fakat, bu sözler sanattaki aczimle nasıl uyuşacak?

Teşekkür etmeye insan utanır...

-Ne demek?

Tevâzu´un da olur bir nisâbı, haddini bil!

-Benimse ancak odur bildiğim.

-Hiç öyle değil!

Alçak gönüllülüğün de bir derecesi vardır, haddini bil!

-Benimse ancak odur bildiğim.

-Hiç öyle değil!

Dehânı gizlemenin artık ihtimâli mi var?

Bugünkü konseri hayretle dinleyen kafalar,

Dehânı gizlemenin artık ihtimâli mi var?

Bugünkü konseri hayretle dinleyen kafalar,

-Ki san´atin yaşayan belli başlı devleridir

Ne manzaraydı: Nihâyet, eğildiler bir bir!

-Ki sanatın yaşayan bellibaşlı devleridir

Ne manzaraydı: Sonunda, eğildiler bir bir!

Zaman zaman kopan alkışların içinde, hele,

Godoski´nin seni tebrîk edip de hürmetle:

Zaman zaman kopan alkışların, içinde, hele;

Godosksi'nin seni kutlayıp da saygıyla:

"Emîr! O kudrete eş varsa, nerde, bilmiyorum,
Ne muhteşem çalıyorsun! Seninle mağrûrum.

"Emir! Bu sanat kudretinin benzeri varsa, nerde, bilmiyorum,

Ne muhteşem çalıyorsun! Seninle gurur duyuyorum.

Bütün senâlann üstündesin, bugün" demesi.
O şaheser ki, tutulmuştu herkesin nefesi!

Bütün övgülerin üstündesin, bugün" demesi,

O şaheser ki, tutulmuştu herkesin nefesi!

-Sever fakîri de...

-Yok yok değişmedikçe şiâr,

Fakîri hiç seven olmaz:"Dolar sever bu diyâr. "

-Sever fakiri de...

-Yok, yok, değişmediği sürece buradaki âdet,

Fakiri hiç seven olmaz: "Dolar sever bu memleket."

Senin diyârını bilmem, o başka olsa gerek?
-Hayır, bir at başıdır varsa farkımız, pek pek!

Senin ülkeleri bilmem, o başka olsa gerek?

-Hayır, bir at başıdır varsa farkımız, en fazla!

-O halde, aynı kopuklarmışız, felâkete bak!
-Fakat, Godoski?yi lâyık değildi hırpalamak.
O halde, aynı kopuklarmışız, felâkete bak!

-Fakat, Godoski'yi doğru değil böyle hırpalamak.

Bırak, uzaklara hâkim dehâ-yı san´atini,
Görür yakındakiler rûhunun asâletini.

Bırak, uzaklara hükmeden san'at dehâsını.

Görür yakındakiler ruhunun asilliğini.

Onun da yoksa duyan kalbi sînesinde eğer,
Vücûd-i hilkate bir mi´deden kefen çekiver!

Onun da yoksa bağrında duyan bir kalbi eğer,

Bütün varlığın üstüne midelerden bir kefen çekiver!

-Peki! Öbürleri? Onlar da sanki dostun mu?

-Değil.

-Ne söylediler sonradan, unuttun mu?
Peki! Öbürleri? Onlar da sanki dostun mu?

-Değil.

-Ne söylediler sonradan, unuttun mu?

"Bu türlü bir viyolonsel işitmedikti, Emîr!
Büyük dehâlar eder böyle nâdiren teshîr,

"Bu çeşit bir viyolensel konseri dinlememiştik, Emir!

Büyük dehalar seyrek olarak böyle hükmü altına alır,

Küçük dehâları sarsan bu kanlı, canlı sazı,
Şu var ki, hârika âlemde: ûdunun tarzı.

Küçük dehaları sarsan bu kanlı canlı enstrümanı.

Şu var ki udunun tarzı bir dünya harikası.

Evet bizim çelo gâyet belâlı, çok müşkil,
Fakat, kemâlini bulmuş, bu lâkin, öyle değil:

Evet bizim çeloyu çalmak çok belâlı, çok müşkil

Fakat bir işlekliğe ulaşıldı, gelgelelim ud öyle değil,

Bütün tekâmüle âsî bir ibtidâî saz;
O çağlayan gibi sesler bu sîneden taşamaz,

Bütün gelişmelere karşı koyan bir ilkel saz.

O çağlayan gibi sesler bunun bağrından çıkamaz,

Ne olsanâfile!.. derken, muhîti susturdun:

Göründü

nâ-mütenâhî zaman zaman ûdun. "

Ne yapılsa boşuna!.. Derken, herkesi susturdun:

Uçsuz bucaksız göründü zaman zaman udun."

Peki! Cemîle mi bunlar?
Riyâya benzeyecek korkarım ki mahviyyet!

Peki! İltifat olsun diye mi bunlar?Nedir ya?Merhamet et,

İkiyüzlülüğe benzeyecek, korkarım ki alçak gönüllülük!

-Dehâna sâhib ol artık!..

-Dehâyı, şimdi, bırak

-Kemâle yaklaşabilmek hayâli benden uzak!

Dehâna sahip ol artık!..

-Dehâyı, şimdi, bırak,

Mükemmele yaklaşabilmek hayâli benden uzak!

-Nedir bu, aynı soğuk perdelerde, aynı karar?

-Şudur ki: Yükselemez kollarıyle san´atkâr;

Nedir bu, aynı soğuk perdelerde, aynı karar?

-Şudur ki. Yükselemez kollarıyla sanatkâr;

Dehâ için kanat ister; benimse yok kanadım.

-Senin mi yok kanadın? Hızlı söyle, anlamadım!

Dehâ için kanat ister; benimse yok kanadım.

-Senin mi yok kanadın? Hızlı söyle, anlamadım!

Demin, şevâhik-i san´at bulunca pâyânı,

Nasıl süzüldün aşarken hudûd-i imkânı?

Demin, san'atın dorukları bulunca son noktayı,

Nasıl süzüldün, aşarken imkân âleminin sınırlarını?

Ne türlü yol bulabildin bu seyri temdîde?

Yayan dolaşmadın elbette lâ-tenâhîde!

Bu uzayıp giden süzülüşü, yükselişi nasıl gerçekleştirdin?

Elbetteki sonsuzluk ülkesinde yayan dolaşmadın!

Kanatsızım demen artık tuhaf değil mi biraz?

Birer kanat da o, yâdımda çırpınan, iki saz.

Kanatsızım demen artık tuhaf değil mi biraz?

Birer kanat da hatıramda kanat çırpan o iki saz.

Aceb, hayâli tararken semâ-yı ilhâmı,

Cenâhı dört açılır böyle bir dehâ var mı?

Acaba ilham göklerini tararken hayalleri,

Kanadı dört açılır böyle bir dehâ var mı?

Nebîlerin damarından damarlarındaki kan;

O kanda bir galeyan: Şark´a en temiz heyecan.

Peygamberlerin damarından damarlarındaki kan;

O kanın bir kaynayışı Doğu'ya en temiz heyecan.

Peyinde, herbiri asâra hâkim, ecdâdın;

Önünde, şimdiden âtîyi peyleyen yâdın...

Arkanda herbiri yüzyıllara hükmetmiş, ataların;

Önünde, şimdiden geleceğe sahip çıkan adın

Şu yurda geldi mi, bilsem, senin kadar mes´ûd?

-Sa´âdet öyle mi? Yok yok serâba verme vücûd!

Şu yurda geldi mi, bilsem, senin kadar mutlu biri?

-Mutluluk öyle mi? Yok yok, gerçekmiş gibi gösterme bir serabı!

Çocukluğumda evet, bahtiyâr idim cidden,

Harîm-i âilenin farkı yoktu cennetten.

Çocukluğumda evet, mutlu idim cidden

Aile yuvamın farkı yoktu cennetten.

Eşikten atladığım gün değişti, lâkin, cev;

Kuşattı parçalanan şark´ı bir duman, bir alev.

Fakat eşikten atladığım gün hava değişti.

Parçalanan Doğu'yu dumanlar, alevler kuşattı.

Durur mu, almış ateş hânümânı bir kere?

Bütün mefâhiri târîhimin serildi yere;

Bütün evi kaplamış ateş durur mu bir kere?

Tarihimin bütün övünülecek şeyleri serildi yerlere;

Harâbe kalmadı hattâ o şanlı mâzîden!

Meğer, bu haybetin altında kıvranırken ben,

Yıkıntı kalmadı hattâ o şanlı geçmişten!

Meğer, bu mahrumiyetlerin altında kıvranırken ben,

Kopar kopar da gidermiş, o lîme lîme diyar!

Dönünce arkama, baktım: Ne yer durur, ne de yâr,

Kopar kopar da gidermiş o paramparça diyar!

Dönünce arkama, baktım: Ne yer durur, ne de yâr,

Yabancı ellere geçmiş, birer birer, hepsi;

Kalan şu kubbede, hâsir bir ümmetin ye´si!

Yabancı ellere geçmiş, birer birer, hepsi:

Kalan şu kubbede, özlem içindeki bir ümmetin ümitsizliği!

-O ye´si inletiyordun, değil mi, ûduna sen?

-Değil ki ûdu, bütün kâinâtı inletsen.

O ümitsizliği inletiyordun, değil mi, uduna sen?

-Değil ki ûdu, bütün evreni inletsen,

Figâna söyletebilmek bir ıztırâbı, hayâl!

Diyordu şâiri Hind´in o feylesof İkbâl:

Bir acıyı feryatlara söyletebilmek hayâl!

Diyordu şairi Hind'in o feylesof îkbâl:

"Heyecâna verdi gönülleri,

Heyecanlı sesleri gönlümün;

"Heyecana verdi gönülleri,

Heyecanlı sesleri gönlümün;

Ben o nağmeden müteheyyicim:

Ki yok ihtimâli terennümün. "

Gönlümü heyecanlandıran nağmeyi,

İhtimali yok seslendirmenin."


Benim de kalb-i harâbımda duyduğum hicran,

Henüz duyulmadı mızrâbımın lisânından.

Benim de kırılmış kalbimde duyduğum ayrılık acısı,
Mızrabımın dilinden henüz duyulmadı

O bir "semûm´; onu nerden duyursun üç beş "âh "?

Duyurmuyor ki, demin pek görünmedin âgâh,

O bir "sam yeli" onu nerden duyursun üç beş "ah"?

Duyurmuyor ki, biraz evvel farkında değildin efendi,

Neşîdeler okudun bil´akis sa´âdetime!

Gücenme hayret edersem bu mazhariyyetime!

Tam tersine güzel sözler söyledin mutluluğum adına.

Gücenme hayret edersem lâyık görüldüğüm şeylere!

Gücenme, anla nihâyet ki: Bir belâ-zedeyim,

Kader dedikleri unsurla pençeleşmedeyim.

Gücenme, anla, nihayet felâkete uğramış biriyim,

Kader dedikleri unsurla pençeleşmedeyim.

Kolum, kafam, gece gündüz didişmeden bîtâb;

Ayaktayım henüz amma, serildi, gitti, ,şebâb.

Gece gündüz didişmekten bitkin düştü kafam, kolum;

Ayaktayım henüz, ama serildi gitti gençliğim.

Serildi, hem de nasıl bir zamanda, haybete bak:

Zafer hayâlini geçtim, halâs ümîdi uzak!

Serildi, hem de nasıl bir zamanda, mahrumiyete bak:

Zafer hayâlini geçtim, kurtuluş ümidi uzak!

Helâki boyladı âtîye attığım her adım;

Değilse, hangi hezîmet çıkar ki, uğramadım?

Yok olup gitti geleceğe attığım her adım;

Eğer bu değilse, hangi bozgun var ki uğramadım?

Yığınla kül kesilen yurdumun hayâleti mi?

Vatansız ümmetimin derbeder sefâleti mi?

Yığınla kül kesilen yurdumun hayaleti mi?

Vatansız ümmetimin oradan oraya dolaşan sefaleti mi?

Hazan yeliyle harâb öksüz âşîyanım mı?

Fezâya savnclan âvâre hânümânım mı?

Sonbahar yeliyle harab öksüz yuvam mı?

Fezaya savrulan sahipsiz ocağım mı?

Yerinde yeller esen ma´bedim mi, türbem mi?

Civân çöl kadar ıssız harîm-i Kâ´bem mi?

Yerinde yeller esen mabedim mi, türbem mi?

Çevresi çöl kadar ıssız kutsal Kabe'm mi?

İçin için kanayan dînimin serilmesi mi?

Bu his harâbesi üstünde baykuşun sesi mi?

İçin için kanayan dinimin serilmesi mi?

Bu duygu yıkıntısı üstünde baykuşun sesi mi?

Hülâsa, görmediğim cilve hangi fâciadır?

Yarınki perdeyi bilmem, o şimdilik bir sır;

Kısacası, görmediğim cilve hangi fecî olaydır?

Yarınki perdeyi bilmem, o şimdilik bir sır;

Fakat, bugünkünü dinlersen, ihtisâr edeyim:

Sularla engine düşmüş bir eski teknedeyim:

Fakat, bugünkünü dinlersen, kısaca anlatayım:

Sularla engine düşmüş bir eski teknedeyim:

Hayâta avdetimin gâlibâ, yok imkânı.

Nedir ki, âilemin en muazzez erkânı,

Yeniden hayata dönmenin gâlibâ, yok imkânı.

Nedir ki, ailemin en sevgili fertleri,

Yanımdalar ya, ne olsak berâberiz.. derken,

Kopan borayla bizim tekne ayrılır da hemen,

Yanımdalar ya, ne olsak birlikteyiz... derken,

Kopan borayla bizim tekne ayrılır da hemen,

Birer birer dağılır her çatırdayan kemiği.

Kazâ sürükleyedursun hayâl olan gemiyi...

Birer birer dağılır her çatırdayan kemiği.

Kaza sürükleyedursun hayâl olan gemiyi...

-Hayır, hayâli de yok gör ki şimdi meydanda!

Şu ben ne uğraşırım kaldığım bu ummanda?

-Hayır, hayâli de yok gör ki şimdi meydanda!

Şu ben ne uğraşırım kaldığım bu okyanusta?

Tutunduğum iki bîçâre tahta parçasıdır,

Nasıl bu dağ kesilen dalgalarla çarpışılır?

Tutunduğum işe yaramaz iki tahta parçasıdır,

Nasıl bu dağ kesilen dalgalarla çarpışılır?

Bulutların yayılır perde perde kâbîısu;

Çöker fezâlara artık leyâlin en koyusu.

Bulutların yayılır perde perde kâbusu;

Çöker fezalara artık gecelerin en koyusu.

Sağım, solum, önüm, arkam yığın yığın zulmet;

Ne gâye belli, ne mevki ; ne veche var, ne cihet.

Sağım, solum, önüm, arkam yığın yığın karanlık;

Ne amaç belli ne bulunduğum yer, ne bir taraf ne de yön!

Döner döner çıkamam, ye´s içinde kıvranırım;

Mezâra canlı giren bir zavallıyım sanınm!

Döner döner çıkamam, ümitsizlik içinde kıvranırım;

Mezara canlı giren bir zavallıyım sanırım!

Zamân olur, kabaran dalgalarla savrulurum;

Zamân olur, açılan bir cehennemî uçurum,

Zaman olur, kabaran dalgalarla savrulurum:

Zaman olur, açılan cehenneme özgü bir uçurum,

İner benimle berâber fezâyı inleterek;

Zamân olur, bulut altında gizlenen şimşek

ner benimle birlikte fezayı inleterek;

Zaman olur, bulut altında gizlenen şimşek,

Deşer de zulmeti, bir sahne gösterir ki, inan,

Bütün bütün beni bîzâr eder hayâtımdan:

Deşer de karanlığı, bir sahne gösterir ki, inan.

Bütün bütün beni bezdirir hayatımdan:

"Kaderle pençeleşilmez, ecelse beklediğim,

Şu tahta parçalarından tecerrüd etmeliyim...

"Kaderle pençeleşilmez, ecelse beklediğim,

Tutunduğum şu tahta parçalarını bırakmayalım...

Yeter boğuştuğum artık... " derim... Hayır, duramam,

Taş olsa baş vururum, intihâra baş vuramam!

Batar, çıkar, giderim...

Yeter boğuştuğum artık..." derim... Hayır, duramam,

Taş olsa baş vururum, intihara baş vuramam!

Batar, çıkar, giderim...

-Söyledim ya, şimdi, Emîr,

Nebîlerin kanı rûhunda hükmeden te´sîr.

-Söyledim ya, şimdi, Emir,

Peygamberin kanıdır ruhunda hükmeden tesir.

-Evet, batar, çıkarım - gâlibâ - ilerlemeden,

Senin "kanat" dediğin tahtalarla hâlâ ben!

-Evet, batar, çıkarım - gâlibâ - ilerlemeden,

Senin "kanat" dediğin tahtalarla hâlâ ben!

O tahtalar ki, bir onlar elimde, varsa, kalan,

Yıkık şebâbımın enkâz-ı târumârından.

O tahtalar ki, bir onlar elimde, varsa, kalan,

Yıkık gençliğimin darmadağın yıkıntılarından.

-Gurûbu seyredecektik, demin değil mi? Yazık:

O pembelik bile mağribde bir hayâl artık!

-Güneşin batışını seyredecektik, demin değil mi? Yazık:

O pembelik bile batıda bir hayâl artık!

Yetîm ufuklara çökmüş de akşamın hüznü,

Acıklı sîneye dönmüş, çevir de bak yüzünü.

Yetim ufuklara çökmüş de akşamın hüznü,

Acıklı yüreklere dönmüş, çevir de bak yüzünü.

- "Yetîm ufuklar"ı okşar durur şu anda şafak,

Şafak sönünce de, yıldızlar okşayıp duracak;

-" Yetim ufuklar"ı okşar durur şu anda şafak

Şafak sönünce de, yıldızlar okşayıp duracak:

Acıklı sîne? yi dersen, güneşlidir yarına.

Fakat, benim gecemin simsiyâh ufuklarına,

" Acıklı yürek"i dersen, güneşlidir yarma.

Fakat, benim gecemin simsiyah ufuklarına,

Şu kubbeden ne ziyâ var, ilâç için, ne sadâ,

Bütün nasîbi o ıssız, o sernıedî yeldâ!

Şu kubbeden ne ışık var, ilaç için, ne bir ses,

Bütün nasibi o bitmeyen uzun gece ki ıssız!

Harîm-i kalbime indim mi, titrerim tir tir,

Adım başındaki iz, çünkü bir gurûb izidir.

Kalbimin derinliklerine indim mi, titrerim tir tir,

Adım başındaki iz, çünkü bir batışın izidir.

Evet, gurûb izi, lâkin, adem misâli derin,

Tulû´u mahşere kalmış batan güneşlerimin!..

Evet, batışın izi, ama yokluk kadar derin,

Doğması mahşere kalmış batan güneşlerimin!..

Neden, fakat, heyecânın? Nedir yüzündeki yaş?

Sonunda yolcunu incitme, ey güzel yoldaş!

Neden, fakat, heyecanın? Nedir yüzündeki yaş?

Sonunda yolcunu incitme, ey güzel yoldaş!

Hudâ bilir ki dayanmaz, taş olsa bir sîne,

O gözlerinde dönen sağnağın dökülmesine.

Allah bilir ki dayanmaz bir yürek, taş olsa,

O gözlerinde dönen sağnağın dökülmesine.

Hayır! Yakar beni derdimle âşinâ çıkman,

Bırak ben ağlıyayım, sen çekil de karşımdan.

Hayır! Yakar beni derdimle tanış çıkman,

Bırak, ben ağlayayım, sen çekil de karşımdan.

Belâ mı kaldı dünyâ evinde görmediğim?

Bırak şu yaşları, hiç yoksa, görmeden gideyim!

Belâ mı kaldı ki dünya evinde görmediğim?

Bırak, şu yaşları, hiç değilse, görmeden gideyim!

Video
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Advertisement