Arapça Ulema, Farsça Udeba, Türkçe Umera dilidir
Türk ulusunun kullandığı dil olup, Japonca Korece Fince gibi Ural-Altay dil grubuna aittir.
Bakınız: Türkçe/VP , Turkish language |
A B C Ç D E F G Ğ İ I J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z
http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/S%C3%B6zl%C3%BCk
Öncesine Gitmek İçin Üstteki Linke Tıklayınız...
Büyük Türkçe Sözlükten Yararlanmak İçin;
ilgili harfe tıklayarak harfin içerdiği sözlük bilgilerine ulaşabilirsiniz.
Türkçe Tatarcanın bir koludur. Evliya Çelebi
Evliya Çelebi der ki:[]
Tamamen Karadeniz’in kuzey tarafı kıyısındadır. Abaza diyarının başlangıcı Faşe çayı sonu batı tarafta, kırk iki konak yerde Kefe eyaleti hükmünde Taman adası yakınında Anapa kalesi limanıdır.
Abaza kavminin ilk çıkışı[]
Tuhfe yazarı şöyle rivayet ediyor:
Cenab-ı Hak Âdem Aleyhisselamı kudret eliyle yeryüzünde yaratmıştır.Cennette civâr-ı izzet’e (yakınına) çağırıp, bütün melekleri ona secde etmeğe memur etmiştir. Lâkin şeytan bu emirden yüz çevirip hile yoluna sapmış ve (beni ateşten yarattın, onu topraktan) diye küstahlık etmiştir.
Hazreti Âdem sülalesinden, Hazreti Peygamberi getirip iki cihanda şefaatcı etmek için Hazreti Âdem’i, buğday bahanesiyle yeryüzünde, Hindistan’a indirmiş, sonra Arafat dağında Havvâ ile birleştirmiştir.
İshak oğlu Muhammed’in dediğine göre, Hazreti Âdem zamanında kırkbine varan evlâdı, tatar suratlı olarak dünyaya yayılmışlardır. Cennette Âdem safî Arabça ve Farsça konuşurken dünyaya inince, Arabçayı unutarak İbrâni, Süryanî, Dahkalî, Durrî dillerini söylemeğe başlamıştır. Halen Kocistan, Berberistan ve diğer kara vilâyetlerinde söylenen diller birbirine benzemez. Âdem oğulları Tufana kadar bu dilleri konuşmuşlardır.
Sonra Cenab-ı Hak Nuh’un Ham, Sam, Yâfes evlâtlarından yetmiş iki millet ve 70 lisan peday olmuştur.Sonra muhtelif cinsler yeryüzüne yayılarak dilleri başkalaşmış, her ilde bir dil türemiştir. Ama önce çeşitli diller çıkaran Hazreti İdris’tir. Çünkü Cenab-ı Hak ona nice bin bilgi ihsan edip kâtip yapmıştır. Vahy ile gönderilen sahifeleri cildlerdi. Tufandan evvel bütün kitaplarını batıda Nil nehri aşırı Hermin dağında saklamıştır. Hâlâ bunlara Firavun dağları derler. Fakat yanlıştır. Bunları Tufandan evvel yapan Sevrid Köhne’dir. Tufandan sonra eski bilginler bu kitapları gözden geçirmişler ve 147 lisan öğrenip dünyaya yaymışlardır. Sonra İshak oğlu Ays’dan, Türkçe dili yayılmıştır ki, Tatar dilidir!.
Tatar kollarından üreyen milletler şunlardır[]
Hind, Sind, Moğani, Loristanî, Multanî, Banbanî, Ateşperest Hindistan (oniki kavim), oniki lisandır. Çin kavmi, Hata, Hıten, Fağfur, Kozak, Moğol, Nogol, Türk Tatar, Özbek, Acem, [Dağıstan]’da Komuk, Kalmuk, 12 kavim, on iki dildir. Noğay, Heştük, Libka, Çağtay, Lezki, Gürcü, Mekril, Şavşad, Dadyan, Açıkbaş, Ermeni, Urum, Türkmen, Kabartay, İsrailî yani Yahudi, Mesku (Gürcüdendir). Yakubî, Karayî (bunların bir şubesi olan Frenkler de oniki kavim, oniki dildir). İspanya, Fransa, Ceneviz, Portakal (Portekiz), Venedik, Dodoşka, Sırp, Lâtin, Bulgar, Hırvat, Lotoryan, Tablan.
Acemden hasıl olan kollar[]
Menuçehr evlâdından dördü kaçarak Eğre tarafında yerleşmişler. «Siz kimsiniz?» diye sorulunca «Men çarız», yâni «dört adamız» demişler. Bundan dolayı adları Macar kalmıştır.
Bunlar onbeş kadar kavimdir. Orta Macar, Erdel Macarı, Sigel, Saz, Hayduşak, Leh, Çeh, Korol, Tot, Karakoros…
Ruslar oniki kavimdir ki bunlara İslav denir.Evlak, Boğdan, Sırca, İsveç, Felemenk, Donkarkız, Danimarka, Nemçe, İngiltere, Dış Fransa, Hırvat, Boşnak.
Ama, kabilelerin en şereflisi olan Arap kavminden Mısır kıtasından kırk kadar çeşitli renkler kavimler husule gelmiştir ki şunlardır: Mağribî, Fas, Marakeş, Afno, Mayborna, Cicelkan, Asvanî, Sudanî, Koncu, Kırmanki, Boganeski, Monci, Berberî, Nobi, Zenci, Habeşî, Kilâbî, Alevî, Dombi, Yemen Arabları, Bağdad Arabları, Mevali Arabları, Mekke Arabları ve Medine Arabları, Umman Arabları ve Badiye Arabları, hasılı bütün üçbin altmış kabiledir. Haşimîler, Kureyşli ve Ebtahî’dir. Haşim kabilesinde bu Arab ve Acemin efendisi Hazreti Muhammed dünyaya gelmiştir.
Bu yazılan kavimlerin ataları, Nuh evlâdından Ham, Sam ve Yâfes’e ulaşır. Maksat Abaza kavminin çıkışını söylemek iken mevzudan çıktık.
İnanılır rivayetlere göre Hazreti Ömer’in hilâfeti zamanında Kureyş kabilesinde Beşe adında bir Arap meliki vardı. Kudretli bir hâkim olup Irak, Bahta, Yemen ve Aden memleketlerine sahip idi (?). Bunun beş evlâdı olup, büyük oğlunun adı Cebel-ün Heme idi. İkincisinin Arap, üçüncüsünün Keysu idi. Keysu’nun da Kesr, Meval ve Tay adlı üç oğlu var idi. Nihayet babaları vefât etti. Hazreti Ömer’in emriyle aşiret beyliği büyük oğlu Cebel-ün Heme’ye verildi. Bir gün bu Cebel-ün Heme yanlışlıkla bir bedevinin gözünü çıkardı. Bedevi, Hazreti Ömer’in huzuruna gelerek şikâyet edince, kısas olarak Cebel-ün Heme’nin gözünü çıkartmak icab etti (1)…
Hemen Cebel-ün Heme korkarak, o gece bütün aşiret halkını alıp dört biraderi ile birlikte,Antakya’da Herakl krala varıp bir yer ister. O da bunlara Şam, Trablus dağlarını verip yerleştirdi. Cebel-ün Heme, kuvvetlenip Şam ve Medine taraflarını yağma etmeğe başladı. Üzerine Halid bin Velid, Mikdad bin Esved Hazretlerini gönderdi. Artık Cebel, Cebeliye’de de duramayıp gemilerle İspanya’ya kaçar (?) Avlonya dağlarına yerleşir(?) bunlar Kureyşli olduklarından, oturdukları dağlarda Kureyş dağı ve bunlara da Kureyş Arnavudu derler. Dillerini de Efrenk dilleriyle karıştırarak Arnavud dilini çıkarırlar. Arnavudlar da Araplar gibi saçlı kavimlerdir. Şiirleri, türküleri Araplar gibidir. Onun için Arnavud kavminin asıl adı Arabdandır ki Cebel-ün Heme’dir. İlbasan yakınında yatar. Ama mürted olmuştur (Müslümanlıktan ayrılmıştır) derler. Evlâdı ise sonraları iki kat mürted olmuşlardır. Avlonya ile Delvine arasındaki Dokat dağlarında otururlar. Esmer renkli, Arab lehceli, saçlı Arnavudlardır. Cebel-ün Heme’nin üzerine gelen Halid bin Velid Hazretleri, biraderi Arab’ı, Keysu’nun oğlu Mevali ve Tay’ı yakalayıp Hicaz’a götürdü. Bağdad çölünde yurd verdi. Tayy da, Tayy kabilesine malik olur. Amcası Arab, Umman diyârına malik olur.
Ama Keysu ve biraderi Lazki, Abazı kendi adamlariyle Halid bin Velid’in elinden kaçtı, Konya şehrine, oradan Kostantiniyye’ye gelirler. Fakat o aralık Emevîlerden Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye’nin İstanbul üzerine yürüyeceğini duyduklarından orada da barınamayıp gemilere binerek Karadeniz kıyısındaki, Trabzon tekfuru Yenevan’a varıp sığınacak bir yer ister. O da Lazkiye (?) Çoruh nehri kenarını verir. Laz tâifesi, bu (Lazki) den yayılır. Laz kavmini aslı Arabdır. Ortanca kardeşi Keysu’ya dağlarını verir. Bunun için Çerkesler de Kureyştendirler.Abazi’ye de bu Abaza vilâyetini verdiğinden onun da Karadeniz kenarındaki Abazalar çoğalıp oraları mâmûr ederler. Onun için Abaza kavminin ataları Kureyş kabilesindendir (?!).
Çerkesler, Abazalar, Lazlar, Arnavudlari Umman Arabları, Kis Arabları hep kardeş çocukları Kureyşlilerdir (?) (doğrusunu Allah bilir).(1) __________________________________________________________
(1) Cebele bin Eyhem olacak… Bu takdirde olayın şekli başkadır.
TUHFE-İ HASEKİYYE - İSMAİL HAKKI BURSEVÎ Kaddesellâhü sırrahu’l azîzin TUHFE-İ HASEKİYYE’SİNDE TÜRK SEVGİSİ[]
İsmail Hakkı Bursevî, Tuhfesinde Kureyş’in ve Arapça’nın üstülüğüne dâir hadisleri zikretmiştir.
Arapça dışındaki diller için ise “Dillerinizin ve renklerinizin farklı olması Allah’ın âyetlerindendir.” (Rûm, 30/22) meâlindeki ayeti ele almıştır. Fakat hurma nasıl diğer meyvelere üstünse, Arapça’nın da öyle olduğunu, fazîlet açısından dillerin derecelerinin farklı olduğunu öne sürmüştür. İhlâs sûresinin Allah’ın zât ve sıfatından bahsettiği için Tebbet sûresi üzerine daha faziletli oluşunu örnek göstermiştir. Buradan yaptığı çıkarım ise sonuç olarak şudur: Allah Teâlâ, bütün diller ile konuşur. Zira dil âlimleri, O’nun sıfatlarının çıkıp göründüğü yerdir. İlâhî kelâm sıfatının keyfiyyeti Âdem (aleyhisselâm)’e öğretilmiştir ve ondan da evlâdına geçmiştir.
Türkçe ile ilgili olarak “garâib-i ahbardandır” yani pek güvenilmeyen, acayip haberlerden biri olduğunu söylediği şu olayı anlatmıştır: Âdem aleyhisselâm, cennette yediği yasak meyveden sonra yeryüzüne inmekle emrolununca, melekler hangi dil ile söyledilerse Âdem aleyhisselâm kulak asmamıştır. Sonunda bir melek Türkçe “Kalk!” demiş ve Âdem bunun üzerine yeryüzüne inmek için hazırlanmıştır. Bundan dolayı Türkçe'de fazîletli bir dildir. Onun için Türkler’den kâmil evliyâ gelmiştir.
Bu olay, İsmail Hakkı Bursevî’nin, olayı anlatmaya başlarken dediği gibi garip bir rivayet. Fakat bu olaydan çıkarılan sonuç dikkate şayandır. Çünkü Türkler’den evliya gelmesinin sebebi, Türkçe’nin fazîletine bağlanmıştır.
Tez: sh.24-25
TUHFE-İ HASEKİYYESİ[]
Zîrâ âsârda gelir ki: evlâd-ı Mead ibn-i Adnân kırk adede bâliğ oldukta, [151 a] Hazreti Mûsâ’nın kavmiyle muhârebe eyleyip onları intihâb etmeye başladıkta, Hazreti Mûsâ onlara bedduâ eyledi. Velâkin Allah Teâlâ bedduâya rızâ vermeyip:
“Yâ Mûsâ! Onlara bedduâ etme! Zîrâ Ben onların silsilesinden Nebiyy-i Kerîm-i Beşîr-i Nezîr ihrâc etsem gerektir. Pes ol sahn-ı gülistâna hâr-bâş olma ve zebân-ı dâstân, hangi edvârdan bîrûn edip evrâdını yanılma!”
Ve Rasûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem ile Hazreti Îsâ arasında, ne nebiyy-i mütâbi’ ve ne höd rasûl-i müşerri’ gelmiştir. Ve ikisinin meyânında olan fetret dört yüz veyâ altı yüz veyâhut altı yüz senedir. Ve İsmâîl aleyhisselâm ile Adnân arasında âbâ’-i seb’a veyâ tis’a vardır. Ve ba’zıları on beştir demişler ve kırka varınca dahi rivâyet vardır.
Ve Kureyş’in fazâilinde gelir:[]
Kim Kureyş’e ihânet ederse, Allah’a ihânet etmiş olur. Ahmed bin Hanbel, Müsned, I/183, Hadis: 1586. Ve mutlaka Arab hakkında gelir:
Arab’ı şu üç şey için seviniz: Ben Arabım ve Kur’an Arapça’dır ve cennet ehlinin kelâmı Arapça’dır. Münâvî, I, 225.
Ve ba’zı rivâyâtta gelir ki:
Sual olunursa ki:[]
“Lisân-ı Acem, lisân-ı ehl-i cehennemdir. [1] Pes nice lugat ehl-i cennet olur?” Cevâb budur ki:
Acem, Arab’ın muka [151 b] dilidir ki, lisân-ı Arab’dan gayrıya lisân-ı Acem derler.
Velâkin lugat-ı Fârisiyye, lisân-ı Acem’den mahsûs lugattır ki, lugat-ı ehl-i cennete mülhıktır.
Zîrâ ba’zı kabâil-i Arab, Bâ’ ve Cîm ve Zây ve Kaf’ı Fârisiyye ile tekellüm etmişlerdir.
Bu yüzden hurûf-i teheccî otuz iki olmuştur ki aded-i isnândır.
Ve lisân-ı Fârisî bi-husûsa lisân-ı ehl-i cennet olmaya Acem erenlerinin takrîr ve tahrîri dahi delâlet eder.
Zîrâ ehlullâh, lisân-ı medhûl ile tekellüm eylemezler.
Ve bundan mefhûm olur ki, [Dillerinizin farklı olması] (Rûm, 30/22) mûcibince, elsine-i nâsın ihtilâfı âyât-ı ilâhiyyedendir.
Velâkin birbirine nisbetle fazlde tefâvütleri vardır ki, Lisân-ı Arabî, cemî’-i elsineden a’lâdır.
Nitekim hurma cümle fevâkihten efdaldir.
Ve bir nesnenin mercûhiyyeti Hak Teâlâ’nın onunla adem-i tekellümünü muktezî değildir.
Nitekim sûre-i Tebbet ve Ihlâs, ikisi dahi kelâm-ı ilâhîdir. Fe-emmâ İhlâs’ın Tebbet üzere fazl-i râcihi vardır. Zîrâ zât ve sıfat Hakk’a dâirdir.
Ve bundan zâhir olur ki, Allah Teâlâ cemî’-i lugât ile tekellüm eder. Zîrâ ehl-i lugât O’nun mezâhir-i sıfatıdır ve kelâm-ı sıfat-ı ilâhiyyedir kim keyfiyyetini Âdem aleyhis selâm ta’lîm olunmuştur ve ondan evlâdına intikâl [152 a] etmiştir.
Ve garâib-i ahbardandır ki,[]
Âdem, ekl-i dâneden sonra arza hubût ile me’mûr olıcak, melâike lisânından her ne türlü lisân ki tekellüm vâki’ olduysa, Âdem, asgâ etmedi. Tâ ki bir melek gelip lisân-ı Türkî üzere ona “Kalk”! dedi. Âdem dahi kalkıp arza hebûte müteheyyi’ oldu. Pes lisân-ı Türkî’nin dahi fazîleti zâhir oldu. Onun için Türk’ten dahi kümmel-i evliyâ gelmiştir.
Ve denilmiştir ki:[]
Ya’ni diyâr-ı Rûm’a, enbiyâ ayak basmamıştır, belki diyâr-ı Arab’a ve Fürs’e vaz’-ı kadem etmiştir. Velâkin bundan Rûm’a tenezzül gelmez.
Zîrâ ibtidâ bütün dünyâya Âdem ayak basmıştır. Ve her mevzi’ki şehristân olmuştur; Âdem’in vaz-ı kademi eseridir ve her ne yer ki menhûstur, oraya şeytân basmıştır.
Onun için bıka’ın dahi birbiri üzerine rüchânı vardır.
Meselâ Mekke ile sâir bilâd berâber değildir. Zîrâ Mekke cevâhir ve sâirler hacer ve meder gibidir. Lâkin fazl-ı Medîne ve Kuds, fazl-ı Mekke’ye tâbi’dir.
Ve kezâlik, mesâcid ve cevâmi’, sâir büyût-i sükkândan efdaldir. Fe-emmâ mescid ile kenîse ve tekye ile meyhânenin meyânında müfâdala yoktur.
Zîrâ mescid ve tekye arâzi-i tayyibeden; kenîse ve meyhâne, arâzi-i habîsedendir. Nitekim [152 b]
“Gınâ ve fakrın hangisi efdaldir?” denilmez. Zîrâ gınâ, sıfat-ı zâtiyye-i ilâhiyye; ve fakr sıfat-ı zâtiyye-i abdiyyedir.
Mevâli’ ile abd arasında münâsebet olmadığı gibi sıfatları arasında münâsebet yoktur.
Kaynak: Mehmet TABAKOĞLU, İsmail Hakkı Bursevî’nin Tuhfe-i Hasekiyye’sinin İkinci Bölümü (Metin Ve Tahlil), T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlâhiyat Anabilim Dalı Tasavvuf Bilim Dalı, (Yüksek Lisans Tezi), , 2008, İstanbul
O
Türkçe- Türk dili- Türk Tili | |
---|---|
Kullanıcı:Hasanunal: Lügat: A. B. C.Ç. D. E. F. Q. G. H. I. İ. J. K. L. M. N. O. Ö. P. R. S. Ş. T. U. Ü. V . Y. Z. Dil. Lisan | |
Yabancı dil | Yabancı Dil anlamında Garbi Türkçede yani İstanbul ve Balkanlar'da Dilce kullanilirdi. "Acam, dilce bilirdi" gibi. |
Slavik teori | Rus filologları:Türkçe Farsçadan türemiştir
- Türkçe, Farsçadan türemiştir |
Osmani mülahaza | Osmanli filologlarinin görüşü ; Türkçe, Farisi-i deri den türemiştir, der İsmail Hakkı Bursevi Ruhul mesnevide. |
Altaic teori | Avrupalı filologlar: Türkçe, Ural-Altay dil gurubundandır |
Dini teori | Kim ki Türkçe'yi öğrenirse; cihana hakim olur Hz Muhammed - Divan-ı Lügat-it Türk - Evliya Çelebi
Cennet lisanı ikidir. Arabî ve Farisî, Türkçe'de Farisî-i Derîden türemiştir. Dolayisiyla Türkçe cennet lisanıdır. İSLÂM İTİKADININ DİLİ TÜRKÇEDİR / TÜRKÇE İSLÂM İTİKADININ DİLİDİR |
Şablon:Türkçebakınız. Sözlük. Hukuk/Lügat. HS. |
Türkçe kökenli dinsel terimler | |
---|---|
Abdil den Abdullah - Kayı dan Kaji - çare çıkar yol anlamına aynı zamanda ummaktan Umar dan Ömer - Usman dan Osman - Kuruş tan Kureyş -Zere den Zer -Kurban dan Korbanat - Yasak meyva elma Türkçe yasak anlamına alma dan - Adam dan Âdem -Garbi Türkçe'de Hava yerine Ava dan Havva - Garbi Turkcede h harfi düşer ve Harun yerine Arun denir. Avrupalilar da Harun yerine Aron derler. | |
Sal | Sal dan salat - Sallama - |
Kipa | Yarmulka- Kipa . Kippa maddesi Türkçe olduğunu söylüyor.Takke - Papak - Terlik - x |
Kurban | Kurban .Korban-Korbanat. Edha |
Tuva | Tuva -Tuva vadisi - Tuva Türkleri - Tuva Türkçesi |
Kaşar | Kaşar-Kosher-x |
Kureyş | Kuruş - Kureyş - Korosh |
Tam | Tam Jacob was a shy or simple man, depending on the translation of the Hebrew word "Tam" (which also means "relatively perfect man").[7] |
Kağan | Kağan yerine Kohen - Kohler- Kaplan[[]] |
Tomris | Tomris - Tomyris - Tomris Hatun - Kuruş The given name Tomris or Toʻmaris has also become very popular in Central Asia and Turkey in the 20th and 21st centuries. Toʻmarisning Koʻzlari (The Eyes of Tomyris) is a 1984 book of poems and stories by Uzbek author Xurshid Davron. Toʻmarisning Aytgani (The Sayings of Tomyris) is a 1996 book of poetry by Uzbek poet Halima Xudoyberdiyeva. |
Azer | Hz İbrahim'in babasinin adı Azer -Azar - Azari - |
Beg | Beg- Beğ - Özbeg-Özbek- Bey -Eaki Turkcede ve halk arasinda hLa Begim yani beyim.Bekke . Mekke |
Elma | Elma -Alma - Hz musa ve yusuf as vefatinda elma kokusu var Ruh-ul Beyan |
Bağlı | بعل. Bağli. بعلي. Onun bağlısı kocası . بعلها. Nisa بعلتهن Bejar için onun başını bağlayalım,cümlesinde bağlayalım kelimesi doğrudan doğruya seni everelim, kocaya verelim, ya da erkekse sizi eşinizle evine bağlı yapalım, demektir |
Budun | البدن Kurbanlık deve veya kurbanlık inek demektir. "Üze Tengri basmasar asra yir telinmeser Türük budun senin ilini törünü kim artadı, udaçı erti?" |
Türkçe - Dini terimler - Terimler |