Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Hasta Tevhid Yâhud Feryâd -Mehmet Akif Ersoy - Safahat Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Küfe
Şiir yıkılmakta olan ülkemizde tevhid (birlik ve beraberlik) için yazılmıştır. Mehmet Akif şair olmasa, ve yazdığı da şairliğine verilmeyecek olsa Allah'a isyan sayılabilecek insanı dinden çıkarabilecek ifadeler dolayısı ile küfre girdiği söylenebilir.. Şiir her tarafıyla yagondan Allah'a Feryad u figan ve tazarru ve niyaz doludur. Allah'ın inayetini bekleyen bir kalbin inleme dolu bir şiiridir.

Şah beyti:

"Kurban olayım hep mi celalin yok mu cemalin" beytidir.

İniltisini en derinlerden duyabilirsiniz....

FERYAD BU İŞTE...

"Ey Padişah-ı Arş" derken ki bu feryadda güzeldir...

"Mü'minlere imdâda yetiş merhametinle,
Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle" kısmı vaziyetinizi anlatan enfes'in en enfesidir.

YANİ şairimiz müminlerden ümidini kesmiş, mülhidlerin merhametine kaldığımızı vurguluyor...

"Sensin şebabistanı veren" kısmıda haşa Allaha isyan ve feryad havasındadır.

Ama Akif ATAYURDU BALKANLARINI, İSTANBUL'unu, evini, ocağını, bucağını, gelirini, evlatlarını,ve en önemlisi vatanını kaybeden birisi az da olsa çılgın olabileceğinden ve de söyleyen de şair olduğundan sanırım bu isyan belki biraz mazur görülebilir ve bu isyan şairliğine verilebilir.

Çok etkileyici bir şiir..

  •  

Tevhid Yahud Feryad şiirinin Düz liseler için sunumu[]

Tevhid yâhud Feryâd

...............................................................................

Birlik veya Feryad

.......................................................

Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim,
  Zıllin bile esrâr-ı zuhûrun gibi muzlim!

Ey bütün alemler ulihiyet nurunun gölgesi olan (Rabbim! )
Bu gölgeler bile görünüşündeki esrar kadar karanlıktadır.

Kürsî-i celâlin -ki semâlarla zeminler
 

Bir nokta kadar sahn-i muhîtinde tutar yer-

Yüce makamın- ki gökler ve yerler kuşattığı alanda

Ancak bir nokta kadar tutar yer-

İdrâkin eder gâye-i ümmîdini haybet...
Yâ Rab, o ne dehşettir, İlâhî, o ne heybet!
Karşısında idrak en sonunda ümitsizliğe düşer
Allah'ım, o ne dehşettir, ilahi o ne heybettir!
Pervâzına yetmez gibi pehnâ-yı avâlim,
Gâhî seni bulsam diye, âvâre hayâlim
Alemlerin genişliği kanatlanıp uçmasına yetmezmiş gibi,
Perişan hayâlim, bazan da seni bulsam diye,
Bir şevk ile lâhûta kadar yükseleyim der:
Lâkin nasıl olsun ki bu mi'râca muzaffer?
Aşka gelip zât âlemine yükselmek ister.
Lâkin bu makama yükselmeyi nasıl başarır ki?

Nâsût muhîtinde henüz çalkalanırken,

Bir dest-i tecebbür dayanıp göğsüne birden;

Daha insanlık âleminde çalkalanırken;
Zorlu bir el dayanır da göğsüne birden;
Hüsranla iner öyle sefil, öyle muhakkar:
Hâlâ o sukûtun küreden tozları kalkar!
Hüsranla, sefil ve aşağılanmış bir şekilde yere iner,
Yeryüzünden hâlâ o düşüşün tozları kalkar!
Yalnız o mu? Bin fikr-i semâvî bu zeminde,
Bîtâb-ı taharrî kalarak âh ü eninde!
Yalnız o mu? Gökler kadar yüksek binlerce fikir bu vaziyette,
Aramaktan yorgun düşerek âh edip inlemekte.
Eşbâha mı kurbün olacaktır cevelângâh?
Ervâh bütün mündehiş-i "sümme radednâh!"
Bütün ruhlar "sümme radednah"ın dehşeti içindeyken,
Cesetler mi senin yakınında gezip dolaşacaklar?
Sun'undaki esrâra teâlî bize memnû'
Olmaz mı, ridâ pûş dururken daha masnû'?
Daha yarattıklarının gizlilik örtüsü altında dururken,
Yaratışındaki sırlara yükselmek bize yasak olmaz mı?
Hurşîd-i ezelden nasıl ister ki haberdâr
Olsun daha bir zerreyi derk etmeyen efkâr?
Daha bir zerreyi anlayamayan fikirler,
Ezel güneşinden haberdar olmayı nasıl isteyebilirler?
Ey nâmütenâhî sana nisbet ile mahdûd,
Mahsûr-i muhît-i kaderindir ne ki mevcûd.
Ey ebedî olan (Rabbim), sana nisbetle sonsuzluk sınırlıdır
Varlık adına ne varsa hepsi kaderle çevrilmiştir.
Dîbâce-i evsâfını almaz bütün eb'âd,
A'dâd edemez silsile-i feyzini ta'dâd.
Bütün uzaklıklar vasıflarının başlangıcını kapsayamaz,
Sayılar da feyzinin silsilesini saymaya yetmez.
Ummân-ı şüûnun ki birer mevcidir a'sâr,
Her mevcesi bir lücce-i bî-sâhil-i âsâr!
Yüzyıllar senin olaylar okyanusunun dalgaları,
Her dalga ise uçsuz bucaksız bir eserler denizidir
Fermânına mahkûm ezeliyyet, ebediyyet;
Ey pâdişeh-i arş-ı güzîn-i samediyyet.

Ezelîlik ve Ebedîlik fermanına mahkûmdur.

Ey yüceliğin seçkin tahtının padişahı

İbdâ-ı bedîin -ki cihanlarla bedâyi'
Meydâna getirmiş- bize ey Hâlik-ı Mübdi',
Ey var eden Allah, yaratma sanatın -ki dünyalar kadar
Güzellikler yaratmıştır- bize nasıl gizli olmasın;
Mübhem nasıl olmaz ki?Ademden değil isbât,
Bir zerre-i mevcûdu yok etmek bile heyhât,

Nasıl gizli olmaz ki? İnsandan değil ispat

Varlığın bir zerresini bile yok etmek. Heyhat!

Kâbil olamaz çıksa da bin dest-i muharrib.
Yâ Rab, bu nasıl âlem-i lebrîz-i garâib!
Mümkün olamaz çıksa da tahrip eden binlerce el.
Ya Rab, bu nasıl garip şeylerle dolu bir âlemdir?

Serhadd-i ezel bed'-i hudûd-i melekûtun

Pehnâ-yı ebed gâye-i sahn-ı ceberûtun.

Ruh ve melekler âleminin sınırları ezel sınırında başlamakta,
Kudret sahnesinin nihayetleri de ebed'in genişliklerinde kaybolmakta
Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir şey;
Bir anda bu pâyansız olan cevvi eder tayy
Hükmünün yürüyüşü üstünde hiç bir şey etkili olamaz
Buyruğunla bu sınırsız gök boşluğu bir anda yok olur.
Bir an, diyerek eylemişim bilmiyerek, bak!
Takyîd zamanla seni ey Fâtır-ı Mutlak!
"Bir an" diyerek ne yapmışım bilmeyerek bak;
Ey Mutlak Yaratıcı!Seni zamanla sınırlamışım
Bâkîyi beşer her ne kadar etse de tenzîh.
Fâniyyeti îcâbı, eder kendine teşbîh!
İnsanoğlu (seni) ne kadar eksik ve kusurdan uzak tutsa da,
Fâniliği gereği yine kendine benzer düşünür.
Itlâka nasıl yol bulabilsin ki tefekkür?
Eşbâhı görür eyler iken rûhu tasavvur! .
Ruhu tasavvur ederken cesetler gören fikir
Bunları birbirinden ayırt etmeyi nasıl başarır!
Ey rûh-i fezâ-gerd, giran-seyr-i harîmin,
Ey nâtıka, dembeste-i esrâr-ı azîmin,
İlâhî! Kutsal dairene girdiği an fezalarda dolaşan ruhun ayakları ağırlaşır,
Senin büyük sırların karşısında düşünme ve konuşma gücünün soluğu tutulur
Maksûd bu hilkatten eğer ma'rifetinse;
Varmış mı o müdhiş görünen gâyete kimse?
Eğer bu yarattıklarından maksat senin bilinmen idiyse,
O müthiş görünen gayeye varmış mı bir kimse?
Bir sahne midir yoksa bu âlem nazarında?
Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Bir sahne midir yoksa bu alem senin gözünde?
Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Bir sahne ki her perdesi tertîb-i meşiyyet;
Eşhâsı da bâzîçe-i âvâre-i kudret!
Bir sahne ki her perdesi iradenle düzenlenmiştir.
Oyuncuları da kudretinin başıboş oyuncaklarıdır.
Cânîleri, katilleri meydâna süren sen;
Cânîdeki, katildeki cür'et yine senden!
Canileri, katilleri meydana süren sen;
Canideki, katildeki cür'et yine senden!
Sensin yaratan, başka değil zulmeti, nûru;
Sensin veren ilhâm ile takvâyı, fücûru!
Sensin yaratan, başkası değil karanlığı, ışığı;
Sensin veren ilham ile Allah korkusunu, günahkârlığı!
Zâlimde teaddîye olan meyl nedendir?
Mazlûm niçin olmada ondan müteneffir?
Zalimdeki tecavüz etme eğilimi nedendir?
Zulme uğrayan neden ondan nefret etmektedir?
Âkil nereden gördü bu ciddî harekâtı?
Câhil neden öğrenmedi âdâb-ı hayâtı?
Akıl sahibi nereden öğrendi bu ciddi davranışları?
Cahil neden öğrenmedi edeple yaşamayı?
Bir fâilin icbârı bütün gördüğüm âsâr!
Cebrî değilim... Olsam İlâhî ne suçum var?
Bir gücün zorlamasıyla olmakta her şey !
Cebri değilim... Allahım suçlu muyum olsam da?
Bir sahne demek âleme pek doğrudur elbet;
Ancak görülen vak'alann hepsi hakîkat.
Bir tiyatro sahnesi demek âleme pek doğrudur elbet;
Ancak görülen olayların hepsi gerçektir.
Hem öyle vekâyi' ki temâşâsı hazindir,
Âheng-i tarab-sâzı bütün âh ü enindir!
Hem öyle olaylar ki seyretmesi hüzün verir,
İnsanı eğlendiren ahengi bütün âh ve iniltidir!
Zîrâ ederek bunca sefâlet-zede feryâd;
Vâveyl sadâsıyla dolar sîne-i eb'âd.
Zira sefalete düşmüş bunca insanın feryadı,
Bütün uzaklıkları çığlıklarla doldurur.
Yâ Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?
Senden daha bir emr-i sükûn inmeyecek mi?
Ya Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?
Senden bu feryadı dindiren bir emir hala inmeyecek mi?
Her ân ediyorsun bizi makhûr-i celâlin,
Kurbân olayım nerde senin, nerde cemâlin?
Celâlinle bizi her seferinde kahrediyorsun,
Kurban olduğum, nerde senin cemâlin
Sendense eğer çektiğimiz bunca devâhî,
Kimden kime feryâd edelim söyle İlâhî?
Sendense eğer uğradığımız bunca felaket,
Söyle ilâhî, kimden kime feryad edelim?
Lâ yüs'el'e binlerce suâl olsa da kurban,
İnsan bu muammâlara dehşetle nigehban.
“Lâ-yüs'el" emrine binlerce soru olsa da kurban,
Bütün bu bilmecelere dehşetle bakmakta insan.
Bir şahsa esîr olmayı bir koskoca millet,
Mekrinle mi yâ Rab sanıyor kendine devlet?
Bir kişiye esir olmayı bir koskoca millet,
Sen yanılttığın için mi ya Rab sanıyor kendine devlet?
Dünyâyı yakıp yıkmaya bir seyf i teaddî,
Emrinle mi yâ Rab, ediyor böyle tesaddî?
Bir zulüm kılıcı dünyayı yakıp yıkmaya,
Emrinle mi ya Rab başlıyor böyle?
Zâlimlere kahrın o kadar verdi ki meydan:
" Yok âdil-i mutlak" diyecek ye's ile vicdan!
Zalimlere kahrın o kadar verdi ki meydan;
"Mutlak adalet sahibi yok"diyecek bezginlik içinde vicdan.

Yerden çıkıyor göklere bin âh-ı şererbâr

Gökler ediyor sade çıkan nâleyi tekrâr

Kıvılcım saçan bin âh yerden göklere yükseliyor!
Göklerin yaptığıysa bu iniltiyi sâde yankılamak!
Bir yanda yanar lânesi bin hâne-harâbın,
Bir yanda söner lem'ası milyonla şebâbın.
Bir yanda evleri yıkılanların yuvaları yanar,
Bir yanda milyonlarca gencin ışığı söner.
Kalmış eli böğründe felâket-zede mâder;
Evlâdını gömmüş kara topraklara, inler!
Eli böğründe kalmış felakete uğramış anneler,
Evladını gömmüş kara topraklara, inler!

Ağlar beriden bir sürü âvâre-i tâli'

Nan-pâre için eyliyerek ırzını zâyi'

Ağlayıp duran bir sürü başıboş bahtsız;

Bir yanda bir lokma ekmek için namusunu kaybetmiş,
 

Bükmüş oradan boynunu binlerce yetîman,
Me'vâ arıyor âileler lâne perîşan!
Bir yanda da boynu bükük binlerce yetim var,
Yuvası dağılmış aileler sığınacak yer ararlar.

Mazlum şikâyette, nedamette sitemkâr

Hûnâbe-i maktûle garîk olmada hunhâr

Mazlum şikâyet etmekte, zâlim pişmanlık duymakta;
Kan döken de öldürdüğünün kanıyla boğulmakta.

Bimârı, feleketliyi, üryanı, sefîli

Meflûcu, amel-mandeyi, miskîni, zelîli

Hastayı, fekaletliyi, çıplağı, yoksulu,
Felçliyi, sakatı, tembeli, bayağıyı,
Gaddârı, cefâ-dîdeyi, mahkûmu, esîri,
Heyhât, şu pâyansız olan cemm-i gafiri
Gaddarı, eziyet çekeni, mahkûmu, esiri,
Yazık, şu sayıya sığmaz insan yığınını

Teşhîr ile şöhret kazanan sahne-i dünyâ

Gelmez mi İlâhî sana bir kanlı temâşâ?

Sergilemekle şöhret kazanan dünya sahnesi
Sana kanlı bir seyir sahnesi gibi gelmez mi İlâhî?
Lâkin bu sefilân-ı beşerden kiminin, var

Kalbinde bir ümmîd ki encüm gibi parlar:

Lâkin bu yoksul insanlardan kiminin var

Kalbinde bir ümit ki yıldız gibi parlar

Îmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür...

Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür!

İmandır o cevher ki ilâhî ne büyüktür

imansız olan paslı yürek sinede yüktür

Mü'min -ki bilir gördüğü yekrûze cihânın

Fevkınde ne âlemleri var subh-i bekanın;-

Mü'min-şu şu bir kaç günlük dünyadan üstün

Beka sabahının ne alemleri bulunduğunu bilir-

Bin cân ile elbet çekecek etse de bilfarz,

Her devri hayâtın ona binlerce belâ arz.

Hayat her döneminde, sözgelişi, binlerce belâ

Gösterse de, elbette ki belâları bin can ile çekecektir

Ferdâdaki ezvâkı o ettikçe te'emmül,

Eyler bugün âlâma nasıl olsa tahammül...

O, gelecekteki hayatın zevklerini düşündükçe

Bugünkü acılara nasıl olsa katlanır

Bir mülhidi lâkin kim eder tesliye heyhât?

Sığmaz bunun âfâkına ferdâ-yı mükâfât!

Fakat, bir dinsizi, yazık, kimse tesellî edemez

Mükâfatla dolu gelecek onun ufuklarına sığmaz

Baştan başa "boşluk"şu semâlar, şu zeminler,

Bir gûş-i kerem var mı akan yaşları dinler?

Ona göre şu gökler, şu yerler baştan başa "boşluk"tur

Akan yaşların sesine kulak verecek bir kerem sahibi yoktur

lcâ-yı tesâdüfle şu "boş!" âleme düşmüş;

Etrâfına binlerce şedâid gelip üşmüş.

Tesadüfün zorlamasıyla şu "boş" alame düşmüş

Etrafını binlerce sıkıntı gelip üşüşmüş

Her lâhza boğuşmakla geçip devr-i hayâtı.

Bir şey olacak gâye-i hüsrânı: Memâtı!

Ömür süreci her an boğuşmakla geçecektir

Ziyan içindeki hayatının tek sonucu ölüm olacaktır

Varlıktan onun inliyerek ölme nasîbi!

Bunlar beşerin işte en âvâre garîbi!

Varlıktan onun inleyerek ölmek nasibi

Bunlar insanoğlunun işte en baıboş garipleri

Mü'minlere imdâda yetiş merhametinle,

Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle:

Mü'minlere yardıma yetiş merhemetinle

Dinsizlere lâkin daha çok merhemet eyle

Gümrâhlarındır ki karanlıklara dalmış,

Bir rehber olur necm-i emel yok da bunalmış!

Yolunu şaşırmış kullarındır ki karanlıklara dalmış

Kılavuzluk edecek bir emel yıldızından mahrum, bunalmış

Sensin bu şebistâna süren onları elbet,

Senden doğacak doğsa da bir fecr-i hidâyet.

Sensin elbet bu karanlıklar dünyasında yaşatan onları

Senden doğacak doğsa da bir hidayet sabahı

Mülhid de senin, kalb-i muvahhid de senindir;

İlhâd ile tevhîd nedir? Menşei hep bir.

Varlığına ve birliğine inanan kalp de karşı çıkan fikir de sendendir

Birliğine inanma ve karşı çıkmanın aslı nedir? Kaynağı bir

Öyleyse nedendir bu tefâvüt ara yerde?

Esbâb-ı tehâlüf nedir efkâr-ı beşerde?

Öyleyse nedendir bu ayrılık ara yerde

Ayrılığın sebebi nedir insanların fikirlerinde

Yâ Rab, bu serâir gün olur da açılır mı?

Bir leyl-i müebbed olarak yoksa kalır mı?

Ya Rab, bu sırlar bir gün gelip de açılır mı

Ebedî bir gece olarak yoksa kalır mı

Her zerrede âheng-i celâlin duyulurken,

Her nağmede binlerce lisan nâtık olurken,

Her zerrede celâlinin ahengi duyulurken

Her nağmede binlerce dil konuşurken

Cilvendeki esrâr nasıl kalmada muzlim?

Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim

Tecellî edişindeki esrar nasıl karanlıkta kalmakta

Ey bütün alemler ulûhiyet nurunun gölgesi olan Rabbim

Tevhid yahud Feryad şiirinin Anadolu Liseleri ve İngilizce eğitim veren Üniversiteler için sunumu[]

Tevhid

yâhud

Feryâd

Birlik

veya

Feryad

Unity

or

Scream

Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim,
 

Zıllin bile esrâr-ı zuhûrun gibi muzlim!

Ey âlemlerin ilahi ışığının gölgesi olan (Rabbim! )
Gölgen bile zuhurunun sırları kadar muzlim (karanlık).
God!That is the shadow of the divine light of the Worlds
Even if your shadow is dark as the emergence of secrets.

Kürsî-i celâlin -ki semâlarla zeminler
 

Bir nokta kadar sahn-i mıchîtinde tutar yer-

Yüce makamında ki gökler ve yerler hiddet kürsünün
Bir noktası kadar çevresinde yer tutar
Rage in the sky and where the Supreme office chair
Holds up to a point in the vicinity of
İdrâkin eder gâye-i ümmîdini haybet...
Yâ Rab, o ne dehşettir, İlâhî, o ne heybet!
İdrâkın eder, ümidindeki amacı boşa çıkarır.
Allah'ım, o ne dehşettir, ilahi o ne heybettir!
Please note that realization, it frees the aim in hope.
God, how horrific it is, what a divine majesty !
Pervâzına yetmez gibi pehnâ yı avâlim,
Gâhî seni bulsam diye, âvâre hayâlim
Alemlerin genişliği kanatlanıp uçmasına yetmezmiş gibi,
Perişan hayâlim, bazan da seni bulsam diye,
As if the width of the Worlds doesn't suffice for having wings and flying ,
My dream is distraught, so that sometimes I find you,
Bir şevk ile lâhûta kadar yükseleyim der:
Lâkin nasıl olsun ki bu mi'râca muzaffer?
Aşka gelip zât âlemine yükselmek ister.
Lâkin bu makama yükselmeyi nasıl başarır ki?
By falling in love ,wants to rise to the world of person .
But how does it manage to rise this authority?

Nâsût muhîtinde henüz çalkalanırken, Bir dest-i tecebbür dayanıp göğsüne birden;

Daha insanlık âleminde çalkalanırken;
Zorlu bir el dayanır da göğsüne birden;
While It is slushing in the world of humanity;
Suddenly a strong hand presses on his chest;
Hüsranla iner öyle sefil, öyle muhakkar:
Hâlâ o sukûtun küreden tozlan kalkar!
Hüsranla, sefil ve aşağılanmış bir şekilde yere iner,
Yeryüzünden hâlâ o düşüşün tozları kalkar!
With disappointment, falls onto the ground, the miserable and humiliated,
Still the dust rises from the earth because of that fall!
Yalnız o mu? Bin fikr-i semâvî bu zeminde,
Bîtâb-ı taharrî kalarak âh ü eninde!
Yalnız o mu? Gökler kadar yüksek binlerce fikir bu vaziyette,
Aramaktan yorgun düşerek âh edip inlemekte.
Only him?Ideas as high as the sky are at the same condition,
Feeling tired and moaning becuse of searching.
Eşbâha mı kurbün olacaktır cevelângâh?
Ervâh bütün mündehiş-i "sümme radednâh!"
Bütün ruhlar "sümme radednah"ın dehşeti içindeyken,
Cesetler mi senin yakınında gezip dolaşacaklar?
All souls having the horror of ' Süme radednah' inside,
Wil corpses walk near you?
Sun'undaki esrâra teâlî bize memnû'
Olmaz mı, ridâ pûş dururken daha masnû'?
Daha yarattıkların gizlilik örtüsü altında dururken,
Yaratışındaki sırlara yükselmek bize yasak olmaz mı?
More creations while under cover of secrecy,
Would not it be forbidden to us to rise creation secrets?
Hurşîd-i ezelden nasıl ister ki haberdâr
Olsun daha bir zerreyi derk etmeyen efkâr?
Daha bir zerreyi anlayamayan fikirler,
Ezel güneşinden haberdar olmayı nasıl isteyebilirler?
How the ideas that can’t understand even particles
May want to understand the eternal sun?
Ey nâmütenâhî sana nisbet ile mahdûd,
Mahsûr-i muhît-i kaderindir ne ki mevcûd.
Ey Rabbim, sana nisbetle sonsuzluk sınırlıdır
Varlık adına ne varsa hepsi de kaderinin dairesiyle çevrilmiştir.
O Allah, eternity is limited in comparison with you
Every creature is surrounded by the fate
Dîbâce-i evsâfını almaz bütün eb'âd,
A'dâd edemez silsile-i feyzini ta'dâd.
Bütün bu uzaklıklar vasıflarının başlangıcını bile kapsayamaz,
Sayılar da ard arda gelen feyizlerini saymaya yetmez.
All these distances even can not cover the beginning of your qualifications,
Even the numbers aren’t enugh to count your prosperity.
Ummân-ı şüûnun ki birer mevcidir a'sâr,
Her mevcesi bir lücce-i bî-sâhil-i âsâr!
Yüzyıllar senin olaylar okyanusunun dalgaları,
Her dalga ise uçsuz bucaksız bir eserler denizidir
Centuries are the waves of your events ocean
Each wave is your endless sea of sign.
Fermânına mahkûm ezeliyyet, ebediyyet;
Ey pâdişeh-i arş-ı güzîn-i samediyyet.
Ey yüceliğin seçkin tahtının padişahı olan Allah,
Ezelîlik ve Ebedîlik senin fermanına mahkûmdur.
Exclusive to the throne of the glory of Allah, O Sultan,
Eternity is destined to your order.
İbdâ-ı bedîin -ki cihanlarla bedâyi'
Meydâna getirmiş- bize ey Hâlik-ı Mübdi',
Ey icad eden Allah, yaratma sanatınki dünyalar kadar
Güzellikler yaratmıştır- bize nasıl gizli olmasın;
Allah , the crestive one!
How can’t your creation art-created beauties-
Be a secret for us?
 
Mübhem nasıl olmaz ki?Adem'den değil isbât,
Bir zerre-i mevcûdu yok etmek bile heyhât,
Yazık ki yoktan var etmek bir yana, yakıp yıkan yüzlerce el çıksa,
Varlığın bir zerresini bile yok etmeye yetmez!
Unfortunately, aside from creating, hundreds of hands that destroy
Are not enough to destroy even if a drop of you
Kâbil olamaz çıksa da bin dest-i muharrib.
Yâ Rab, bu nasıl âlem-i lebrîz-i garâib!
Eşit olamaz çıksa da tahrip eden binlerce el.
Ya Rab, bu nasıl garip şeylerle dolu bir âlemdir?
Can't be equal even if there are thousands of hands destroying
O God, this is what a kingdom full of strange things?
Serhadd-i ezel

bed'-i hudûd-i melekûtunPehnâ yı ebed gâye-i sahn-ı ceberûtun.

Ruh ve melekler âleminin sınırları ezel sınırında başlamakta,
Kudret sahnesinin nihayetleri de ebed'in genişliklerinde kaybolmakta
The boundries of the spirit and the angels world begin at the infinity boundaries,
The boundries in the scene of your strength disappears in the widhts of Ebed
Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir şey;
Bir anda bu pâyansız olan cevvi eder tayy
Hükmünün yürüyüşü üstünde hiç bir şey etkili olamaz
Buyruğunla bu sınırsız gök boşluğu bir anda yok olur.
Nothing to do with the march on the provision can not be effective.
And the endless sky disappears in a moment with your order
Bir an, diyerek eylemişim bilmiyerek, bak!
Takyîd zamanla seni ey Fâtır-ı Mutlak!
"Bir an" diyerek ne yapmışım bilmeyerek bak;
Ey Mutlak Yaratıcı!Seni zamanla sınırlamışım
By saying 'ın a momen’what I have done without knowing;
I limited you in time O absolute creator!
Bâkîyi beşer her ne kadar etse de tenzîh.
Fâniyyeti îcâbı, eder kendine teşbîh!
İnsanoğlu Allah'ı ne kadar eksik ve kusurdan uzak tutsa da,
Fâniliği gereği yine kendine benzer düşünür.
Although human hold God away from the flaw
Think God as himself because of being perishable.
Itlâka nasıl yol bulabilsin ki tefekkür?
Eşbâhı görür eyler iken rûhu tasavvur! .
Ruhu tasavvur ederken cesetler gören fikir
Bunları birbirinden ayırt etmeyi nasıl başarır!
Spirit conceived the idea while seeing the bodies.
How succeed in distinguishing them!
Ey rûh-i fezâ-gerd, giran-seyr-i harîmin,
Ey nâtıka, dembeste-i esrâr-ı azîmin,
İlâhî! Kutsal dairene girdiği an fezalarda dolaşan ruhun ayakları ağırlaşır,
Senin büyük sırların karşısında düşünme ve konuşma gücünün soluğu tutulur
Divine!At the moment of entry into the Holy , wandering soul's legs become heavier .
The power of thinking and speaking is lost when meet your great secrets
Maksûd bu hilkatten eğer ma'rifetinse;
Varmış mı o müdhiş görünen gâyete kimse?
Eğer bu yarattıklarından maksat senin bilinmen idiyse,
O müthiş görünen gayeye varmış mı bir kimse?
If your aim was to known in these creations,
Is there anyone that reached that great aim?
Bir sahne midir yoksa bu âlem nazarında?
Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Bir sahne midir yoksa bu alem senin gözünde?
Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Is this world only a stage for you?
A stage that there are billions of plays on!
Bir sahne ki her perdesi tertîb-i meşiyyet;
Eşhâsı da bâzîçe-i âvâre-i kudret!
Bir sahne ki her perdesi iradenle düzenlenmiştir.
Oyuncuları da kudretinin başıboş oyuncaklarıdır.
A stage that is organized by you .
The players are the adrift toys of your power.
Cânîleri, katilleri meydâna süren sen;
Cânîdeki, katildeki cür'et yine senden!
Canileri, katilleri meydana süren sen;
Canideki, katildeki cesaret yine senden!
You, that bring the thugs, murderers ;
The courage they had is from you again!
Sensin yaratan, başka değil zulmeti, nûru;
Sensin veren ilhâm ile takvâyı, fücûru!
Sensin yaratan, başkası değil karanlığı, ışığı;
Sensin veren ilham ile Allah korkusunu, günahkârlığı!
You're the creator of the darkness and the light not someone else,
You're the inspiration that gives the fear of God, sinfulness!
Zâlimde teaddîye olan meyl nedendir?
Mazlûm niçin olmada ondan müteneffir?
Zalimdeki tecavüz etme eğilimi nedendir?
Zulme uğrayan neden ondan nefret etmektedir?
Why is the cruel's tendency to rape?
Why do the persecuted hate him?
Âkil nereden gördü bu ciddî harekâtı?
Câhil neden öğrenmedi âdâb-ı hayâtı?
Akıl sahibi nereden öğrendi bu ciddi davranışları?
Cahil neden öğrenmedi edeple yaşamayı?
How did the conscious one learn these serious behaviours?
Why didn’t the ignorat learn to live with decent ?
Bir fâilin icbârı bütün gördüğüm âsâr!
Cebrî değilim... Olsam İlâhî ne suçum var?
Bir kulun gördüğü her şey bir gücün zorlamasıyla olmakta!
Cebri (3) değilim... Allahım suçlu muyum olsam da?
Everything I see happens by a force urgign,
I’m not Cebri.Oh my God, am I guilty?
Bir sahne demek âleme pek doğrudur elbet;
Ancak görülen vak'alann hepsi hakîkat.
Bir tiyatro sahnesi demek âleme pek doğrudur elbet;
Ancak görülen olayların hepsi gerçektir.
It’s correct to call the world a theater stage
But all the events are real.
Hem öyle vekâyi' ki temâşâsı hazindir,
Âheng-i tarab-sâzı bütün âh ü enindir!
Hem öyle olaylar ki seyretmesi hüzün verir,
İnsanı eğlendiren ahengi bütün âh ve iniltidir!
Watching such events makes me sad
The harmony make people amuse are all aches and cries
Zîrâ ederek bunca sefâlet-zede feryâd;
Vâveyl sadâsıyla dolar sîne-i eb'âd.
Zira sefalete düşmüş bunca insanın feryadı,
Bütün uzaklıkları çığlıklarla doldurur.
Because the cry of all these people in poverty
Fills everywhere with scream,
Yâ Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?
Senden daha bir emr-i sükûn inmeyecek mi?
Ya Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?
Senden bir defa daha bu feryadı dindiren bir emir inmeyecek mi?
God,wouldn’t sounds in these hearts end?
Won’t a divine order come from you to stop that cry?
Her ân ediyorsun bizi makhûr-i celâlin,
Kurbân olayım nerde senin, nerde cemâlin?
Celâlinle (4) bizi her seferinde kahrediyorsun,
Kurban olduğum, artık bir daha cemâlin (5) görünmeyecek mi?
You are overpowering us everytime with your anger,
Won’t we able to see your beatiful face anymore?
Sendense eğer çektiğimiz bunca devâhî,
Kimden kime feryâd edelim söyle İlâhî?
Sendense eğer uğradığımız bunca felaket,
Söyle ilâhî, kimden kime feryad edelim?
İf you cause this disaster
Say god, who will we pray for?
Lâ yüs'el'e binlerce suâl olsa da kurban,
İnsan bu muammâlara dehşetle nigehban.
“Lâ-yüs'el" (6) emrine binlerce soru olsa da kurban,
Bütün bu bilmecelere dehşetle bakmakta insan.
With the order “ La-yüs-eléeven though thousands of the question become a victim
Human are looking all these riddles with fear
Bir şahsa esîr olmayı bir koskoca millet,
Mekrinle mi yâ Rab sanıyor kendine devlet?
Bir kişiye esir olmayı bir koskoca millet,
Sen yanılttığın için mi ya Rab sanıyor kendine devlet?
Oh my God is it because you misled,does a huge nation,
Think being a prinor of one person as its government?
Dünyâyı yakıp yıkmaya bir seyf i teaddî,
Emrinle mi yâ Rab, ediyor böyle tesaddî?
Bir zulüm kılıcı dünyayı yakıp yıkmaya,
Emrinle mi ya Rab başlıyor böyle?
Does a sword of persecution start to destroy the world
With one of your words , my God ?
Zâlimlere kahrın o kadar verdi ki meydan:
" Yok âdil-i mutlak" diyecek ye's ile vicdan!
Zalimlere kahrın o kadar verdi ki meydan;
"Mutlak adalet sahibi yok"diyecek bezginlik içinde vicdan.
Your cruelty gave the cruels such a chance that
consciense is in weariness saying“there isn’t the owner of absolute justice”
Kıvılcım saçan bin âh yerden göklere yükseliyor!
Göklerin yaptığıysa bu iniltiyi sâde yankılamak!
Kıvılcım saçan bin âh yerden göklere yükseliyor!
Göklerin yaptığıysa bu iniltiyi sâde yankılamak!
Thousands of sparkling cries rising from earth to sky?
The only think that the sky does, is to reflect the sound
Bir yanda yanar lânesi bin hâne-harâbın,
Bir yanda söner lem'ası milyonla şebâbın.
Bir yanda evleri yıkılanların yuvaları yanar,
Bir yanda milyonlarca gencin ışığı söner.
On one hand the houses burns
On the one hand the light of millions of young people dies
Kalmış eli böğründe felâket-zede mâder;
Evlâdını gömmüş kara topraklara, inler!
Eli böğründe kalmış felakete uğramış anneler,
Evladını gömmüş kara topraklara, inler!
Mothers who lived tragedy,moaning!
Buried their sons,
Bir yanda bir lokma ekmek için namusunu kaybetmiş,
Ağlayıp duran bir sürü başıboş bahtsız;
Bir yanda bir lokma ekmek için namusunu kaybetmiş,
Ağlayıp duran bir sürü başıboş bahtsız;
On one hand the one lost his honor for a piece of bread
Crying , unlucky
Bükmüş oradan boynunu binlerce yetîman,
Me'vâ arıyor âileler lâne perîşan!
Bir yanda da boynu bükük binlerce yetim var,
Yuvası dağılmış aileler sığınacak yer ararlar.
On the other hand there are lots of orphans
Scatterd families seek a place to live
Mazlum şikâyet etmekte, zâlim pişmanlık duymakta;
Kan döken de öldürdüğünün kanıyla boğulmakta.
Mazlum şikâyet etmekte, zâlim pişmanlık duymakta;
Kan döken de öldürdüğünün kanıyla boğulmakta.
The oppressed complains , the cruel is regretful;
The murder drowned with the blood of his victims
Hastayı, fekaletliyi, çıplağı, yoksulu,
Felçliyi, sakatı, tembeli, bayağıyı,
Hastayı, fekaletliyi, çıplağı, yoksulu,
Felçliyi, sakatı, tembeli, bayağıyı,
The Patient ,the one having disaster, naked, poor
The paralyzed,crippled,layz, vain
Gaddârı, cefâ-dîdeyi, mahkûmu, esîri,
Heyhât, şu pâyansız olan cemm-i gafiri
Gaddarı, eziyet çekeni, mahkûmu, esiri,
Yazık, şu sayıya sığmaz insan yığınını
The cruel, Vicious, prisoner
The stage become famous by
Teşhîr ile şöhret kazanan sahne-i dünyâGelmez mi İlâhî sana bir kanlı temâşâ? Sergilemekle şöhret kazanan dünya sahnesi
Sana kanlı bir seyir sahnesi gibi gelmez mi İlâhî?
Displaying that human stack
Isn’t a bloody stage for you God?

Tevhid yahud Feryad şiirinin Sosyal Bilimler Lisesi için sunumu[]

Tevhid

yâhud

Feryâd

Birlik

veya

Feryad

Unity

or

Scream

توحيد

ياخود

فرياد

,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim,
 

Zıllin bile esrâr-ı zuhûrun gibi muzlim!

Ey âlemlerin ilahi ışığının gölgesi olan (Rabbim! )
Gölgen bile zuhurunun sırları kadar muzlim (karanlık).
God!That is the shadow of the divine lightof the Worlds
Even if your shadow is dark as the emergence of secrets.

اى نورالوهيتنك

ظلى عوالم ،

ظلك بيله اسرار ظهورك كبې مظلم

Kürsî-i celâlin -ki semâlarla zeminler
 

Bir nokta kadar sahn-i mıchîtinde tutar yer-

Yüce makamında ki gökler ve yerler hiddet kürsünün
Bir noktası kadar çevresinde yer tutar
Rage in the sky and where the Supreme office chair
Holds up to a point in the vicinity of

كرسئ جلالك- كه سمالرله زمينلر

بر نقطه قدر صحن محيطنده طوتارير

İdrâkin eder gâye-i ümmîdini haybet...
Yâ Rab, o ne dehşettir, İlâhî, o ne heybet!
İdrâkın eder, ümidindeki amacı boşa çıkarır.
Allah'ım, o ne dehşettir, ilahi o ne heybettir!
Please note that realization, it frees the aim in hope.
God, how horrific it is, what a divine majesty !
 
Pervâzına yetmez gibi pehnâ yı avâlim,
Gâhî seni bulsam diye, âvâre hayâlim
Alemlerin genişliği kanatlanıp uçmasına yetmezmiş gibi,
Perişan hayâlim, bazan da seni bulsam diye,
As if the width of the Worlds doesn't suffice for having wings and flying ,
My dream is distraught, so that sometimes I find you,
 
Bir şevk ile lâhûta kadar yükseleyim der:
Lâkin nasıl olsun ki bu mi'râca muzaffer?
Aşka gelip zât âlemine yükselmek ister.
Lâkin bu makama yükselmeyi nasıl başarır ki?
By falling in love ,wants to rise to the world of person .
But how does it manage to rise this authority?
 

Nâsût muhîtinde henüz çalkalanırken, Bir dest-i tecebbür dayanıp göğsüne birden;

Daha insanlık âleminde çalkalanırken;
Zorlu bir el dayanır da göğsüne birden;
While It is slushing in the world of humanity;
Suddenly a strong hand presses on his chest;
-
Hüsranla iner öyle sefil, öyle muhakkar:
Hâlâ o sukûtun küreden tozlan kalkar!
Hüsranla, sefil ve aşağılanmış bir şekilde yere iner,
Yeryüzünden hâlâ o düşüşün tozları kalkar!
With disappointment, falls onto the ground, the miserable and humiliated,
Still the dust rises from the earth because of that fall!
örnek osmanlıca مقدمة
Yalnız o mu? Bin fikr-i semâvî bu zeminde,
Bîtâb-ı taharrî kalarak âh ü eninde!
Yalnız o mu? Gökler kadar yüksek binlerce fikir bu vaziyette,
Aramaktan yorgun düşerek âh edip inlemekte.
Only him?Ideas as high as the sky are at the same condition,
Feeling tired and moaning becuse of searching.
örnek osmanlıca مقدمة
Eşbâha mı kurbün olacaktır cevelângâh?
Ervâh bütün mündehiş-i "sümme radednâh!"
Bütün ruhlar "sümme radednah"ın dehşeti içindeyken,
Cesetler mi senin yakınında gezip dolaşacaklar?
All souls having the horror of ' Süme radednah' inside,
Wil corpses walk near you?
örnek osmanlıca مقدمة
Sun'undaki esrâra teâlî bize memnû'
Olmaz mı, ridâ pûş dururken daha masnû'?
Daha yarattıkların gizlilik örtüsü altında dururken,
Yaratışındaki sırlara yükselmek bize yasak olmaz mı?
More creations while under cover of secrecy,
Would not it be forbidden to us to rise creation secrets?
örnek osmanlıca مقدمة
Hurşîd-i ezelden nasıl ister ki haberdâr
Olsun daha bir zerreyi derk etmeyen efkâr?
Daha bir zerreyi anlayamayan fikirler,
Ezel güneşinden haberdar olmayı nasıl isteyebilirler?
How the ideas that can’t understand even particles
May want to understand the eternal sun?
örnek osmanlıca مقدمة
Ey nâmütenâhî sana nisbet ile mahdûd,
Mahsûr-i muhît-i kaderindir ne ki mevcûd.
Ey Rabbim, sana nisbetle sonsuzluk sınırlıdır
Varlık adına ne varsa hepsi de kaderinin dairesiyle çevrilmiştir.
O Allah, eternity is limited in comparison with you
Every creature is surrounded by the fate
örnek osmanlıca مقدمة
Dîbâce-i evsâfını almaz bütün eb'âd,
A'dâd edemez silsile-i feyzini ta'dâd.
Bütün bu uzaklıklar vasıflarının başlangıcını bile kapsayamaz,
Sayılar da ard arda gelen feyizlerini saymaya yetmez.
All these distances even can not cover the beginning of your qualifications,
Even the numbers aren’t enugh to count your prosperity.
örnek osmanlıca مقدمة
Ummân-ı şüûnun ki birer mevcidir a'sâr,
Her mevcesi bir lücce-i bî-sâhil-i âsâr!
Yüzyıllar senin olaylar okyanusunun dalgaları,
Her dalga ise uçsuz bucaksız bir eserler denizidir
Centuries are the waves of your events ocean
Each wave is your endless sea of sign.
örnek osmanlıca مقدمة
Fermânına mahkûm ezeliyyet, ebediyyet;
Ey pâdişeh-i arş-ı güzîn-i samediyyet.
Ey yüceliğin seçkin tahtının padişahı olan Allah,
Ezelîlik ve Ebedîlik senin fermanına mahkûmdur.
Exclusive to the throne of the glory of Allah, O Sultan,
Eternity is destined to your order.
örnek osmanlıca مقدمة
İbdâ-ı bedîin -ki cihanlarla bedâyi'
Meydâna getirmiş- bize ey Hâlik-ı Mübdi',
Ey icad eden Allah, yaratma sanatınki dünyalar kadar
Güzellikler yaratmıştır- bize nasıl gizli olmasın;
Allah , the crestive one!
How can’t your creation art-created beauties-
Be a secret for us?
 
örnek osmanlıca مقدمة
Mübhem nasıl olmaz ki?Adem'den değil isbât,
Bir zerre-i mevcûdu yok etmek bile heyhât,
Yazık ki yoktan var etmek bir yana, yakıp yıkan yüzlerce el çıksa,
Varlığın bir zerresini bile yok etmeye yetmez!
Unfortunately, aside from creating, hundreds of hands that destroy
Are not enough to destroy even if a drop of you
örnek osmanlıca مقدمة
Kâbil olamaz çıksa da bin dest-i muharrib.
Yâ Rab, bu nasıl âlem-i lebrîz-i garâib!
Eşit olamaz çıksa da tahrip eden binlerce el.
Ya Rab, bu nasıl garip şeylerle dolu bir âlemdir?
Can't be equal even if there are thousands of hands destroying
O God, this is what a kingdom full of strange things?
örnek osmanlıca مقدمة
Serhadd-i ezel

bed'-i hudûd-i melekûtunPehnâ yı ebed gâye-i sahn-ı ceberûtun.

Ruh ve melekler âleminin sınırları ezel sınırında başlamakta,
Kudret sahnesinin nihayetleri de ebed'in genişliklerinde kaybolmakta
The boundries of the spirit and the angels world begin at the infinity boundaries,
The boundries in the scene of your strength disappears in the widhts of Ebed
örnek osmanlıca مقدمة
Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir şey;
Bir anda bu pâyansız olan cevvi eder tayy
Hükmünün yürüyüşü üstünde hiç bir şey etkili olamaz
Buyruğunla bu sınırsız gök boşluğu bir anda yok olur.
Nothing to do with the march on the provision can not be effective.
And the endless sky disappears in a moment with your order
örnek osmanlıca مقدمة
Bir an, diyerek eylemişim bilmiyerek, bak!
Takyîd zamanla seni ey Fâtır-ı Mutlak!
"Bir an" diyerek ne yapmışım bilmeyerek bak;
Ey Mutlak Yaratıcı!Seni zamanla sınırlamışım
By saying 'ın a momen’what I have done without knowing;
I limited you in time O absolute creator!
örnek osmanlıca مقدمة
Bâkîyi beşer her ne kadar etse de tenzîh.
Fâniyyeti îcâbı, eder kendine teşbîh!
İnsanoğlu Allah'ı ne kadar eksik ve kusurdan uzak tutsa da,
Fâniliği gereği yine kendine benzer düşünür.
Although human hold God away from the flaw
Think God as himself because of being perishable.
örnek osmanlıca مقدمة
Itlâka nasıl yol bulabilsin ki tefekkür?
Eşbâhı görür eyler iken rûhu tasavvur! .
Ruhu tasavvur ederken cesetler gören fikir
Bunları birbirinden ayırt etmeyi nasıl başarır!
Spirit conceived the idea while seeing the bodies.
How succeed in distinguishing them!
örnek osmanlıca مقدمة
Ey rûh-i fezâ-gerd, giran-seyr-i harîmin,
Ey nâtıka, dembeste-i esrâr-ı azîmin,
İlâhî! Kutsal dairene girdiği an fezalarda dolaşan ruhun ayakları ağırlaşır,
Senin büyük sırların karşısında düşünme ve konuşma gücünün soluğu tutulur
Divine!At the moment of entry into the Holy , wandering soul's legs become heavier .
The power of thinking and speaking is lost when meet your great secrets
örnek osmanlıca مقدمة
Maksûd bu hilkatten eğer ma'rifetinse;
Varmış mı o müdhiş görünen gâyete kimse?
Eğer bu yarattıklarından maksat senin bilinmen idiyse,
O müthiş görünen gayeye varmış mı bir kimse?
If your aim was to known in these creations,
Is there anyone that reached that great aim?
örnek osmanlıca مقدمة
Bir sahne midir yoksa bu âlem nazarında?
Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Bir sahne midir yoksa bu alem senin gözünde?
Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!
Is this world only a stage for you?
A stage that there are billions of plays on!
örnek osmanlıca مقدمة
Bir sahne ki her perdesi tertîb-i meşiyyet;
Eşhâsı da bâzîçe-i âvâre-i kudret!
Bir sahne ki her perdesi iradenle düzenlenmiştir.
Oyuncuları da kudretinin başıboş oyuncaklarıdır.
A stage that is organized by you .
The players are the adrift toys of your power.
örnek osmanlıca مقدمة
Cânîleri, katilleri meydâna süren sen;
Cânîdeki, katildeki cür'et yine senden!
Canileri, katilleri meydana süren sen;
Canideki, katildeki cesaret yine senden!
You, that bring the thugs, murderers ;
The courage they had is from you again!
örnek osmanlıca مقدمة
Sensin yaratan, başka değil zulmeti, nûru;
Sensin veren ilhâm ile takvâyı, fücûru!
Sensin yaratan, başkası değil karanlığı, ışığı;
Sensin veren ilham ile Allah korkusunu, günahkârlığı!
You're the creator of the darkness and the light not someone else,
You're the inspiration that gives the fear of God, sinfulness!
örnek osmanlıca مقدمة
Zâlimde teaddîye olan meyl nedendir?
Mazlûm niçin olmada ondan müteneffir?
Zalimdeki tecavüz etme eğilimi nedendir?
Zulme uğrayan neden ondan nefret etmektedir?
Why is the cruel's tendency to rape?
Why do the persecuted hate him?
örnek osmanlıca مقدمة
Âkil nereden gördü bu ciddî harekâtı?
Câhil neden öğrenmedi âdâb-ı hayâtı?
Akıl sahibi nereden öğrendi bu ciddi davranışları?
Cahil neden öğrenmedi edeple yaşamayı?
How did the conscious one learn these serious behaviours?
Why didn’t the ignorat learn to live with decent ?
örnek osmanlıca مقدمة
Bir fâilin icbârı bütün gördüğüm âsâr!
Cebrî değilim... Olsam İlâhî ne suçum var?
Bir kulun gördüğü her şey bir gücün zorlamasıyla olmakta!
Cebri (3) değilim... Allahım suçlu muyum olsam da?
Everything I see happens by a force urgign,
I’m not Cebri.Oh my God, am I guilty?
örnek osmanlıca مقدمة
Bir sahne demek âleme pek doğrudur elbet;
Ancak görülen vak'alann hepsi hakîkat.
Bir tiyatro sahnesi demek âleme pek doğrudur elbet;
Ancak görülen olayların hepsi gerçektir.
It’s correct to call the world a theater stage
But all the events are real.
örnek osmanlıca مقدمة
Hem öyle vekâyi' ki temâşâsı hazindir,
Âheng-i tarab-sâzı bütün âh ü enindir!
Hem öyle olaylar ki seyretmesi hüzün verir,
İnsanı eğlendiren ahengi bütün âh ve iniltidir!
Watching such events makes me sad
The harmony make people amuse are all aches and cries
örnek osmanlıca مقدمة
Zîrâ ederek bunca sefâlet-zede feryâd;
Vâveyl sadâsıyla dolar sîne-i eb'âd.
Zira sefalete düşmüş bunca insanın feryadı,
Bütün uzaklıkları çığlıklarla doldurur.
Because the cry of all these people in poverty
Fills everywhere with scream,
örnek osmanlıca مقدمة
Yâ Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?
Senden daha bir emr-i sükûn inmeyecek mi?
Ya Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?
Senden bir defa daha bu feryadı dindiren bir emir inmeyecek mi?
God,wouldn’t sounds in these hearts end?
Won’t a divine order come from you to stop that cry?
örnek osmanlıca مقدمة
Her ân ediyorsun bizi makhûr-i celâlin,
Kurbân olayım nerde senin, nerde cemâlin?
Celâlinle (4) bizi her seferinde kahrediyorsun,
Kurban olduğum, artık bir daha cemâlin (5) görünmeyecek mi?
You are overpowering us everytime with your anger,
Won’t we able to see your beatiful face anymore?
örnek osmanlıca مقدمة
Sendense eğer çektiğimiz bunca devâhî,
Kimden kime feryâd edelim söyle İlâhî?
Sendense eğer uğradığımız bunca felaket,
Söyle ilâhî, kimden kime feryad edelim?
İf you cause this disaster
Say god, who will we pray for?
örnek osmanlıca مقدمة
Lâ yüs'el'e binlerce suâl olsa da kurban,
İnsan bu muammâlara dehşetle nigehban.
“Lâ-yüs'el" (6) emrine binlerce soru olsa da kurban,
Bütün bu bilmecelere dehşetle bakmakta insan.
With the order “ La-yüs-eléeven though thousands of the question become a victim
Human are looking all these riddles with fear
örnek osmanlıca مقدمة
Bir şahsa esîr olmayı bir koskoca millet,
Mekrinle mi yâ Rab sanıyor kendine devlet?
Bir kişiye esir olmayı bir koskoca millet,
Sen yanılttığın için mi ya Rab sanıyor kendine devlet?
Oh my God is it because you misled,does a huge nation,
Think being a prinor of one person as its government?
örnek osmanlıca مقدمة
Dünyâyı yakıp yıkmaya bir seyf i teaddî,
Emrinle mi yâ Rab, ediyor böyle tesaddî?
Bir zulüm kılıcı dünyayı yakıp yıkmaya,
Emrinle mi ya Rab başlıyor böyle?
Does a sword of persecution start to destroy the world
With one of your words , my God ?
örnek osmanlıca مقدمة
Zâlimlere kahrın o kadar verdi ki meydan:
" Yok âdil-i mutlak" diyecek ye's ile vicdan!
Zalimlere kahrın o kadar verdi ki meydan;
"Mutlak adalet sahibi yok"diyecek bezginlik içinde vicdan.
Your cruelty gave the cruels such a chance that
consciense is in weariness saying“there isn’t the owner of absolute justice”
örnek osmanlıca مقدمة
Kıvılcım saçan bin âh yerden göklere yükseliyor!
Göklerin yaptığıysa bu iniltiyi sâde yankılamak!
Kıvılcım saçan bin âh yerden göklere yükseliyor!
Göklerin yaptığıysa bu iniltiyi sâde yankılamak!
Thousands of sparkling cries rising from earth to sky?
The only think that the sky does, is to reflect the sound
örnek osmanlıca مقدمة
Bir yanda yanar lânesi bin hâne-harâbın,
Bir yanda söner lem'ası milyonla şebâbın.
Bir yanda evleri yıkılanların yuvaları yanar,
Bir yanda milyonlarca gencin ışığı söner.
On one hand the houses burns
On the one hand the light of millions of young people dies
örnek osmanlıca مقدمة
Kalmış eli böğründe felâket-zede mâder;
Evlâdını gömmüş kara topraklara, inler!
Eli böğründe kalmış felakete uğramış anneler,
Evladını gömmüş kara topraklara, inler!
Mothers who lived tragedy,moaning!
Buried their sons,
örnek osmanlıca مقدمة
Bir yanda bir lokma ekmek için namusunu kaybetmiş,
Ağlayıp duran bir sürü başıboş bahtsız;
Bir yanda bir lokma ekmek için namusunu kaybetmiş,
Ağlayıp duran bir sürü başıboş bahtsız;
On one hand the one lost his honor for a piece of bread
Crying , unlucky
örnek osmanlıca مقدمة
Bükmüş oradan boynunu binlerce yetîman,
Me'vâ arıyor âileler lâne perîşan!
Bir yanda da boynu bükük binlerce yetim var,
Yuvası dağılmış aileler sığınacak yer ararlar.
On the other hand there are lots of orphans
Scatterd families seek a place to live
örnek osmanlıca مقدمة
Mazlum şikâyet etmekte, zâlim pişmanlık duymakta;
Kan döken de öldürdüğünün kanıyla boğulmakta.
Mazlum şikâyet etmekte, zâlim pişmanlık duymakta;
Kan döken de öldürdüğünün kanıyla boğulmakta.
The oppressed complains , the cruel is regretful;
The murder drowned with the blood of his victims
örnek osmanlıca مقدمة
Hastayı, fekaletliyi, çıplağı, yoksulu,
Felçliyi, sakatı, tembeli, bayağıyı,
Hastayı, fekaletliyi, çıplağı, yoksulu,
Felçliyi, sakatı, tembeli, bayağıyı,
The Patient ,the one having disaster, naked, poor
The paralyzed,crippled,layz, vain
örnek osmanlıca مقدمة
Gaddârı, cefâ-dîdeyi, mahkûmu, esîri,
Heyhât, şu pâyansız olan cemm-i gafiri
Gaddarı, eziyet çekeni, mahkûmu, esiri,
Yazık, şu sayıya sığmaz insan yığınını
The cruel, Vicious, prisoner
The stage become famous by
örnek osmanlıca مقدمة
Teşhîr ile şöhret kazanan sahne-i dünyâGelmez mi İlâhî sana bir kanlı temâşâ? Sergilemekle şöhret kazanan dünya sahnesi
Sana kanlı bir seyir sahnesi gibi gelmez mi İlâhî?
Displaying that human stack
Isn’t a bloody stage for you God?
örnek osmanlıca مقدمة
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Tevhid yahud feryad1

Mehmet Akif Ersoy'un Tevhid Yahud Feryad şiiri

Tevhid yahud feryad2

Mehmet Akif Ersoy'un Tevhid Yahud Feryad şiiri

Tevhid yahud feryad3

Mehmet Akif Ersoy'un Tevhid Yahud Feryad şiiri

Tevhid yahud feryad 4

Mehmet Akif Ersoy'un Tevhid Yahud Feryad şiiri

Tevhid yahud feryad 5

Mehmet Akif Ersoy'un Tevhid Yahud Feryad şiiri

Advertisement