Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Zariyat Suresi/47-60- Zariyat Suresi/Elmalı/47-60 Tur Suresi/1-28 Tur Suresi/29-49- Tur Suresi/Elmalı/29-49


Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
52/1
وَالطُّورِ
Kasem olsun o Tura
Andolsun Tûr'a,
By the Mount,
52/2
وَكِتَابٍ مَسْطُورٍ
Ve yayılmış bir verakta
Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,
And a Scripture inscribed
52/3
فِي رَقٍّ مَنْشُورٍ
Yazılmış bir kitaba
Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,
On fire parchment unrolled,
52/4
وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ
Ve beyti ma'mûra
Ma'mur eve,
And the House frequented,
52/5
وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ
Ve sakfi merfûa
Yükseltilmiş tavana,
And the roof exalted,
وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ
bahri mescûre ki
Kaynatılmış denize, (andolsun ki)
And the sea kept filled,
52/7
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ
Rabbının azâbı olacak muhakkak
Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.
Lo! the doom of thy Lord will surely come to pass;
52/8
مَا لَهُ مِنْ دَافِعٍ
Yoktur onu hiç bir def'edecek
Ona engel olacak (hiçbir şey de) yoktur.
There is none that can ward it off.
52/9
يَوْمَ تَمُورُ السَّمَاءُ مَوْرًا
O gün ki Sema bir çalkanış çalkanır
O gün gök, bir çalkanış çalkalanır
On the day when the heaven will heave with (awful) heaving,
وَتَسِيرُ الْجِبَالُ سَيْرًا
Dağlar da bir yürüyüş yürür
Dağlar da bir yürüyüş yürür.
And the mountains move away with (awful) movement,
52/11
فَوَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبِينَ
Vay artık o gün o yalan diyenlere
Vay haline o gün yalanlayanların!
Then woe that day unto the deniers
52/12
الَّذِينَ هُمْ فِي خَوْضٍ يَلْعَبُونَ
Ki onlar daldıkları bir batakta oynayıp duruyorlar
Ki onlar, daldıkları bir batak (bâtıl)da oynayıp duruyorlar.
Who play in talk of grave matters;
52/13
يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا
O gün ki Cehenneme bir kakılış kakılacaklar
O gün onlar cehennem ateşine itilip kakılacaklar.
The day when they are thrust with a (disdainful) thrust, into the fire of hell.
52/14
هَٰذِهِ النَّارُ الَّتِي كُنْتُمْ بِهَا تُكَذِّبُونَ
İşte diye: bu sizin o yalan deyip durduğunuz ateş
(Onlara): "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur" (denilecek).
(And it is said unto them): This is the Fire which ye were wont to deny.
أَفَسِحْرٌ هَٰذَا أَمْ أَنْتُمْ لَا تُبْصِرُونَ
Buda mı sihir? Yoksa siz görmüyorsunuz?
"Bu da mı bir sihir? Yoksa siz görmüyor musunuz?
Is this magic, or do ye not see?
اصْلَوْهَا فَاصْبِرُوا أَوْ لَا تَصْبِرُوا سَوَاءٌ عَلَيْكُمْ ۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Yaslanın ona bakalım, ister sabredin, ister etmeyin, artık hepsi bir, hep yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz
Girin oraya, ister sabredin ister etmeyin artık sizin için birdir. Siz hep yaptıklarınıza göre cezalandırılacaksınız" (denilecek).
Endure the heat thereof, and whether ye are patient of it or impatient of it is all one for you. Ye are only being paid for what ye used to do.
52/17
إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي جَنَّاتٍ وَنَعِيمٍ
Fakat korunan müttakıler Cennetler, ni'metler içinde
Şüphesiz (günahlardan) korunanlar da cennetlerde, nimetler içindedirler.
Lo! those who kept their duty dwell in gardens and delight,
فَاكِهِينَ بِمَا آتَاهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَاهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ
Rablarının kendilerine verdiği ile zevkyab olmaktadırlar, rabları korumuştur da onları o Cahim azâbından
Rablerinin kendilerine verdiği ile zevk ü sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.
Happy because of what thee Lord hath given them, and (because) their Lord hath warded off from them the torment of hell fire.
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَنِيئًا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Yeyin için, afiyetler olsun çalıştığınız için
(Onlara): "Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için" (denilir.)
(And it is said until them): Eat and drink in health (as reward) for what ye used to do,
52/20
مُتَّكِئِينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَصْفُوفَةٍ ۖ وَزَوَّجْنَاهُمْ بِحُورٍ عِينٍ
Dayanarak, sıra sıra dizilmiş a'lâ koltuklara, eş etmişizdir de kendilerine güzel iri gözlü hurîleri
Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanırlar. Ayrıca biz onları ceylan gözlü hûrilerle evlendirdik.
Reclining on ranged couches. And We wed them unto fair ones with wide, lovely eyes.
52/21
[[وَالَّذِينَ آمَنُوا وَاتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُمْ بِإِيمَانٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَا أَلَتْنَاهُمْ مِنْ عَمَلِهِمْ مِنْ شَيْءٍ ۚ كُلُّ امْرِئٍ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ ]]
Ve İyman edenleri ki zürriyyetleri de iyman ile arkalarından gelmiş, zürriyyetlerini kendilerine ilhak etmişizdir, bununla beraber kendilerine amellerinden hiç bir şey eksiltmemişizdir, herkes kazancına bağlıdır
İman edip zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olanlar (yok mu?); işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden birşey de eksiltmedik. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.
And they who believe and whose seed follow them in faith, We cause their seed to join them (there), and We deprive them of naught of their (life's) work. Every man is a pledge for that which he hath earned.
52/22
وَأَمْدَدْنَاهُمْ بِفَاكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِمَّا يَشْتَهُونَ
Birde onlara bir meyve ve içlerinin çekeceği bir et yetiştirmekteyizdir
Onlara canlarının istediği meyvalar ve etlerden bol bol verdik.
And We provide them with fruit and meat such as they desire.
يَتَنَازَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ
Orada bir peymâne çekiştirirler ki ne bir saçmalama vardır onda ne bir günaha sokma
Orada bir kadeh kapışırlar ki, onda ne bir saçmalama vardır, ne de günaha sokma.
There the pass from hand to hand a cup wherein is neither vanity nor cause of sin.
52/24
وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَكْنُونٌ
Bırıl bırıl da üzerlerine döner kendilerine mahsus hizmetciler, sanki sadeflerinde saklı inciler
Kendilerine ait bir takım hizmetçiler de onların etrafında dönerler. Bu gençler sanki sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.
And there go round, waiting on them menservants of their own, as they were hidden pearls.
52/25
وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَاءَلُونَ
Ve ba'zısı ba'zısına dönmüş soruşuyorlardır

Birbirlerine yönelip soruyorlar.

And some of them draw near unto others, questioning,
52/26
قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ
Demektedirler: evet biz bundan evvel ilimizde korkular içinde idik
Ve diyorlar ki: "Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık".
Saying: Lo! of old, when we were with our families, we were ever anxious;
52/27
فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ
Bakınız Allah bize lûtf etti ve bizleri o semûm azâbından korudu
"Allah bize lutfetti de bizi (vücûdun) içine işleyen (kavurucu) azabdan korudu."
But Allah hath been gracious unto us and hath preserved us from the torment of the breath of Fire.
إِنَّا كُنَّا مِنْ قَبْلُ نَدْعُوهُ ۖ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ
Evet biz bundan evvel ona duâ ediyor korumasını istiyorduk, hakikat o öyle keremkâr öyle rahîm
"Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur."
Lo! we used to pray unto Him of old. Lo! He is the Benign, the Merciful.
Disambig Bakınız: TurSuresi, TurSuresi/MEALTurSuresi/VİDEO, TurSuresi/TEFSİR, TurSuresi/TEZHİB, TurSuresi/HAT, TurSuresi/FAZİLETİ, TurSuresi/HİKMETLERİ, TurSuresi/, TurSuresi/KERAMETLERİ, TurSuresi/AUDİO, TurSuresi/HADİSLER, TurSuresi/NAKİLLER, TurSuresi/EL YAZMALARI, TurSuresi/VP
Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Advertisement