Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Vakıa Suresi/1-38-Vakıa Suresi/Elmalı/1-38 Vakıa Suresi/39-57 Vakıa Suresi/58-74-Vakıa Suresi/Elmalı/58-74
Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
ثُلَّةٌ مِنَ الْأَوَّلِينَ
Bir çok evvelînden
Bir çoğu öncekilerdendir.
A multitude of those of old
وَثُلَّةٌ مِنَ الْآخِرِينَ
Ve bir çok âhirînden
Bir çoğu da sonrakilerdendir.
And a multitude of those of later time.
وَأَصْحَابُ الشِّمَالِ مَا أَصْحَابُ الشِّمَالِ
Eshabi şimal ise ne Eshabi şimal!
Solun adamları, nedir o solcular!
And those on the left hand: What of those on the left hand?
فِي سَمُومٍ وَحَمِيمٍ
Bir semum ve hamîm
İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içinde,
In scorching wind and scalding water
وَظِلٍّ مِنْ يَحْمُومٍ
Ve zifirden bir zılli mağmum içinde
Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
And shadow of black smoke,
لَا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ
Ne serin ne de kerîm
Ki ne serindir, ne de faydalı.
Neither cool nor refreshing.
إِنَّهُمْ كَانُوا قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ
Çünkü onlar bundan evvel mütrefîn: Keyflerine düşkün şımarık müsrifîn idiler
Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefâhete dalmışlardı.
Lo! heretofore they were effete with luxury
وَكَانُوا يُصِرُّونَ عَلَى الْحِنْثِ الْعَظِيمِ
Ve büyük cinayete ısrar ediyorlardı
Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.
And used to persist in the awful sin.
وَكَانُوا يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَإِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Ve diyorlardı ki: Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakıt mi? Cidden biz mi mutlak ba'solunacakmışız?
Ve diyorlardı ki: "Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?"
And they used to say: When we are dead and have come dust and bones, shall we then, forsooth, be raised again,
أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ
Ya evvelki atalarımız da mı?
"Önceki atalarımızda mı?"
And also our forefathers?
قُلْ إِنَّ الْأَوَّلِينَ وَالْآخِرِينَ
De ki: Muhakkak bütün evvelîn ve âhirîn
De ki: "Öncekiler ve sonrakiler"
Say (unto them, O Muhammad): Lo! those of old and those of later time
لَمَجْمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَاتِ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
Lâbüd cem' olunacaklar mikatına ma'lûm bir günün
"Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
Will all be brought together to the tryst of an appointed day.
ثُمَّ إِنَّكُمْ أَيُّهَا الضَّالُّونَ الْمُكَذِّبُونَ
Sonra siz, ey sapgın münkirler!
Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!
Then lo! ye, the erring, the deniers,
لَآكِلُونَ مِنْ شَجَرٍ مِنْ زَقُّومٍ
Lâbüd yersiniz de bir ağaçtan, zakkumdan
Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
Ye verily will eat of a tree called Zaqqum
فَمَالِئُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
Doldurursunuz da karınlarınızı ondan
Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız.
And will fill your bellies therewith;
فَشَارِبُونَ عَلَيْهِ مِنَ الْحَمِيمِ
İçersiniz de üstüne o hamîmden
Üstüne de kaynar su içeceksiniz.
And thereon ye will drink of boiling water,
فَشَارِبُونَ شُرْبَ الْهِيمِ
İçersiniz hüyam ılletine tutulmuş kanmak bilmez develer gibi
Susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.
Drinking even as the camel drinketh.
هَٰذَا نُزُلُهُمْ يَوْمَ الدِّينِ
İşte bu onların konuklukları o din günü (ceza günü)
İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.
This will be their welcome on the Day of Judgment
نَحْنُ خَلَقْنَاكُمْ فَلَوْلَا تُصَدِّقُونَ
Biz, yarattık sizi hâlâ tasdık etmiyecek misiniz?
Biz sizi yarattık; tasdik etmeniz gerekmez mi?
We created you. Will ye then admit the truth?
Disambig Bakınız: VakıaSuresi, VakıaSuresi/MEALVakıaSuresi/VİDEO, VakıaSuresi/TEFSİR, VakıaSuresi/TEZHİB, VakıaSuresi/HAT, VakıaSuresi/FAZİLETİ, VakıaSuresi/HİKMETLERİ, VakıaSuresi/, VakıaSuresi/KERAMETLERİ, VakıaSuresi/AUDİO, VakıaSuresi/HADİSLER, VakıaSuresi/NAKİLLER, VakıaSuresi/EL YAZMALARI, VakıaSuresi/VP
Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Advertisement