Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Yasin Suresi/1-12- Yasin Suresi/Elmalı/1-12 Yasin Suresi/13-32
Disambig Bakınız: Yasin Suresi, Yasin Suresi/MEAL, Yasin Suresi/VİDEO, Yasin Suresi/TEFSİR, Yasin Suresi/TEZHİB, Yasin Suresi/HAT, Yasin Suresi/FAZİLETİ, Yasin Suresi/HİKMETLERİ, Yasin Suresi/, Yasin Suresi/KERAMETLERİ, Yasin Suresi/AUDİO, Yasin Suresi/HADİSLER, Yasin Suresi/NAKİLLER, Yasin Suresi/EL YAZMALARI
Yasin Suresi/33-50- Yasin Suresi/Elmalı/33-50
Önemli!!! düzenlenen sayfalar ayn harfli fasılalara kadar yapılması gerekmektedir. Elmalı Tefsiri (Orjinal)
Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا أَصْحَابَ الْقَرْيَةِ إِذْ جَاءَهَا الْمُرْسَلُونَ
Ve onlara, o karye sahiblerini temsil getir, o dem ki ona o gönderilen Resuller varmıştı
Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.
Coin for them a similitude: The people of the city when those sent (from Allah) came unto them;
إِذْ أَرْسَلْنَا إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوا إِنَّا إِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ
O sıra ki onlara o ikiyi göndermiştik, bunları tekzib ettiler, biz de bir üçüncü ile ızzet (ve kuvvet) verdik de varıp dediler: haberiniz olsun biz sizlere gönderilmiş Resulleriz
Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: "Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz." dediler.
When We sent unto them twain, and they denied them both, so We reinforced them with a third, and they said; Lo! we have been sent unto you.
قَالُوا مَا أَنْتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَمَا أَنْزَلَ الرَّحْمَٰنُ مِنْ شَيْءٍ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ
Siz, dediler: bizim gibi bir beşerden başka bir şey değilsiniz, hem Rahman hiç bir şey indirmedi, siz sırf yalan söylüyorsunuz
Onlar da: "Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz." dediler.
They said: Ye are but mortals like unto us. The Beneficent hath naught revealed. Ye do but lie!
قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّا إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ
Dediler: rabbımız bilir, inanın biz gerçek size gönderilmiş, Resulleriz,
Peygamberler dediler ki: "Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz."
They answered: Our lord knoweth that we are indeed sent unto you,
وَمَا عَلَيْنَا إِلَّا الْبَلَاغُ الْمُبِينُ
açık bir tebliğden ötesi ise bizim üstümüze değil
"Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir."
And our duty is but plain conveyance (of the message).
قَالُوا إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِنْ لَمْ تَنْتَهُوا لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُمْ مِنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ
Doğrusu dediler: biz sizinle teşe'üm ettik, yemin ederiz ki vaz geçmezseniz sizi hiç tınmadan recmederiz ve her halde size bizden pek acıklı bir azâb dokunur
Onlar dediler ki: "Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur."
(The people of the city) said: We augur ill of you. If ye desist not, we shall surely stone you, and grievous torture will befall you at our hands.
قَالُوا طَائِرُكُمْ مَعَكُمْ ۚ أَئِنْ ذُكِّرْتُمْ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ
Dediler: sizin şumkuşunuz beraberinizde, ya... nasıhat edilirseniz öyle mi? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavmsınız
Peygamberler de şöyle cevap verdiler: "Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz."
They said: Your evil augury be with you! Is it because ye are reminded (of the truth)? Nay, but ye are froward folk?
وَجَاءَ مِنْ أَقْصَى الْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَا قَوْمِ اتَّبِعُوا الْمُرْسَلِينَ
O esnada şehrin tâ ucundan bir er koşarak geldi, ey hemşerilerim: dedi: uyun o gönderilen Resullere
O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: "Ey kavmim! Uyun o elçilere!"
And there came from the uttermost part of the city a man running. He cried: O my people! Follow those who have been sent!
اتَّبِعُوا مَنْ لَا يَسْأَلُكُمْ أَجْرًا وَهُمْ مُهْتَدُونَ
Uyun sizden bir ecir istemiyen o zatlara ki onlar hidayete irmişlerdir
"Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir."
Follow those who ask of you no fee, and who are rightly guided.
وَمَا لِيَ لَا أَعْبُدُ الَّذِي فَطَرَنِي وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Hem neyime kulluk etmiyeyim ben, o beni yaradana? Hep de döndürülüp ona götürüleceksiniz
"Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
For what cause should I not serve Him Who hath created me, and unto Whom ye will be brought back?
أَأَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً إِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ
Hiç, ben ondan başka ma'budlar mı tutarım? Eğer o Rahman bana bir keder irâde buyurursa onların şefaati benden yana hiç bir şeye yaramaz ve beni kurtaramazlar
"Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."
Shall I take (other) gods in place of Him when, if the Beneficent should wish me any harm, their intercession will avail me naught, nor can they save?
إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
Şübhesiz ben o vakıt açık bir dalâl içindeyim
"Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum."
Then truly I should be in error manifest.
إِنِّي آمَنْتُ بِرَبِّكُمْ فَاسْمَعُونِ
Haberiniz olsun ki ben rabbınıza iyman getirdim, gelin dinleyin beni
"Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni."
Lo! I have believed in your Lord, so hear met
قِيلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ
Denildi ki: haydi gir Cennete! ay, dedi, nolurdu kavmın bilselerdi? Rabbım bana ne mağrifet buyurdu
(Sonra ona) "haydi gir cennete!" denildi. O da dedi ki: "Ne olurdu kavmim bilseydi!"
It was said (unto him): Enter Paradise. He said: Would that my people knew
بِمَا غَفَرَ لِي رَبِّي وَجَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ
Beni ikram olunan kullarından kıldı
"Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını."
With what (munificence) my Lord hath pardoned me and made me of the honoured ones!
وَمَا أَنْزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا كُنَّا مُنْزِلِينَ
Arkasından ise kavmının üzerine Semâdan bir ordu indirmedik indirecek de değildik
Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.
We sent not down against his people after him a host from heaven, nor do We ever send.
إِنْ كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَاحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَامِدُونَ
O yalnız bir sayha oldu derhal sönüverdiler:
Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.
It was but one Shout, and lo! they were extinct.
يَا حَسْرَةً عَلَى الْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِمْ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا كَانُوا بِهِ يَسْتَهْزِئُونَ
Ey!.. ne hasret o kullara ki kendilerine her gelen Resul ile mutlaka istihzâ ediyorlardı
Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine gelen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
Ah, the anguish for the bondmen! Never came there unto them a messenger but they did mock him!
أَلَمْ يَرَوْا كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
Baksalar a kendilerinden evvel ne kadar karınlar helâk etmişiz, onlar hiç onlara dönüp gelmiyorlar
Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.
Have they not seen how many generations We destroyed before them, which Indeed return not unto them;
وَإِنْ كُلٌّ لَمَّا جَمِيعٌ لَدَيْنَا مُحْضَرُونَ
Ancak hepsi toplanıp bizim kıtımıza ihzar edilmişlerdir
katımıza
Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.
But all, without exception, will be brought before Us.
Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Advertisement